Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu – 93

Bakara Sûresi 166 ve 167. ayetler bu pişmanlığı anlatır, “Keşke bir kere daha fırsat verilseydi de (şu uydurmuş olduklarımızın) bizden uzaklaştıkları gibi biz de zamanında onlardan uzaklaşsaydık” pişmanlığını anlatır. Orada o gün bunu diyeceksiniz: Allahım, bir fırsat versen de onların bize sırt dönüp gittikleri gibi biz de onlardan kurtulsak! O halde, şimdi kaçın onlardan! Senin “Müstakilen Varım ve Muhtarım” zannın o gün senden kaçacak, senden uzak duracak.
Bu âyetlerdeki bir ipucu da şudur: Bu âyeti inanmayan birisi okuyup da “ben o etiketleyenden ve etiketlenenden kaçayım” der mi? Böyle bir şey olmaz, yani inanmayanın bu âyetle işi yoktur. İnananlar olarak biz de bu âyet inanmayanlara sesleniyor dersek, “etiketleyen” ve “etiketlenen” dediğimiz dûniHİ ortakları inanmayanların fark etmesi gerektiğini düşünürsek âyet boşa çıkmaz mı? Lütfen şunu fark edin: Allah merhametiyle, bizi inanmayan üzerinden bir anlatımla uyarıyor. Onu uyarmıyor! Çünkü o Kur’an’a iman etmez ve Kur’an’ı sevmez, ancak nefret eder. Rabbin o inanmayan üzerinden seni uyarıyor: “O böyle kaçacak, sen onun kaçacağı şeyi şimdi kendinde ara bul ve ondan kurtul” diyor. Kişi o gün “Bir fırsatım olsa şu uydurmuş olduklarımın benden kaçıp uzaklaştıkları gibi ben de onlardan kaçardım” diyecek. Aslında bu cümleyle bize yol gösteriyor: Eğer onun haline düşmek istemiyorsan, hayattayken “etiketleyen”i ve “etiketlenen”i kendinde ara bul ve ondan kaç! Araştırınca göreceksiniz ki etiketleyen de etiketlenen de her ikisi de insanın kendisinde vardır. Ancak, bilin ki, onlar kimde ve nerede olursa olsun her ikisi de kuldur, Allah her ikisini de sorgular.
“Tâlib de, taleb edilen de zaif/âcizdir.” (Hac-73) Talep eden de talep edilen de gücü olmayan şeylerdir. Yani etiketleyen de etiketlenen de zaiftir, güçsüzdür, çaresizdir, kuldur!
“Ey, insanlar! Siz Allah’a fakirlersiniz. Allah ise Ğaniyyül Hamiyd!” (Fâtır-15) Etiketleyen ve etiketlenen varlığını Allah’a muhtaçtır, Allah onları “dışında olmaksızın” yaratır. Çünkü Allah’ın Dûn’u yoktur. Ayetin sonundaki Ğaniyyül Hamiyd’i şimdilik söyleyip geçiyoruz.
Küfrünüzde ısrarcı olmayın, “ama şöyle, ama böyle” diyerek kendini aklayan olmayın: “Allah dilerse sizi yok eder ve yerinize yeni bir halk getirir. Bu Allah’a Bi aziyz değildir.” (Fâtır; 16, 17)
Yine “B” vurgusu var. “B” çok farklı bir konudur. Bu öğrendiklerimizle Kur’an’ın orijinaline sonra da meâline bakarak incelediğinizde “B” sırrını kendinizde keşfetmiş, açmış olacaksınız. Bu âyetteki “B”ye biraz bakalım: “Bi Aziyz” normal yaşadığımız hayata ait mânâlarla meâllendiriliyor ve deniyor ki, Allah dilerse sizi yok eder, yerinize yeni bir halk getirir, bu Allah’a hiç zor değildir.” Evet, kimse buna itiraz etmiyor. Meâl doğru ama noksan. “Bi Aziyz” dediği için mânâya şöyle yaklaşmalıyız: Bu işler O’nun dışında olmadığı için, O’nun dûnu olmadığı için O’na hiç zor değildir. “Bi Aziyz” diyor. “B” varsa O’nun dışarısı yoktur! Dışında böyle bir şey olmadığı için O neyi murad ederse ona “Kün” der, fe yekûn (olur). Siz dışınıza öyle bir şey yapabilir misiniz? İllüzyonları saymayın. “Bu işler O’nun dışında olmadığı için, O’nun dûnu olmadığı için O’na hiç zor değildir” bakışıyla yaklaşırsanız Kur’an’daki “B” özelliğini, Efendimiz’e gelen bu özelliği “Bi Aziyz” ifadesinden bile çıkarabilirsiniz. Bu işler Allah için her noktada Bi Aziyz’dir. Yani O’nun dışarısı olmadığı için, ne düşünürse “OL” dediğinde olduğu için O’na bir meşakkati yoktur.
“(O) yaptıklarından sual edilmez, onlar (yaratılanlar) sual edilirler.” (Enbiya-23) Demek ki etiketleyen de, etiketlenen de sual edilecek, hepsi sual edilecek. “Allah sual edilmez” ifadesi de az önceki mânâyı vurgular. Neden sual edilmez? Kim sual edecek? Dışı yok ki birisi gelsin de sual etsin. Mânâlara böyle baktığınızda tevhidi yakalarsınız. “Kimin haddine! Kimse cesaret edemez, Allah’a sual etmeye kimsenin gücü yetmez” şeklinde anlarsanız duniHİ varlık oluşturursunuz. Allah’a sual edecek müstakil ve muhtar bir varlık yok ki! Başka müstakil varlık yok ki itiraz etsin veya gelsin de sual etsin.
Fâtiha kitapçığında “Maliki YevmidDiyn” bölümünde görmüştük: O Zor Gün’de, o Azim Gün’de, Din Günü’nde, o şiddetli günde kimse konuşamaz. Allah’ın dilediği hariç! Onlar da doğru ve Hakk olanı söyler. Etiketlenen’in o günkü hesabı için ayetten bir misalle devam edelim: “(Kulluk yaptıkları nesneler) dediler ki; ‘Sen Sübhansın! DûniKE (senin dışın var zannıyla müstakilen var ve muhtar güç olarak) dostlar edinmek bizim için olur şey değildir. Fakat sen onları ve onların babalarını metalandırdın, nihayet zikri unuttular ve helak olan bir kavim oldular.” (Furkan-18)
Etiketlenen kendisine yapıştırılan “Müstakilen Var ve Muhtar Güç” etiketini hesap zamanı kabul etmiyor, onu reddediyor: “Bizim için ne mümkün öyle bir şey! Sen Subhan’sın” diyor. Etiketlenenin sorgusuna dair Hazreti İsa aleyhisselâm ile ilgili de bir misal görelim: “Ve Allah şöyle dedi: Ey, Meryemoğlu İsa! İnsanlara ‘Dûnillah (Müstakilen Var ve Muhtar Güç olarak) beni ve annemi iki ilah edinin’ diye sen mi söyledin? (İsa) dedi ki; Sübhaneke. Hakk olmayanı söylemek benim için nasıl olur? Eğer onu söylemişsem, muhakkak sen onu bilmişsindir. Sen nefsimde olanı bilirsin, fakat ben senin nefsinde olanı bilmem. Muhakkak ki ğaybların en âlâ bileni sensin, sen.” (Maide-116)
Anladık ki “etiketleyen”i ve “etiketlenen”i kendimizde arayıp bulup onları birbirinden ayırmalıyız. Bulduğumuz iki ayrı yapıyı kıyaslayıp sorgulamayı şimdiden yapmalıyız.
Bu konuyu anlamamızda manasını bilirsek faydası olacak iki kelime var; istinkâf ve istikbâr. İstinkâf Allah’a kulluk etmeyi tercih etmemektir. İstikbar müstakilen varım ve muhtarım zannına itibar ve kuvvet kazandırma hırsıdır, o hâli yükseltme hırsına girmektir. Kulluk etmek aynı zamanda hayat tarzı demek olduğundan, Allah’ın önerdiği hayat tarzını kurmayan Allah’a kulluk etmiyor demektir. Onu sadece ibadet adı altındaki uygulamalar sanmayın, hayat tarzı oluşturacaksınız. Hayat tarzınız Allah ve Rasûlü’nün dediği gibi değilse Allah’a kulluk olmaz. Sizdeki neyin hayat tarzı ise ona kulluk ediyor olursunuz. İstinkaf, Allah’a ve Rasûlü’ne göre hayat tarzı oluşturmamanın adıdır.
“(Billâhi anlamında) iman edip sâlih amel işleyenlere gelince, (Allah) onlara ecirlerini tam olarak verecek ve lütfundan daha fazlasını da ihsan edecektir. İSTİNKAF (Allah’a kulluk etmeyi tercih etmeyen) ve İSTİKBAR edenlere (dûniHİ algı sonucu Müstakilen Var ve Muhtar zannına itibar ve kuvvet kazandırma hırsına girenlere) gelince, onlara acı bir şekilde azab edilecektir. (Düştükleri bu zor durumda) kendileri için, dûnillah (algı sonucu müstakilen Var ve Muhtar zannıyla vehmettikleri güçlerden) bir dost ve bir yardımcı da bulamazlar.” (Nisa-173)
Lütfen şu âyeti çok tefekkür edin. Ayetin bir özelliği var ki başka mânâ verilip gevşetilemiyor: “Onlardan kim; Muhakkak ki ben dûniHİ (Allah dışında) bir ilahım (Müstakilen Varım ve Muhtarım) derse biz onu cehennemle cezalandırırız. Zâlimleri böyle cezalandırırız.” (Enbiya-29)
Hesap Günü bu âyet gereği uygulama şöyledir: “Dûnillah (Müstakilen Var ve Muhtar zannında) olanlar! Onları cehennem yoluna yönlendirin (denir).” (Saffat-23) “Siz de, dûnillah (algı ile) kulluk yaptıklarınız da muhakkak cehennem yakıtısınız, oraya gireceksiniz.” (Enbiya-98)
Bazı meâller cehennem yakıtı yerine cehennem odunu gibi daha anlaşılır bir ifade kullanmışlar. Ayette iki grup var: Siz ve kulluk yaptıklarınız; yani etiketleyen ve etiketlenenler. Etiketleyen de etiketlenen de cehennem odunudur. Etiketleyen tamam ama etiketlenen nasıl cehennem odunu olur? DûniHİ algının zannlarının (etiketlenenin) cehennem odunu olması, “müstakilen varım ve muhtarım” zannıyla yaşarken oluşturulan etiketin pişmanlık olarak azaba dönüşmesidir. Lütfen çok dikkat buyurun, ahirette pişman olmayacaklar çok azdır. O gün çok büyük bir “demeseydim, yapmasaydım” pişmanlığı yaşanıyor. Cennet ehli de diyecek ki; daha yapsaydım. Ne işim vardı da AVM AVM dolaştım durdum? Biraz daha salâvat, biraz daha İhlâs yapsaydım. Pişmanlık orada önemli bir duygudur. Elbette cennetin pişmanlığı ile cehennem pişmanlığı kıyaslanmaz. Anlatmak istediğim şu: O gün sizin “müstakilen var ve muhtarım” zannınız, Allah’tan başka güç zannınız büyük bir eleme, kavuran, yakan bir ızdıraba, pişmanlığa dönüşecek. Allah muhafaza etsin. Bazen insan bir şeye öyle üzülüyor ki ölüyor. Borcunu ödeyemiyor, o oluyor bu oluyor, dayanamıyor. Bu pişmanlığı ahiret için sonsuzla çarpın. Ölen burada sıkıntıdan kurtuldu, ahirette ölmek de yok…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti