Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu – 78

Günlük yaşantıdan çok önemli iki örnekle başlayalım. Kişi olur olmaz şeylere öfkelendiğini fark etmiş olsun ki ahirete iman eden için “öfke” çok önemlidir. Çünkü “öfke” dûnillah alana aittir, o algının ürünüdür; bu sebeple kişi öfkeliyken ölürse imansız gitme riski var. Bu kadar önemli bu iş… Ayetlerde Rabbimiz bize “nasıl ölmememiz” gerektiğini söylüyor, duniHi algıdakilere Alu İmran 119’da “öfkenizle ölün” diyor… Demek ki öfkeli ölmemek lazım… Öfkeli bir kişi âyetlere baktı, yani Rabbine yöneldi, bu ayetleri gördü ve Rabbi’nin şu buyruğunu da işitti: “(Müttakiler) bollukta ve darlıkta infak ederler, onlar öfkeyi yutanlar ve insanları affedenlerdir. Allah muhsinleri sever” (Al-u İmran; 134). Ayeti okuduğu anda inananın Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisi biter, o artık “işittik ve itaat ettik” demesi gerekir. Aksi takdirde haddi aşmış olur, asi olur, kendi hüküm vermiş olur, Allah’ın inzal ettiğiyle hükmetmemiş olur.
Bir de konuşmakla ilgili bir örnek verelim. Kişi fark etti ki gün içerisinde gereksiz pek çok konuşma yapıyor. Rahatsız oldu ve İnsan-29 ayeti gereği Rabbine yöneldi, bu konudaki âyetleri arayıp, bulup okuyarak Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini Rabbinin önerdiği şekilde değerlendirdi. Ayet buyurdu ki: “Ey, iman edenler! Birbirinizle fısıldaştığınızda ism (günah, sünnetullaha uymayan hâl), udvan (düşmanlık) ve Rasûl’e karşı gelmeyle ilgili fısıldaşmayın (konuşmayın). Birr (yakınlık sağlayıcı fiiller) ve takvayı (korunma sağlayıcı fiilleri) konuşun. Kendisine haşrolacağınız Allah’tan ittika edin.” (Mücadele-9). Ayrıca Kur’an’da lağv ve boş söz söylemeyi kınayan ayetleri de gördü…
Gereksiz konuşma, çok konuşma dikkat etmemiz gereken bir konu; dûniHİ algıdakiler çok konuşur! Bu yüzden, bütün iletişim ve telefon sistemleri onların bu özelliğine dayanır, tümü insanın dûniHİ algısını dürter ve konuşturur. Reklamlar, şunlar, bunlar hep o algıyı dürter. O algıyı dürten müzikler bestelenmiştir. Bir AVM’ye, bir mekana gidersiniz, oradaki müzik o algınızı dürter; sizi dûniHİ algınızdan yönetirler de haberiniz olmaz…
Mücadele 9 ayet, birçok ayet gibi bize “ittika etmeyi” Allah’tan Billahi anlamda sakınmayı, utanmayı öneriyor. İttika etmeyi mesela şöyle bir örnekle daha iyi anlayabiliriz. Size bir konuda söz vermiş de sözüne ters davranan birisi sizi görünce ne yapar? Sizden ittika eder! Söz verdiği için, onun size verdiği sözünü biliyor olduğunuz için sizden sakınır. “Allah’tan ittika edin” de budur: Söz verdiniz, “evet, Rabbimiz sensin” dediniz, “semi’na ve eta’na; işittik ve itaat ettik” diyeceğiz” dediniz. Öyle dediniz ama duniHi algıyla yaşantıda sözünüzü unuttunuz… İdrakını dûniHİ algıdan kurtarmış olan için, yani Allah’ın dışında olmayan için, kendini Allah’ın ilminde dilenilmiş bir ilmi suret, bir kul gören için “Allah’ı görünce” gibi bir şey söz konusu olur mu? Zaten daim O’nun ilmindeysen, O’nu görmediğin bir hâlin olur mu ki? İman ettiniz ki “ne yana dönerseniz Vechullah” ve bu idrakla söz de verdiniz! İşte şimdi, o söz verdiğinizle karşı karşıyasınız, öyleyse hep ittika edin! Ayet bize bunu söylüyor: Allah’tan ittika edin, sözünüze konuşmanıza, kelimelerinize ve kastınıza dikkat edin… Bunu duyan mümin için ilk iş “işittik ve itaat ettik” demektir, artık” semi’na ve eta’na” deme zamanıdır. Aksi halde Allah’ın inzal ettiğiyle hükmetmemiş ve hüsrana uğrayanlardan olmuş olursunuz! Hafizanallah.
Hem oluşabilecek bazı sorulara cevap olması hem de ayetleri okuduğunda orada mânâ ayrıştırma ve mânâ çakıştırma yapmaya talip kardeşlerimize bir yol oluşturması maksadıyla, idraken geldiğimiz bu noktayı Nisa-78 ve 79 ayetleri ışığında ele alalım; bu ayetlerin meâlini kesret dili ve ulûhiyet diliyle görelim. Hatırlayalım ki ayetlerde Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisiyle ilgili anlatımlar genellikle kesret diliyle yapılmaktadır; çünkü yaşarken ne yapmak gerektiği, yani amel tarifi kesret diliyle anlatımdan anlaşılır. Doğru inanışla yaşayabilmemiz için bir konuda ne yapacağımızın, nasıl amel edeceğimizin belli olması lazım. Onun için de bize o konunun kesret diliyle anlatılması lazım. Ulûhiyet diliyle anlatımdan amel çıkaramayız. Uluhiyet dili tevhid dilidir, tevhid diliyle anlatımdan ancak “yöneliş” yani “iman” çıkar, o ayetlerden biz Allah’a nasıl yöneleceğimizi öğreniriz. Bu yüzden, “nasıl yöneleceğimizi” öğreten âyetler ulûhiyet diliyle öğretilir, “ne yapacağımızı, nasıl amel edeceğimizi” öğreten âyetler ise kesret diliyledir.
Bu kesret diliyle anlatım içerisinde ve kesret sürecinde, yani Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisi kullanılırken insan için bir zorlama yoktur. Bunu Bakara Suresi 256. ayet öğretir: “Din’de zorlama yoktur. Gerçekten rüşd (Hakk Yol) ğayy’dan (haddi aşmaktan, sapıklıktan) apaçık ayrılmıştır. Artık kim Tağut’u (dûniHİ algı ve zanlarını) inkâr edip, Allah’a Billâhi anlamda iman ederse, muhakkak o kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah Semiy’un Aliym’dir.”
Bu âyet Allah’ın bizi zorlamadığının delilidir. “Ey insan, yaşantıda Hakk ve batıl tercihini yaparken seni zorlamıyorum” diyor. Aksi halde kişi “Allah’ım sen zorladın, ben de yaptım” der ki bu çok yanlış bir inanış ve davranıştır. Bu noktada şu ilkemizi hatırlatmak isterim: Yazı ve anlatımlarımız en alt seviyedir; yola, işe başlamak içindir. Bunların hikmetleri başka mânâlara giderse de o mânâlara bu sınırdan gidilir. İleri mânâları okumuş birisi bu anlattıklarımıza bakıp “gerçeğe uymuyor” zannetmesin, yanılır. İşe alt sınırdan başlanır. Biz o alt sınırı paylaşıyoruz. Bu hatırlatmadan sonra diyoruz ki; Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisi sürecinde insan kesret âlemi kuralları içerisinde zorlanmamaktadır. Dikkat edin, Kesret Âlemi Kuralları içerisinde!
“De ki; kesinlikle Allah fahşa’yı (sünnetullaha uymayan amelleri) emretmez.” (A’raf-28)
Demek ki dûniHİ algıyla yapacaklarını sen yaparsın, Allah emretmez. Kesret diliyle bu böyledir. Aynı manayı Ulûhiyet dilinde söylersek deriz ki Allah hükmünü kimseyle paylaşmaz! Ama bu yöneliş dilidir, Allah’a nasıl yöneleceğimizi öğretir, nasıl yaşanacağını değil. Bu yüzden bu manadan amel çıkaramazsınız. Bu sebeple âyetlerde “Âmenû ve Amilu’s Sâlihati” ifadesi yani “nasıl iman edeceğiniz ve nasıl yaşayacağınız” yan yanadır. Ama açıklanırken nasıl iman edeceğimiz tevhid diliyle, sâlih amel ise kesret diliyle anlatılır ve bu ikisi kıyaslanmaz. Biz işte bu bilgiyle Nisa-78 ve Nisa 79 ayetlerine bakacağız. Tevhid dili ve kesret dili fark edilmeden meal yapıldığında nasıl mana yanlışı oluştuğunu bu ayet örneğinde göreceğiz. Bugün ayetlerin mealini verelim, sonraki yazılarda birlikte tefekkür edelim.
Nisa-78: “Nerede olursanız (olun) ölüm size ulaşır. Buruc-i Müşeyyede’de olsanız bile. Eğer onlara bir hasene isabet ederse; “bu Allah indindendir” derler. Şayet onlara bir seyyie isabet ederse; “bu senin indindendir” derler. De ki; “Küllün min indillah (hepsi Allah indindendir).” Şu kavme ne oluyor ki neredeyse bir söz (bile) anlamıyorlar.”
Nisa-79: “Haseneden sana ne isabet ederse, Allah’tandır. Seyyieden sana ne isabet ederse, nefsindendir. Seni insanlara Rasûl olarak irsal ettik. Şahit olarak Allah kâfidir.”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti