Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Edep; Ya Hu: -8-

HZ. ADEM’İN GÖREVİ
Bakara 30: “Hatırla ki Rabbin melaikeye “muhakkak ki ben arzda bir halife inşa edeceğim” dediği vakit, onlar da “orada fesad eden ve kan döken kimseyi mi halife kılacaksın? Biz seni hamdinle tesbih ve seni takdis edip dururken” dediler. (Allah) buyurdu: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.”
Bazı meallerde “meydana getireceğim” yazsa da kelimenin aslına bakarsak “inşa edeceğim” ifadesi daha doğrudur. Bir mühendislik var, bina inşa eder gibi, bir halife inşa edeceğim. Buradan şunu rahatlıkla görmeliyiz: Rabbimiz “ben bir halife inşa edeceğim” derken melekler dünyaya bakıyor, zaten orada yaşayanlar var, “bunlardan mı?” diyorlar. Şöyle düşünün. Bir köy var ki oradakiler okul ve hiç eğitim görmemişler. Okul nedir, eğitim nedir bilmiyorlar. Biz bir grup olarak oradan geçerken size dedim ki bunlardan birisini doktor yapacağım. Hemen dersiniz ki bunlardan nasıl doktor olur? Melekler de dünyaya bakıyor; birbirini boğazlayan, kan döken bir manzara var. Melekler halife kelimesinin manasını biliyor, “bir halifetullah inşa edeceğim” denildiği zaman, onun ne demek olduğunu biliyorlar. Bakıyorlar ki, bunlardan halife nasıl olur… Çünkü halife Allah’ı bilecek, hamd edecek; Nisa 147’de buyrulduğu gibi, iman edecek, şükredecek. Melekler diyor ki, biz sana doğru iman ederken ve hamd ederken, şükrederken, biz yetmiyor muyuz? Sen o kan dökenlerden mi yapacaksın bunu? Ayetten aldığımız bir ders bu, zaten orada insanlar var. Peki, o zaman Hazreti Âdem nasıl ilk insan olur? Bakın daha hadis bile kullanmadık, hep ayet okuyoruz ve şöyle yorumlanırsa, böyle yorumlanırsa demiyoruz, net ve açık ayetleri okuyoruz. Zaten kan döken vahşi yaratıklar var, onların arasına birisini salacak. Hazreti İsa aleyhisselamın çamurdan yapıp da Biiznillah halk ettiği kuşu kuşların arasına salması gibi. Hazreti İsa aleyhisselam elindeki yetkiyle o kuşa deseydi ki, git şu kuşların arasına karış, Cuma günü onları şu meydana topla. O kuş ne yapardı? Gider onları kendi diliyle ikna eder getirirdi. İşte Hazreti Âdem’e öyle bir görev veriliyor. Git o insanları ikna et, topla getir buraya. O zaman, gelen gelmeyen diye bölünmeler başlıyor.
İYİ İNSAN KURTULUR DİYE ANLATIYORLAR,
HİÇ DEĞİL. İYİ KUL KURTULUR
Devamındaki ayette “ve Âdem’e bütün esmayı (esma-i külleha) talim etti” diyor. Âdem aleyhis selam efendimizden önceki yaşayanlarda esma-i külleha yok muydu diye düşünülebilir. “Esma”ya iki türlü bakmak lazım; bir fiziksel yapı için, bir de kalp dediğimiz yapı için. Kalp dediğimiz yapı, “ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorulduğu zaman, “evet, Rabbimizsin” diyen vasıfta Allah fıtratı üzere yaratılmış olan var ya, onları oluşturan esma. Bir dış kabuk var, bir de iç var. Onlarda “iç”in esma-i küllehası yok. Âdem aleyhisselam efendimizden sonra gelenler nasıl? Tehlike orada zaten, korkacağınız yer orası ve biz oraya geliyoruz. Gelecek olan hayat öyle cepte keklik değil! İyi insan kurtulur diye anlatıyorlar, hiç değil. İyi kul kurtulur. Ama iyi kul olmak nasip mi değil mi, onu bilmiyoruz. Bu iş gen işi, matematik işi. Al-u İmran 33 ve 34. ayetlere bakalım:
“Muhakkak ki Allah Âdem’i, Nuh’u, Alu İbrahim’i ve Alu İmran’ı âlemler üzerine ıstıfa etmiş (seçmiş)tir. (Bunlar) zürriyet olarak birbirinden gelmedir. Allah Semi’dir, Aliym’dir.”
Burada Rasullerin bir özelliğini öğreniyoruz, birçok özellik var ama biz şu an lazım olana bakıyoruz: Aynı soydan geliyorlar. Eğer tüm insanlar, hepimiz aynı soydan geliyor olsaydık, bu cümlenin bir manası olur muydu? Hepimiz aynı soydanız, hepimiz aynı zürriyetteniz, o zaman bunun ne ayrıcalığı kalırdı? Çünkü Âdem’den itibaren diyor. Âdem, sonra Nuh, sonra İbrahim, sonra İsa aleyhimus selam; onlar, Efendimiz (SAV)’e kadar olan ana kolonlar, A’zam Rasuller, büyük (ülü’l azm) Rasuller. Âdem’den itibaren olanlar için deniyor ki; bunlar aynı zürriyettir, aynı zürriyetten gelmedir. Eğer hepimiz oradan olsa isek bu cümleye gerek yok ki, bu cümlenin o zaman bir özelliği kalmaz. Demek ki farklı zürriyetler var. O zaman akla gelen bir soru şudur: Hazreti Âdem aleyhisselam insanların arasına karıştığı için, insanların bir kısmı o diğer insanlardan mı geliyor? Buradan anlıyoruz ki: Bir zürriyet var ki Rasullerle gelen zürriyet. Bir de bir sürü zürriyet var. Ama o zürriyetler birbirine karışmış. Hazreti Âdem’den başka insanları kabul ediyoruz ki, bunu söylüyoruz. Ondan sonra karışacak tabi. Hala öyle, hala karışıyor. Birisi “ben seyyidim” diyor, birisi “ben şerifim” diyor. Yahudiler de sağlam bir zürriyet, birbirlerini sıkı sıkı tutmuşlar. Hazreti Yakup aleyhisselamın ismi Hazreti İsrail’dir, onun oğullarına İsrailoğulları deniyor, onun oğullarıyla gelen zürriyet. Hazreti Âdem’den itibaren ki zürriyetten ama yahudiler, o ayrı. Biz şimdi hidayet üzere olup olmamayı konuşmuyoruz, Hazreti Âdem aleyhisselamın dünyadaki ilk insan olmayışını görüyoruz ve bunu ayetlerden görüyoruz.
CENNETE GİRMEK IRKLA DEĞİL, İMANLA
O zaman iman genlerle aktarılmıyor. Geninde o varsa imanını da getirir mi acaba? İman da aktarılabilir, imansızlık da; hangisi üzerine çalışılmışsa ileriye o aktarılıyor. Onlar geni yani ırkı korumuş olabilirler ama cennete girmek ırkla değil, imanla. Onlar geni getirmiş ama imanı getirememişler. Buradan öğrendiğimiz şeylerden birisi şu: Tamamlamamız gereken bir kemalat var. Bu kemalat, elimize alacağımız bir ilmihal kitabıyla olmuyor. Bunu çok önemsemek gerekiyor. Gelecek ahiret hayatı için bu kemalatı başaran başardı, başaramayana yapacak hiç bir şey yok! Kişiyi ilmihal kurtarmıyor, bu kemalat işi! Hz. Âdem aleyhisselamdan Efendimiz (SAV)’e kadar gelen, onunla olgunlaşmış yapıyı Yaşanabilir Form olarak yakalamamız gerekiyor, mutlaka. Çünkü onu yakalamamızın önünde o kadar çok sebep var ki. Bu yüzden, Efendimiz buyurur: “Benim ehl-i beytimi önemseyin, onlar gökteki yıldızlar gibidir.” Çünkü onlar bu işi takip etmişlerse, bu işe uygun ve bu işi bozmadan yaşamışlarsa, bu işin nasıl kolay olabileceğini aşılayabilirler. Ama yapmamışsa, aşılayamaza, o da kaybeder. Bunu böyle değil de kişinin seyyid olması yeter, şerif olması yeter zannedip de kendini kurtulmuş sananlar var, maalesef. Ama iş öyle değil. İş öyle olsa tüm yahudiler kurtulur, çünkü en sağlam onların ırkı. Öyle bir gen yapımız var ki, bunu değiştirmek için çok gayret etmemiz gerekiyor, o genin dışarı çıkan fiillerini değiştirmemiz için çok gayret sarf etmemiz gerekiyor. Tehlike şurada: Biz inandık, Müslüman’ız, namaz kılıyor, oruç tutuyoruz diye işi bitirdik zannetme gafletindeyiz. Tehlike burada! Bu iş bu kadar basit ve bu kadar kolay bir şey değil! İnceleyip, tefekkür edip kendinize baktığınızda o hayvanı bulacak, o hayvanı kendinizde görecek ve “demek ki biz bir hayvana namaz kılmayı, oruç tutmayı, o hayvana Müslümancılık oynamayı öğretmişiz” diyeceksiniz. O hayvan idrakını değiştirip de Hazreti Âdem’e benzemedikçe olmaz. Çünkü sonra insanlar Hazreti Âdem’i taklid ediyorlar. İnsanın en önemli özelliği taklid, bu yüzden Hazreti Âdem’i taklid etmeye başlıyorlar. Biz Hz. Âdem’i (o çamurdan halk edilip de geleni) yakalamadıkça başaramayız. Bu yakalamayı somutlaştırmak istersek ne yapmalıyız? Onu aynada kendini görür gibi görmek istesek ne yapmalıyız?

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER