Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu -10-

NEFS TERBİYESİNİN EN HIZLI YÖNTEMİ”
Kanaatimce “nefs terbiyesinin en hızlı yöntemi” dediğimiz yöntemi ele alacağız, onu madde madde not alalım. Bu konuşacaklarımız hep bildiğimiz şeyler gibi ama yine de dikkatle ve uygulamak üzere okursanız faydası olur İnşaAllah. Ve eğer bunu önemsersek ve sıkı takip edersek, nefs terbiyesi dediğimiz olayda nasıl hızlı yol aldığımızı görürüz. Kanaatimce bu işin en hızlı yollarından birisi bu, en hızlı yöntemlerinden birisi bu ve bu yöntemin maddelerinin hepsi dille ilgili:
1. Madde: Suçlayan cümleler kurmamak. Bu madde hakkında bir iki cümle kurgulayalım ki konu açılsın. Mesela, Birimiz şöyle düşünüyor olsun. Ben fark ettim ki eşime veya çocuklara karşı suçlayıcı cümle kullanıyorum. Bunu nasıl yaptın yavrum, burası niye dağıldı, şunu niye hazırlamadınız gibi. Oysa suçlayan cümle kurmamam lazım!
Bu konuyu ele alırken meselemiz şu: Beyinde açılması gereken hücreler var, onları açmamız lazım. Şu size enteresan gelmiyor mu? Denir ki, beynin kapasitesi eğer 100 ise, normal insan bunun %3’ünü kullanır, zeki insan 5’ini, çok zeki ise 10’unu kullanır. Gerisi ne oluyor? Lazım değilse niye var, niye yaratılmış? Lazım olmadığı halde mi onlar var? Bizim günlük yaşantıda beynimizde kullandığımız öyle hücre grupları var ki onları köreltmemiz gerekiyor. Bunun yolu şudur: Onlar ancak çalışmazsa körelirler. Çalışmayan hücreler körelir. Oraya az kan gider, o hücreler küçülür, fonksiyonsuzlaşır. Çalıştırdığınız hücreler ise yeniden canlanır. Bizde fıtrata ait hücreler yani kalıba ait hücreler dumura uğramıştır, işin gereği olarak esfele safiliyn idraka ait hücreler canlıdır. Tehlike şu ki, bu hücreler canlı olduğu sürece kişi cennete gidemez. Bu hücreler canlıyken ilmihal kitabında yazanları uygulamak sizi kurtarmaz. Çünkü siz ahirete o kitabı götürmeyeceksiniz. “Velinin İlmi Fıtrat Üzere Manalardır” yazılarında bunu söyledik, siz ahirete bu dünyada yaşarken “kendinizde açtığınız manalar”la gidersiniz. Esfele Safiliyn manalar açıksa onunla, Fıtrat Manaları açıksa da onunla gidersiniz. Bu yüzden, bizim beyindeki o Esfele Safiliyn hücrelerin çalışmasını durdurmak, diğer hücreleri de açmak, aktif hale getirmek gibi çok öncelikli ve önemli bir işimiz var! Bu iş önce dille ilgili, oradan başlıyor.
SİZİN DİLİNİZ İSTEDİĞİ KADAR KADERİ KABUL ETSİN,
HÜCRELERİNİZ KABUL ETMİYOR
Birinci madde olarak “suçlayan cümleler kurmayacağız” dedik. Diyelim ki bir arkadaşımız evde eşinden su istedi, o da su getiriyor. Ama dalgınlıkla bardağı eğreti koymuş, düştü düşecek, o farkında değil ama arkadaş bardağın düştü düşecek halini gördü. Derken bardak düştü. Arkadaş da dedi ki “bardağı öyle koyar da getirirsen elbette düşer.” Hanım baktı ki evet, doğru; mahcup oldu, kızardı, sesini soluğunu kesti, gitti. Ortada ne kavga var, ne gürültü. Eşi yanlış yaptığı için üzüldü, o da “böyle getirirsen kırılacağı belliydi” dedi. Normal hayat açısından bakılırsa bu diyalogda ters bir şey yok. Bir şey olmadığı için mevzu bitti zannedilir ama o zaman beynin o esfele safiliyn hücreleri yaşıyor da yaşıyor. Bir taraf “biz olmasak bu evde doğruyu bulamayacaklar” diye düşünüyor, diğer taraf bir başka… Çözüm nedir? Mesela böyle bir olayda suçlayıcı cümle kullanmamaktır.
Konuşma dili ile ilgili olarak yazacağımız bütün maddeler aslında nefretle, Ğıll ile ilişkilidir ve o maddelerin hepsi bizi Nahl Suresi 93. ayete götürür, çünkü hep kaderle ilgili. Biz o maddeleri uyguladığımızda kaderle ilgili hücreleri çalıştırmış olacağız, kadere zıt hücreleri de durdurmuş oluyoruz. Sizin diliniz istediği kadar kaderi kabul etsin, hücreleriniz kabul etmiyor. Peki, böyle durumlarda hiç mi bir şey demeyeceğiz? Hayır, onu demek istemiyoruz. Dua dili oluşturacağız. “Olabilir, hayrlısı, vardır bir hayr” gibi dua cümleleri ile yaklaşmak önemli bir dildir. Hatta olan şey korkulacak bir şeyse hemen duaya sarılıp “ya Rabbi, olayların şerrinden sana sığınırım, bir şer varsa beni ondan uzaklaştır ya Rabbi” diye sığınmalıyız. Böyle yaparak olayı neye çeviriyoruz? Duaya! Diğerinde dua yok. Orada iki ilahın tartışması var; ilahın birisi sindi, diğeri olaydan yararlanarak efe kesildi. Böyle bir durum çocukla yaşanıyorsa daha ileri gidiyorsunuz, adına eğitim diyorsunuz. Hatta bu işi yanlış düşünürseniz gösterilen yaklaşımı “taviz” zannedebilirsiniz, ama taviz değil. Hiçbir zaman bu yaptığınızın yerini korku ve şiddet alamaz, onların hiçbiri eğitim olamaz. Bunları yapma, çocuğa taviz vermiş, onu şımartmış olursun, derler. Kesinlikle değil. Böyle bir şeyin alternatifi ne? Böyle bir şeyin alternatifi şiddet uygulamaktır, sindirmektir, korkutmaktır. Alternatifi bu. Peki, sizi eğitim diye bunu mu tercih ediyorsunuz? Günümüzde buna eğitim deniyor, disiplin zannedildiği için. Ama onun böyle bir kemalat telaşı yok ki, onlar bu hücrelerin canlanmasını ve gelişmesini istiyorlar, yöntemleri bu. Ama biz onu kaldırmaya çalışıyoruz. Suçlayan cümle neden önemli, anlaşılıyor mu? Her türlü şeyi, canlı cansız her şeyi suçladığınızı fark edeceksiniz! Mesela yolda yürürken ayağımız bir şeye takıldı, ayağımıza takılan şeyi birisi oraya bıraktı diye onu suçlarız veya ayağımı taktım diye kendimi suçlarım niye. Hangi konuda ne geçiyorsa hep suçlamadır. Mesela trafik işi, trafikteki cümlelerin hepsi şikâyet… Trafik öyle bir alandır ki şikâyeti tamamen kapsar. Amacımız örnekleri çoğaltmak değil, şikâyet kelimesinin anlaşılmasını sağlamak ve onu tanımlamak. Tanımı düzgün yapmadığımız zaman kişi bazı işlerinin o tanım kapsamına girmediğini görünce o konuda doğru yaptığını zannediyor. Oysa tanımdaki bir eksik nedeniyle kendini doğru yapmış zannediyor. Ucunu açık bırakmamak gerekiyor. Suçlama bazen sözle değil fiilde de olabiliyor. O da beden diliyle suçlamadır, siz hiçbir şey söylemezseniz bile karşıdaki kendini mahcup ve suçlu hissediyor. Kişi dilini kullanmamış olsa bile kafasından onu suçlamışsa beyindeki suçlayan veritabanı çalışmaya devam ediyor ve bu kişinin ses tonu dâhil tüm hareketlerine yansıyor. Biz konuşurkenki cümlelerimizle mücadele ederek öyle bir noktaya geleceğiz ki şikâyet bizim beden dilimizden de kalksın. Biz şikâyeti yok edebilmek için önce dille başlıyoruz ama hedefimiz zihin dili ve beden dilinden de onları söküp atmak. Kişi dilini kullanmasa bile beden dili ile zihinle suçluyor. Bu da kalkması gerekiyor ama öncelik dil; dili düzeltmeden bunlar olmuyor.
AKLAYAN CÜMLELER HAKKI ÖRTEN CÜMLELERDİR
2. Madde: Aklayan, temize çıkaran cümleler kurmamak. Bunlar nasıl olur? Mesela eşiniz size bir yanlışınızı içeren bir konuyu paylaştı, siz de oradan buradan getirdiğiniz misallerle haklı olduğunuzu kabul ettirdiniz. Sizin okul döneminizde münazaralar olur muydu? O münazaralarda kim konusunu güçlü savunursa o kazanırdı. Eşlerden de kim iyi çene yapıyorsa diğeri siner ve o haklı olduğu halde iyi çene yapan haklıymış gibi bir pozisyon ortaya çıkar. Niye? Çünkü onu bastırdı ve kendini akladı. Hâlbuki kendisi de biliyor o işin eşinin dediği gibi olduğunu. Aklayan cümleleri fark edebildiniz mi? Kişi hatalı görünmeyi istemez. Oysa bize doğruyu gösteren, bizi düzelten birisine “Rabbim razı oluversin İnşaAllah” gibi bir dua yapmak ve onu sevaba dönüştürmek varken, onu tartışmaya çevirmek veya konunun mecrasını değiştirmek “sen de şöyle yapmıştın” haline götürmek doğru değildir. Ama ekseriyetle bu yapılmaktadır.
Aklayan cümleleri fark ettiniz mi? Aklayan cümleler Hakkı örten cümlelerdir. Kişi bilerek veya bilmeyerek Hakkı örtmeye çalışmaktadır. Bir tanıdığı yanlış bir şey yapmıştır, onun yanlış olduğunu biliyordur, mesela eşi kişiye “amcanın şu yanlışını fark et” der, kişi ise amcasının yanlış yaptığını bildiği halde onu savunmaya onu aklamaya çalışır. Hakkı örtmemek lazım.
Böyle durumlarda dikkat edilecek şey karşıdaki kişinin kişiliğini zedelemeyecek cümleler kurmaktır. Onun kişiliğine, onun zatına hakaret etmeyen, kişiliğine zarar vermeyen cümleler kurmak, cümleleri konudan dışarı çıkarmamak, kişinin zatına bulaştırmadan, onun zatı ile ilgili yapmadan konuyla ilgili cümle kurmak, bu bir. İkincisi, bunu fırsat bilip kişiyi köşeye sıkıştırmamak. Kişinin başka planları vardır, “Hah şimdi elime düştün” deyip köşeye sıkıştırmak gibi şeyler olmadan, konunun dışına çıkmadan cümle kurmak lazım. Kişi kendisini elbette savunacaktır. Bizim bu yazdıklarımız hiçbir şeyi savunmayın mânâsına gelmiyor. Anlatmak istediğimiz başka bir şey…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti