Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Edep; Ya Hu – 80

Bizim açıkladığımız nefs-i levvameyi lütfen çok önemseyin. Çünkü o manadaki nefs-i levvameye önemi nedeniyle Kur’an’da yemin ediliyor. İşte bu Nefs-i Levvame sürecine giren talib Nefs-i Mutmainne haline ulaşıncaya kadar dûniHİ algıya daima düşer, mecburen! Bu sebeple, Mutmainne’ye kadarki süreçte talibin esas görevi dûniHİ algıdan çıkmak için gayretle çalışmaktır. Ta ki Mutmainne idrakına geri dönüşsüz girebilsin. Bunun için şart talibin kendini sürekli test etmesidir. Eğer talip, “dûniHİ algıda mıyım?” diye her halini test etmezse, uzun süre farkında bile olmadan dûniHİ algıda yaşar… Bu algıda olunca bu algıya ait zannlar kaçınılmazdır. Biriken bu zannları temizlemek ise zordur, zaman alır. Bu yüzden, “dûniHİ algıda mıyım?” diye kendimizi daima test etmeliyiz. Bu işin yapılabileceği, bu konunun çalışılabileceği en güzel zaman ve ortamlar Ramazan Ayı’ndadır. Belki Ramazan Ayı’nın bir sebebi de budur. Rabbimiz kudsi hadisinde buyuruyor: “Kullarıma (insanlara) merhametimin delili (işaretidir) ki onlara Ramazan Ayı’nı ve İhlâs Sûresi’ni verdim.”
DûniHİ algıdan kurtulmak için Ramazan Ayı önemli bir zaman dilimidir, “ben dûniHİ algıda mıyım?” diye test yapmamız için bu ay oruçla beraber çok önemli bir laboratuardır. Orucun aç kalmak ve bazı şeylerden uzaklaşmak olmadığını, oruçla yapılanların birer vesile, işi disiplinize eden vesileler olduğunu inşaAllah görür, yaşarız. Onlar asıl amaç için kullandığımız şeylerdir, amaç başka bir şeydir. “(Kurbanlarınızın) kanları Allah’a ulaşmaz, ancak takvanız ulaşır” ayetindeki gibi, oruçta da Allah’a ulaşacak olan açlığımız değil. Onun için, Ramazan’da yapılan antrenmanlarda açlık vesilesiyle, açlığın bizi disiplinize etmesi, bizi dünyadan ayırarak işimizle meşgul ettirmesiyle ilgili bir hedefimizin olması lazım. Bu sebeple, şimdiden duasına başlamalı ve her Ramazan için kendimize bir hedef koymalıyız. Ana hedef, asıl iş dûnillah/duniHİ algıdan sıyrılmaktır. “Ben bu hareketimle, bu cümlemle dûnillah algıda mıyım?” diye daima test yapmak, Ramazan Ayı’nı ise bu test için çok özel bir fırsat bilip daha da yoğunlaşarak yapmak önem arz eder. Bu testi yaptığınızda kendinizi dûniHİ algıda bulabilirsiniz. Bir düşünce, bir fikir, bir yorum, bir arzu veya gerçekleşmiş bir fiiliniz ve sonrasında kendinizi o algıda bulabilirsiniz. Bunu fark ettiğinizde hemen kendinizdeki o hale levm etmelisiniz. Bu levm ediş Allah katında tam kavrayamayacağımız bir değere, bir yere sahiptir. Bu gerçeği şu âyetten öğreniyoruz: “Nefs-i levvameye (kendini sorgulayan, yanlışına levm eden, yanlışını kınayan ve Allah’a sığınıp korunan nefse) yemin ederim.” (Kıyamet-2)
“Onlar bir fahişa (utanılacak şey) işlediğinde veya nefslerine zulmettiklerinde, hemen Allah’ı zikrederler. Böylece günahları için mağfiret isterler. Kim mağfiret eder günahları? Ancak Allah! Ve yaptıklarında bile bile ısrar etmezler.” (Al-u İmran 135)
Bu levm edişin peşine hemen tövbe, af dileme ve sığınış gelmelidir. Bu hâl ile ilgili bir af dileyişi ve sığınışı Efendimiz (SAV) bize öğretmektedir: “Allahümme inniy eûzü bike en üşrike bike şey’en ve ene a’lem ve estağfiruke limâ la a’lem, inneke entel allâmul ğuyûb.” Bu dua, “DûniHİ algıda mıyım?” diye sürekli test yapanın ilacıdır; yanlış bir duygu, düşünce veya hareketinde kendine levm ettikten sonra yapacağı çok önemli çare olan bir tövbesidir; bu duayı yaşantımıza yaymalıyız: “Allahım, bir şeyi bilerek ortak koşmaktan sana sığınırım, bilmeyerek yaptıklarım için de istiğfar ederim. Şüphesiz ki ğaybın bileni SENSİN.”
Duayı konumuzla daha ilgili olarak şöyle bir tefekkürle de mânâlandıralım: Allah’ım, dünya hayatı gereği kendimi Esfele Sâfiliyne itilmiş olarak dûniHİ algı içerisinde buldum. Bu algının bâtıl olduğunu hidayet rehberlerinle öğrettin elhamdülillah. Hakk’tan uzaklaştıran, bâtıl olan dûniHİ algı ve zann’larına kapılarak, onu savunarak, arzulayarak hayat tarzı oluşturup da her şeyimle, her halimle eş ve ortak koşmaktan sana sığınırım. Ancak sen korursan kurtulurum, beni koruyuver. Allahım, öğrettiğin korunma çalışmalarıyla dûniHİ algıya düşmemek için gayretteyim biiznillah. İstemediğim halde, bilmeyerek, henüz tam başaramayarak dûniHİ algıya düşmelerimden ve ürettiğim zann’lardan dolayı affını dilerim. Rızana uymayan bu hâlimi örtüver ve beni bağışlayıver. Her şeyi bilen ve her olan şeyin hükmünü veren Allah’ım, yarattıklarının bilmediklerini de bilen sensin. Yarattığın kulun olarak, bilgisizliğimden dolayı sığınmayı bile talep edemeyeceğim ama sığınmam gereken şeylerden de sana sığınırım. ÂMÎN.
Dünya hayatı için kendisini dûniHİ algı içerisinde bulan insan, kendisini “müstakilen varım ve muhtarım” zannıyla tanımladı ve “Müstakilen Varım, Muhtarım Yaşantısı” başladı.
Bu cümleyi çok tekrar ediyoruz, neden? Kalıbı yıkamak için, kalbi yıkamak için. Beyin yıkamak için değil. Beyin yıkamak dûniHİ bir iş, müslümanın işi kalb yıkamak! Kalb yıkanınca beyin kendiliğinden tertemiz olur. Kalb kirliyken beyni yıkamak işe yaramaz. Kalp yıkanırsa beyin kendiliğinden temizlenir. Çünkü ona bağlıdır, beyin kalbin hizmetkârıdır. Evet, dünya hayatı için kendisini dûniHİ algıda bulan insan kendini “müstakil ve muhtar” olarak tanımlayınca, bu tanım gereği ahseni takviym yapısına ait Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini de müstakil ve muhtar tanımladı. Böylece, kendini ve kendiyle ilgili şeyleri dilediği gibi yönetebileceği bir dünya hayatı açıldı. DûniHİ algı ve zannlarının yaşantısı başladı, muhtar iradesinin kararları olduğunu zannettiği hayat tarzını oluşturdu. DûniHİ bu algı ve zannlarıyla oluşan yeni kişiliğini de “BEN” diyerek takdim etti. Yani Allah’a isyan eden bu haline “BEN” dedi. Allah ona “BEN” demesi için bir yetki vermişti, o “BEN” etiketini alıp buraya yapıştırdı ve “BEN” diye bu kâfir hali takdim etti. İşte bu, Kur’an’a göre ÂSİ kişiliktir. Bunu ortaya koyabilmek için, bu asi kişilik için söylenen “BEN”i biz âsi kelimesinin “A” harfi ile tanımladık; ona “A” Takdim Formu “BEN” dedik. “Sen Tanrı Mısın?” kitapçığı özellikle bu “A” takdim Formu “BEN”i diğer “BEN”den ayırmak üzerine yoğunlaşmıştır, sonsuz hayatınız için merak edip bakmanızı çok önemser ve öneririm…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER