Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu – 47

DȗniHİ algıdan Billahi algıya geçebilmeyi gizlice sabote eden, Billahi algıyı benimsemeyi engelleyen “sevgi” meselesidir. Nedenini şimdi söyleyeceğim. İki cümleyle söyleyeceğim o halinin insan çok farkında değildir, bu yüzden onu sıkı yakalayın inşaAllah. İnsan çok farkında olmayabilir ama küfrüne aşıktır ve bu aşk hep ağır basar. Bunu itiraf edin. O; hep küfrüne aşıktır, her olayda küfre olan aşkı ağır basar. Hiç Allah Aşkı ağır basmaz… Bu konuda insanlar iki kadın arasında dengeyi sağlamaya çalışır gibi konuşurlar, Allah muhafaza etsin: “İşte orta yolu buluyoruz; biraz dünya biraz Allah…” Allahım, muhafaza buyur Rabbim. İş böyledir, insan aslında küfrüne aşıktır! Talip olan bu aşkı fark etmelidir ve bu aşktan nefret etmelidir. Çünkü: Eğer bu aşktan kurtulamazsan, bu aşkın hesabını vereceksin…
Bir aşkı kuvvetli nefret örter, engeller. Aşkla nefret bir termometrenin cıvasının sıfırın üstündeki ve altındaki hali gibidir, aynı duygunun yer değiştirmesidir. Bu yüzden bir aşkı kuvvetli nefret engeller.
Aslında nefret aşkı öldürmez, kapatır. Hiç değilse ondan nefret et ki, ortaya çıkmasın, “ben de varım” demesin. Nefret bu aşkı tam öldüremez ama kapatır. Onu tam yok edecek şey başka bir şeydir; yeni bir aşktır. Bu aşkı yok edecek şey yeni bir aşktır; daha kuvvetli, daha güzel bir aşk onu kökünden siler. O da ALLAH AŞKI’dır. Bu yüzden Efendimizin öğrettiği o dua çok önemlidir, önemsemek gerekir: Allahümme inni es’elüke hubbeke ve hubbe men yuhıbbuke. Bu duayla siz aslında diyorsunuz ki: Allahım, sana olan yanlış davranışlarımın sevgisini ve aşkını da yok edecek, silecek olan Allah aşkını bana ver.
Bütün bunlar çerçevesinde kişi elini vicdanına koyar da kendini incelerse görecektir ki: Yaşadığı hayatta Allah’ı ve Allah’ın sistemini sevmek üst sıralarda olmaz, eğer sevdiklerinizi sıralayacak, listeleyecek olursanız bunu görürsünüz. Ben o listemi her gün gözden geçirmeye çalışıyorum, sınıfı geçemiyorsak da listemize bakıyoruz… Bunun ileride göreceğimiz çok önemli bir göstergesini şimdiden vereyim, lütfen çok önemseyin: Neleri güzel yapıyorum? Tabi ki, her şeyi güzel yapmaya gayret etmelisin. Bu “dȗniHİ algı ve zannları” için değil, orayı attık. Normal hayatında Billahi anlamında neyi güzel söylüyorsan ve neyi güzel yapıyorsan, Efendimiz (SAV) buyuruyor ki: “Sen Allah’la sohbettesin.” Allah için neyi güzel yapıyorsan bu manadadır. Bu cümleler alt sınırı anlatıyor, bunun üstünü biraz konuşsak, yani “neyi güzel yapıyorsan neden sohbettesin, ne yapıyor olduğunun farkında mısın?”ı biraz konuşsak çok ağlarsınız… Bu alt sınırdır.
Bu alt sınırda bir liste yapın, “ben neleri güzel yapıyorum?” listesi yapın. Onun birinci sırasında salât yoksa, “salât ikamesi” ilk sırada gelmiyorsa “gafletteyiz” demektir. Genellikle o alt sırada olur, en uyduruk yaptığımızdır. Ama: En uyduruk yaptığından en büyük mükafatı bekliyorsun. “Yavrum sınavın nasıl geçti?” dediniz, o da “baba, kağıdı boş verdim ama on bekliyorum, pekiyi bekliyorum” dedi. Olur mu? En yüksek notu bekliyorsun ama kağıdı da boş vermişsin, olur mu? Kim inanır? En uyduruk salâtı yapacaksın, sonsuz hayatta cenneti istiyorsun… Biraz düşünmek gerekir! Listeni yaptığında en üst sırada “salât ikamesi” olması için bir telaşa, bir gayrete gir. Yaşarken o listede aşağı düşecektir, yukarıya ittir, zorla, onu yukarıda tut. Çünkü onu orada tutmak için sen gayret edeceksin, diğerleri kendisi çıkıyor. Salatı hep “liste başı” yap inşaAllah…
Ve: Sevgi konusunda Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şu hadisiyle tüm yanlış yolları, bütün yanlış kapıları bize kapatıyor: “Sizden biri; beni, babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş sayılmaz.”
Sevgi konusu somutlaşsın, netleşsin diye bu hadisi paylaştık ama bu hadis kapsamı ayrı bir başlıktır, altı çok derindir ama şimdi böyle duyalım, bilelim, anlamaya, uygulamaya, yaşamaya çalışalım. Buralardan dȗniHİ mana çıkarmak tehlikeli olur, Billahi mana çıkarmaya gayret etmeliyiz. Çünkü ahirette işler sevgi konusunda da dȗniHİ’nin zıddına gelişir:
“O Gün dostların (dȗniHİ algıyla sevip dost edinenlerin) bazısı bazısına düşmandır. Ancak müttakıyler (Billahi anlamındaki imanla sevenler) müstesna.” (Zuhruf-67).
Kuralı oku’duk, hatırlayın: Dünyada IZZ olan ahirette ZIDD oluyor. Dünyada izzet, ahirette zıd (zillet) oluyor. Dünyada, DȗniHİ algıyla sen birisini ne kadar çok sevmişsen sana o, orada o kadar düşman olacaktır.
“O zaman kendilerine tabi olunanlar, azabı görerek kendilerine tabi olanlardan uzaklaşıp gitmişlerdir. Ve aralarındaki (dȗniHİ) sebepler parçalanıp kopmuştur. Tabi olanlar (müstakilen varım ve muhtarım iddiasını savunanlar): “Keşke bize bir kere daha fırsat verilseydi de (şu uydurmuş olduklarımızın) bizden uzaklaşmaları gibi biz de (zamanında) onlardan uzaklaşsak” dediler. Böylece; Allah, onlara amellerini, kendilerine hasretlik/acı pişmanlıklar olarak gösterdi. Nar’dan çıkacak da değillerdir.” (Bakara; 166, 167).
Dünya hayatında fayda göreceğini zannederek DȗniHİ algı ve zann’larına vehmettikleri GÜÇ, ahirette boş bir hayal olarak karşılarına çıkar ve umdukları faydayı dünyada da ahirette de bulamazlar:
“Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendi nefslerine zulmettiler. Rabbinin emri geldiği vakit dȗnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar zannıyla güç vehmettikleri) ilahlarına kulluk etmeleri (hayat tarzı oluşturmaları) kendilerine hiç bir fayda sağlamadı. (Bu hayat tarzı) onların helak olmalarından başka bir şeylerini artırmadı.” (Hud-101).
“Ötelerinde de cehennem vardır. Kazandıkları şeyler (dünya hayatında oluşturdukları kuvvet ve itibar) da, dȗnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar zannıyla edindikleri) dostları da onlara hiç fayda sağlamadı. Onlar için azıym bir azab vardır.” (Casiye-10).
“DȗniHİ algı” Kur’an’da “DȗniY” ile de ifade edilmiştir. Bu ifade ediş tarzında Allah DȗniHİ algıyı “BEN” kelimesiyle belirtmiş ve işin önemini daha kuvvetli ortaya koymuştur ve aslında bu kullanımla “el-Veliyy” esmasının manasına da dikkat çekmiştir.
“Gerçeği örten şu kafirler, kullarımı dȗniY (algıyla Ben’im dışım var zannederek, orada da müstakilen var ve muhtar güçler vehmederek) veliler edinebileceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kafirler için bir konak olarak hazırladık. De ki: “Ameller itibarıyla en hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi? Onlar ki (dȗniY veli edinenler) dünya hayatında tüm çalışmaları boşa gidenlerdir. Oysa onlar güzel amel yaptıklarını sanıyorlar.” (Kehf; 102-104).
“Onlar kendilerini güzel amel yapıyor sanıyorlardı.” ifadesinde daha önce paylaştığımız bir manayı görüyoruz: DȗniHİ Algının Kuvveti! Buradan onu anlıyoruz. Gerçekten, dȗniHi algı insanda o kadar kuvvetlidir ki. Onun DȗniHi algısı bizim gibi normal insanların Allah’a imanından daha kuvvetlidir, o algıya kişi daha sıkı inanır. İşte, bu yüzden bütün yaptıklarını doğru ve güzel zanneder.
Bu ayette bize DȗniHİ Algının Akıbeti de anlatılır: Öğreniyoruz ki DȗniHi algının akıbeti cehennemdir. Elbette!
Bizleri muhafaza buyur ya Rabbi…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti