Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu – 52

İnsanın Ahsen-i Takviym yapısının sevgi anlayışı ve davranışları, barış ve esenlik gibi hallerin Yaşanabilir Hayat Normları Allah’ın Selam esması kapsamındadır. Selam esması kanunlarıyla, bu haller Yaşanabilir Hayat Normları’na dönüşür. Bu yüzden bir mümin bir başka müminle karşılaşınca “Selamün Aleyküm” der o da “Ve Aleyküm Selam” diyerek karşılık verir. Yani şöyle söylerler: “Ey mümin kardeşim! Allah sana dünya hayatında seni cennete götürecek bir yaşantı verir inşaAllah ve ahiret hayatında da seni cennetine alıverir inşaAllah.” Diğeri de: “İnşaAllah beni de seni de.” diyerek cevaplar.
Dolayısıyla; dünya hayatında insanların Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkileriyle yaptıkları Hakk ve batıl tercihlerine göre oluşmuş iki hayat tarzı grubu vardır.
Bir: DuniHi algı ve zann’larına dayalı, “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası şemsiyesi altında “Nefret Hayat Tarzı” ve “bu hayat tarzının konuşma dili”.
İki: Billahi anlamda imana dayalı, Allah’a kulluk şemsiyesi altında “Selam Hayat Tarzı” ve “bu hayat tarzının konuşma dili”.
Ahirette de dünya hayatının “Yaşanabilir Hayat Normları”yla kazanılan değişimlere uygun konumları içeren iki tür hayat tarzı vardır:
Bir: Dünya hayatı sırasında “Kazanılmış Değişim”ini batıl yolda tamamlamış olanların konuşlanacağı Nefret Yurdu karakterli cehennem ki İbrahim Sûresi 28. ayette “Dârü’l Bevâr” diye geçer.
İki: Dünya hayatı sırasında “Kazanılmış Değişim”lerini Hakk yolda gerçekleştirenlere ikram edilecek olan Selam Yurdu vasıflı cennet. Yunus Sûresi 25. ayette “Dâru’s Selâm” diye geçer.
Bütün bunların gerçekleşmesini sağlayacak hükümler de “Kader-Matriks Programı”nda yer alır. Olayların sondan başa veya baştan sonra basamaklandırılması sonucu ortaya çıkan anlam ise “Kader Manası”dır. Konuyu özetler nitelikte olan şu hadise dikkat ediniz: Hadiste Efendim (SAV) buyurmuşlardır ki: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. Birbirinizi sevmek için de selamlaşın, selamlaşmayı yayın.”
Hadise konumuz çerçevesinde bir geniş mana verelim: Cennete girebilmek için Billahi anlamda iman etmek gerekir, yani DuniHi algı ve zann’larından sıyrılmak, “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasından vazgeçmek gerekir. Billahi anlamda iman salih amelle birlikte olmalıdır, yani Billahi imana uygun bir hayat tarzı oluşturmak gerekir. Böyle bir hayat tarzı nefret üzerine yani kalbte Ğıll bulunarak gerçekleştirilemez; bu nefret ile din kardeşinizi sevemezsiniz. O halde Ğıll’den kurtulmanın önemli bir göstergesi olan “birbirimizi sevme”yi, “Mü’minler ancak kardeştir” prensibini gerçekleştirmeyi öğrenmeliyiz. Bu amaçla kendinize ve birbirinize selam duası yapınız ve bu duayı yaygınlaştırınız. Çünkü Allah’ın Selam esması kullara selamet ihsan eden, yakîn halini yaşatan, Billahi anlamda iman edenlere İslam’ı kolay ve güzel eyleyen, Dâru’s Selâm olan cennet yaşantısını meydana getirendir.
Konuyu Zümer Sȗresi 72 ve 73. ayetlerle bağlayalım: ‘’Denildi ki, girin cehennemin kapılarından, orada ebedi kalıcılar olarak! Mütekebbir (Müstakilen Varım ve Muhtarım iddiasıyla) hayat tarzı oluşturanların kalacak yeri ne kötüdür. Rablerinden ittika eden Billahi anlamda iman sahipleri ise zümreler halinde cennete sevk olunmuştur. Nihayet oraya geldiklerinde ve onun kapıları açıldığında cennetin bekçisi onlara “Selamün Aleyküm, tayyib (temiz) olmuşsunuz. Ebedi kalıcılar olarak girin oraya (der).”
Hac Sûresi 38: “Muhakkak ki Allah, hain ve nankörü sevgisinden mahrum eder.”
Hain, Allah’a verdiği sözden caymış, haddi aşmış, asi olmuş ve “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasıyla ilahlık hissiyatını Allah’a karşı eş koşmuş ve buna uygun hayat tarzı oluşturmuş kişidir. Elbette bu halde onun nankör olması, yani ânı ve ânın hallerini “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasıyla ilahlık hissiyatından bilmesi çok normaldir. İşte bu hain ve nankörleri, yani Billahi anlamda iman etmemişleri ve bunun gereği olarak “Allah’tan bilme”yi yerine getiremeyenleri; Allah, Esfele Safiliyn formatlarındaki nefret veri tabanlarıyla baş başa bırakır. Böylece hain ve nankörler dünya hayatında cezalanmaya başlamış olur. Allah onlara fıtratlarındaki sevgiyi açmaz, onlar da Selam esmasının nimetlerinden mahrum kalırlar. Bu tür insanlar “Kazanılmış Değişim”lerini ancak nefret ve nefretin kirlerini çoğaltarak tamamlarlar; karşılığında da cehennemde konuşlandırılırlar. Billahi anlamda iman edenler, bu imanın gereği an ve anın halleri için “Allah’tandır” ve “Allah iledir” veya “illa Billâh” diyerek, şükretmenin herhangi bir derecesinde olarak nefretten ve nefretin kirlerinden temizlenirler; Selam esması kapsamına giren Tahirler olarak “Kazanılmış Değişim”lerini gerçekleştirir ve Rabb’lerinin cennet ikramlarına kavuşurlar.
Bu cümlede çok önemli şu kavramlar geçmektedir:
“Selam esması kapsamına girmek”
“Tahir, yani temiz olmak”
“Hakk Yol’da kazanılmış Değişimini gerçekleştirmek”
“Allah’ın Rahiym ismiyle inananlara ikramı olan cennet ortamına kavuşmak”
Bu kavramlara ait hallerin Talib’de başlaması için Talib’in niyetlenmesi gerekir ve bu niyet de Al-u İmran Suresi 20. ayette Rabbimizin öğrettiği şekildedir: “Eslemtü vechiye lillahi: (Ben) vechimi Allah’a teslim ettim.”
Aynı zamanda bir niyet belirten bu söylemle kişi şunu söylemiş de olur: “Allahım, Esfele Safiliyn format gereği duniHİ algı ve zann’larının tesiriyle “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasında bulunarak kendi namına “BEN” diyerek, senden ayrı bir “yüz(kişilik)” uydurdum. Bu uydurduğum yüz benim yüzsüzlüğümdür. Ben bütün bu yüzsüzlüklerime sırtımı döndüm. Senin rızanı umarak Haniyf oldum. Benim fıtratımdaki ve sana ait yüzümü (kişiliğimi) bana kazandır ki ben de bu yüzle senin adına ve senin verdiğin yetkiyle “BEN” diyebileyim. Bu hali bana kolay ve güzel eyleyiver, hayrlı ve mübarek eyleyiver ve her halimi de indinde makbul eyleyiver, Allahım… (Âmin)”
Talib’e Rabbinin verdiği yeni yüz, Talib’de Ahseni Takviym yapısında zaten var olan kendi yüzü idi. Ancak bir esfele safiliyn macerasından sonra Talib fıtratındaki yüzü yeniden kazandı; artık bu yeni hal, Talibin Hakk Yol’daki “Kazanılmış Hali”dir.
“Eslemtü vechiye lillahi” diyerek gayrete giren Talib, Kazanılmış Değişimi ile ortaya çıkan yeni yüzü (kişiliği) ile Kur’an’da; VECİYH (yüz sahibi) olarak tanımlanır (Ahzab 69).
“Kazanılmış Değişim”lerini batıl yolda tamamlamanın karşılığı Allah’ın Rahman ismi gereği ahirette cehennem iken, “Kazanılmış Değişim”leri Hakk yolda gerçekleştiren Tahirlerin karşılığı Allah’ın Rahim ismi gereği ve Allah’ın bir vaadi olarak cennet ile ikramlanmalarıdır.
Gerçekler bu kadar açık ve ortada olmasına rağmen Billahi anlamda iman ve bu imanın gereği şükür konularına rağbet oldukça azdır…
Allahım, bize senin zikrini, şükrünü ve indinde makbul hayat tarzını yaşayabilmemiz için yardım ediver (amin)…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti