Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu – 96

Dünya hayatı gereği içine düştüğümüz esfele safiliyn algıdan “kurtuluş yolu”nu arıyoruz. Bu yolu arayana, ararken, bulurken ve uygularken bir müjde var: “Allah kesinlikle size Billâhi anlamda Raufun Rahıym’dir (İnnallahe Bi küm le raufun rahıym).” (Hadîd-9)
Ayetin “B” ile oluşuna dikkat edin lütfen, “Biküm” ifadesi dikkatinizi çeksin…
Allah Raufun Rahıym’dir. Raufün Rahiym; bu iki isim ahiretimiz için çok önemli bir sığınaktır. “İnnallahe biküm le raufun rahıym” âyeti “Allah size Rauf ve Rahimdir” diye meallendirilip geçilirse tam anlaşılmaz. Doğrudur ama noksandır. Şu nedenle: Bu meâli okuyan “Allah’ın Raufun Rahiym” oluşunu dûniHİ algısıyla anlar; yani kendisi Allah’ın dışındadır ve Allah ona Raufun Rahim davranıyordur. O yüzden bu meâlin onarılması gerekir. Baktığınızda bu ayetteki bilgiyi biraz ileri götüren meâller de görürsünüz, oralarda şöyle denir: “Allah sende senden sana Raufun Rahim’dir.” Bu da doğrudur ama bu da noksandır. Allah’ın Raufün Rahiym oluşunu açıklarken kullandıkları “sende, senden, sana” ifadesi yeterli bir tanım değildir. Bu tanımlama sanki kulun dışı yokmuş gibi bir mânâ içerir. Kulun dışı vardır! Allah’a (yani O’nun bir özelliğine) Esmâ’ül Hüsna ile ilgili bir meâl verirken “B” kapsamında olmasına, İhlas Suresi’ne uygun olmasına dikkat etmek gerekiyor. Allah Ehad’dır; yani Allah’ın dûnu (dışı) yoktur; fakat kulun vardır. Bu yüzden, bazen kulun “dışıyla irtibatını” kesmesi önerilir ama o irtibat bugünlerde yaptığımız gibi izolasyonla, kendimizi izole ederek kesilmez. Kul dışıyla irtibatı dışına bakarken keser, gözünü kapatarak değil! Meâl “B” idrakıyla değilse, onu okuyan kişi eğer dûniHİ algıyla yaşıyorsa “Raufun Rahim” esması kendisine hitap ediyor zannedebilir. Öyle bir meâllendirelim ki kişi onu dûniHİ algıyla okuyamasın, dinleyemesin veya okuyor ve dinliyorsa idrakı kendiliğinden yerine otursun, Billâhi olsun. Bu yüzden, Kur’ân okunurken dûniHİ algıyla dinleyememelisin, Kur’ân dinlemek seni Billâhi algıya sokmalıdır. Bu ayetin meâli olarak “Allah sende, senden, sana Raufun Rahimdir” yazılması hâlinde kişi dışında yok zanneder, “Ne ararsan içinde” der. Bu bir mahkûmiyettir, bu bakış da ayrı bir şirktir, Allah’ı içine hapsetmektir, herşey bende demektir. Dışında yok mu? Sen varsın ve O da sende. Sen olmasan Allah olmayacak, herşey sende. Oysa senin dışın var. Öyle bir “B” düşünmelisin ki yani Allah öyle Raufun Rahim ki, hem senin her yerinde sana Raufun Rahim hem görebildiğin göremediğin her yerde sana karşı Raufun Rahim. Raufun Rahim’in kaplamadığı yer yok. Ayette “B”den alınacak mânâ çok önemlidir. “B”den anlayacağımız şudur: Allah öyle Raufun Rahimdir ki dışı yoktur. O’nun dışı var zannedip başka bir merhamet aramayın. O’nun dışı yoktur, Raufun Rahim oluşu her yeri kaplamıştır. Sen de tüm kulları (yarattıkları) da zaten O’nun ilminde bir suretsiniz.
“Allah size (Bi) Raufun Rahıym’dir”in bir manası da şudur: Raufun Rahıym olan Allah seni kurtarırken adalet aramaz, hediyeyle, lütufla, nimetle kurtarır. Rahim isminde adalet olmaz.
Geldiğimiz noktada öğrendik ki kurtuluş yolu var ve bu yol Kur’an’da! Öyleyse sıra Kur’an’dan bu kurtuluş için ipucu aramaya geldi.
“Sonra biz rasûllerimizi ve iman etmişleri böylece kurtarırız. Mü’minleri kurtarmamız üzerimize bir haktır. De ki; ey insanlar! Benim dinimden (inanış ve hayat tarzımdan) şüphedeyseniz (bilin ki) ben sizin dûnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar zannedip) kulluk yaptıklarınıza kulluk yapmam. Fakat sizi öldürecek olan Allah’a kulluk ederim. Ve ben mü’minlerden olmakla emrolundum.” Ve (şununla da emrolundum): Vechini hanif olarak (dûniHİ algı ve zann’larına sırtını dönerek) diyne çevir ve sakın müşriklerden olma. Ve dûnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar zannedilen) fayda ve zarar vermeyen şeylerden ilgini kes (onlara yönelme). Yönelirsen muhakkak ki sen zâlimlerden olursun.” (Yunus; 103-106)
İlk ipucumuz bu, ayetten bunu öğrendik, buradan ilerleyeceğiz: Vechini hanif olarak Din’e çevir.
Bize buyuruyor ki: DûniHİ algı ve zann’larıyla üretilen “Allah’ın dışında müstakilen var ve muhtar varlıklar vardır” iddiasına idrakın sırtınızı dönün. İdrakınız önce bu iddiaya sırtını dönsün, bu iddiayı hiç görmesin, o iddia hiç yokmuş gibi baksın. Böylece, idrakınız dûniHİ algı sonucu “müstakilen varım ve muhtarım” diyen zann ile irtibatını kessin. Bir kere onunla irtibatınızı kesin. “Şu arkadaşla hiç görüşmeyeceğim” deyin bir kere! Dayanamayıp ikide bir görüşüyor olsanız bile. Allah diyor ki: Silerim, affederim, yeter ki siz karar verin, onunla görüşmeyeceğim deyin, lanet sana deyin ve ona sırtınızı dönün. Çünkü o dûniHİ algı Allah’a küfürdür. Ondan kurtulmak gerekiyor.
“De ki; bana Rabbimden apaçık deliller gelince dûnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar zannıyla) isimlendirilenlere (göre) kulluk (hayat tarzı) bana yasaklandı ve Rabbül âlemine teslim olmakla emrolundum.” (Mü’min-66)
“Sana vahyolunana tâbi ol ve Allah hükmedinceye kadar sabret. O hayrul hâkimin (hayrlı hükmeden)dir.” (Yunus-109)
“Hayrul hâkimin” gibi esmâ’ül hüsnaların meâlinde dikkat edilmesi gerekir. Bu yüzden onu biraz farklı meâllendirdik. “Hükmedenlerin en hayırlısıdır” şeklindeki çeviriler kıyas içerdiği için çok doğru olmaz. Allah’ı kullarıyla yarıştırıyor ve birinci yapıyorsanız olmaz. Bu yaklaşımlar dûniHİdir, böyle mealler de dûniHİdir. İhlâs Sûresi’ne uymayan meâl olmaz, kim yazarsa yazsın. Göreceğiz.
Yunus 109. âyetteki mânâyı şöyle açıklayalım: “Rasûlullah (SAV) vasıtasıyla size söylenenlere uyun. Bu yolda Allah nefsinizi mutmain edinceye kadar bu uygulamanıza azmederek gayret edin. Hayrın hükmünü Allah verecektir.” Ayet bize diyor ki hayr hükmünü Allah verir. Hayr konusunda Allah birileriyle yarışmaz. Bu yüzden “en hayırlı” değil de “hayr hükmünü Allah verir” şeklinde olmalıdır. Birisi hayr yapıyorsa bile hükmünü Allah verir, kul o hükmü yerine getirir. Yunus-109 bize “siz böyle yapın, Kur’an’a ve Rasûlüne uyun” dedi. Çünkü:
“Allah sana bir zarar dokundurursa, O’ndan başka keşfedecek (açacak) yoktur.” (Yunus-107)
Bu âyete “zarar dûniHİ algıdır” prensibiyle bakıldığında meâl çok farklı olur: Eğer sana bir zarar dokundurursa o zararı açacak, keşfedecek olan ancak Allah’tır.
“Dûnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar zannedilen güçler) keşfedemez (açamaz)lar.” (Necm-58)
Önemle uyarılıyoruz: Bu iş, bu yol dûnillah algı sonucu müstakil zannettiğin güçlerle açılmaz. Meâllerde onarılması gereken bir âyet de budur, çünkü “dûnillah” ifadesi geçiyor. Bütün bunlardan sonra ulaştığımız sonuç şöyle: Öyleyse çare nedir?
Çare Kur’ân’dır. Peki, Kur’ân’dan öğrendiğimiz çare nedir ve o çare nasıl uygulanır? Bakın:
Bir bilgiyi, bir fiili geçersiz hale getirebilmek, o bilgiyi, o fiili insanın gündeminden çıkarabilmek için, o bilgi veya fiilin beyinde yaptığı izden daha derin bir iz yapabilmek gerekir. Amacımız dûniHİ algı ve zann’larından ve ona ait fiillerden kurtulmak olduğuna göre, dûniHİ algıdan kaynaklanan bilgi ve fiilleri geçersiz yapacak bir iz oluşturmalıyız, o bilgi veya fiilin beyinde yaptığı izden daha derin bir iz oluşturmak şarttır. Bunu yapabilirsek yeni oluşan derin ize göre fiiller görülür.
Algı ve onun fiilleri beyinde bir iz yapar ve artık kendiliğinden o yürür. Bir algıya ait izi silmek istiyorsak, beyinde yeni bir algıyla daha derin bir iz oluşturmalıyız. Bazen “Ben de farkındayım ama yapamıyorum” denildiğini duyarız. Çünkü öğrendiğiniz ve yapmak istediğiniz doğrunun izi derin değil, küfrün izi daha derin. Siz bu haldeyken doğruyu bilseniz de yapamazsınız. Billâhi algı beyninde küfürden daha derin iz yapmalı ki dûniHİ algının izi inaktif olsun, etkisiz hale gelsin. Ancak o zaman Billâhi algıya uygun fiiller oluşur. Billâhi algıyı daha derin iz haline getirmeliyiz ki dûniHİ algı hayattan silinsin. Bu konuda anlaştıysak kurtuluş için bir çareye, bir yola geldik demektir: Beyinde bir iz yapacağız. Beynimizde Billâhi algıya öyle bir iz yaptıracağız ki dûniHİ algıdan daha derin olsun. Geldiğimiz nokta budur, çare budur, yol budur. Çare bu, peki sorun ne, bizim sorunumuz ne? DûniHİ yani batıl bilgi ve fiiller! Sorunumuz bu olduğu için biz, dûniHİ algı ve zannlarını ve ona göre oluşan hayat tarzını inaktif hale getirecek, etkisiz yapacak derin bir iz oluşturmalıyız. Bu nedenle, batıl izi daha derin Hakk iz ile silmeliyiz. Yöntemimiz bu, ulaştığımız sonuç bu: Beynimizde oluşan ve bütün fiillerimize sebep olan bâtıl izi daha derin Hakk iz ile silmek gerekiyor. Bu bilmek değildir, bu iş için konuyu “bilmek” yetmiyor, “duymak” hiç yetmiyor. Öyleyse gelin, yarınki yazımızda ulaştığımız bu sonuçla ilgili bir laboratuar çalışması görelim…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti