Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Kemal DEMİRKIRKAN
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

DU BAKALİ NOLECAK

17-25 Aralık, Wikileaks ardından şimdi de bir ucu ülkemize, iktidar siyasetçilerine ulaşan FinCEN belgeleri ortaya çıktı. Amerika’da ortaya çıkan FinCEN belgelerine göre Rıza Sarrap ülkemizde 80 milyon doları tek bir siyasetçiye olmak üzere 800 milyon doları, rüşvet olarak dağıtıyor. Damat Bakan Albayrak’ın holding CEO’su olduğu dönemde Çalık Holding’e bağlı Aktif Bank’ın, Taliban’a destek olmakla suçlanan şirketin yanı sıra porno siteleri için para transfer ettiği iddia ediliyor. Belgeleri okurken 17-25 Aralık 2013’de ortaya çıkan büyük yolsuzluk skandalı ardından yapılan 2014 yerel seçimlerini hatırladım.
2014 yerel seçimleri öncesi TV’de tartışma programı seyrediyorum. Birçok insanın adı geçen yolsuzluk dosyaları nedeniyle AKP’nin yerel seçimlerde büyük bir hezimete uğrayacağını düşündüğü bir dönemde, konuşmacı Prof Dr. Seyfettin Gürsel Newyork Üniversitesinde yapılan bir araştırmayı referans gösterek AKP’nin yapılacak olan yerel seçimde,17-25 Aralık döneminde ortaya çıkan yolsuzluk iddiaları nedeniyle kısmen oy kaybedeceğini ancak büyük bir darbe almayacağını iddia ediyor. Hemen söz konusu araştırmayı bulup inceliyorum, toplum psikolojisi açısından ilginç ve gerçekçi bir araştırma diyerek arşivime alıyorum.
Son günlerde alevlenen yolsuzluk haberleri ve erken seçim tartışmaları ile birlikte, 19 yıllık AKP iktidarının sona yaklaştığı tartışmaları gündemde. O dönem dikkatimi çeken araştırmayı buluyorum. Sizlerle paylaşıp, yorumu da sizlere bırakacağım.
Söz konusu araştırma New York Üniversitesi’nden siyasetbilimci Joshua Tucker ve Marko Klasnja adlı araştırmacıların Electoral Review adlı derginin 2013 Eylül sayısında yayınlanan makalesi, “Ekonomi, yolsuzluk ve oy: İsveç ve Moldova’dan deneysel bulgular”. Araştırmacıların yanıt aradığı soru şu; Yolsuzluğa karşı duyarlılığın yüksek olduğu bir ülke ile düşük olduğu bir ülkede seçmen ciddi yolsuzluk iddialarının varlığında ekonomik gidişata bağlı olarak nasıl davranır? Bu soruya yanıt verebilmek için yolsuzluğa çok duyarlı İsveç ile (Uluslararası yolsuzluğu algılama endeksinde 177 ülke arasında 3. sırada) çok az duyarlı Moldova’da (aynı endekste 102. sırada) deneysel bir anket yapmış. Çalışmada özetle İşveç ve Moldova’lı deneklere şu soru soruluyor. Ülkedeki iktidar büyük yolsuzluklara karışmış ve ifşa olmuş durumda, önümüzde seçim var. Senin tavrın ne olur? İsveç’li denekler iktidar yolsuzluğa bulaştıysa; “benim ekonomik durumum ne olursa olsun, iktidarın değişmesi yönünde oy kullanırım.” Moldova’lı deneklerde ise hakim görüş şu: “Eğer benim cebime dokunmadıysa iktidarın yaptığı yolsuzlukları kafama takmam, ancak benim ekonomim bozulursa o zaman iktidarın değiştiririm.”
Araştırmacıların yorumu şöyle; “İsveç’te ekonomik ve kurumsal güven vardır, iktidarda kimin olduğu fazla fark etmez. Ekonomi büyüyor da olsa, kriz de olsa halk yolsuzluğa çok büyük tepki gösterir. Ekonomisi sıkıntılı Moldova’da ise halk “rüşvet”e kızıyor, çünkü kendi cebinden çıkıyor! Fakat kamu ekonomisiyle ilgili yolsuzluk iddialarına o kadar duyarlı değiller! Ekonomi iyi gidiyorsa, yolsuzluğa çok tepki göstermiyorlar. Ancak ekonomide kriz varsa, o zaman yolsuzluğu tepki gösteriyorlar.” Makalesi Washington Post gazetesinde yayınlanan Tucker, “yolsuzluk algısı” sıralamasında Türkiye’nin İsveç’ten kötü, Moldova’dan iyi olduğunu belirtiyor: Türkiye’de seçmenlerin İsveç kadar kararlı, Moldova kadar gevşek davranmayacağını belirtiyor. İktidar oy kaybeder ama çok büyük oy kayması olmaz.” diyor. Öyle de oldu.
Aradan geçen 6 yılın ardından bu araştırmayı yeniden gözden geçirelim. 2019 itibariyle Uluslararası Şeffaflık Örgürtü’nün açıkladığı Yolsuzluk Algı Endeksinde İsveç 4, Türkiye 91., Moldava ise 120. sırada yer alıyor. Ancak 2014’de yolsuzluk iddialarına rağmen, vatandaşın ekonomisi daha iyiydi. Ya şimdi?
Devlet ihalelerinin hep aynı şirketlere verilmesi, bürokraside görev alanların 2-3 ayrı yerden maaş alması, kamuda liyakatın son bulması, güreşçinin banka yönetim kuruluna, hayvanat bahçesi müdürünün TÜBİTAK’ın başına atanması, kamu ihalelerinin şeffaflıktan uzak bir şekilde davet usulü ile adrese teslim yapılması, gerek Sarayda, gerek kamuda, gerekse üniversitelerde aynı aile bireylerinin sülalecek işe alınması vs. iktidara olan güveni günden güne azaltıyor. Brunson şokundan bu yana irtifa kaybeden Türk ekonomisi küresel sağlık krizi sonrası dibe vurdu. Kovit19 krizi sırasında maske dağıtmayı dahi beceremeyen bu iktidar döneminde, işten çıkarmaların yasaklanmasına rağmen 14 milyon civarında işsiz var. Ülkemizde ilk defa işsiz sayısı çalışan sayısını geçti. TÜRK-İŞ’e göre açlık sınırının 2.383,76 TL, yoksulluk sınırının 7.764,69 TL olduğu bir ülkede çalışanlar 1170 TL Kısa Çalışma Ödeneği ile geçinmek zorunda kalıyor. Her ne kadar TÜİK rakamlarına kimse güvenmese de enflasyon resmi rakamlara göre %11,5. Tüm dünya paraları karşısında değer kaybeden Amerikan Doları, TL karşısında Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesinde. Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının ülkemize verdiği not, yatırım yapılabilir seviyesin 5 puan altındaki B2 notu. Bu not 2001 krizinin de altında. Şu anda Uluslararası kredi notumuz Uganda, Jamaika, Ruanda, Papua Yeni Gine, Kırgızistan ile aynı seviyede. Üstüne bir de Sarrap 800 milyon dolar rüşveti kimlere dağıttı? 80 milyon dolar rüşvet alan siyasetçi kim? soruları gündemde. Benim aklımda ise Aziz Nesin öyküsünde sık tekrarlanan replik gibi “du bakali nolecak” sorusu var.
Sizce Türk insanı önümüzdeki seçimde İsveç halkı gibi davranıp hesap soracak mı, yoksa Moldova halkı gibi mi davranacak? Şimdi siz karar verin.
Soz Söz; “Malını iyi sakla, komşunu hırsız etme” Atasözü

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER