Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu – 128

Al’u İmran 154: “Sonra o gamın (endişenin) ardından üzerinize bir emene (bir güven), sizden bir taifeyi bürüyen bir uyuklama inzal etti. Bir taife de (münafıklar) gerçekten kendi nefislerinin kaygısına düşmüştü. Allah’a hak olmayan bir şekilde cahiliye zannı gibi bir zanla yaklaşıyorlardı. “Bu emirden bize bir şey var mı, bize ne?” diyorlardı. De ki; emir bütünüyle Allah’ındır. Onlar sana açmadıklarını kendi nefislerinde gizliyorlar. “Şu emirden bize de bir şey olsaydı burada öldürülmezdik” derler. De ki; “evlerinizde kalsaydınız da üzerlerine öldürülme yazılmış olanlar elbette yine devrilip yatacakları yere gideceklerdir.” Bu, Allah sadırlarınızdakini denesin ve kalplerinizin içinde olanı arındırıp temizlesin diyedir. Allah Aliymün Bi-Zatis’sudur’dur.”
Uhud Savaşı sırasında düşmanın sayısı inananlardan kat kat fazla, silahları da öyle… Ve o savaş bugünkü gibi düğmelere basılarak yapılan bir savaş değil. Kılıçla, mızrakla, yüz yüze… Dolayısıyla, kılıç sayısı, mızrak sayısı, insan sayısı, at sayısı önemli; çünkü savaş bunlarla… Bu koşullarda bir savaş ortamındalar ve bakıyorlar ki düşman müthiş kalabalık, silahları da çok. Bu tablo karşısında inananlar ikiye ayrılıyor. Bir grup “bu savaş için bizim görüşümüz sorulmadı, sorulsaydı gelmez, burada boşu boşuna ölmezdik, bu savaşın bizi ilgilendiren bir yanı yok” diyor. Bunu diyenler müslümanların içerisinde. Bir kısmı da Hz. İbrahim (as) gibi boyun bükmüş, teslim olmuş; emri veren Allah’tır diyorlar. Buradaki çok önemli şey Allah’ın emrine teslim olmak, bir beşere değil. Rasulullah’a teslim olmak Allah’a teslim olmaktır. Çünkü Allah’ın emrini duyuruyor. Onlar işte bu sebeple teslim olmuşlar…
Bu ayette anlatılan bir şey daha var: Bu olay, Allah sizin sadırlarınızdakini denesin, sadrınızdan geçen duyguyu, fikri, fiili denesin diyedir.
Bu ve birçok ayette “denesin” ve “denemek” geçer, lütfen bu ifadeye dikkat edelim. Deneme ve imtihan ifadelerini “Allah sizi deneyip de ne halde olduğunuzu, ne yaptığınızı görecek” gibi düşünmek, o ayetleri böyle yorumlamak İhlâs Sûresi’ne tamamen aykırı bir mana çıkarmaktır. “Sadırlarınızdakini denesin” demek, o denediği zaman siz kendi halinizi öğrenin demektir. Onu o sadrın sahibi olan kişi o zaman öğrenir, bilir. Sonra da ya burada anlatılan münafıklar gibi sadrında oluşan duyguya sahip çıkar, döner gider veya inananların yaptığı gibi o duyguyla mücadele edip; “ben Allah’a ve Rasulullah’a uyacağım” der ve bu bilgiyi kalbine kalbeder, beyne de o emri verir. Böylece bu denemenin sonucu yaşanır, kul onun sonucunu yaşar. Zaten o iş kul halini öğrensin diyedir. Peki, sonuç nedir?
Sadırlarda olanı bilmek esfele safiliynle ilgilidir. Burada anlatılan olay sadırlar değil kalpler, “bu olay kalplerinizin içinde olanı Allah temizlesin diye” şeklinde anlatılıyor. Yani oraya tesbit edilen bilgiyi, tesbit edilmiş ama sizi, kalbinizi yanıltan, esir alan bilgileri Allah arındırıp temizlesin diyedir. Ayette öğretilen bir önemli nokta da şudur: Kalplerinizin içinde olanı Allah temizlesin, “temizleyin” değil. Sizin bu teslimiyet davranışınızdan sonra kalbinizi Allah temizler. Siz teslim olduğunuzda Allah temizler, ayetten öyle anlıyoruz: “Bu, Allah sadırlarınızdakini denesin ve kalplerinizde olanı arındırıp temizlesin diyedir. Allah Aliymün Bi-Zatis’sudur’dur.” “Aliymün Bi-Zatis’sudur”u göreceğiz.
Al’ü İmran 154. ayete bize teslimiyeti tefekkür edebilelim diye hayatın içinden, savaştan bir örnek verdi. Önceki yazımızda İbrahim aleyhisselamın teslimiyetini tefekkür etmiştik, bu ayette deniyor ki; İbrahim aleyhisselamın teslimiyetini tefekkür eder, hayatınızdaki yerini incelerseniz, günlük yaşantınızda benzer olaylarla o kadar çok karşılaştığınızı görürsünüz ki. Eğer o olayları iyi gözler, bu ayetler ışığında teslimiyeti yaşarsanız, Allah’ı tanıma ve Allah’ı idrak yolunda çok hızlı ilerleme kaydedersiniz. Ve bu bir kere başlarsa artık birbirini tetikleyen bir şekilde gider: Gözlemek, fark etmek, yaşamak.
Teslimiyeti yaşayanları Saffat Suresi 110. ayet müjdeler: “Muhsinleri (biz) böyle cezalandırırız.” İşte muhsinlerin karşılığı budur, onlara ikram edilen budur, onlara böyle yaparız. Bu şu demektir: Siz de teslimiyeti yaşadığınızda, bu ikramları hayatınızda tek tek bulacaksınız. Bu yüzden her bir olayda kendinizi zorlayın, bu olay teslimiyetle, teslimiyetimle ilgili olabilir deyin ve zorlayın. Birisi size “burada teslimiyet ne gezer” dese bile bakmayın ona, kendinizi zorlayın, yanılmazsınız. “Bu teslimiyettir” deyin, o işin, olayın teslimiyetle ilişkisini mutlaka bulmaya çalışın, bulun ve uygulayın. Bunu yapmak için de büyük olaylar beklemeyin, normal yaşantıda bunu arayın ve bulun. Siz bu teslimiyeti yaşadığınızda ne olur biliyor musunuz? Sırayla, huşu gelişir. Huşu İhlâsı getirir, İhlâs İhsanı getirir… Yaşanacak o huşuyu Hz. İbrahim ve İsmail (as) üzerinden bir tahayyül edelim:
Hz. İbrahim ve İsmail Mina’daki taştalar. Hz. İbrahim kararını tam verdi, dönüşü yok, bıçağını uzattı. Hz. İsmail kararını tam verdi; dönüşü yok, boynunu uzattı. “Bu iş” onlar için bitti. Ve onun peşine fidye geldi ve o nidayı duydular. Şimdi onların beden dillerini bir tahayyül edin, Allah’a karşı nasıl bir hale girdiler? Yaradan’larına karşı nasıl oldular? Elleri ayakları ne hale geldi? Bedenleri, kalpleri nasıl oldu? Vücutları nasıl titredi? İşte huşu… Bu teslimiyet olursa, normal hayatınızda bunu siz de hep yaşarsınız. Huşu İhlâsı getirir ve fuadın görmesi netleşir. O da ihsanı getirir. İşte o zaman Saffat Sûresi 110. ayetin muhatabı oluruz: “Biz ihsan sahiplerini (muhsinleri) böyle cezalandırırız.” İnsan bu ayete muhatap olduğu zaman İhlâs Hayat Döngüsüne girer. Ve o döngü çalışır… Döner, döner, döner… Ne zamana kadar? Sen razı olana kadar… Sonra? Allah senden razı oluverir, inşaAllah. Sen razı olursun, ona nefs-i raziye derler. Allah senden razı olur, ona nefs-i marzıye denir. İşte o oluverir inşaAllah. Bu hal Fecr Sûresi 27, 28, 29, 30. ayetlerde bize şöyle anlatılır: “Ey o nefs-i mutmainne! Radiye olarak, Mardiye olarak Rabbine rücu et (dön); kullarımın (evliya zümresi) içine dâhil ol, cennetime dâhil ol.”
Öyle de olur inşaAllah (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti