Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu – 69

“Dikkat edin! Semâvat’ta kim var, Arz’da kim varsa muhakkak ki Allah’ındır. Dûnillah (algı ile) dua edenler/çağıranlar şürekâlarına (müstakilen var ve muhtar zannettiklerine) tâbi olmuş olmuyorlar, ancak zan’na tâbi oluyor ve sadece yalan söylüyorlar.” (Yunus-66)
“Kim varsa” dediği, “kim” dediği “Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu”dur. Bu duygu Allah’ındır, müstakil değildir ki. İnsan gözünü kapatıp, kendini hissedip “BEN” dediğinde, Kendinde Kendine Göre Var olanı (nefsini) yakalayıp “BEN” demiş olur. Hâlbuki normalde siz ona “BEN” demezsiniz, gördüklerinize “BEN” dersiniz. Gördükleriniz “Birbirlerine Göre Var”dır, bir görüntü oyunudur. Şuna dikkat edin: Gözlerinizi kapatıp, iyice yoğunlaşıp kendinizi hissettiğinizde “BEN” derken siz aynada gördüğünüze değil bir hisse “BEN” diyorsunuz. O HİS yetkilendirilmiş, sınırlandırılmış, kayıtlandırılmış, kayıt verilmiş olarak Allah’ın Kendi Hissetmesi’nden verdiğidir, siz ona “BEN” dersiniz. O tamamen şudur: Biz de hissedelim diye Ruhu’ndan üfledi, Hissi’nden verdi, ondan yararlanmamızı lütfetti. Ve biz de hissediyoruz… Hissedişimiz müstakil bir his olmayıp Allah’ın hissetmesinden verdiği bir histir, dışında/dûniHİ bir his değildir, Allah’ın hissinin içinde bize verdiği bir histir. Bu yüzden âyet; “Dışında müstakilen var sanıp seslendikleriniz yalandır, onları müstakilen var saymak tanrılıktır, o da yalandır, öyle bir şey YOK. Onlar hep bana gelecek, hepsi benden korkuyor, hepsi bana yol arar, yanılma!” diye bizi uyarıyor. Bir âyetle konuyu özetleyelim. Dinini öğrenmek ve öğretmek, dini yolunda ikan sahibi olmak için bölgesini terk etmiş Ashâb-ı Kehf delikanlıları vardır, âyet onları anlatıyor ve öğreniyoruz ki duniHİ algı bir yalandır.
“Onların kalblerine rabıta koyarak metin kıldık. O yiğitler (o yerin hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: “Rabbimiz Semâvat ve Arz’ın Rabbidir. O’nun yanı sıra dûniHİ (algı ile) ilâh (müstakil varlıklar) kabullenmeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz. Şu bizim kavmimiz dûniHİ (algı ile) ilâhlar (müstakil varlıklar) kabullendiler. Bari bu ilâhları (müstakil varlıkları) kabullenişlerine açık bir delil getirseler (ama ne mümkün)! Allah üzerine yalan düzenden daha zâlim kimdir? (Kehf; 14-15)
Fatiha kitapçığında “İyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn”de gördüğümüz bir şeyi hatırlatayım: İyi bir müslüman yalan söylemez. Bu kural birbirimize yalan söylememe anlayışı üzerine bina edilerek anlatıldığı için insanlar perdeleniyor. Muhammedi olmayan da yalan söylemeyebilir. O zaman bu tez düşer. Konulara öyle yaklaşacaksınız ve öyle anlatacaksınız ki ölçü hep bu olacak: Muhammedi olmayan o işi yapabilir mi? Aksi halde Efendimiz (SAV)’e ayıp edilmiş oluyor. Yalan söylememek, “Allah’a yalan söylemeyin” âyetleriyle anlatılandır, yani dûniHİ algı bir yalandır, yalan bu algıdır. Efendimiz (SAV) de; “zanndan sakının, çünkü zann yalanın ta kendisidir” buyuruyor.
“De ki; Allah üzerine yalan uyduranlar elbette iflah olmazlar.” (Yunus-69)
DûniHİ algı ve zann’larını bir iftira ve yalan olarak Allah’a yöneltenler ölümleriyle birlikte hesap vermeye başlayacaklar: “Allah üzerine iftira eden veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kimdir? İşte onlara kitaptan kendi nasipleri erişecektir. Nihayet vefat ettirmek için Rasûllerimiz kendilerine geldiği vakit: Dûnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar zannedip) çağırdıklarınız nerede dediler. (Onlar da) bizden kaybolup gittiler dediler ve (böylece) kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.” (A’raf-37)
“Dûnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar zannettiğiniz) şeyler (neredeler?). Dediler ki: Bizden kayboldular. Hayır, biz zaten daha önce böyle bir şeyi çağırmamıştık. Allah kâfirleri böyle saptırır.” (Mü’min-74)
Ayetler öğretti ki dûniHi algı ve zannları ancak yalan ve iftiradır, yoktur. Allah’ın dışı var zannetmek ve ona göre de hayat oluşturmak yalan ve iftiradır, böyle bir şey yoktur. Bu çerçevede uyarılıyoruz:
“Hakkında ilmin olmayan (delilin bulunmayan) şeyin peşine düşme/rehber edinme. Muhakkak ki; sem’, basar ve fuad (sistemlerin), her biri ondan mesuldür.” (İsra-36)
Dünya hayatı dûniHİ algı ve zann’ları üzerine kuruludur ve bu düzendeki birçok bilgi işitme ve görme sistemleriyle alınır. Kalbe ait bir fonksiyon olan Fuad bu zannlara göre sonuçlar üretir ve bu sonuçları beyne gönderir, yönlendirir ve fiile çevirir. Böylece dûniHİ algı kuvvetlenir. Bu sebepten, arka yüzünü göremediğin, gerçeğini bilmediğin bilgilerin peşine düşmemelisin. Ayetin vurguladığı ana uyarı budur: Bir inceleme yapmadan “dûnillah bilgi”nin peşine düşüyorsunuz. Bir deliliniz yok! Oysa biz delil gönderdik, niye ona koşmuyorsunuz? Niye bir delili olmayanın peşindesiniz?
Çeşitli bilimsel mertebeler kazanmış, bunu o disipline ait yol ve yöntemleri kullanarak eserleriyle kanıtlamış kişileri bazen açık oturum benzeri programlarda dinliyoruz. Konu dine dayandığında hemen karşı bir hüküm veriyor, hükmü verirken de “incelemedim ama” diyerek başlıyor. Şu ayıba bakın! Onu ilgilendiren konuları tam inceliyor, ama İslam’ı incelemediği halde hüküm veriyor! Dünyada yetki onda ya, İslam’ı hiç incelemeden hükmünü veriyor. Onun uzmanlık alanında birisi bilmeden konuşsa şiddetle tepki gösterir ama kendisi İslam’la ilgili hemen hüküm verip reddediyor, kınıyor. İşte bu kişi elinde bir delili olmadan dûniHİ algı ve zann’larının peşine düşmüş insandır. Ayet ona diyor ki; delilin yok, niye zannının peşine düşüp hayatını bununla geçiriyorsun?
“Ey iman edenler, zannın çoğundan (haddi aşan kısmından) kaçının. Muhakkak ki zannın bir kısmı günahtır.” (Hucurat-12)
Ne kadar açık; zannın bir kısmı yasal, bir kısmı günah, o yasal kısımla doğruyu öğreniyoruz. Doğruyu öğrenelim diye verilen zann yetkisini Allah’ın dışı var zannıyla müstakil bir yetki ve güç zannederek kullanmak günahtır. Kişi Allah’ın verdiğini Allah’a karşı kullanıyor, dûniHİ algı ile yaşayan böyledir. Billâhi algıyla yaşayan Allah’ın verdiğini Allah için harcar, o muttakidir. Muttakiler ne yapar? Salâtlarını ikame ederler ve Allah’ın verdiğini Allah için harcarlar. Zıt olanlar Allah’ın verdiğini Allah’a karşı kullanırlar. Ona “Allah’ı tanı” diye yetki, zann, his verildi ama o tanımamakta kullanıyor. Hucurat-12 bize bunun için seslenir: Ey iman edenler, zannın çoğundan (haddi aşan kısmından) sakının. Doğruyu öğrenelim diye verilen zann vehim kapsamındadır, yasal yanlıştır. Kaçınmamız istenen zann vehmin zulmetidir, vehim yetkisi ve kânunlarıyla haddi aşmaktır. Zannın çoğu denilen budur, dûniHİ algıdır. Bu gerçeği görün lütfen!
Necm-32: “Nefslerinizi tezkiye etmeyin (kendinizi aklamaya çalışmayın).”
Esfele Sâfiliyn öyle kuvvetli ki sahibi kullarını uyarıyor: Yanlış yapıyorsunuz, kendinizi aklamaya çalışmayın. Kur’an’ı tefekkür edip ders yapın. Nefsinizi tezkiye etmeye, aklamaya çalışmayın.
Nisa-105: “Hâinler için hasıym (savunucu) olmayın.” Allah’a karşı yanlış yapanı savunmayın. Allah’a karşı küfrü yaşayanı, hâinlik yapanı savunmak sizi batırır. Bu kurtuluşunuzla ilgilidir, sizi mahveder, Kur’ân’ın önerdiği amelleri yapamazsınız, yaşayamazsınız, yanlışı savunmayın! Kendi yanlışlarınızı da savunmayın. DûniHİ algı yüzünden insan bâtılı hoş görüp aklamaya, savunmaya çok meyillidir. Bu davranışı huy edinen dûniHİ algıdan çıkamaz. Dikkat edin, bâtılı hoş görmenin sebeplerinden birisi rahat günah işleyebilmeyi seviyor ve istiyor olmaktır.
“Kendi nefslerine hâinlik edenleri savunma. Muhakkak ki Allah sürekli hâinlik yapanı sevmez.” (Nisa-107)
Ayetler böylece uyardı: DûniHİ bir varlık yoktur; Allah’tan başka müstakilen var ve muhtar YOKtur.
Ama insan dûniHİ algıda olduğu için aldırış etmiyor. Zavallı hem de Efendimiz (SAV)’in lanetlediği dövmeyle kocaman “ben varım” yazdırıyor. Yazık! Gün gelecek soracaklar, “varsan haydi…” diyecekler.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti