Dokunulmaz ve kutsal olan her şey tartışılıyor
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dün akşam Afyonkarahisarlı iş adamları, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve partililerle akşam yemeğinde bir araya geldi. Bahçeli burada yaptığı konuşmasında Türkiye'nin demokratik ve ekonomik yapısına yönelik eleştirilerini sıralarken, MHP'nin bunlara yönelik çözüm önerilerini de açıkladı. Asıl amaçlarının Türk girişimcisinin önünü açmak, sağlam ve bağımsız bir demokrasiyi tesis etmek, herkesin benimseyeceği [&hellip]
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dün akşam Afyonkarahisarlı iş adamları, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve partililerle akşam yemeğinde bir araya geldi.
Bahçeli burada yaptığı konuşmasında Türkiye’nin demokratik ve ekonomik yapısına yönelik eleştirilerini sıralarken, MHP’nin bunlara yönelik çözüm önerilerini de açıkladı. Asıl amaçlarının Türk girişimcisinin önünü açmak, sağlam ve bağımsız bir demokrasiyi tesis etmek, herkesin
benimseyeceği yeni bir anayasa belirlemek ve ülkenin bölünmez bütünlüğünü muhafaza etmek olduğunu belirten Bahçeli konuşmasında önemli mesajlar verdi. Bahçeli konuşmasında özetle şu konulara değindi:
Türklüğün şahdamarı Afyonkarahisar’dır
Türk milletinin kahramanlık destanını yazdığı bu kutlu vatan ilinde sizlerle bir arada bulunmaktan dolayı son derece gururluyum ve mutluyum. Afyonkarahisar denilince akıllara takdir edersiniz ki; cesaretin yılgınlığa, zaferin işgale, milli onurun teslimiyete, sadakatin ihanete üstünlüğü gelir. Ne mutlu bizlere ki, dün düşmanı mağlup eden ceddimizin torunları bugün buradadır. Dün dört bir koldan kuşatılan vatan topraklarını kanları pahasına da olsa bağımsızlığına kavuşturan elleri öpülesi yiğitlerin naraları, duymasını bilenler için hala Afyonkarahisar’ın manevi atmosferinde çınlamaktadır.
“İlk hedefiniz Akdeniz’dir ileri” emriyle şaha kalkan aziz milletimizin, varlığımıza musallat olanlara verdiği ibretlik ders burada ortaya çıkmıştır. Kocatepe yanıbaşımızda tüm heybetiyle tarihe tanıklık etmektedir. Dumlupınar şehitliğinin muhteşem hatıraları az ötemizdedir.
Afyonkarahisar Türk tarihinin kısa bir özetidir. Haysiyet ve şeref mücadelemizin abidevi karargâhıdır. Türklüğün şahdamarıdır burası. Esarete vurulan tokadın, ayağa kalkan milli davanın, azalmayan özgürlük sevdasının, bükülmeyen bileğin ve eğilmeyen başın merkezi buradadır. Ne kadar övünsek azdır, ne kadar iftihar etsek yeterli değildir. Bu itibarla milli mücadeleyle bütünleşen ve gönlümüzde eşsiz bir yeri olan Afyonkarahisar ilimizde sizlerle ülke ve dünya meseleleri üze-rine görüş alışverişinde bulunmak benim açımdan çok önemli ve anlamlıdır.
Ülke adım adım kaosa sürükleniyor
Objektif ve tüm siyasi kaygılardan uzak bir şekilde söylemek isterim ki, ülkemiz tarihinin en sancılı ve karmaşık döneminden geçmektedir. Türkiye uzunca bir süredir kapana kısılmış bir halde var olmanın ve iç huzurunu korumanın arayışındadır. Devamlı güçlenen sorun alanları maalesef hem milletimizi hem de yarınlarımızı kanser hücresi gibi sarmıştır.
Gündeme getirilen her konu, çözülmeyi bekleyen her mesele toplum ve devlet hayatını buhrana itmiş, kamplaşmayı zincirlerinden boşandırmıştır. Eleştiriye dahi tahammül edemeyen bir iktidar anlayışının öncülüğünde ülkemiz adım adım kaosa sürüklenmektedir. Kaldı ki siyasi, ahlaki ve vicdani hiçbir ölçü ve sınır tanımayan iktidar zihniyeti; Türkiye Cumhuriyeti devletinin milli güvenliğini, Türk milletinin milli birliğini, bekasını ve refahını, Toplumsal huzur ve asayişimizi, çok ciddi ve ağır tehlikelerle karşı karşıya bırakmıştır.
Ülkemiz bir taraftan üzerinde hesapları olan mihrakların, diğer taraftan ise yağmadan hisse kapmaya çalışan menfaat şebekelerinin, ümit ve geçim kapısı haline gelmiştir.
Seçime ve demokrasiye ihtiyaç görmüyorlar
Çıkarları uğruna hükümetin payandası olmayı sürdüren bu mahfillerin, yaklaşan bunalımları örtmek ve ötelemek maksadıyla riya ve tezahürat yarışına girdikleri tüm çıplaklığıyla ortadadır.
Bu kapsamda her gün bir kuruluşun, içinde sinsi senaryoların saklandığı, düzmece ve dayanaksız “kamuoyu yoklaması“ adı verilen anketlerle milletimizin iradesine engel olmaya çalıştıkları anlaşılmaktadır. Öyle bir hava estirilmek istenmektedir ki, sanki Milletvekilliği Genel Seçimi yapılmış ve bitmiş, ne-ticesi de ortaya çıkmıştır. AKP lehine erken zafer ilanı yapanlar bunu kast etmekte ve böyle bir tavır almaktadırlar. Yaralı demokrasi algısı, millet egemenliğini ve tercihini zayıflatmak için her tezgâhı reva görmekte ve her kılığa girmektedir. Demokrasinin ilerisine gönderme yaparak kendi ilkelliklerini ve tükenmişliklerini örtmeye çalışanlar her şeyin ��imdiden belli olduğunu hayasızca iddia etmektedirler. O zaman bu zihniyete göre seçime, siyasi partilere ve demokratik kurumlara yer ve ihtiyaç yoktur. Nasıl olsa önümüzdeki seçimin galibi ortadadır ve Türkiye’nin tekrar tek parti dönemine gerilemesinde bir sakınca yoktur. Sultan da vardır, hanedanı da işbaşındadır.
12 Haziran seçimi tarihi fırsat
Esasen özgürlük diyerek çok sesliği bastıran, yayınlanmamış kitapları toplatarak otoriter hevesleri azdıran, bir türlü karara varılamayan ve yıllarca süren davalarla herkesi zan ve töhmet altında bırakan bir siyasi zihniyetin demokrasiden bahsetmesi trajik komik bir durumdur.
Bu zihniyetin, bitmekte olan ömrünü birkaç ay daha uzatabilmek için her türlü rezaleti ve tertibi göze alabilecek ahlaki zafiyete düşmüş olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. İçte, inançları istismar ile mazlum ve mağdur rolü; dışta tam teslimiyet üzerine kurgulanan sıfır sorun siyaseti, finale gelmiş ve uçurumun kenarına dayanmıştır. Ne acıdır ki, mukaddesatımız ve milli değerlerimiz bu olumsuzlukların örtüsü olmuş ve yapılanların kamuoyundan gizlenebilmesi için ucuz siyaset malzemesi olarak kullanılmıştır. Bugün, milyonlarca insanımız aç, yoksul, işsiz ve umutsuz olarak ayakta kalma mücadelesi vermektedir. Köylümüz, çiftçimiz, memurumuz yoksuldur, sefalet şartlarına hapsedilmiştir. İlave olarak milletimiz yorulmuş ve hırpalanmış, Türkiye’miz ezik ve bitkin bir ülke durumuna düşürülmüştür. Nitekim milletimizi kuşatan ağır bir buhran hali bütün kesimlere ulaşmış, tahammül edilemez hale gelen sosyal ve ekonomik sorunlar toplumumuzu yoğun bir karamsarlığın içine sürüklemiştir. Eğer böyle giderse millet, devlet ve iktidar arasındaki artan güven bunalımı tırmanacak; kaos ve kargaşa, kavga ve tartışma artacaktır. Önümüzdeki 12 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimi hepimize tarihi bir fırsat sunmaktadır.
Büyük Taarruz’un emanetine sahip çıkın
Gerginlikten beslenen siyasal pratiklerin, ekonomik ve toplumsal gelişmeye bir katkısının olmayacağını şüphesiz en iyi sizler biliyorsunuz. Kaybedecek zamanımız artık kalmadı. Millet olarak takatimiz de bitmek üzere. Dün vatanımızı dört bir koldan saran ihanet ittifakını Kocatepe’den yayılan milli ruhla geldiği gibi nasıl gönderdiysek, bugünde benzerini başarabiliriz. Bu ruh sizlerde var. Bu inanç hepinizin gözlerinden fışkırıyor. Türkiye sahipsiz değildir, sahip çıkacak sizlersiniz. Türk milleti yalnız değildir, arka çıkacak sizlersiniz. Gaflete, aymazlığa ve yılgınlığa haddini bildirecek olanlar yine sizlersiniz. Bayrağı yere düşürmeyecek, ezanı susturmayacak ve Büyük Taarruzun muhterem emanetine tam bağlılıkla destek olacak da sizler olacaksınız. Gündelik siyasi beklentilerden, endişelerden ve taleplerden sıyrılarak Türkiye’nin her tarafına ses vermenin vakti çoktan gelmiş bulunuyor. Ben buradan ses veriyorum ve he-pinizin kulak vereceğine yürekten inanıyorum.
Dokunulmaz ve kutsal olan her şey tartışılıyor
Ülkemizin şu anki görünümü sürekli bir gerginlik ve suni iyimserlik senaryoları arasına sıkıştırılarak aklı karıştırılmış ve bocalayan manzaraya işaret etmektedir. Dokunulmaz ve kutsal olarak kabul ettiğimiz ne varsa önce tartışmaya açılmış ve arkasında da değersizleştirilmesi için yoğun uğraş verilmiştir. Türkiye hâkim siyasi zihniyetin belirleyiciliği altında köklerinden ve ilkelerinden hızla uzaklaşmakta, insanımız yalnızlaşmaktadır. Bununla birlikte yoğunluk ve etkinlik kazanan çatışma dinamikleri önümüze bir sis perdesi gibi inmiş ve geleceği görme mesafesini sıfıra yaklaştırmıştır. Ne üzücüdür ki, milletimizin her bir ferdinde endişe ve korku hali yaygınlaşmakta, istikrarsızlık sarmalı gittikçe daha da şiddetlenmektedir. Küresel ve yerel ölçekteki gerginlik atmosferi, ufukta belirginlik kazanan fırtınanın adeta habercisi niteliği taşımaktadır. Ne tarafından bakarsak bakalım son dönemlerde yaşananlar, görüntünün arkasındaki gizli kalan gerçekleri de bir bir ortaya çıkarmaya başlamıştır. Türkiye için kader anı ve tarihi dönüm noktası hızla yaklaşmakta, malum aktörler de kirli oyunlarını sonuca ulaştırmanın son sürat çabası içine girmişlerdir. İnsanlık tarihinin her devrinde değişik ebat ve cesamette sorunlarla karşılaşan aziz milletimiz, bu defa daha tehlikeli ve derinlikli bir açmazla yüz yüze gelmiştir. Türk milleti ya önümüzdeki süreçte birliğini, bütünlüğünü ve bağımsızlığını koruyarak yapılan hesapları boşa çıkaracaktır. Ya da husumetin ve ihanetin seli altında kalarak can çekişen aciz bir konuma düşecektir.
İmralı gündem belirliyor, Peşmerge itibar görüyor
Şüphesiz felaket demek olan ikinci durum neticesinde; Allah korusun ama dağılmış, parçalanmış ve bin yıllık kardeşlik bağlarından kopmuş bir millet gerçeğiyle burun buruna kalınacaktır. Emek emek yüzyılların gergefinde dokunmuş olan ve çok şükür ki bu zamana kadar gelen millet varlığı, bir avuç çapulcunun ve art niyetli işbirlikçinin elinde heba olmak üzeredir. Özellikle siyasi yönetimin son sekiz yıllık karanlık ve kirli sicili esasen her şeyi özetlemekte ve çok söze de hacet bırakmamaktadır. Üzülerek dile getirmeliyim ki, milletimiz adına hayırlı ve alkışlayacağımız bir gelişme hiçbir alanda görülmemiştir. Mesela ekonominin bağımlılık derecesi ileri bir noktaya taşınmış, milli varlıklar yabancıların etki ve hâkimiyet alanına tamamen terk edilmiştir. İş ve aş derdinde olan vatandaşlarımız, her defasında hayal kırıklığı yaşamış ve umutlarını krizlerle iyice yitirmişlerdir. Diğer taraftan, çok vahim bir noktaya gelen terör ve bölücülük konusu hükümetin sessizliği ve tepki-sizliği altında palazlanmakta ve iyice zıvanadan çıkmaktadır. Üstelik Kandil ifriti ve İmralı canisi gündem tayin eder bir pozisyona dahi gelmişlerdir. Terörün hamisi ve tahrik edicisi olan peşmerge reisi hükümetin kardeşi ve ağabeyi mertebesine yükselmiştir.
Oyun büyük, taşeronlar belli
Irak’ın kuzeyine yapılan en son ziyaret, buradaki sözde yönetimin meşruluğunu sağlaması bakımından atılan en sorunlu adım olmuştur. Daha düne kadar PKK’lı katilleri besleyen ve üzeri-mize yönlendiren peşmerge kalıntısı, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi muhatabı olmuştur. Hiçbir pişmanlık belirtisi göstermeyen, dökülen şehit kanlarının bedelini ödemeyi şimdiye kadar aklına dahi getirmeyen peşmerge yönetiminin, meşru bir aktörmüş gibi ziyaret edilmesi çok tehlikeli gelişmeleri de beraberinde getirecektir. Okyanus ötesinden da-yatılan senaryo gereğince, peşmergeye verilen tavizler, yakın ilgi ve muhabbetin sergilenmesi Türk milletinin karşılaştığı dramatik hadiselere bir yenisini daha eklemiştir. Oyun büyük ve taşeronlar bellidir. Anlaşıldığı kadarıyla sivil itaatsizlik adı ve-rilen yeni terör yöntemine karşı Irak’ın kuzeyinde ittifak arayışında olan ve seçimlere kadar Kandil’in sessiz kalması konusunda ricacı olan zihniyetin Türkiye’yi mahvetmek için 12 Haziran sonrasını beklediği ortadadır.
Yeni anayasa hazırlığı kapsamında, Türklüğün ve üniter yapının alaşağı edilmek üzere geniş bir koalisyonun işbaşında olduğu ve rol paylaşımı eşliğinde belirlenen bölünme senar-yolarına ulaşılmak istendiği görülmektedir.
Özgürlük, ileri demokrasi, yeni anayasa makyajı
En son TÜSİAD’ın bir kısım akademisyene hazırlattığı anayasa taslağıyla da hain bir planın tüm tarafları açığa ve ortaya çıkmıştır. Önümüzdeki süreçte Türkiye çok şeye gebedir. Yakın coğrafyalardaki halk depremlerinin yarattığı tsunami ülke sınırlarımıza dayanmıştır. Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında; Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki derme çatma ülkelerin sınırları, toplumsal ve siyasal dengeleri batılı güçlerin istek ve beklentilerine göre tekrar ayarlanmaktadır.
Dalga dalga yayılan halk ayaklanmaları belirli periyotlarla bir ülkeye sıçramakta, ya siyasi yönetimler değişmekte ya da direnen otoriter yöneticilere küresel ittifak tarafından operas-yonlar düzenlenmektedir. Tunus’tan Libya’ya kadar geçen son iki aylık olayların kısa özeti bu şekildedir. Batılı güçlerin insani kavramları paratoner yaparak başlattıkları yıkımın birinci aşamasında enerji kaynaklarını kontrol arzusu vardır ve arkasından İran’ın yalnızlaştırılması ve etrafının boşaltılması amaçlanmaktadır. Daha sonraki aşamada da Türkiye’nin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde dönüştürülmesi gelmektedir. En son aşamada ise tarihi Şark meselesi doğrultusunda Kürdistan’ın kurulması ve Türklüğün Anadolu’dan kovulması için gerekli şartların oluşturulması bulunmaktadır. Sevr Antlaşmasının yırtılıp atılmasıyla yarım kalan iş, böylelikle tamamlanacaktır. Sözde ileri demokrasi beyanları, daha çok özgürlük vaatleri ve yeni anayasa hazırlığıyla ilgili kararlılık mesajları bu sürecin makyaj-larıdır. Oyun sinsi ve çok tehlikelidir. Tüm umutlar 12 Haziran Milletvekilliği Genel Seçiminden çıkacak sonuca bağlanmıştır.
Devlet vurgun yemiş gibi hareketsiz
Eğer Türkiye mevcut siyasi yönetimle yoluna devam ederse çok sancılı bir bölünme ve ayrışma dönemiyle karşı karşıya kalacaktır. Türklük değerleri ve Türk milletinin binlerce yıllık hatıraları tarumar edilecek ve karanlık bir ülke tablosunun tüm acı yanları ortaya çıkacaktır. Göz önünde bulunan ve terörle mücadelede büyük özveriler gösteren kim varsa terör örgütü üyesi iddiasıyla göz altına alınırken; etnik bölücülük taşeron olarak kullanılmakta, sivil itaatsizlik zehriyle Türkiye’nin şuur kaybı yaşaması istenmektedir. Demokratik açılım adı verilen yıkım projesi eşliğinde iyice gemi azıya alan bölücü mihraklar, öfke ve kinlerini her fırsatta açığa vurmaktadırlar. Sivil itaatsizlik adı altında sokaklarımız kavganın ve kargaşanın çekim alanına girmiştir. Sözüm ona demokratik ve kültürel hak peşinde koştuğunu iddia edenler, birlikte yaşama ülküsüne tempolu bir biçimde zarar vermektedirler. Şu içler acısı ülke manzarasına bakın ki, Türk polisi bölücüler tarafından tokatlanmakta ve asker taciz edilmektedir. Milli kaygıları olan masumlar baskı altındadır ve suçlular barış ve insan hakları savunucuları olarak dokunulmaz bir konuma yükselmişlerdir. İmralı canisi hükümetin muhatabı olurken, dağdaki eşkıya söz verilen vadede çıkarılacak affa odaklanmıştır. Devlet vurgun yemiş gibi atıl ve hareketsizdir. AKP zihniyeti meşum niyetlerin gerçekleşmesi için sürekli yol ve imkân hazırlamakla meşguldür.
Yıkım projesi sindirilerek yürütülüyor
Farklıkları hıyanetin parkuruna davet ederek yarıştıran ve bunu da demokrasi ve özgürlük prensiplerinin gereği gibi takdim edenler girdikleri küresel türbülansta milli her türlü özellikten uzaklaşmışlardır. Yıkım projesi Türkiye’nin etnik fay hattını çatlatmış, büyük bir tahribatla sonuçlanacak sürecin kapısını ardına kadar aralamıştır.
Ateşlenen fitil, böyle giderse, eninde sonunda yana yana bölünmeyi gerçekleştirecek dinamite ulaşacak ve ülkemiz büyük bir patlamayla bağrından yeni bir milleti ve devleti çıkaracaktır.
Etnik ayrılıkçı hummanın sonunda büyük bir kardeş kavgası ve felç hali görülmektedir.
Türk milleti için beka ve varlık meselesi haline dönüşen bu gelişmelerin belli bir kıvamda ve sindirilerek ilerletilmesi için bugünkü iktidara ihtiyaç olduğu aşikârdır.
Küresel alana eklemlenerek iç muhalefeti etkisizleştirmeye çalışan bu anlayışın, ayakta durmak ve gücünü korumak için her türlü tavizi vereceği ve her değeri peşkeş çekeceği anlaşılmaktadır.
Nitekim ülkemiz siyasetini yönlendirenlerin doğruyu yanlıştan ayıracak basirete, güzeli çirkinden ayıklayacak berrak zihne ve helali haramdan koruyacak samimiyete sahip olmadıkları açıkça ortaya çıkmıştır.
Kocatepe kadar azmimiz,
Dumlupınar kadar yüreğimiz var
Açıklıkla ve üzülerek ifade etmeliyim ki, ülke olarak cinnet geçirmenin aşamasına gelmiş bulunmaktayız. Küçücük yavrularımızın tecavüz edilip öldürüldüğü, kadınların şiddete kurban gittiği, en ufak sorun karşısında birbirine acımasızca saldıranların bulunduğu bir ülkenin başkaca bir tarifini ve tanımını yapmak mümkün değildir.
Yalanın gerçeğe galebe çalması, kavganın huzuru bastırması, cepheleşmenin birlikte yaşamayı zayıflatması, kötünün iyiyi alt etmesi toplumsal cinnet ateşini sürekli olarak körüklemektedir.
‘Ön alıyoruz, ezberleri bozuyoruz, tabuları yıkıyoruz, belirleyici oluyoruz’ diyerek düşülen küresel çark milli onurumuzu ve değerlerimizi öğütmeye başlamıştır. Türk milleti kendi haline terk edildiğinden sorunlarıyla tek başına çıkmaya çalışmakta ve kaosa doğru hızla gitmektedir.
Bu haliyle bile olsa milletimiz oynanan oyunları bozarsa mesele yoktur ve tekrar ayağa kalkması ve eski kudretine erişmesi çok zaman almayacaktır. Şımaran bölücülüğün artan küstahlığı ve siyasi iktidarın ürkekliği ve ataleti şimdilik umutlu olmamızın önündeki engellerden bazılarıdır.
Ancak bizim için gidecek bir ülke, vazgeçilecek toprak parçası, pazarlık yapılacak vatan ve ikame edilecek insan yoktur ve aksini düşünen kim varsa elbette her zaman bizleri karşılarında bulacaklardır. Küçülmede sınır tanımayanların, milli çıkarların farkında ve bilincinde olmayanların ve küresel ayak oyunlarının etkinliği ne kadar fazla olursa olsun;
Bizim Kocatepe kadar azmimiz, Dumlupınar kadar yüreğimiz, Tınaztepe kadar cesaretimiz ve Sakarya kadar kararlılığımız vardır. Hiç kimse yanılıp yenilip hayale kapılmasın.
Türk milleti ses vererek eninde sonunda muhataplarının başlarına oyunlarını geçirecek ve iyiye, güzele, berekete, bolluğa ve rahmete bağlılığını mutlaka gösterecektir.
Bağımsız ve milli
“Üreten Ekonomi Programı”
Tabiidir ki, siyasetin de Türk girişimcisinin önünü açmak, arkasında durmak ve daha çok kazanmasını sağlamak için yapacağı görevleri bulunmaktadır. Biz parti olarak, Türkiye’nin ancak Türk girişimcisiyle zenginleşeceğini, demokrasinin istikrar kazanacağını ve toplumsal huzura ulaşacağını düşünü-yoruz. Türk markalarının rekabetçi avantaja sahip bir şekilde, katma değer üreten, Türk kimliğini binlerce kilometre öteye taşıyan bir hüviyete kavuşması en büyük istek ve temennimizdir. Hepiniz takdir edersiniz ki, ekonominin gayesi bireysel ve toplumsal ihtiyaçların temin ve tatminidir. Tüketim, yatırım ve tasarruflar bu hedefe yönelik olarak kurgulanırlar. Bunun dışında yalnızca piyasanın düzen ve işleyişine odaklanan, diğer başka hususları ihmal ve hatta inkar eden bir ekonomik modelin başarısı mümkün değildir. Bu çerçevede sosyal hedefleri gözetmeyen, kültürel yapı ve psikolojik gerçeklerden bağımsız ekonomik sistemin insanı merkezine almadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bizim ekonomi politikalarımızın özünde her şeyden önce insan vardır. Ahlak, adalet, eşitlik ve özgürlük dörtlüsü ekonomi politikalarımızın özünü teşkil etmektedir. Aynı zamanda bağımsız ve milli bir “Üreten Ekonomi Programını” hayata geçirmek önceliklerimiz arasındadır.
Bu program kapsamında; İstihdam dostu, sürdürülebilir bir büyüme ortamını tesis etmek, İşsizlik ve yoksulluğu azaltmak ve gelir dağılımını daha adil hale getirmek, Rekabetçi bir kur politikası uygulamak, üretim ve ihracatın ithalata bağımlılığını azaltarak rekabet gücü yüksek bir üretim ekonomisi tesis etmek, Ekonominin dış kaynak bağımlılığını azaltarak şoklara dayanıklı hale getirmek ve kırılganlığı azaltmak, Kamu ve özel sektör borç stokunu sürdürülebilir bir seviyeye indirmek yer alacaktır.
Ekonomi yabancıların
kararına ve menfaatine bağlı
Bugün yabancı sermayenin gelmesinden memnun olanlar nedense, korkak ve ürkek tavrından, aceleci ve kapkaççı özelliğinden hiç bahsetmemektedirler. Takdir edersiniz ki, çok uluslu şirketler en karlı ve dinamik sektörlere üşüşmektedirler. Gelen sermayenin sınai yatırımlarını arttırmak yerine, daha çok faiz temelli kazanca odaklandığı açıktır. Temel sanayi kollarının kurulması bundan dolayı çok gecikmiş, dışarının endüstri mamullerini satın alıp içerde birleştirmeye dayanan montajcı anlayış hâkim olmuştur. Ülkemizin dışarıdan aldığı malların parası, sattıklarıyla bir türlü karşılanamamış, aradaki fark ne yazık ki çok açılmıştır. Sonuç olarak gelirimizden daha çok harcadığımız için iki yakamız bir türlü kavuşmamaktadır. Cari açık demek olan bu gelişme, devamlı olarak ekonomiyi sözde büyütürken bıçak altına sokmaktadır.
Türkiye ekonomisi başkalarının mallarına olan taleple temelsiz büyüdüğünden ekonomik itibarımız ve kalitemiz hiçbir şekilde olumlu bir seviyeye gelememektedir. Türkiye ekonomisi çoğunlukla ve fiilen yabancı merkezlerin kararına, ilgisine ve hatta menfaatine bağımlı olmuştur.
Anormal ve ekonomik boyunduruk durumunu resmeden bu manzarayla hesaplaşmadan, Türk şirketlerine hak ettikleri ilgiyi göstermeden, ekonomik bağımsızlığı hayata geçirmeden küresel ilişkilerde belirleyici olmamız çok zordur. Kurtuluş Savaşının özünde ve felsefesinde de işte bu gerçek vardır.
Özkaynaklarımızla zenginleşip
güç merkezi olacağız
Ortadoğu’daki son hadiseleri bir de bu zaviyeden okumak ve anlamlandırmak zannederim çok faydalı olacaktır. Buradaki ifadelerimden yabancı sermayeye şaşı baktığımız sonucu katiyen çıkarılmamalıdır. Ancak gelen sermayenin hans’a ya da corc’a gelir aktarımından önce, mehmet’e ve hasan’a bir faydası olmalı, Türk girişimcisine daha çok yarar sağlamalıdır.
Bunun içinde başta menkul kıymet borsaları olmak üzere sermaye piyasalarının gelişimi ile yabancı yatırımcı etki ve kontrolünden kurtulmasını sağlayacak tedbirler almayı hedefliyor ve benimsiyoruz. Gelişmiş ülkelerin değil, Türk milletinin beklenti ve menfaatlerini kürenin her tarafında temsil eden büyük Türk şirketlerine gereklilik vardır. Türk girişimcisini koruyucu kanatları altına alacak ve gelişmesi ve büyümesi için her türlü fedakarlığı gösterecek siyasi iktidarlar iddia ediyorum eski kudretli günlerimize kavuşmamızı da sağlayacaklardır. İşte biz buna Allah’ın izni ve sizlerin desteğiyle talibiz. Türkiye’nin özkaynaklarına dayanarak zenginleşeceğini, hiç bir ülkenin rica-minnet ağzına ve eline bakmadan, ekonomik yeterliliğini sağlamış ve iç huzurunu tesis etmiş bir şekilde bölgesinde ve küresel alanda güç merkezi olacağına inanıyor ve buna ulaşmanın çabasını her fırsatta göstereceğimizden hepinizin emin olmasını istiyorum.
Herkesin benimseyeceği
yeni anayasa sözümüz
Herkesin benimseyeceği ve gönül rızasıyla onay vereceği, milli gerçekleri barındıran bir anayasanın hazırlanması bizim sözlerimiz arasındadır. Türkiye Cumhuriyeti’ni sulandırmaya yeltenen; rejim ve sistem değişiklikleriyle milletimizi perişan etmeye şimdiden niyetli mahfillerin olmadığı bir Türkiye’de her şey çok güzel ve anlamlı olacaktır. İnşallah hep birlikte mutlu millet, huzurlu fert ve güçlü devlet hedefine ulaşacağız. Elbette Anadolu’nun bağrında yeşermiş ve hepimizin gurur vesilesi olan sermaye yapısıyla ve müteşebbis ruhla bunları başaracağız.
Bu irade ve inanç sizlerde fazlasıyla yer etmiştir.
Sırça köşklerdekilerin yüreğinde
Türk hasletleri yok
Milli ve manevi değerlerle olan rabıtaları ve Türkiye’nin gelecekte kudretli; küresel ve bölgesel alanda lider ülke konumuna ulaşması Anadolu’nun her tarafında istikrarlı bir şekilde gelişen Türk girişimcisi sayesinde olabilecektir. Türkiye’nin geri kalmışlığının sosyal ve ekonomik temellerine inecek ve bunu yıkacak olan elbette siyasetin öncülüğünde Türk şirketleri ve girişimcileri olacaktır. Türk girişimci ruhuyla, Türkiye’nin siyasal yapısı, karşılıklı etkileşim ve dayanışma içinde olacak ve demokrasinin kökleşmesinde belirleyici hale gelecektir. Kendilerini vazgeçilmez görüp asıl işlerini bir kenara bırakarak, sırça köşklerinde ülke coğrafyasında oluşabilecek her şartta yaşayabileceklerinin pazarlığını ve mesajını yaptırdıkları anayasa çalışmalarıyla verenler elbette Türk milletinin hasletlerini fazlaca yüreklerinde taşımayanlardır. Bunun için Anadolu’daki Türk girişimci ruhu vatanına sahip çıkacak ve uzanan kirli elleri mutlaka engelleyecektir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz hazırız. Ve hepinize ses veriyoruz.
İktidar olmak istiyoruz ve başaracağımızdan asla şüphe duymuyoruz.