Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu – 50

Esfele Safiliyn hayat tarzı içerisinde insan, birisini veya bir şeyi sevip sevmeme tercihini de duniHi anlamda hürriyeti kullanarak ve duniHi algı ve zann’larına göre oluşmuş heva ve hevesleri doğrultusunda yapar. Ancak cahil insan, Esfele Safiliyn formata gerçek anlamda sevginin kapalı olduğunu bilmez. Bu sebepten sevgi duygusunu, sahip olduğu Esfele Safiliyn imkânları çerçevesinde kendisi tanımlamıştır ve bu tanımladığını hissedince de adına “sevgi” der. Fakat tanımladığı ve hissedince sevindiği bu sevgiden bir türlü tatmin olmaz. Çünkü karşılığını bulamaz. Bu sevgi bazen gelir, bazen kaybolur, bir türlü istikrar gösteremez, genellikle de içi acı, sonu acı dolu olarak yaşanır. Çünkü sahte bir tanımdır, sahte bir hissediştir.
Esfele Safiliyn format içerisinde sevgi dosyası bulunmaz, orada bulunan tek duygu “NEFRET”tir. Bu yüzden insan, hissettiği “en düşük seviyeli nefret” hallerini “sevgi” zanneder. Ancak bazı sebeplerle nefret seviyesi bu sevgi duyulan kimseye veya şeye karşı yükselince, sevgi denilen şey de kaybolur; yerini kızgınlık, öfke, nefret kaplar. Eğer herhangi bir sebepten yükselmiş olan nefret seviyesi o kişiye veya şeye karşı düşerse, tekrar “sevgi” dediği şey gelir. Kendisini teselli etmek üzere bu iniş çıkışlar için “hayatın, sevginin tuzu biberi” yakıştırmasını yapar. Böyle bir kısır döngüde, Esfele Safiliyn insan kendisini kandırır durur.
Bu konuyu vurgulamak üzere, Hz. İbrahim aleyhisselam’ın kavmini uyarmak için söylediklerine Kur’an’ın anlatımından bakalım:
‘’(İbrahim) onlara dedi ki: Siz sırf aranızda dünya hayatına has muhabbet ve sevgi uğruna Allah’ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve birbirinize lanet okuyacaksınız. Varacağınız yer cehennemdir ve hiçbir yardımcınız da yoktur.’’ (Ankebut Sȗresi 25)
Ayette “dünya hayatına has bir sevgi” denilerek Esfele Safiliyn formatta tarif edilmiş sevgi vurgulanmaktadır. Billahi anlamda iman ederseniz, ürettiğiniz bu tanımlar ve üzerinde yükselmeye çalıştığınız kimlikleriniz ve kimliklerinize edindiğiniz putlar yıkılacaktır. Yani sizin “Ben” derken kast ettikleriniz ve bu “Ben”e kazandırdıklarınız ortadan kalkacaktır. İşte siz bunu görüyor, bundan korkuyor ve tedbir olarak da Allah’a karşı tavır oluşturuyorsunuz. Oysa dünya hayatında tanımladığınız bu sevgi ve onun uğruna yaptıklarınız, kazandıklarınız, her ne varsa, ahirette size pişmanlıklar olarak geri dönecektir.
Esfele Safiliyn hayat tarzı içerisinde duniHi anlamda hürriyet ile ortaya çıkan aşklar, sevgiler, anne-baba sevgileri, çocuk sevgileri hep işte bu “nefret” gerçeği içerisindedir, maalesef. Esfele Safiliyn hayat tarzı içerisinde insanlar bütün bu sebeplerden dolayı “sevgi ve kardeşlik” çerçevesinde bir grup, bir cemaat veya bir topluluk hiçbir zaman olamazlar. Bundan dolayı grubu, cemaati, topluluğu bir arada tutabilmek için perde arkasında başka Esfele Safiliyn yöntemler kullanırlar. Bu yöntemlerin çoğu da korku veya menfaatlere dayanır.
Bütün bunları şöyle özetleyelim:
Eğer bir insanı eşiniz, çocuğunuz, yakın akrabanız da olsa, onu Müstakilen Var ve Muhtar İddiası çerçevesinde sevdiğinizi sanıyorsanız; hayır, durum hiç sandığınız gibi değil; nefret ediyorsunuz ve kavgaya o kadar hazırsınız ki! Müstakilen Varım ve Muhtarım İddiası ile bir sevgi mümkün değildir.
Müstakilen Var ve Muhtar İddiası‘ndan kurtulamamış insanların “sevgi” diye adlandırdıkları duyguları da “nefret” kulvarındadır. “Seviyor” sandıklarının, dışındakilerden ve hayattan öyle bir nefreti vardır ki, bu nefretin oluşturduğu gücü göğüsleyebilmek ve dengeleyebilmek için; nefreti daima ortaya çıkmayan, bazen de yokmuş hissi oluşturan kişiler gerekir. Ancak o kişilerle de öyle anlar olur ki, bazı konular karşınıza gelince işte aslında var olan o nefretin her hücrenizi kapladığını hissedersiniz, bizzat yaşarsınız. Sonra kendinizi telkinlerle nefretinizin seviyesini eski noktasına düşürmeye çalışırsınız, dengeyi bulmaya çalışırsınız. Beyninizin, sadrınızın dayandığı nefret gücünün dengesi bozulunca bu kadar nefreti kaldıramadığınızı görürsünüz ve hiç değilse seviyor sandıklarınızın nefret seviyesini görmezden gelip tekrar dengeye ulaşırsınız.
İnsanların henüz fark etmedikleri nefretlerini seviyor olmalarıdır. Müstakilen Var ve Muhtar İddiası ile ne bir insan ne bir hayvan ne de başka bir varlık sevilebilir. Sevdiğini söylediği bir pozisyonu adil bir hakem ve hakim olarak kişi analiz edebilse, Müstakilen Var ve Muhtar İddiası ile ilgili farklı sebep ve sonuçlara ulaşır.
En basit konularda bile işler planladığınız gibi gelişmeyince sesinizin tonuna, kurduğunuz cümlelere, açtığınız eski kutulara dikkat ediniz. Şeytanın avukatlığı hemen ön plana çıkar, nefret saldırıları başlar, seviyorum palavraları biter, işte siz tam da böylesiniz işte!
Dikkat ederseniz göreceksiniz ki; karşılaşan insanların ilk sözleri bile Müstakilen Varım ve Muhtarım İddiası’nı okşayan veya bu iddiayı hırçınlaştıran cümlelerdir ve bu cümlelerin arkasında birikmiş bir nefret kökenli kıyas vardır.
Bir gruba veya bir kişiye kendinizle ilgili bir konuyu aktarıyorsunuz diye düşünelim; ya cesaretle açık açık kendinizi öven cümleler kuruyorsunuz veya övündüğünüzü cümlelerinize öyle bir gizli boya yaptınız ki buram buram kokuyor. Övündüğünüzü karşınızdakilerin anladığını ve tasdik ettiklerini hissettiniz, işte o zaman sadrınızdaki nefret kökenli kıyasın şeytanlık alanı nasıl rahatlar, sanki nane şekeri yemiş gibi bulantıları geçer.
Ey, şeytanın Avukatı! Halinden, akıbetinden haberin var mı?

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti