Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu – 74

Her ne şekilde olursa olsun bir kula “Müstakilen VAR ve Muhtar” muamelesi yapmayı Kur’ân yasaklar. Mekke müşriklerinin putlarından günümüzün canlı putlarına kadar ne varsa, Allah’a yaklaşmayı gerçekleştirecek iddiası ile bile olsa bu muamele yasaktır.
Mekke müşriklerinin Allah inancı vardı, putlarını kendilerince Allah’ı inkâr saymıyorlardı, “putlar bizi O’na yaklaştırıyor” diyorlardı. Bu yüzden Efendimiz (SAV)’in açıkladığı Allah’ı (Billâhi iman tanımını) kabul etmediler. İnanıyorlardı, ama inandıkları Allah, algılarında uydurdukları bir rab idi. Öyle olunca Efendimiz (SAV)’in açıkladığını, Allah’ın dışı olmayışını reddettiler, dışı var zannına yani dûniHi algıya “Lâ ilâhe” denilmesini kabullenemediler. Günümüz yaşantısında aynı durum yaşantıdaki canlı putlarla devam ediyor; dûniHİ algıda bir kişinin “şu kişi beni Allah’a yaklaştırıyor” diye düşünmesi de aynıdır, farkı yoktur. Mekke müşrikleri de puta aynısını diyordu. Günümüzde de “yaklaştırıyor” dediği kimseyi Allah dışında “müstakilen VAR ve muhtar” görerek ondan yardım istiyorsa, bu kişi o günkü müşriklerle aynı cümleyi söylemiş oluyor. Hatta onun bu hâli Mekke müşriklerinin taştan yardım istemesinden daha tehlikeli. Çünkü birisi canlı! Demek ki daha zor haldeyiz. Önemsenen kişi öyle demiyor olsa bile, ona “Allah dışında müstakil bir varlığı ve muhtariyeti varmış” gibi yaklaşılıyorsa aynı yanlış yapılıyor demektir.
“Dikkat edin, halis diyn (katıksız yönelişin Hakk’ı) Allah’ındır. DûniHİ (algı ile müstakilen var ve muhtar zannettiklerini) veliler edinenler; “Onlara bizi Allah’a yaklaştırması için kulluk yapıyoruz” (derler). Muhakkak ki Allah onlar arasında, hakkında ihtilaf edip durdukları şeyle ilgili hüküm verecek. Muhakkak ki Allah, yalancı (Allah dışında müstakilen var ve muhtar varlık zannı uyduran), gerçeği çok örtücü kimseye hidayet etmez.” (Zümer-3)
“Dost, yardımcı, sığınak, şefaatçi” edinirken yanlış yapmayalım diye öyle çok ve sık uyarılıyoruz ki… Çünkü bu konu günlük yaşantıda bizim için önemli bir imtihan sorusudur.
Eûzü Billâhi mineş şeytânir raciym, Bismillahir Rahmanir Rahiym: “Kefa Billâhi Veliyyen ve kefa Billâhi nasıyra: Veli olarak Allah yeter ve yardımcı olarak da Allah yeter.” (Nisa-45)
“Ve kefa Billâhi Vekiyla: Vekiyl olarak Allah yeter.” (Ahzab-3)
“Ve kefa Bi Rabbike hâdiyen ve nasıyra: Hâdî (hidayet eden, yol gösteren) ve Nasıyr (yardım eden, zafere ulaştıran) olarak Rabbin yeter.” (Furkan-31)
Bu ayetlerin tümünde “Billâhi ve Bi Rabbike” geçmektedir, yani âyetler “Dûnillah” algının zıttı olan “Billâhi” algı ile sesleniyor. Çünkü kişinin kendisini Allah’ın dışında hissederek “Allah bana yeter” demesini anlatmıyor. “Dost ve yardımcı olarak Allah yeter” diyen kişi, bunu Kur’ân’ın reddettiği duniHİ algı ile söylüyorsa o idrak Kur’ân’ın muhatabı değildir. Muhatap alınan idrakı anlatan âyetlerde “B” geçer. Anlıyoruz ki “Billâhi” idrak “DûniHİ” algının tersidir ve gerçeği yani Hakk’ı ifade eder. DûniHİ bâtıldır, Hakk ise Allah’tır. İlla Billâh… Bu yüzden bu âyetlerde de bir şart var; Âmentü Billâhi deyin, yani bu idrakla yaklaşın. Bize bütün önerilenler “Âmentü Billâhi” şartı ile geçerlidir; yani siz “Allah dışında ben de varım, müstakilim” algısını, bu iddiayı reddederek inanmış da “Allah yeter” diyorsanız işte o makbuldür.
“De ki; Semavat ve Arz’ın Rabbi kim? De ki; Allah! De ki; kendilerine (bile) bir fayda ve zarara mâlik olmayan, dûniHİ (algı sonucu müstakilen var ve muhtar zannettiğiniz) veliler mi edindiniz? De ki; âmâ (kör) ve basıyr (gören) eşit olur mu? Yahut zulumat ile nur eşit olur mu? Allah’a O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu (uydurma) yaratma (iddiası) onlara biri birine benzer mi göründü? De ki; Allah, her şeyi yaratandır ve O Vâhid’ül Kahhâr’dır.” (Ra’d-16)
Allah her şeyi yaratandır ve Vâhid’ül Kahhâr’dır. Vâhid’ül Kahhâr; yarattıkları zatının dışında olmayan demektir; “Allah’ın dışı” iddialarını ve bunu iddia edenleri yok edendir. Çünkü O Ehad’dır, dışı olmayandır. Bu idrak için uyarılıyoruz: De ki; Allah Vâhid’ül Kahhâr’dır.
Âmâ olan gerçeği göremez, oysa kendi zannlarını görülmesi gereken gerçek zanneder, doğru zanneder. Âmâ hiçbir şey göremeyen demek değildir, Allah’la ilgili gerçeği göremeyendir. Onun da kendine göre gördüğü var. İşte onu görüp Allah’ı göremeyen “âmâ”dır. Basıyr olan ise Âmentü Billâhi diyebilendir. Ra’d 16’da hem “âmâ ve basıyr” hem de “zulümat ve nur” kıyaslandı. Zulümat ve nur nedir ona da bakalım: Zulumat, dûniHİ algı ve zannlarıdır ki ona vehmin zulmeti demiştik. Nur ise Billâhi gerçeğidir. Dikkat edin, ayet “Vâhid’ül Kahhâr” ile tamamlandı; “Yarattıkları (kulları) zatının dışında olmayan Allah, dışı olmayan Allah, dışı iddialarını ve bu iddiada olanları yok edendir” gerçeği hatırlatılarak tamamlandı.
Vâhid Allah’ın yarattıkları ile ilgili sıfatıdır, Ehad ise zatıyla ilgili sıfatıdır. Vâhid’in bir mânâsı tenzih mertebesi olarak tarif edilir ki orada farklılık yoktur, her şey aynıdır. Vâhid’in kesretle ilgili tarifi ise, yarattıkları zatının dışında olmayan demektir; bunu bize “Vahidül Kahhar” diye anlatır. Allah Vâhid’ül Kahhâr’dır; dışı iddialarını ve bu iddiada bulunanları yok edendir. Bu yüzden, Allah’ı tanımaya talip olanların dûniHİ iddiaları yok etmekte kullanacağı bir ilaç da budur; Allah’ın bize “Vâhid’ül Kahhâr” vaadidir; “Ben Vâhid’ül Kahhâr’ım, seni benden uzaklaştıran şeyleri yok ederim” müjdesidir. Veli zatın zikrullahı olan “Kahhâr” esmasını şimdi daha kolay anlayabiliriz…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti