Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu – 107

Kurtulacağımız algı duniHi algıdır, hicret edeceğimiz algıya ise Billâhi algı. Bu hicretimiz için de bir hedef koyduk: Hicret edeceğimiz Billâhi algı sürdürülebilir olmalı ve o algı bizde ikana dönüştürülmelidir.
Billâhi algının sürdürülebilir olması ve ikana dönüşebilmesinde dikkat etmemiz gereken iki husus vardır. Birisi, talibin mümkün olduğunca kesintisiz olarak kendisine bu konuda telkinde bulunmasıdır; bu amaçla kendimize daima telkinde bulunacağız: Müstakilen VAR ve Muhtar olan Allah’tır; Allah Ehad’dir, bu yüzden Allah’ın dışı yoktur. Bütün yaratılanlar İlmullah’ta O’nun dileğinin suretleridir, İlmullah’ta var gibi görünenlerdir. Güç Allah’ındır, mülk Allah’ındır, hüküm Allah’ındır. Müstakilen VAR ve Muhtar ancak Allah’tır. Bu telkinlerle yaşayan tâlib için Allah’ın dışı olmaz! O zaman, Allah’tan başka Müstakilen VAR ve Muhtar bir varlık düşünmek boştur, bâtıldır.
Bu telkin, yapılacak zikrullah çalışmasının temelini, esasını, ana mânâsını oluşturur. Bu telkin Kelime-i Tevhid’dir: Lâ ilâhe illallah. Bu telkin, “Lâ ilâhe illallah” zikrullahı sırasında zihnimizde olması gereken bilinçtir. Kelime-i Tevhid’i artık “Allah’tan başka ilâh yoktur” diye manalandırabiliriz. Çünkü Allah’ın dışı yok! İlâh’ı tanımladık: Müstakilen VAR ve Muhtar olan! Allah’ın dışı olmayınca başka müstakilen var ve muhtar olan YOKTUR. Sonuç tek cümle olacaksa budur: Allah’ın dışı yoktur, ancak Allah! İşte bu telkin zikrullahtır. Ve kalbler ancak zikrullah ile mutmain olur:
“Dikkat edin! Kalbler zikrullah ile mutmain olur.” (Ra’d-28)
Sen bu telkini yaparsan, işte bu telkin ile;
Rabbine yönelenlerden olursun; İnsan-29 âyeti gereği,
Haniyf olursun; Rum-30 âyeti gereği,
Allah’a firar etmiş olursun; Zariyat-50 gereği,
Allah ve Rasûlüne hicret etmiş olursun; Nisa-100 ve Ankebut-26 gereği,
“Senden sana sığınırım” demiş olursun; Tevbe-118 gereği,
Evvâbiyn (özüne dönen) olursun; İsra-25 ve Kaf-32 gereği,
Kalbin münîb (hakikatine dönen) kalb olur; Kaf-33 gereği,
Kalbi ihbat eden (dûniHİ algı ile irtibatı kesip mutmain) olmuş olursun; Hac-54, Hud-23 gereği,
Kalb-i Selim (marazdan kurtulmuş kalb sahibi) olursun; Şuara-89 ve Saffat-84 gereği.
Özetlersek, bu telkinle sen;
Muttaki olursun; Bakara-2 gereği,
Nefs-i Levvame’ye girmiş olursun; Kıyamet-2 gereği,
Umulur ki, Rabbim sana Nefs-i Mutmain kapısını açar da O senden razı, sen de O’ndan râzı cennete dâhil olursun; Fecr 27, 28, 29 ve 30. âyetler gereği.
Zikre uyan tâlib için hâl böyleyken, bu telkine karşı âmâ davranıp görmezden gelenin akıbeti âyette bakın nasıl tanımlanmıştır: “Onlara Lâ ilâhe illallah telkin edildiğinde muhakkak ki onlar müstekbir (Allah dışında müstakilen var ve muhtarım idrakiyle) davrandılar.” (Saffat-35)
Durum Saffat-35 ayetindeki gibi olursa; “Kim (dûniHİ algı ve zann’larıyla) Rahman zikrinden (Kur’ân’ın öğrettiği Billâhi algı ve ikanı yaşantısından) âmâ (uzak) olursa, ona yanından ayrılmayan bir şeytanı musallat ederiz. Şüphesiz ki şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyar da onlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” (Zuhruf; 36, 37)
Ayette geçen “yanlarından ayrılmayan şeytan”ı iki şekilde ve ikisini birden düşünmek lazım: Bir, kişinin kendisindeki, kendinizdeki esfele sâfiliyn yapı ve bir de cin taifesinden olan şeytan. Asıl kişinin kendi esfele sâfiliyn yapısı şeytandır. Billâhi algı ve ikanı yaşantısından uzak olanın bu yapısı öyle kuvvetlendirilir ve o yapı onda öyle bir kişilik olur ki, insan o kişiliği öyle yaşar ki ve yaşadığını da öyle doğru zanneder ki fark edemez. Kişi ne yaparsa oluşur bu tablo? Rahman’ın zikrinden âmâ olursa! Bu durumda size, Kur’ân’ın “Bu sizin düşmanınızdır, cin taifesindendir, ona secde edin dedik etmedi” dediği cin taifesinden şeytanlık görevini yüklenmiş bir görevli verilir ki sizi daima saptırsın. Ancak bilin ki, görevlendirilmiş o şeytan sizdeki şeytanlıktan daha akıllı, daha sinsi, daha kurnaz, daha kâfir değildir. Sizin esfele sâfiliyn yapınız ona pabucunu ters giydirir. Çok enteresandır, insanlar esfele sâfiliyn yapılarını korumak için, adeta “Allahım, benim şeytan yapımı cinni şeytandan koru” dercesine o şeytandan Allah’a sığınırlar.
Billâhi algıda olan “Eûzü Billâhi” ile her ikisinden birden korunmaya çalışır. Esfele sâfiliyn yaşıyor ve şeytandan da korunmaya çalışıyorsanız buna hiç gerek yok, çünkü bu hâlinizde şeytan sizden kaçıyor; seninle ayrıca uğraşmasına gerek yok, Esfele sâfiliyn yapın zaten çok kuvvetli bir şeytandır. Bu yüzden, “Allahım beni kendimden koru, şeytandan da koru” diye sığınmak lazım.
Özellikle “Beni kendimden koru” sığınışını unutmamak gerekiyor…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER