Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Edep; Ya Hu – 53

Zann havuzu olan sadr, duniHİ algı ve zann’ları hayat tarzı olarak yerleştikçe zann’ların hâkimiyetine geçer. Bu durumda kalp asıl fıtratı üzere değil, sadrın zann hâkimiyeti altında kararlar alır ve fiillere dönüştürülmek üzere beyne gönderir. Çünkü fuad yaptığı analiz ve sentezlerde Lüb aklından değil, kişinin heva ve heveslerinden veriler alır; elbette ki, bu durumda analiz ve sentez sonuçları batıl yönde oluşur, fiiller batıl olur, duygu, düşünce ve yorumlar batıl olur, arzular, hevesler, hedefler batıl olur, dünya hayatının tanrılar savaşı düzeni içerisinde egolar tavan yapar, ğıll (nefret) normalleşir ve kalpler katılaşır. Müstakilen varım ve muhtarım iddiasındaki insanın kalbi katıdır, onun merhameti sahtedir. Ahseni takviym kulvar merhamet ve sevgi üzerine, esfele safiliyn kulvar merhametsizlik ve ğıll (nefret) üzerine kuruludur.
İnananların Allah ahlakıyla ahlaklanmalarını isteyen Rabbimiz En’am Suresi 12 ve 54. ayetlerde “Merhameti kendime farz kıldım” buyurarak ve “Birbirinize Hakk’ı ve sabrı (Asr 3) ve merhameti (Beled 17) tavsiye edin” diyerek öğüt vermektedir.
Ankebut (41, 42) ayetleri de duniHi algı ve zann’larını konu edinmektedir. DuniHİ bir ilahın yine duniHİ bir ilah olanları dost ve sevgili edinmelerini misalle değerlendirmektedir. İnkârcı olan bir duniHİ ilahın yine duniHİ ilahları dost edinmesi gayet normaldir, onların hayat tarzının gereği de budur. İnkârcı bir duniHİ ilahın Billahi anlamda iman etmiş ve bu imanına uygun hayat tarzı oluşturmuş birisini dost edinmesi mümkün olmaz; bırakın dost olmayı inkârcı duniHİ bir ilah Billahi anlamda iman etmişlerden ve onların hayat tarzlarından nefret eder. Dolayısıyla konu inananın duniHİ bir ilahı sevmesi meselesidir. Bu konuda Al-u İmran (119)’da Rabbimiz: “… işte siz öyle kimselersiniz, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz…” buyurmaktadır ve Al-u İmran (120)’de de “Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse buna da sevinirler” diyerek inananları uyarmaktadır.
“Amentü Billahi” demiş ve duniHİ algı ve zann’larına sırtını dönmüş bir kişi bir duniHİ ilahı dost edinir, onu takdir eder, fikirlerini över ve tavsiye ederse bu durum Allah’a karşı bir ilahı desteklemek olur ki, şirk sınıfındadır ve Kur’an bu davranışları kınamıştır (Bakara-107; Nisa 123; En’am-51; A’raf-3, 197; Tevbe-116; Yunus-18; Hud-20, 113; Ra’d-11; İsra-56, 97; Kehf-26, 58; Hac-12; Şuara-93; Ankebut-22; Ahzab-17; Secde-4; Şura-31, 46; Zuhruf-86; Ahkaf-28, 32; Nuh-25).
Bu konuda ölçüyü Tevbe (23) ayeti “Ey, iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.” diyerek koymuştur.
Rabbimiz, Maide (55, 56)’da “Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Rasulüdür ve iman edenlerdir ki, onlar salâtı ikame ederler ve rükû halinde zekâtı verirler. Kim Allah’ı, Rasulünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki), üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah’ın tarafını tutanlardır.” buyurarak “Amentü Billahi” diyenin kimleri dost edineceğini açıklamaktadır. Al-u İmran (28) ile de “Kâfirleri dost edinirsen Allah’la dostluğun kalmaz” diyerek uyarmaktadır.
Esas mesele şöyledir: “Amentü Billahi” diyenin Allah’ı sevmesi, dost edinmesi ve Allah’ın “Amentü Billahi” diyerek bu imana uygun hayat tarzı oluşturanları dost edinmesi, kulun yaratanını sevmesi ve Yaratan’ın kulunu sevmesidir. Oysa duniHİ bir ilahın yine duniHİ bir ilahı sevmesi, ilahların birbirlerini dost edinmeleridir ki; ilahlar dost olamazlar (Enbiya-22, Mü’minun-91, İsra-42). Bu gerçek sebebiyle duniHİ ilahlar bir araya gelemez ve cemaat olamazlar (Haşr-14).
Kulun Yaratan’ını, kendisini yaratanın dışına konuşlandırmadan sevmesi ve dost bilmesi Yaratan’ın kulunu sevip dost edinmesi tanımındaki hisler, ilahların birbirlerini dost edinmelerindeki hisle bir ve aynı veya benzer olabilir mi? Elbette ki, olamaz. İlah iddialıların birbirlerini dost edinmesi ve sevmesi hissiyatı bu sebepten nefret kulvarındadır ve nefret dereceleri olarak görülür. Kur’an bu nefrete “ĞILL” der ve inananların bu ğıllden korunmalarını, aksi takdirde ğıll ile cennete girilemeyeceğini bildirir (Hicr-47; A’raf-43; Haşr-10).
DuniHi bir ilahın yine duniHİ bir ilahı dost edinmesi, ancak menfaatleri çerçevesinde iyi geçinmeleridir. Bu halleri de ahirette birbirlerine düşmanlığa dönüşür (Zuhruf-67).
DuniHİ ilahlar nefretin dışında olan gerçek sevgiyi bilemezler ve yaşayamazlar, çünkü Allah bu sevgiden hain ve nankörü mahrum eder (Hac-38). Billahi anlamda iman eden ve bu imana uygun hayat tarzı oluşturanlarda ise Rahman bir sevgi oluşturur (Meryem-96). İşte kul Yaratan’ını bu sevgiyle sever ve dost bilir; duniHİ dost edinmekten kendilerini koruyan bu müttakiyler için ahirette bir korku yoktur ve mahzun da olmazlar (Zuhruf-68).
“Ben duniHi bir ilahım” diyen insanların oluşturduğu bir toplumda bu insanların arasındaki ilişkileri bir tasavvur edelim. Bu konuda Kur’an, “eğer birden fazla ilah olsaydı onlar bir güç savaşı yapar, yani kavga ederlerdi” tespitini yapmaktadır (Enbiya-22, Mü’minun-91, İsra-42). Her ne kadar insanların “Ben duniHi bir ilahım” iddiaları doğru değilse de, bu insanlar ilahlık hissiyatını gerçek bir şekilde yaşamaktadırlar. İnsanları yönlendiren birinci derecedeki faktör, hangi hissiyatta olduklarıdır. İnsanlar da yaşadıkları ilahlık hissiyatının gereği olarak, birbirleriyle kavga ve didişme içerisindedirler. Ayrıca birbirlerine karşı bir güç savaşı ve güç gösterişi de vardır. Bütün bunların hakkıyla cereyan etmesi için, insanlar cinselliklerini ve öfke duygularını sonuna kadar suistimal ederler. İnsanların ilahlık hissiyatlarının birbirleri arasındaki sürtüşme ise yerleşik bir nefreti oluşturur. Böyle bir ortamda gerçek sevgi tamamen silinir, yalnızca az nefret etmek ve çok nefret etmek konuları vardır. Bir ilah iddialı insan, kimden nelerden az nefret ediyorsa onu sevdiğini ilan eder; ta ki, menfaatleri zarar görene kadar. DuniHi ilahlar yeryüzünde bir mütekebbir gururla (Mülk-20) ve nefret ve haddi aşmışlıkla dolaşır (Mülk-21). Ayrıca duniHi ilahlara bu hissiyatları ve bu hissiyatın yaşantısı kolaylaştırılmıştır (Maide-30). DuniHi ilahlar tartışmaya düşkündürler (Kehf-54), ilahlık hissiyatları açısından gayet cimridirler (Nisa-128), çok hırslı ve sabırsızdır (Mearic-19), bu sebeplerden aceleyi ve dünyayı bir ilah gibi sever (Kıyamet-20,21; İnsan 27), bütün bunlar duniHi ilahları korkak ve zayıf yapar (Nisa 28) ve bu aptallıklarıyla daima şerri arzu eder ve yaşarlar (İsra-11). DuniHi ilahlıkta ısrarcı ve inatçı olanlar ilahlık hissiyatlarını bozacak durumlardan rahatsız olurlar ve bu ilahlık hissiyatından kurtulmuş, temizlenmiş olanları sevmezler (A’raf-82, Neml-56, Mü’minun-70).
Zümer (29)’ daki misaldeki kavgacı ortaklardan ayrı olan, ortakları bulunmayan, tek başına olan bir kişi ise iki türlü anlaşılmalıdır. Bunlardan birisi Tanrılar Şirketi üyeleri olan duniHi ilah iddialı insanların karşılığı olarak bir grup insanın oluşturduğu topluluktur. Bu topluluğu oluşturan insanlar ise, duniHi algıdan kendisini sıyırıp çıkarmış, “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasını reddetmiş ve yalnızca Allah “Müstakilen Var ve Muhtar”dır demiş, kalplerini nefretten arındırmış kimselerdir. Bu insanlar Kul oldukları Yaradana karşı bir sevgi ve kullara karşı bir sevgi oluşturmuşlar. Dolayısıyla birçok kişiler ama bir kişi gibiler, bu anlayışla ancak kardeşlerdir (Hucurat-10). Bu insanları bir araya getiren beyanları da “Amentü BillaHi ve RasuliHi”dir. Kavga ve didişmeleri olmayan bu insanlar işlerini menfaat üzerine değil, “Allah Rızası” arzu ve beklentisine bina ederler. Bu insanların “BİZ” tabirleri ayrı ayrı insanların birlikteliğini değil, ayrı ayrı insanların BİRliğini tanımlar. Bu insanların oluşturduğu gruba da bir şirket gibi bakacak olursak, meleklerin gözüyle “KARDEŞLER ŞİRKETİ”dir ve bu şirketin üyeleri bu haniyf insanlardır.
Allah “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasından vazgeçenlerin kalbinde gerçek sevgiyi oluşturur (Meryem-96) ve onların kalbinden, sadrından nefreti temizler (A’raf-43, Hicr-47).
Allahım, bizleri lütfunları böyle kullarından eyle (amin)…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER