Efendimiz, rahmet ve hidayet rehberidir
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Algül, Peygamber Efendimiz’in (SAV) rahmet ve hidayet rehberi olduğunu belirtti Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) İslami İlimler Fakültesi'nde 'Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (SAV)' konulu bir konferans düzenlendi.Konferansın açılış konuşmasını yapan AKÜ İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Remzi Kaya, Peygamber Efendimizin doğum gününün [&hellip]
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Algül, Peygamber Efendimiz’in (SAV) rahmet ve hidayet rehberi olduğunu belirtti
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) İslami İlimler Fakültesi’nde “Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (SAV)” konulu bir konferans düzenlendi.
Konferansın açılış konuşmasını yapan AKÜ İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Remzi Kaya, Peygamber Efendimizin doğum gününün yaklaştığı şu günlerde Rahmet Peygamberi’nin hayatının anlatılacağı bir konferans düzenlemeyi planladıklarını söyledi. Kaya, “Bunu istişare ederken bu sahada Türkiye’de ve dünya çapında en önemli isimlerden biri olan Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi kıymetli hocamız Prof. Dr. Hüseyin Algül’ü davet ettik. Kendisi de davetimizi kabul etti” dedi.
Konferansta konuşan Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Algül, rahmet ve merhametin, Cenab-ı Hakk’ın yeryüzüne akıl sahiplerine ve bütün canlılara ihsan ettiği en güzel hediye olduğunu söyledi. Algül, “Bu manada Araf suresinin 156. ayetinde Rahmeti İlahiye’nin bütün yeryüzünü, tüm insanlık ve canlıları kuşattığı ifade edilmektedir. Bu rahmet olmasaydı ne olurdu ile ilgili olarak Bakara suresi 64. ayette ‘eğer sizin üzerinize Allah’ın rahmeti, ihsanı ve fazlı olmasıydı hüsrana düşenlerden, kaybedenlerden, helake uğrayanlardan olurdunuz’ denilmiştir” dedi.
Algül, yeryüzünü ayakta tutan, tüm güzel hasletleri mayalayan ana değerlerin başında Rahmeti İlahiye’nin geldiğini belirterek, “Dolayısıyla bu kimin gönlüne yerleşmişse o zulmetmez ve adalet gösterir. O yardımseverdir. O yetimi okşar, miskinin elinden tutar. O iyi komşudur. O istikamet sahibidir. Çünkü rahmeti ilahiye onun gönlünde tecelli etmiştir. Manevi bir yaptırım gücü veya ışık olarak mevcuttur. Hayatını da o ışıklarlarla doğru bir hedefe doğru yönlendirir” diye konuştu. Ana rahmet değeri ve ana merhamet damarının yeryüzünde en ziyade Peygamber Efendimize verildiğini ifade eden Algül şunları söyledi:
MERHAMET VE RAHMET VAR
“Hadisi Kutsi’de, Buhari’de ve Müslim’de geçtiği gibi Allahü Teâlâ rahmeti yüz parçaya ayırmıştır. 99’u kendisinde kalmıştır. Birini yeryüzüne indirmiştir. Cenabı Allah, ‘O bir rahmet tüm güzellikler devam eder’ diyor. Hatta o rahmet sebebiyle yavrulu bir hayvan, sütünü emzirirken yavrusunun ayakları altında ezilmemesine bile özen gösterir diyor. Bu rahmetin bütün güzel değerleri doğurduğunu ve mayaladığını gösteriyor. Ali İmran suresi 159. ayette Allahü Teâlâ ‘Ey Peygamberim, sana merhameti ve rahmeti ben verdim. Eğer ben senin gönlüne bu rahmet ve merhameti yerleştirmeseydim katı davranma ihtimalin olabilirdi. Etrafındakiler dağılıp gidebilirdi’ buyurmuştur. Demek ki etrafı dağıtmayan ve katı davrandırmayan şey, rahmeti ilahiye ile ihsan edilen rahmet ve merhamettir. Dolayısıyla hepimize örnek gösterilen Efendimiz merhamet konusunda da hepimizin birinci sırada örneğidir.”
Hz. Muhammed’in bir rahmet ve hidayet rehberi olarak gönderildiğini dile getiren Algül, “Efendimiz bir rahmet ve hidayet rehberi olarak gönderilmiştir. Bu sebeple Peygamber Efendimizin hiçbir zaman lanet ve beddua kelimelerini ağzına aldığı, bazı şartlar dışında normal ahvalde görülmemiştir. İnsanlara daima rahmetin tecellisi olan bir yakınlık ve bir merhamet kucağı ile sarılmıştır” ifadelerini kullandı.
“Peygamber Efendimizin hayvanlara, çevreye, yeşile, tabiata karşı rahmeti nasıl tecelli eder, o konudaki kucaklaması nedir diye sorduğumuzda ve incelediğimizde karşımıza adeta bir hazine çıkıyor” diye konuşan Algül, Peygamberimizin seferlerde verilen molalarda hayvanların ihtiyaçları karşılanmadan dinlenmeye çekilmediğini söyledi.
HAYVAN VE ÇEVRE DUYARLILIĞI
Algül, şöyle devam etti: “Görgü şahitleri ve seferlerde Peygamberimizin yanında olan birçok sahabe, herhangi bir yerde mola verildiği zaman Efendimizin önce nakil aracı olan hayvanları rahatlattığını, onların yemlerini, sularını, yayılımlarını temin etmedikçe oturup dinlenmeye çekilmediğini söylemişlerdir. Hayvanların yaratılışları dışında bir işe zorlanmaması gerektiği yönünde ihtarı var. Süt sağan insanların tırnak bakımlarına özen göstermelerini, hayvanların memelerini zedelemeden rahat bir şekilde süt sağmaları konusunda ısrarları ve tavsiyeleri var. Çölde susuz bir insanın su içtikten sonra susuz bir köpek için tekrar kuyuya inip çıkarak susuzluğunu gidermesi mukabilinde Cenabı Allah’ın onu cennetlikler arasına kaydettiğini ifade eden hadisler var. Yine sinirlenip kızması sebebiyle bir kediyi odaya hapsedip, aç susuz bırakarak ölümüne sebebiyet veren bir kadının cehennemlikler arasına yazıldığını Peygamberimiz haber vermiştir. Mesela üreme mevsiminde avlanmanın yasak olduğunu söylüyor. Keyif için, gıda maksadı dışında sırf eğlence olsun diye avlanmayı doğru bulmuyor. Peygamberimiz Medine’de bir bölgeyi ve Taif’de Beç vadisinde bir bölgeyi koruluk şeklinde ortak kullanım alanı bir dinlenme alanı olarak ayırmıştır. Oradaki hayvanlara dokunulmaması, yeşile zarar verilmemesi ve kirletilmemesi hususunda da uyarmıştır. Peygamberimiz ‘sokağı kirleten melundur’ buyurmuştur. Bir hadise göre kıyamet kopuyor olsa bir de yakınınızda bir fidan varsa onu dikip de öyle ölün demesi ne kadar manidardır.”
Peygamberimiz annesi ile 6 yaşına kadar kalabilmiş olsa da ona bakan ve süt annelik yapanlara adeta annesiymişçesine saygı ve vefa gösterdiğini ifade eden Prof. Dr. Algül, “Peygamberimizin iki tane sütannesi olmuştur. Kendisine 7 günlükken süt emziren bir hanımefendi vardır. Peygamberimize bu kişinin süt verdiğini söylemişlerdir. Bu hanımefendi ömrü boyunca Mekke’de kalmıştır. Efendimiz ömrü boyunca onunla haberleşmiş, ona erzak göndermiştir. En son erzak göndereceğinde vefat ettiğini Efendimize söylediklerinde ‘Bakıma muhtaç bir yakını var mı? Sorun ve öğrenin. İlgilenelim’ diye cevap vermiştir” diye konuştu.
İBRETLİK BİR MENKIBE
Algül, şöyle devam etti:
“Hz. Halime ile Efendimizin birkaç kere karşılaşması vardır. Her karşılaşmasında Arap örfünde bir insana gösterilen saygının en büyüğü olan sırtındaki abasını çıkarmış ve yere koyarak annesini onun üzerine oturtmuştur. Eline kapanmış, ayağa kalkmış ve büyük bir hürmetle hoş geldiniz demiş, ihtiyaçlarını sormuş, erzaklarını hazırlamış ve uğurlamıştır. Peygamberimizin dadısı olan Ümmü Eymen siyahî bir işçi hanımdır. Üzerindeki emeklerini unutmayan Efendimiz, kendisine ‘sen benim ikinci annem sayılırsın, ey anneciğim’ demiştir. Bir de Peygamberimizin yengesi ve Ebu Talib’in eşi olan Fatıma vardır. Peygamberimiz 8-15 yaş arasında Ebu Talib’in evinde kalmıştır. Bu hanımefendinin o süreçte kendisine olan alakasını hiç unutmamış ve kendisine anne olarak hitap etmiştir. Fatıma, Müslüman olup Medine’ye hicret ettiğinde de sık sık ziyaretine giderek, ihtiyaçlarını karşılamıştır. Yaşlanan Fatıma’nın hastalandığını duyduğunda Efendimizi sahabesine ‘lütfen Fatıma hanımı izleyin. Ölüm vuku bulursa gece gündüz haber verin ve bana haber vermeden toprağa vermeyin’ demiştir. Bölgede iklim nedeniyle gece de defin işlemleri yapılabiliyordu. Vefat haberi geldiğinde Efendimiz gömleğini kefen olarak sarılması için gönderiyor. Cenazesi hazırlanıyor. Efendimiz namazını kıldırıyor. Kabire götürüyorlar. Kendi mübarek elleri ile cenazeyi kabire indiriyor. Efendimiz hiçbir mevtaya yapmadığını yaparak bir süre kabirde bekliyor ve uzanıyor. Sonrasında kabirden çıkıyor. Sahabeleri bunu daha önce görmediklerini söylediğinde ‘O benim annemdi. Ben onun evinde küçükken kaldığımda sabah kalkınca önce beni giydirirdi. Önce benim elim yüzümü yıkar, önce benim karnımı doyururdu. Onun bu iyiliklerin nasıl unutabilirim? Cennet giysilerinden ikram görsün diye kefen olarak gömleğimi gönderdim. Münker ve Nekir’in sualine kolay cevap versin, kabir onu sıkmasın diye de kabrinde bir süre dua edip istiğfarda bulundum’ demiştir.” (Kocatepe Haber Merkezi)