Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Edep; Ya Hu – 97

Doğru anlayabilirsek birçok meseleyi çözebileceğimiz bir ayetin mealiyle başlayalım:
“(Musa); siz atın dedi. (Sihirbazlar) atınca insanların gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar. (Onlar) aziym bir sihir getirdiler. Biz de Musa’ya “Asanı at” diye vahyettik. Bir de ne görsünler? O asa onların uydurdukları şeyleri kapıp yutuyor. İşte böylece, Hakk vaki oldu ve onların yapmakta oldukları bâtıl olup (boşa) gitti.” (A’raf; 116-118)
Bu ayetten birçok meselenin çözümü için sonuç ve fikir çıkarmak mümkündür. Biz çözmeye çalıştığımız soruna yönelik olarak bu kıssayı şöyle özetleyelim:
Hz. Musa firavunun karşısında ve sihirbazlara haydi başlayın deniyor. Bir de baktılar ki, sihirbazların oluşturdukları illüzyonları, konumuz diliyle söylersek bâtıl görüntüleri daha derin bir iz olan Hz. Musa’nın Asası yuttu. Şu gerçeği Yusuf Sûresi’nde de hatırlatacağız: Önce Kur’an’ın mesajını anlamak gerekiyor, Kur’ân’dan bize lazım olan esas fikri almak gerekiyor. Kur’an’ın esas mesajını alıp anladıktan sonra o fikirle âyetlere baktığınızda “birçok şey göreceksiniz” demiyorum, Rabbim size birçok şeyi gösterecektir. Kur’ân’dan görülecek olanı Rabbim gösterir. Onu o zaman bizzat yaşayacak ve göreceksiniz inşaAllah. Sihirbazlar firavunun önünde bir illüzyon yaptılar ama o görüntüleri, o illüzyonu, sihirle oluşturdukları o korkuyu Hz. Musa’nın Asası yuttu. Çünkü o derin bir izdi, Hakk izin temsiliydi. Sihirbazların yaptıkları ise bâtıl fiillerin temsilidir. Konumuz için böyledir. Bu olaylar olmamıştır demiyoruz, âyette anlatılan olaylar zâhiren aynen olmuştur. O çok ayrı ve incelememiz gereken ve incelediğimiz zaman da hayretimizin artacağı bir konudur. Biz şimdi oradan konumuz için gerekeni çekip alıyoruz. Küfür ehlinin oluşturdukları illüzyonu Hz. Musa’nın Asası yuttu, Hakk iz daha derin bir iz olarak onları yuttu. Musa’nın Asası’na Allah “Kün” dedi ve feyekün: Asa bir ejderhaya dönüştü, sihirbazların oluşturduğu yılancıklara benzer görüntüleri teker teker yuttu, yok etti. Ayette sihir kelimesi ile temsil edilen bâtıldır. Bâtıl bir idrak vardı, illüzyon olan bâtıl bir algı vardı, o algıdan kaynaklanan yanılgı ve görüntüler vardı, Hakk iz onları sildi, götürdü. Bu yüzden âyetin sonunda diyor ki; işte böylece Hakk vaki oldu, onların yapmakta oldukları bâtıl olup boşa gitti. Ayetin “Hakk ve bâtıl” ile sonuçlanması, o yaşanan olayın ve o görüntülerin neyi temsil ettiğini de anlatıyor. Hz. Musa’nın Asası Hakk’ı, sihirbazların yaptıkları da bâtılı temsil ediyor. Dikkat edin, illüzyonları sihirbazlar yapmıştı, yani ona dûniHİ algı ve o algıdakiler sebep olmuştu. Fakat Hakk’a Allah emir verdi. Ayette “onu Hz. Musa yaptı” demiyor, Musa’ya vahyettik, “asanı at dedik” diyor.
“Hakk ortaya çıktı ve bâtıl silindi” prensibi bizim için çok önemli. Bu prensibi günlük yaşantıda çok önemsemek ve kullanabilmek lazım… İsra ve Sebe sûrelerinde bu bize şöyle anlatılır:
“De ki; Hakk açığa çıktı, bâtıl silindi. Muhakkak ki bâtıl silinmeye çok mahkûmdur.” (İsra-81)
“De ki; Hakk ortaya çıktı. Bâtıl ne yeni bir şey oluşturabilir, ne de eskiyi yeniden ileri sürebilir.” (Sebe-49)
Hakk olan derin izin gücünü fark ettiniz mi? Kurtuluş yoluna kadarki yazılarımızda dûniHİ algının ne kadar güçlü olduğunu ve bizi nasıl yönettiğini gördük, şimdi onu silecek olan Hakk izi tanıyoruz. Hakk iz öyle bir şey ki o ortaya çıkarsa bâtıl kaybolur. Öyleyse beyinde bu derin izi oluşturabilmek için ne yapmalıyız, bu derin iz için ne gerekiyor? Onu basamaklarıyla göreceğiz ama önce küçük bir uyarı yapalım: Her işin beyinde başlayıp bittiğini zannedenler bu işi çözemezler. Çünkü insanca çözümler bulurlar. Esas olan Kur’ân’ın çözümüdür. O yüzden, biz beyinde iz oluşturmanın Kur’an’dan öğrendiğimiz yolunu, yöntemini göreceğiz:
Beyinde yeni ve derin bir iz oluşturabilmek için önce fuadı yanlış zapturapttan kurtarıp yeni bir zapturapta, Hakk üzere zapturapta almak gerekiyor. Esfele sâfiliyn hâl dûniHİ algı ile fuadı bağlamıştır, zapturapt altına almıştır. Bu işleyişi İnşirah kitapçığında Sadır, Kalb, Fuad ve Lüb Mekanizması olarak Kur’ân’dan öğrendik, bakabilirsiniz. Burada bir cümleyle hatırlatalım: Fuad kalıbımızın yani kalbimizin analiz sentez merkezidir. Fuad analiz sentez işini yaparken doğru eğri ayırmaz, sadırda ne hâkimse (Hakk veya Batıl) o hâkimiyet doğrultusunda analiz sentez yaparak sonuç çıkarır. Esfele sâfiliyn hâl yani dûniHİ algı sadrı kapladığı için sadırdaki bu hâkimiyet kalbi ve kalbin analiz sentez işlevi olan fuadı da esir etmiştir:
“Hayır (asla)! Bilakis kazanmakta oldukları (dûniHİ algı sonucu zann’larıyla oluşturdukları kişilikleri) onların kalblerinin üzerini (bir kılıf gibi) örtmüştür.” (Mutaffifîn-14)
Siz bir algıyla bir kişilik oluşturuyorsunuz ya, “kazanmakta olduğunuz” budur. Bu kişiliği dûniHİ algıdan ulaştığınız zannlarla oluşturuyorsunuz, onlarla bir hayat tarzı, bir kimlik inşa ediyorsunuz; sonuçta size ait bir kişilik çıkıyor. Oluşturduğunuz dûniHİ hayat tarzına bir etiket yapıştırıyorsunuz, o sizin kişiliğiniz oluyor. Oluşturduğu kişilik (bu kazandığı) kulun kalbini bir kılıf gibi kaplamıştır. Kulun kalbi onun ahseni takviym yapısını ortaya çıkaracak olan fıtratını taşıyan kalıbıdır. Fuad bu kalıpta çalışan analiz sentez sistemidir. Oluşturulan bu kişilik kalbinizin üstünü kapladığında aynı zamanda Fuadı da kaplayıp örttüğü için artık Fuad’dan dışarı çıkacak olan sonuçlar bu hâkimiyete göredir, onu örten bu kılıfa göredir. Fuad bu kılıfı doğru zannettiği için buna göre sonuçlara ulaşır ve o sonuçları fiile dönüştürmesi için beyne gönderir. Sürekli bu tip sonuçlar göndereceği için, Fuadın devamlı surette gönderdiği bu algı sonuçları beyinde bir iz yapar. Nihayet beyin otomatik olarak o ize göre fiil üretir hale gelir. Öyleyse biz önce Fuadı bu esaretten kurtarmalıyız. Beyne göndermesi için Fuada öyle analiz sentez sonuçları çıkartalım ve bu sürekli olsun, öncekinden daha derin iz oluştursun. Derin bir Hakk iz oluşturuncaya kadar buna çalışmalıyız ki kendimizi içinde bulduğumuz dûniHİ algıdan sıyrılabilelim. Eğer fuadı bu esaretten kurtarıp Hakk ile bağlamayı, zapturapta almayı başarırsak kalb beyne Hakk emirler gönderecektir. Kendiliğinden!
Şu çok önemlidir: Beyin ne yapacağını kalpten öğrenir, kalb söylemeden beyin bir şey yapamaz, ne yapacağını ona kalb söyler. Günümüzde, beynin nasıl çalıştığı çok önemseniyor ve inceleniyor. Tamam, ama şu iki farklı konuyu karıştırmayalım: Beynin nasıl çalıştığı ayrıdır, beyni kimin çalıştırdığı ayrıdır, bunlar çok farklı iki şeydir. Beyni kim çalıştırıyor? Beyni kalıbınız çalıştırır, ne yapacağını ona kalp bildirir. Ancak dûniHİ algıda kalıbınızın üstünü sadr (sadra hâkim olan duniHİ algı ve zannları) kaplamıştır. Buna rağmen beyne emirler sanki kalpten gönderiliyormuş gibi bir zan oluşur, sadrınız böyle davranır. Beyniniz, kendisine emir kalpten geliyor zannettiği için kalbin üstünü kaplayan sadırdan, sadra hâkim olan esfele sâfiliyn emirleri alır ve yapar. Bu durumda beynin yerine getirdikleri dûniHİ algının emirleridir. Kalıbı ve fuadı esir etmiş olan bu kılıftan onları kurtarmamız gerekiyor. Kurtarırsak sadırda kalb hükümdar olur. Bu durumda, beyin kalpten Hakk emirler almaya başlar ve bizden çıkan fiiller Hakk fiillere dönüşür. O zaman kalb bedeni Bil-Kıst yönetir.
Bil-Kıst yönetimin sürekliliği ve sürdürülebilirliği sonucu beyinde derin bir Hakk iz oluşur, bâtıl silinir. Yani kalbin beyni Bil-Kıst yönetişi sürekli ve sürdürülebilir olursa, kalbin gönderdiği bu sürekli emirler yüzünden, bu sürekli baskı ile beyinde yeni bir iz başlar; Billâhi anlam o beyinde bir iz oluşturmaya başlar. Artık o beyinde Hakk bir iz oluşmaya başlamıştır. Hakk beyinde iz oluşturunca bâtıl silinir. Bâtıl silinirse o insan için bir korku ve mahzunluk kalmaz, o insan dünya hayatında da Din Günü’nde de mahzun olmaz inşaAllah…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER