Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Edep; Ya Hu – 21

Dünyaya gelen insanın sadrında bir şeytanlık alanına çevirdiği “nefret” duygusuna Kur’an ĞILL demiştir. Hicr Suresi 47. ayet ile A’raf Suresi 43. ayet, Ğıll sahibi olanların cennete giremeyeceğini vurgulamıştır. İnsanın sözde müstakil kıyas yeteneği şeytan türleri için önemli bir hücum noktasıdır. Sözde müstakil olan kıyas yeteneği sadrda oluşturduğu şeytanlık zann alanında şöyle bir yol izler:
Sözde ilah iddialıların nefretinin adı ĞILL’dir;
ĞILL’den HASED doğar;
HASED KIYAS yaptırır;
KIYAS GÖZ DİKME’ye sebep olur;
GÖZ DİKEN FESAD’lık çıkarır.
Dunihi algıdaki kişi yaşadığı olaya göre, hangi basamakta ise o basamaktan cümle kurar ve o basamaktan şeytana avukatlık yapar. Billahi anlamda iman sahibi talib yalnızca Müstakilen Varım ve Muhtarım İddiasına ve bu iddiayı ortaya koyan fiillere nefret duyar. Müstakilen Varım ve Muhtarım İddiası ile bilerek veya bilmeyerek Allah’a karşı, Allah’la beraber ilahlıklarını ilan edenleri Allah sevmez. Ve Enbiya Suresi 29. ayette buyurduğu üzere onları cehennemle cezalandırır. Bu durumda talip için kendisini mercek altına almak çok önemli hale gelir. Eğer talib olduysak bilmeliyiz ki, mercek altına alacağımız yalnızca kendimiziz. Dilini susturacağımız ve nefesini keseceğimiz kendimizde hüküm süren esfele safiliyn haldir. Kendimizin kendimizde şeytanlık adına yaptığı avukatlığın işlerini tespit etmeli ve gereken mücadeleyi yapmalıyız. Dilerseniz, gelin konuyu yaşantımızdan örneklerle ele alalım.
Bir tanıdıkla karşılaştığınızda sadrınızdaki şeytanlık zann alanı hemen faaliyete geçer ve o kişiyle olan ilişkileriniz çerçevesinde, kökenini nefretten alan kıyas etme başlar. Unutmayalım ki, aynı mekanizma karşınızdakinde de çalışır. Söze ilk karşınızdaki başlamışsa, dikkat edin, çoğunlukla bir kıyas sonucu kurulan cümleyle başlar. Örneğin, “saçların ne kadar yakışmış, güle güle kullan!” der, ama içinden belki de “Aptal, kendini ne sanıyor ki her ay saçının rengini değiştiriyor? Acaba güzel oluyorum mu, sanıyor?” diyor olabilir. Veya siz söze başlamışsanız “Araban yeni mi, kaça aldın, sıfır mı?” derken belki de içinizden “Hey kader, kimlere para veriyor!” diyor olabilirsiniz.
“Kökeni nefret olan bir kıyas”tan bahsettik. Bunu okuyunca siz “kendimi inceledim, kendimde öyle bir nefret göremiyorum” diyebilirsiniz. Nefret o kadar güncel ki… Ve o kadar “siz” olmuş ki… Onu bu sebepten fark edemeyebilirsiniz. Onu fark edebilmek için dikkatli bir analiz gerekir, adil bir Hakem ve Hâkim gerekir.
Demek ki konuşma cümlelerimizi konunun anlaşılması için basit seçilmektedir, siz bu ana fikirde olmak üzere kendinizi ve çevrenizi incelemelisiniz.
Bir kalabalığa girdiğinizde, bir restoranda oturduğunuzda, bir komşunuza gittiğinizde lütfen içinizden hızla geçen fikir, yorum ve incelemelere bir bakın! Hep sadrınızdaki nefret kökenli kıyasın oluşturduğu şeytanlık alanını bulacaksınız. Aslında sadrınızdaki nefret kökenli kıyasın oluşturduğu şeytanlık alanı hep faaliyettedir, siz de ona uygun cümlelerle şeytanın avukatlığını kesintisiz sürdürmektesiniz.
Eğer bir insanı (eşiniz, çocuğunuz, yakın akrabanız da olsa) Müstakilen Var ve Muhtar İddiası çerçevesinde sevdiğinizi sanıyorsanız aslında siz onu sevmiyorsunuz demektir. Hayır, onu sevmiyorsunuz! Durum hiç sandığınız gibi değil! Aslında siz ondan nefret ediyorsunuz ve kavgaya her an o kadar hazırsınız ki… “Sevmiyorsunuz” dedik, neden? Çünkü: Müstakilen Varım ve Muhtarım iddiası ile gerçek bir sevgi mümkün değildir… Bunu biraz açalım: Müstakilen Var ve Muhtar İddiası‘ndan kurtulamamış insanların “sevgi” diye adlandırdıkları duyguları da aslında “nefret” kulvarındadır. “Seviyor” sandıklarının, dışındakilerden ve hayattan öyle bir nefreti vardır ki, bu nefretin oluşturduğu gücü göğüsleyebilmek ve dengeleyebilmek için; nefreti daima ortaya çıkmayan, bazen de yokmuş hissi oluşturan kişiler gerekir. Ancak o kişilerle de öyle anlar olur ki, bazı konular karşınıza gelince işte aslında var olan o nefretin her hücrenizi kapladığını hissedersiniz, bizzat yaşarsınız. Sonra kendinizi telkinlerle nefretinizin seviyesini eski noktasına düşürmeye çalışırsınız, dengeyi bulmaya çalışırsınız. Beyninizin, sadrınızın dayandığı nefret gücünün dengesi bozulunca bu kadar nefreti kaldıramadığınızı görürsünüz ve hiç değilse seviyor sandıklarınızın nefret seviyesini görmezden gelip tekrar dengeye ulaşırsınız.
Lütfen şunun altını önemle çiziniz: İnsanların henüz fark etmedikleri şey, nefretlerini seviyor olmalarıdır. Müstakilen Var ve Muhtar İddiası ile ne bir insan ne bir hayvan ne de başka bir varlık sevilebilir, mümkün değil! Sevdiğinizi söylediğiniz bir pozisyonu adil bir hakem ve hâkim olarak lütfen analiz edin. İnsan doğru ve Hakk’tan yana bir analiz yapsa, “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası ile ilgili farklı bilgi ve bulgulara, farklı sebeplere ve sonuçlara ulaşır. Bir örnekle onu şöyle anlatmaya çalışalım: En basit konularda bile işler planladığınız gibi gelişmediğinde sesinizin tonuna, kurduğunuz cümlelere lütfen bir bakın, açtığınız eski kutulara dikkat edin… Şeytanın avukatlığı hemen nasıl da ön plana çıkıyor, nasıl hemen nefret saldırıları başlıyor ve “seviyorum” balonu nasıl sönüyor bir bakın… İşte dünyaya gelen insan tam da böyledir¸maalesef, sizin dünyaya gelen formunuz tam da böyledir işte…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER