Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Edep; Ya Hu – 108

Billâhi algının sürdürülebilir olması ve bir algıyken ikana dönüşebilmesi için “Lâ ilâhe illallah” telkinlerinin ve zikrullahın kesintisiz olması gerekiyor. Bu hayal beyinde kesintisiz olursa Billâhi algı oluşacaktır inşaAllah. Billâhi algı olmadan, onun derin beyin izi olmadan dûniHİ algı silinmez. İşte bu kesintisizlik için buyrulur:
“Onlar ayakta dururken, otururken, yanları üzere yatarken Allah’ı zikrederler (her vakit Billâhi algıdadırlar).” (Al-u İmran; 191)
Billâhi algının sürdürülebilir olması ve ikana dönüşebilmesi için ikinci husus, Billâhi algı kapsamında fikir, fiil ve amel içeren hayat tarzının mümkün olduğunca kesintisiz olmasına gayret etmektir. Billâhi anlamında telkinleri kesintisiz hale getirdik, şimdi hayat tarzının sürdürülebilir ve kesintisiz olmasına gayret ediyoruz. Billâhi algıya ait hayat tarzını sağlayan şey rukû halidir. Bu hayat tarzının sürdürülebilir ve kesintisiz olmasını daimî rukû halinin muhafazası sağlar. Yeni bir davranış biçimi ile karşı karşıyayız; daimî rukû hali, daimi rukû hâlini muhafaza etmek. Rükû hali aslında bir hayat tarzıdır ve Allah’tan utanmak diye tanımlanabilir. Esas tanımı budur. Tanım ne kadar kısa olursa anlamak o kadar kolaylaşır: Rukû Allah’tan utanmaktır ve bize lutfedilmiş bir hediye olarak salât ikamesinde de vardır, salâttaki rukû da bu mânâdadır. Salâttaki rukû, hayat tarzı olan rukûnun Rabbimize sunuluşunu ve Rabbimizin de inşaAllah kabulünü bize yaşatır. Bu mânâda o bir dildir. Salât hâli zaten öyle bir şey ki, siz isteseniz de istemeseniz de, başka şey düşünseniz de orada Billâhi algıda kabul ediliyorsunuz, salâtın böyle bir özelliği var. Aklınıza ne gelirse gelsin salâtta Billâhi algı ehli kabul ediliyorsunuz. Bu kabul müslümana nasıl bir hediyedir, Billâhi algıdaymış gibi muamele görmek nasıl bir ikramdır bir bilebilsek. Bu kabulledir ki salâtta yazımız okunur, salâtın hareketleriyle yaptığımız harfler okunur. Salâttaki rukû, normal hayattaki daimi rukû halini Allah’a sunma noktasıdır, yani Allah’tan utanma halinizin kabulü noktasıdır. Onun için rukûdan kalkarken müjdemizi alarak kalkarız, “Allah hamdınızı işitti” denir; “Semiallahu limen hamideh” bir kabuldür, sizin ağzınızdan size söylenir ve hayattaki rukûnuzun kabul olduğunun ifadesidir. Bu kabulden sonra secde yolu açılır.
Secde ayrı bir hayattır ama rukû ile açılır…
“Sizin Veliy’niz ancak Allah’tır, Rasûlü’dür ve (şu) iman edenlerdir ki onlar salâtı ikame eder, rukû halinde zekâtı verirler.” (Maide-55) Ayetteki tariften hayat tarzı olan rukûyu, rukûnun hayat tarzı olduğunu öğreniyoruz. Bir de âyet velilerimizi öğreniyoruz. Önceki âyetlerden “dûniHİ veliler YOK”u öğrenmiştik, şimdi “veliniz ancak Allah’tır”ı öğreniyoruz: “Ancak Allah, O’nun Rasûlü ve O’na iman edenler; sizin veliniz dûniHİ olmaksızın bunlardır” buyrulup Rasûlullah’ın ve mü’minlerin özellikleri, hayat tarzları tanımlanıyor: Onlar salâtı ikame ederler ve rukû halinde zekâtı verirler. “Rukû halinde zekât verirler” ile yeni bir hayat tarzı öğreniyoruz. Bu hayat tarzındakiler Allah’ın verdiğini Allah yolunda harcarlar, Allah’ın verdiğini Allah yolunda harcarken rukû halindedirler.
Hayatta Allah’tan utanma işini başlatan esas şey bir hâlin fark edilmesidir. İnsan dûniHİ algı ve zanlarıyla Allah’a ilâhlık tasladığını fark ettiğinde rukû hâli başlar. Tasladığı bu ilahlık nedeniyle Allah’tan utanan insan dûniHİ algıya sırt döner, böylece yeni bir yaşantı başlar; rukû hayat tarzı. Allah utanmasını başlatan esas şey budur ve bu, sırt dönüşün edebidir. Olması gereken de, ulaşılması gereken de budur. Ancak normal yaşantıdaki günahlar buna ulaşmayı engeller. Dolayısıyla, biz önce hayattaki günahların utanmalarını yapmalıyız. Bunun için nafile salâtlardan yararlanabiliriz. Kurtulmak istediği günahı utanç noktasına getirmişse o günahı rukûsuna taşır. O günahın utancıyla salâtta rukûya gider, kabul olduğunu öğrenir. Birinci secdeye gittiğinde o günahın yokluğunu yaşar. Onun yokluğunu görünce ikinci secdede şükrederek secde eder. Böylece salât normal günahlardan kurtulmanın da yöntemi olur. Salât miraçtır, miraca gitmenin yoludur ama aynı zamanda sizi miraca taşıyacak Burak’tır. Önce Burak’a binmek lazım. Biz Burak’a binmeden miraca gitmek istiyoruz. Salâtı Burak olarak kullandıktan sonra miracı yaşamak gerekir. Burak rükûda günahlarımızın utancını yaşamaktır, utanarak Allah’tan af dilemektir. Bu utanma öyle hâle gelir ki salâta durduğunuzda “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasının utancıyla durursunuz. Bu utanma yüzünden birinci secdede o iddia yok olur, o yüzden ismi yokluk secdesidir, daha doğrusu yok eden secdedir. Salâtın her rekâtındaki birinci secdeye “Yok Eden Secde” demek daha mânâlı olur. O yok eden secdedir! Oraya bir şey götürmek lazım ki yok olsun.
Allah’ın verdiğini Allah yolunda harcamak harcama çeşitlerinin tümünü kapsayınca, o olay Billâhi anlamında hayat tarzı olarak tanımlanır, ona “Billâhi algı ile yaşamak” diyebiliriz. Billâhi anlamında yaşamak isteyen tâlib dûniHİ hayata ait ne varsa vermeye, Allah için hepsini terk etmeye başlıyor demektir. Bunun diğer ismi hicrettir. Esas hicret dûniHİ’den Billâhi’ye gelmektir; Billâhi algı ile rukû halinde yaşamaktır. Billâhi algıda ve Allah’tan utanarak huzurda edeble duruş rükû halidir. Tarifi budur: Billâhi algıda ve Allah’tan utanarak huzurda edeble duruş! Bize rukû hayat tarzını öğreten Maide-55. âyetin iniş sebebiyle ilgili rivayetlerden bir tanesi konumuza ışık tutacaktır. Ebu Zerr radıyallahu anh’den: Bir gün Mescid’de öğle salâtı ikame etmiştik. Bir dilenci; “Ey Rabbim, şahid ol. Rasûlullah’ın mescidine geldim, dilendim, kimse bana bir şey vermedi” diye şikâyet etti. O sırada Hz. Ali salât ikamesinde ve rükûda idi. Dilenciye serçe parmağındaki yüzüğü işaret etti, o da aldı.” O mübarek insanlar fiillerde çok önemli canlandırmalar yaşamışlardır, sırf biz öğrenelim diye. Biz Büyük Hacet Duasına sahip olalım, o duadan yararlanalım diye Efendimiz (SAV) Taif’te taşlanmış olarak kanlar içinde dua etmiştir. Düşünün, Rasûlullah o pozisyonda dua ederek bir dua oluşturuyor. Bunu yaşıyor ki biz o duayı yapalım. Bu rivayette de böyle bir olay rükûda cereyan ediyor. Hz. Ali radıyallahu anh efendimiz rükûda ve bir dilenci inananları Allah’a şikâyet ediyor, o bir mü’min olarak Allah’a karşı utanıyor. Çünkü Rablerine, öğretmenlerine şikâyet edildiler. Bu duygularla, rükûda parmağındaki yüzüğü işaret ediyor, kişi de o yüzüğü alıyor. Bu olaya bir yöntem dâhilinde bakalım. Müslümanları Allah’a bir şikâyet eden var. Bu şikâyeti duyup Allah’tan utanan var. Utanan kişi rukû halinde. Utanan kişi bu şikâyete karşı ne yapacak? Rukû halinde telaş gösteriyor, serçe parmağındaki yüzüğü veriyor. Hz. Ali radıyallahu anh efendimizin halini ve bu durumla ilgili gelen âyeti idrakımıza, hâlimize taşırsak açıkladığımız sonuçları elde ederiz.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER