Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu -17-

“SADECE ZANN” TEHLİKELİDİR
Konuşma dilimiz Hakk yola nasıl uygun hale gelir, onu Hakk yola çevirmek için nasıl bir yöntem izlemeliyiz? İlkin, günlük yaşantıda cümle kurarken zann’lara dayalı fikir ileri sürmekten, iddiada bulunmaktan sakınmak gerekir. Bir kişi veya bir konu hakkında yalnızca zann’lara dayalı olarak fikir ileri sürmek, yorum yapmak veya bir iddiada bulunmak halinden kesinlikle sakınılmalıdır.
Dolayısıyla daima “ben bu konuyu biliyor muyum, yoksa şu anda uyduruyor muyum?” diye kendimizi kontrol etmeliyiz. “Ben böyle zannediyorum, eminim, yanılmam” diyorsanız, yanlışın içindesiniz demektir. Zannınızın doğru olma ihtimali olsa bile bu huydan vazgeçin ki beyindeki formatı bozabilelim, onun fonksiyonunu silebilelim.
İsra Sȗresi 36: “Hakkında ilmin olmayan şeyin ardına düşme (izleme). Muhakkak ki Sem, Basar ve Fuad; işte onların her biri o işten sorumludur.”
Nur Sȗresi 15: “Çünkü onu (o zannı) dillerinize dolayıp hakkında bir bilginiz olmayan şeyi ağzınızla konuşup duruyor ve bunu önemsiz, basit sanıyorsunuz. Oysa O, Allah İndinde azimdir.”
ZANN’DAN SAKINMAK, KESİNLİKLE
SÖYLEMEMEK GEREKİYOR
İnsan, duniHİ algı ve zann’larıyla davranarak “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasında bulunmuştur. Bu durum onda “ilah zannı”nı oluşturur. İşte böyle bir küfrün izidir ki hala biz o zannları günlük yaşantımızın içerisinde de kullanırız; böylece küfre yol açan hücreleri de fonksiyonel tutmuş oluruz. Bu konuda Rasulullah (SAV) Efendimiz buyurmuşlardır ki: “Zanndan sakının. Çünkü zann sözlerin en yalan olanıdır.”
Bir konu veya kişi hakkında bir cümle söyleyeceğimiz zaman, bu bizim zannımız mıdır, yoksa kesin bildiğimiz bir şey midir ona bakmamız lazım. Kesin bilinen, sizin için belgeleri olan bir şey midir; yoksa siz bir zannda mı bulunuyorsunuz? Eğer böyleyse o zannlardan sakınmak, kesinlikle onu söylememek, söylememek için gayret sarf etmek gerekir. Çünkü biz beyindeki bu işleri yapan dosyaları kapatmaya çalışıyoruz. İnsan duniHİ algı ve zann’larıyla davranarak “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasında bulunmuştur. Bu durum onda “ilah zannını” oluşturmuştur. İşte bu iddia beyinde böyle bir dosya açtı. Siz normal hayatta zannlarla hareket ederseniz, “ilah zannı”nın açtığı dosya hep fonksiyonel kalır. Sanki ilgisi yokmuş gibi sanarsınız ama bunlar “ilahlık hissiyatı” dosyasının ürünleridir.
KIYAS YAPMAK DA TEHLİKELİDİR
İkinci önemli husus, kıyas cümleleri kurmaktan sakınmaktır. Hakk manalı kıyas yapmayı öğreninceye kadar her türlü kıyas cümlesinden mümkün olduğunca sakınmak gerekmektedir. Tehlikeli olan; duniHİ algı ve zann’ları hâkim olan bir Sadr ve beyin ile kıyas nimetini kullanmaya çalışmaktır. Çünkü duniHİ algı ve zann’larının hâkim olduğu Sadr ve beyin ancak “nefret kökenli kıyas” yapar ve bu kıyasın bir adım ötesi “göz dikmek”tir. Bu konuda detaylı bilgiyi “Şeytanın Avukatı” kitapçığında bulabiliriz. Nefret kökenli kıyas, “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasında bulunan ilah hissiyatlı insanların tanrılar savaşıdır. Tanrılar savaşı, “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasındaki insanların o kadar normal bir yaşantısı olmuştur ki onlar bu savaşa “hayat mücadelesi” diyerek kendilerini kandırırlar.
Ta-Ha Sȗresi 31, Kehf Sȗresi 28, Tevbe Sȗresi 55, Tevbe Sȗresi 85, Hud Sȗresi 113, Hicr Sȗresi 88, Nisa Sȗresi 32. Ayetler, inananları “nefret kökenli kıyas” yapmamaları ve “göz dikmeme”leri konusunda uyarmaktadır. “Kazanılmış Değişim”i Hakk yolda gerçekleştirmek isteyenler için “nefret kökenli kıyas” ne derecede tehlikelidir? Oysa “Kazanılmış Değişim”i batıl yolda tamamlamak arzusunda olanlar için, bunun nasıl bir kaçınılmaz fırsat olduğunu için birkaç hadis ile görelim.
Hz. Aişe (r.a.) validemiz Rasulullah (SAV) Efendimize Hz. Safiye (r.a.) validemizin boyunun kısalığından söz eder ve Efendimiz (SAV) Hz. Aişe (r.a.) validemize şöyle cevap verir: “Ya Aişe, öyle bir şey söyledin ki bu söylediğin denize karışsa deniz kirlenir.”
Hadisi incelediğinizde yapılan kıyas, yaşadığınız günlük hayat içerisinde çok basit, sıradan ve daha ilerileri sıkça yapılan bir kıyas olarak görülür. Bunu fark eder de dikkat ederseniz, görürsünüz ki tehlike çok normalleşmiş! Ayrıca bir başka hadiste Rasulullah Efendimiz (SAV) buyurdular ki: “Eğer dünyaya gereğinden fazla bağlanmazsan Allah seni sever, insanlara verilenlere göz dikmezsen insanlar da seni sever.”
SUÇLAMA İÇEREN
CÜMLELERDEN DE SAKINMALIYIZ
Üçüncü husus, her türlü suçlama içeren cümle kurmaktan sakınmaktır. “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasında bulunan insanın farkında olarak veya olmayarak en çok kızdığı, en çok sevmediği, hatta çevresinde bulunmalarından rahatsız olduğu şey yine “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasında bulunan ve bu iddiayı ortaya koyan diğer insanlardır. Çünkü bir ilah diğer bir ilahı kabullenemez. “İlah hissiyatlı olanlar topluluğu” daim bir mücadele ve kavganın içerisindedir. İşte “tanrılar kavgası olan bu yaşantı” içerisinde insanların en önemli silahları, diğer bir insanı veya bir şeyi suçlamaktır. Böylece küçük düşürme, noksan gösterme, susturma, çaresiz hale getirme, itibarsızlaştırma, pişmanlık yaşatma gibi şeyleri hedeflerler ve bu hedefleri gözetirken başkasını veya başka şeyleri suçlayarak, kendi itibarını kurtarma gayreti de sergileyebilirler.
Aslında bu suçlama yöntemi, hesap günü Rabbine karşı kendisini masum göstermek isteyenlerin başvuracağı yöntemin dünya hayatındaki izidir. Kişi bu suçlama yöntemiyle hesap gününde anne ve babasını dahi suçlamaktan çekinmeyecektir. Ancak bu suçlama yöntemi hesap günü bir itibar görmeyeceği gibi, dünya hayatında da Hakk yolda “Kazanılmış Değişim”i hedefleyenler için yanlış bir konuşma tarzıdır. Onun beyinde fonksiyonsuzlaştırılması gerekir.
“İYİ DE DERDİMİZİ NASIL ANLATACAĞIZ?”
“Onu söyleme, bunu söyleme, dikkat et” dediğimizde kişi “peki, derdimi nasıl anlatacağım?” derse, ona “sen anlatmaya gayret et” deriz. Çünkü başka bir anlatma yolu bulacaksınız ve o yol daha saygın cümleler içerecek. Sonuçta her konuşmanızı Allah ile ilişkilendirmeyi öğrenirsiniz ki bu durumda konuşma “dua” niteliği kazanır, böylece insan daim Allah ile olur.
Bir hadisten öğreniyoruz ki Rasulullah (SAV) Efendimiz “Konu eğer şeytan ise siz yine suçlamayın, suçlayıcı cümle kurmayın.” diye bizi uyarmaktadır. Hadis şöyle: Rasulullah (SAV) bir gün devesinin terkisine binmiş bir kimseye öğüt veriyordu: “Sen üzerindeyken bineğin olan hayvan tökezleyecek olursa, sakın ‘kahrolasıca şeytan, sen yaptın’ deme. Çünkü böyle söylersen o şeytan bir ev kadar oluncaya kadar büyüdükçe büyür ve ‘kendi kuvvetiyle yaptığı’nı söyler. Ancak sen şöyle söyle: Bismillahirrahmanirrahim. İşte şimdi o şeytan muhakkak ki bir sinek oluncaya kadar küçülür.”
Suçlama cümlelerinde insan, Esfele Safiliyn formatın tabiatı ve görevi gereği Allah’ı devre dışı bırakmaya çalışır ve cahil insan bilerek veya çoğu kere bilmeyerek Esfele Safiliyn’in bu hamlesinin uygulayıcısı olur, yani “ve la havle ve la kuvvete İlla Billâh” kuralına muhalefet eder, insan bunu fiilleriyle yapmış olur. Bu ve diğer birçok sebeplerden dolayı “ve la havle ve la kuvvete İlla Billâh” çok önemli bir Zikrullahtır ve insan için “cennet vesilesi” niteliğindedir.
ŞİKAYET DE YOK
Dördüncü dikkat edilecek nokta, şikâyet niteliğindeki her türlü cümleden sakınmaktır. Suçlamaları yakınma ve kınama içerikli cümleler haline getirirseniz onlar şikâyet cümlelerine dönüşür. Şikâyet; şekavet ehlinin yani şakinin dili, konuşma tarzı manasınadır. Aslında mana böyle olunca izah da gerekmez ama… Esfele Safiliyn format gereği insanın dili, şikâyeti çok sever ve şikâyet ettikçe Esfele Safiliyn format rahatlığını “Oh be, rahatladım” diyerek itiraf eder. Unutmayın ki şikâyet diline Kader Manası kapalıdır, Hakk yolda Kazanılmış Değişim kapalıdır. Çünkü şikâyet dili, gerçek manada şükretmekten perdelidir. Şikâyet dilinin dile geldiği insanda heva ve hevesiyle ilgili menfaatleriyle uyumlu sahte bir şükür veya teşekkür mekanizması gelişmiştir. Ey insan! Bilmelisin ki şikâyet dilinin altında yatan esas unsur Allah’tan nefrettir. Çünkü Esfele Safiliyn format, Allah’tan nefret üzerine bina olmuştur. Şikâyet dilini alışkanlık haline getiren insan Allah’a olan nefretini; Allah’ın kurallarını karalayarak, onlarla didişerek, onları inciterek de sergiler de cahil olduğundan farkında bile olmayabilir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti