• Haberler
  • Genel
  • Edep Ya Hu -261- EFENDİMİZ (SAV) DİNİ TAMAMLAMIŞTIR

Edep Ya Hu -261- EFENDİMİZ (SAV) DİNİ TAMAMLAMIŞTIR

Hz. Musa (AS) kavmi İsrailoğullarını hep “ikincil şirk” ile ilgili uyarmıştır. Ancak onlar bu sınavı hiçbir zaman başaramamış, dolayısıyla kalpleri hep katı kalmıştır. Çünkü: İkincil şirk, henüz birincil şirk içerisinde olanlar için çok büyük bir ihtiyaçtır. Bu cümleyi tekrar edeceğim, bu cümle önemli bir tespittir: İkincil şirk, birincil şirk içerisinde yaşayanlar için çok büyük bir [&hellip]

Hz. Musa (AS) kavmi İsrailoğullarını hep “ikincil şirk” ile ilgili uyarmıştır. Ancak onlar bu sınavı hiçbir zaman başaramamış, dolayısıyla kalpleri hep katı kalmıştır. Çünkü: İkincil şirk, henüz birincil şirk içerisinde olanlar için çok büyük bir ihtiyaçtır. Bu cümleyi tekrar edeceğim, bu cümle önemli bir tespittir: İkincil şirk, birincil şirk içerisinde yaşayanlar için çok büyük bir ihtiyaçtır. İkincil şirk bir ihtiyaçtır. İkincil şirkin bir ihtiyaçtan kaynaklanması ve bu ihtiyacın giderilmesinin kişide büyük bir manevi tatmine sebep olması da esas olan birincil şirkin fark edilmesini engellemiştir. Dolayısıyla, ikincil şirkler bir nevi kendilerine varlık imkânı sağlayan birincil şirkleri gizlemiş ve korumuşlardır. Birincil şirk, fark edilmez ve ortadan kaldırılmazsa, bu şirk sadra ve kalbe hâkimiyet kurduğu sürece, o insandan ikincil şirklerini kaldırmaya çalışmak veya ikincil şirklere hakaret etmek, onlarla mücadele etmek, ikincil şirkle hayat bulan insanları büyük bir öfke ve kızgınlığa sokar ve bu insanlar karşı hücuma geçerler. İsrailoğullarının Nebi ve Rasullerine öfkeleri, onlarla didişmeleri, bazı Nebi ve Rasulleri öldürmeleri, hep bu ikincil şirk ihtiyaçlarının engelleniyor olmasındandır, ihtiyaçlarının engellenmesine dayanamamalarındandır. Normal hayatta da bu böyledir. Bu sebepten En’am Suresi 108. Ayet, Billahi imanlıların, başkalarının şirklerine ve dinlerine hakaret etmelerini yasaklar; “Mücadele yolu hakaret değildir” der.
Bu arada bir parantez açarak inananların normal hayatını çok yakından ilgilendiren bir konuya bir cümle saplama yapmak istiyorum, çok yeri geldiği için.
Başörtüsü meselesi! Bu konu ikincil şirkle ilişkilendirildiği için insanlar işin içerisinden çıkamamaktadırlar. Başörtüsünü savunanlar da karşı çıkanlar da konuyu ikinci şirkle dayandırdıkları, ikincil şirkle ilişkilendirdikleri için konunun içerisinden çıkamamaktadırlar. Şunu hemen belirtelim ki, aslında başörtüsü konusunda bir savunma gerekmemektedir, inanan için bu böyledir. İnananın yani Billahi anlamda inananın yapması gereken bellidir; “Allah’ın emridir” der ve onu yapar. Onu birine savunması, izah etmesi, ispat etmesi gerekmez. Bu açıklamayı günümüzde yapılan tartışmalar açısından söyleme ihtiyacı duydum. Konuyu tartışanlar (didişenlerden bahsetmiyorum), tartışanlar başörtüsünü ikincil şirkle ilişkilendirdikleri için kavrayamamakta, anlatamamakta, savunmaya çalışanlar savunamamakta, karşı çıkmaya çalışanlar da kendilerine göre karşı çıkmalarının saçmalıklarını hep ikinci şirkle ilişkilendiriyor olmaları sebebiyle konuyu kavrayamamaktadır. Burada parantezimizi kapattık.
Evet, dedik ki En’am Suresi 108. Ayette Billahi imanlıların başkalarının şirklerine, dinlerine hakaret etmeleri yasaklanmıştır, bunun bir mücadele yolu olmadığı ayetle duyurulmuştur. Ayrıca A’lu İmran Suresi 119. Ayet, “Billahi imanlıları müşrikler, Yahudiler, Hristiyanlar sevmezler” demektedir. Bu uyarının da altındaki esas kaynak, asıl sebep ikincil şirkin bu kadar büyük bir ihtiyaç olmasıdır, Billahi imanlıların o ihtiyacı ortadan kaldıran bir açıklama yapıyor olmalarıdır, öyle bir yaşantı ortaya koyuyor olmalarıdır. Müşrikleri, Yahudileri, Hristiyanları Billahi imanlılara karşı öfkelendiren, kızdıran, hücuma geçiren ve Billahi imanlıları sevmemelerine sebep olan şey budur!
İnsanlar, birincil şirklerine âşıktırlar. Yani, insanlarla birincil şirk arasındaki sıkılık, çekim gücü, bir aşk cazibesi ve cezbesidir. Bu yüzden insanlar birincil şirklerine sıkı bağlıdırlar; yani insanlar birincil şirkleriyle bütünleşiktirler. Öyle ki, birincil şirk insanın kendisi, insanın kendisi birincil şirk gibi bütünleşiktirler. Bu yüzden birincil şirki göremezler. Ayna tutmak gerekir…
Dünya, birincil şirk cahilidir! Ve birincil şirk o kadar önemli ve yüksek konumda bir konudur ki birincil şirkin açıklanması, tebliği, duyurusu, izahı özel izinledir ve belgeyledir… Ancak, insanların ikincil şirkleri kendilerinin bilinçli olarak belirledikleri ihtiyaçları olduğundan bu tür şirklerine bağımlıdırlar, yani onsuz yapamazlar. Bu anlattığımızı iki cümleyle özetleyeyim ki şu iki kelime yan yana gelsin: İnsanlar birincil şirklerine bağlıdırlar, insanlar ikincil şirklerine bağımlıdırlar. Bahsettiğimiz bağlı olmayı ve bağımlı olmayı, bunu lütfen tefekkür edin…
İkincil şirkler ancak insandan birincil şirkin kalkmasıyla silinebilir. Birincil şirk kalkmadan ikincil şirkin, ikincil şirklerin silinmesi mümkün olmaz. Hayatta sürekli bir kavga, sürekli bir didişme, sürekli bir savaş vardır, bunlar işte bu ikincil şirkler üzerinden yapılır. Birbirleriyle geçinemeyen insanların tartıştıkları konular bile ikincil şirkleri üzerindendir; o ihtiyaçlar üzerinden yapılan kavgalardır, tartışmalardır, anlaşmazlıklardır. Dolayısıyla, birincil şirk kalkmadan ikincil şirk, yani ikincil şirke olan ihtiyaç kalkmaz, silinmez.
Peki, birincil şirk nasıl kalkar? Birincil şirki ancak Allah Aşkı kaldırabilir. Çünkü süregelen bir aşkı ancak daha kuvvetli, daha baskın ve daha cazibeli bir aşk siler. Birincil şirk, insanın âşık olduğu, bağlı olduğu, cazibeyle mıknatıs gibi yapışık olduğu bir şirk olduğu için o mıknatısı çözecek olan, o mıknatıstan daha kuvvetli çekim gücüne sahip olan bir güç olmalıdır. Dolayısıyla insanın birincil şirkle olan bu aşk cezbesini sökecek olan daha büyük bir aşk cezbesidir ki o Allah aşkıdır.
Bu açıklamalardan sonra İsrailoğullarına dönelim. Hz. İsa (AS), İsrailoğullarının arasından çıkmıştır ama İsrailoğulları tarafından itibar görmemiştir. Oysa Hz. İsa (AS) başlangıçta görevine kendine ait ayrı bir grup, bir cemaat oluşturmak amacıyla başlamamıştır. Duyurusunu İsrailoğullarına yapmıştır. Ancak Hz. İsa (AS), İsrailoğullarından uzaklaşmak zorunda bırakılmıştır. Bu uzaklaşmasından sonra Hz. İsa (AS)’a tabi olan insanlar da kendilerine açıklanan birincil şirkten kurtuluş bilgilerini kavrayamamışlar, değerlendirememişler ve birincil şirkin gerçek manasından çok uzaklaşmışlardır. Ve bakın ne yaptılar:
Hristiyanlar diye bilinen Hz. İsa (AS)’a tabi olmuş kimseler, Hz. İsa (AS)’dan öğrendikleri yeni iman bilgileriyle kendilerine yeni ihtiyaçlar belirlemişlerdir. Dikkat buyurun lütfen. Hz. İsa (AS), kendisine tabi olanlara yeni iman bilgilerini anlatınca, onları birincil şirkte tutan şeyi, insanı birincil şirke götüren hali ve bu halden kurtaracak iman bilgilerini anlatınca, birinci şirki anlamaya götüren iman bilgilerini açıklayınca, tabi olanlar bu konuyu kavrayamadıkları için, (evet yanlışlar yapmışlardır ama), bu bilgiler onlara yeni ihtiyaç ilhamları vermiştir… Dedik ya ikincil şirk bir ihtiyaçtır. Onlar da birincil şirkle ilgili imani bilgileri duyunca ama anlayamayınca akıllarına “ha demek ki” dedikleri yeni ihtiyaçlar getirmişlerdir. Sonuçta, Hristiyanlar birincil şirkten esinlenilmiş bir ikincil şirk oluşturmuşlardır. Yani, birincil şirklerini ikincil şirk ihtiyacı içerisinde birleyerek “ikincil şirk içerisinde birincil şirk” şeklinde bir şirk türü geliştirmişlerdir. Geliştirdikleri bu ikincil şirk, dünyadaki var olan bütün ikincil şirklerden daha tehlikeli, daha sakıncalı, daha büyük bir zulümdür. Ancak, ikincil şirkin bir ihtiyacı karşılıyor olması sebebiyle oluşturdukları bu yeni şirk tanımı Hristiyanlarda çok büyük bir manevi tatmine yol açmıştır…
Yahudiler ikincil şirkten kurtulamamış, Hristiyanlar birincil şirkten kurtaracak imani bilgileri anlayamadıkları için birincil şirkten esinlendikleri bir ikincil şirk oluşturmuşlardır. Son Nebiullah ve Rasulullah olan Efendimiz (SAV) kendisine tabi olanlara “Amentü Billahi” dedirtmiş, onlara Billahi anlamda imanı öğretmiş, birincil şirki ve ikincil şirki ayırımlarını yaparak tam tanımlamış, kurtuluş yollarını da bizzat yaşayarak öğretmiş, Biiznillah Diyn’i tamamlamıştır. Böylece, Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz’e tabi olmayı başaranlar, Bakara Suresi 74. ayette bahsedilen katılıktan kalplerini kurtarmışlardır.

Bakmadan Geçme