Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Edep; Ya Hu -7-

ALLAH’IN İNSANA VERDİĞİ “YETKİ PAKETİ!”
Alu İmran 49: “(Onu) İsrailoğullarına (şöyle diyecek bir) Rasûl yapacak: “Hakikaten ben size Rabbinizden bir ayet olarak getirdim. Ben size çamurdan kuş şeklinde halk ederim (yaratırım); onda nefh ederim de Biiznillah bir kuş olur, körü ve alacalıyı iyileştiririm. Biiznillah ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi de size haber veririm. Eğer mü’minler iseniz bunda sizin için gerçekten bir ayet (ibret) vardır.”
Rabbimiz Hz. İsa (as)’ın ne diyeceğini anlatıyor. Diyecek ki: Hakikaten ben size bir ayet (mucize) olarak geldim. Ben size çamurdan kuş şeklinde yaratırım (halk ederim); onda nefh ederim de Biiznillah bir kuş olur. Burada bir duralım. Kur’an’da böyle çok ayet var, insanla, Hazreti Âdem’le ilgili. O ayetlerin bir benzeri burada da var, iki basamak: “Yaratmak” ve sonra “ruh nefh etmek”. İkisi ayrı. Dikkat ederseniz, “yaratırım” dedikten sonra bir de “ruh nefh ederim” diyor, yani “canlandırırım” diyor. Allah insanla yani Hazreti Âdem’le ilgili olarak ayetlerde “yarattı, tesviye etti, ona ruh nefh etti” der, üç basamak bazen de iki basamak söyler.
Ruh indirilmesi, nefh edilmesi mevzusu çok anlaşılmış değildir. Anlaşılamama nedenlerinden birisi, insanın ruhu ile Allah’ın “ruh indirdim” dediği ruhun karıştırılmasıdır. İnsanın ruhu başka bir şeydir, Allah’ın “ruh indirdim, ruhumdan nefh ettim (üfledim), kendi ruhumdan verdim” demesi başka bir şeydir. Bunu anlayabilmek için “kendini bil” emrini bilmek gerekiyor, “kendini bil” emrini bilmeyen bunları çözemez. Ayette Hazreti İsa (as) diyecek ki diyor; “size çamurdan bir kuş halk ederim, (yaptıktan sonra ona) nefh ederim (kendini bil derim) ve kendini bilir ama Biiznillah. Yani verilen yetkiyle bunu yaparım. Nasıl bize Allah “BEN” deme yetkisi verdi ve biz Biiznillah “BEN” diyoruz, Allah adına “BEN” diyoruz Biiznillah. O mevzunun da anlaşılmasını sağlayacak bir şey bu: Diyor ki, Biiznillah ben onu canlandırırım, Biiznillah ölüyü diriltirim, Biiznillah alacayı tedavi ederim. Hep bir yetkiden bahsettiğini fark ettiniz mi? Bize verilen “BEN” deme yetkisi gibi, Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisi gibi. Bunlar birer yetki. Hazreti İsa (as)a, bu yetkilerin dışında fazlasıyla verilmiş yetkiler var. O da kendisine verilen yetkiyle “BEN” diyor, onun da “tercih” gücü var. Ama ayrıca bu yetkilerin devamı olarak ölüyü diriltiyor, bu yetkilerin devamı, aynı paket. Bize yetki olarak üç madde verilmiş, ona on madde verilmiş, o ayrı ama aynı paket: Yetki paketi! Biiznillah yetki paketi!
“BEN” DEMEK SUÇ DEĞİL. AMA NASIL SÖYLEMELİ?
Ama insan onları müstakil ilan edince olmuyor! Müstakil olarak “BEN” demek başka, Biiznillah “BEN” demek başka, bunu anlatıyoruz. Yoksa “BEN” demeyi tehlikeli görmek, kötü görmek hakarettir. “BEN” Allah’a aittir: Ayette O “BEN Allah’ım” diyor. Siz bunu fark etmez de “BEN” demeyi kınarsanız olmaz. “BEN” demek ne zaman kınanır? Allah adına değil de Allah yerine “BEN” derseniz o kınanır. “BEN” deyiş tarzı kınanır, “BEN” kelimesi değil. Bu anlaşılamadığı için tasavvufla meşgul olanlar “BEN” kelimesine kızar. “BEN” Rasulullah (SAV)’in terk ettiği bir kelime değil ki, sünnette öyle bir şey yok. Ama konuyu anlamayanlar böyle saçma işlerle meşguller ve insanlar da bunların peşinden koşuyor. Enteresan bir durum! Bu nasıl bir kafa, bu nasıl bir yaklaşım: Hem işe yarar hiç bir şey öğrenme, hem deli gibi peşine koş. Bu cehennem kafası, müslümanda böyle bir kafa olabilir mi?
“Hakikaten ben size Rabbinizden bir ayet olarak getirdim. Ben size çamurdan kuş şeklinde halk ederim (yaratırım); onda nefh ederim de Biiznillah bir kuş olur.” Burayı tefekkür ediyoruz. Tefekkür basamakları içerisinde “hayal” çok önemlidir; bir şeyi hayal etmek, oradan fikirler çıkarmak, sonra bu yaptığımız gibi tezekkür etmek yani beyin fırtınası yapmak, bunları anlamak için Kur’an’ı tedebbüren (derinlemesine, anlamaya çalışarak) okumak. Bunu tek başına yapmak tefekkürdür. Birlikte beyin fırtınası yapmak ise Kur’an’ın “onlar tezekkür ederler” öğüdü kapsamındadır, tezekkürdür. Tezekkür edenler kimdir? Alu İmran 191, 192, 193 ve 194. ayetlerde “bunu ancak Lüb sahipleri yapar” buyruluyor. İnşaAllah Rabbim bizi o sınıflara dâhil eder, hayrlısıyla.
HZ. İSA (AS)’I ANLATAN AYET BİZE NELER
ÖĞRETİYOR? GELİN BİRLİKTE HAYALLENDİRELİM
Okuduğumuz Alu İmran Suresi 49. ayete iman ediyor muyuz? Tartışılır mı hiç, amenna ve saddakna. Çünkü konuşmalarımız imana dayalı, dışarının pozitif bilim kurallarına değil. Eğer iman kurallarını çekersek, bu anlattıklarımızın hepsi düşer. Tefekkürümüz imana dayalı. İman ettiğimize göre bu ayeti hayal edebiliriz. Bunu neden söylüyorum? Çünkü iman ettiğimiz bir konuyu hayal ederken “acaba?” gibi bir tereddüt olmaz, olursa zaten iman olmaz. Kur’an onlara böyle söyleyecek diyor, ben ona böyle yetki verdim diyor. Bir de şu var, Hz. İsa (as) Efendimiz zamanında havariler bunları görmüş zaten. Bunları görerek “evet, sen Rasulsün” demişler. Çünkü daha bir kaç günlükken, annesi Hz. Meryem validemiz şehre getirdiğinde, konuşuyor. Şimdi ayette anlatılanları hayalleyelim öyleyse.
Hz. İsa (as) Efendimize Rabbi “şu yetkiyi bir kullan” dedi, o da bir kuş yaptı. Bir sürü kuş cinsi var, hangisini yapacak? Kanarya mı, muhabbet kuşu mu, kartal mı? Hangisini yapacak? Güvercin yaptı diyelim. O nereden anlaşılır? Yapıp da “kendini bil” diyor ya, ne olarak “kendini bil” diyorsa o olur. “Kendini bil” demek o zaten, öyle kendini bilecek. “Kendini papağan olarak bil” derse papağan olur, “kendini muhabbet kuşu olarak bil” derse, o yetkiyle, muhabbet kuşu olarak çıkar. O yaptığı balçık neyse, o kendini öyle bilir, çıkar. “Kendini bil” emri, bu yüzden çok farklı bir şeydir; o emirle siz ona kalıp/kalp veriyorsunuz, “bu kalıpla, bu kalpla dolaş” diyorsunuz. Peki, Hz. İsa (as) Efendimiz o işi yaparken şöyle bir kuş akla gelir mi? Dinozorlar zamanını ve o zamanın kuşlarını düşünün. Bu binanın yarısı büyüklüğünde bir kuş, hem uçuyor, hem yakalıyor, hem yutuyor. O an akla böyle bir kuş gelmez. Neden? Tekâmülle gelinmiş nokta vardır, akla o gelir. Tekâmülle gelinmiş noktada dışarıda hangi kuşlar varsa o olur, mantıken yapılacak olan odur. Değil mi? Çünkü bilimsel gelinen bir nokta var, onu beklersin. Bu da bilimseldir, ona sır desek olur. Sır kelimesini kullanalım ama saklı manasına değil, kuvvetli bir bilgi, incelenmesi gereken bir bilgi manasına. Yani bu tekâmülde, bu evrim dediğimiz şeyin içerisinde önemli bir bilgi manasında ona sır diyelim. Şimdi hayallemeye devam edelim. Hz. İsa (as) Efendimiz kuşu yaptı ve sonra ona “kendini bil” dedi yani “canlan” dedi, o da kanat çırptı gitti, kuşların arasına karıştı. Bunu böyle hayalleyin ama çamurdan itibaren: Gitsin, kuşların arasına karışsın. Oldu mu? Dışarıda kuşlar var, bir tek bu değil ki. Zaten dışarısı kuş dolu, bu da gitti aralarına karıştı, onlarla beraber dolaşıyor. Peki, bu kuşun annesi babası var mı? Yok! Dışarıdaki kuşlardan bir farkı var mı? Yok, gitti aralarına karıştı. Bu kuşun dışarıda var olan kuşlardan olması niçin önemli? Gen havuzu yüzünden! Onların arasına dinazorlar dönemine ait kuş geniyle gitmedi, var olan gen havuzuna göre gitti. Şimdi Hz. Âdem’in halk edilişine dönelim: Hz. İsa (as)’a kuş yaratma izni veren Rabbimiz, insanlar yaşarken yani zaten varken, bu kez kendisi çamurdan bir insan yaptı. Ona “kendini bil” dedi, o da kalktı yaşamaya başladı. Sonra da insanların arasına karıştı. Olamaz mı? Hazreti İsa aleyhisselam yapınca oluyor, Allah yapınca olmaz mı? Hz. Âdem’in halk edilişini anladınız mı? Ondan önceki insanlar belli bir gen havuzuyla, bir tekâmülle bir noktaya geldi ki o zaman onlar tek ümmetti. Ayet diyor ki, Nebi ve Rasuller gelinceye kadar onlar tek ümmetti. Nebi ve Rasüller gelip de iman fikrini verince bölündüler, o zamana kadar tek ümmetlerdi; kavgaları yalnızca yeme, içme ve cinsiyetle ilgiliydi, iman küfür mücadelesi gibi şeyler henüz yoktu. Yaşayan insanlar ve onların bir gen havuzu var, oluşturdukları bir hayat tarzı var, aynı İsa (as) kuş yaratırken kuşlarda olduğu gibi. Hz. İsa (as)’ı anlatan ayet bize neler öğretiyor, görüyor musunuz? Tedebbür ettiğimiz zaman “Hz. İsa (as) kuş yapardı” deyip geçmiyoruz, anlıyoruz ki bu ayet bize Hz. Âdem Efendimizi de öğretiyor. Demek ki dışarıda hayat ve insanlar varken Allah onu çamurdan yarattı, tesviye etti, düzeltti. Neyle? Emirle, kudret elleriyle! Hz. İsa (as) kuşu eliyle yaptı, o bir beşer, bir emri yerine getiriyor. Fakat o izni verene öyle bir el gerekmiyor, Hazreti İsa (as)’ın eli de onun değil mi? Onun elini kullandığı gibi bir el de kullanır… Tevbe Suresi 13-16. ayetlerde “gidin savaşın da sizin ellerinizle onların cezasını versin” diyor ya. Sizin ellerinizle! Evet, Hz. Âdem (as)’ı emriyle yarattı ve o yaşamaya başladı. Sonra vücudunun bir parçasından da Hz. Havva validemiz yaratılıyor. Kaburga kısmından alınan bir mayayla da o yaratılıyor, ona da “sen Havva ol” deniyor, o da Havva oluyor. Hazreti Âdem (as)’ın insanların arasına nasıl karıştığı anlaşıldı mı? Önce kendisi, çocukları ile küçük bir kabileydi, sonra diğer insanlarla irtibatlar başladı…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER