'Devletin dini İslam, yönetim şekli Cumhuriyet olmalı'
Türkiye Aile Meclisi, Türkiye Aile Birliği ve Çocuk Hakları Derneği Başkanı Adem Çevik, ailenin, neslin ve devletin korunması için tüm bataklıkların kurutulması gerektiğini belirtti. Çevik, 'Reçete çare çözüm bellidir. Bin yıldır İslami hükümlerle idare edilen devletimizin fabrika ayarlarına dönerek 1921- 1924 Anayasanın ilk maddesi 'Devletin Dini İslam' yeniden olmalıdır. Yönetim şekli İslam Cumhuriyetidir.' dedi.
Türkiye Aile Meclisi, Türkiye Aile Birliği ve Çocuk Hakları Derneği Başkanı Adem Çevik, Eğitim Bir Sen Afyonkarahisar Şubesinde basın açıklaması yaptı. Açıklamaya, çeşitli sendikaların ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve üyeleri katıldılar.
“CİNSİ SAPIKLIĞI TEŞVİK EDEN DAYATMALARA İTİRAZ EDİYORUZ”
Adem Çevik, Türkiye Aile Meclisi olarak aileyi, nesli ve devleti korumak için; Feminist eşcinsel terör örgütlerinin yasaklanması istediklerini dile getirdi. Çevik, “Cinsi sapıklığı teşvik eden terör ve soykırım suçu fuhuş lobisinin dayatmalarına itiraz ediyoruz. TC TCE TCA GENDER toplumsal cinsiyet eşitliği veya toplumsal cinsiyet adaleti maskeli eşcinselligi normal olarak tanımlayan dayatmalara itiraz ediyoruz. KAOS/GLBTİQPEZNA+, şehvet terörü teşhircilik tacizcilik soykırım ve terör suçuyla cezalandırılmalıdır. Tahrim Suresi 6’ncı ayet ve Anayasa’nın 41. maddesi ceza kanunları ve Terör Finansman Yasası gereği bataklığı kurutmak için DSÖ başta olmak üzere Feminist Eşcinsel Terör Örgütleri, terör, casusluk, soykırım ve insanlık suçu ve terör finansman yasasından sebeb kapatılarak mal varlıklarına ve yönetimlerine el konulmalıdır. TCK’nın 220, 221, 314, 328, 37, 38, 39, 40, 53, 58, 77, 86, 89, 90, 101, 257, 278 Medeni Kanun 40/41 ve TMK1/7 maddelerden hukuki işlemler yaparak cezalandırılmalı ve seçilme hakkından mahrum bırakılmalı. Eşcinselliği normal olarak tanımlayan tüm dayatmalara itiraz ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
“CİNSİYETSİZ AİLESİZ AHLAKSIZ TOPLUM OPERASYONLARINA SON VERMELİYİZ”
Adem Çevik, CEDAW AİHS İSTSÖZ LANZAROTE DSÖ sözleşmeleri ve dayattığı yasalarla ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği veya adaleti maskeli politikaların yerli, yabancı fonlar ve kimliklerde GENDER tanımlanmasının cinsi sapıklığı teşvik ettiğini söyledi. Çevik, “Cinsiyetsiz ailesiz ‘Ahlaksız’ toplum operasyonlarina karşı ‘Var Oluş Savaşı’ vermeliyiz. Eşcinselliği cinsi sapıklıkları normal olarak tanımlayan tüm faaliyetlere itiraz ediyoruz. Son dönemde devletin yürüttüğü aile politikaları ve medya üzerinden gelen kültürel saldırılar nedeniyle kamuoyunda cinsi sapıklıklara eşcinsellere ve eşcinselliğe karşı tepki ve hassasiyet gelişmiştir. Ancak kanaatimize göre LGBTQPEZ+ bireyler sorunların failleri değil, genelde kurbanlarıdır. Eğer bu insanların özellikle alt kesimden gelenlerin- ömür ortalamasına, intihar, cinayet ve şiddete uğrama oranlarına, bu insanlardaki uyuşturucu, alkol ve madde bağımlılık istatistiklerine; cinsiyet değiştirme ameliyatı adı altında sakatlananlananların soykırıma uğrayanların sayısına göz atılırsa, yaşadıkları hayatın çok zor ve sıkıntılı bir bedeli olduğu fark edilecektir. Bu yüzden öfkenin; bu kurbanlara değil, yeni nesle bu hayatı ‘normal’ ve ‘özenilesi’ gösteren algı merkezlerine yerli yabancı şer güçlere yönelmesi gerektiğini düşünüyoruz. Rabbimizin sapık kavmi helâk etmeden önce uyarı ıslah için Lût kavmine bir Peygamber gönderdiğini de unutmayalım.” dedi.
“BU BİREYLERE DEĞİL AİLENİN KUTSANMIŞ ŞEHVETLE YOK EDİLMESİNE KARŞIYIZ”
Çevik, sözlerine şöyle devam etti: “Hedefimiz, fert ve birey olarak bu insanlar değildir. Hedefimiz, gerek insani sömürü, gerek yalnızlık ve çaresizlik, gerek güvenlik, gerek özürlülük, gerek bağımlılık, gerek toplumsal uyuşmazlıklar, gerek farklı zulüm ve sapkınlıklara karşı insanlık tarihinde bulunabilmiş en güvenli çözümün yani ‘ailenin’ ve ‘akrabalık dayanışma döngülerinin’, ‘kutsanmış’ bir ‘bencillik’ ve ‘şehvetçilik’ dini şehvet terörü ile yok edilmesine itiraz etmektir. Tarihin tüm zamanlarında eşcinseller her toplumda var ola gelmişlerdir. Fakat bu zamana kadar hiç bir devlet, toplumunu kanuni yaptırımlarla eşcinsel beğenisi ve ahlakı seviyesinde formatlamayı düşünmemiştir. Toplumun, ahlakın dışlandığı bir ‘şehvetperestlik’ üzerinden formatlanmasına itiraz ediyoruz. Binlerce yıllık insani tecrübeyi reddetmek ve dinlerin ahlak temelli toplumunu dağıtmanın; onun yerine şehveti aile yerine bireyi ve bencilliği referans alan hatta kutsayan bir hukuk sistemi kurmanın gerekçesi nedir? Kurulacak toplumun daha iyi bir toplum olacağına dair elimizde, hali vakti yerinde bazı eşcinsel ya da hiçbir değeri sahiplenme becerisi olmayan modern zaman aydınlarının sanrılarından başka bir şey var mı? Şehvet ve bencilliği bireyselciliği kutsayan hukuk anlayışının kovaladığı ahlak, namus, şeref, izzet, ırz, iffet, mahrem gibi erdemlerin arkalarında bıraktığı boşluğun sıradan insanların tahayyüllerini aşan sapkınlıklarca doldurulmakta olduğunun; hatta ensesti, pedofiliyi, zoofiliyi bile meşrulaştıran süreçleri çağırmakta olduğunun farkında değil misiniz?”
“NİKAHSIZ İLİŞKİLERE ZORLANILMASINA İTİRAZ EDİYORUZ”
“Tarihin hiçbir döneminde erkeğin kadınla ilişkisinde evlilik, gayrı meşru ve ahlaksız ilişkilerden daha riskli olmamıştı. Evliliğin, erkek için risk alanı olarak tanımlanmasına, evlilikten uzak durmaya ve nikâhsız ilişkilere zorlanmasına itiraz ediyoruz.” diyen Çevik, şöyle konuştu: “Kadına pozitif ayrımcılık adı altında adaletsizliğin meşrulaştırılarak erkeğin mahkemelerde bile çaresiz kılınmasına karşıyız. Erkeği madden iflas ettiren, her şart altında kadına verilen bitmeyen nafakalar, mal rejimi adaletsizliği, takılar ve devasa tazminatlar; her hâlükârda çocuğun anneye verilmesi, kadının, çocuk üzerinden erkeğe işkence ve eziyet etmesine imkân tanınmasına karşıyız. Ebeveyn Yabancılaştırma Sendromu (EYS); kadının beyanının karşısında erkeğin beyanının değersizleştirilip erkeğin ümitsizliğe mahkûm edilmesine karşıyız. 6284 garabeti ile erkeğin evde, kadının insafına kalmış bir sığıntı durumuna düşürülmesine de itiraz ediyoruz. Anayasanın Yasaların yönetmeliklerin genelgelerin uygulamaların inancımıza fıtrata hukuka aykırı olmasına da itiraz ediyoruz. Erkeğin, kadının beyanını esas alan ‘Aile içi tecavüz’ iftirası ile yıllarca tecavüzcüler koğuşuna düşme ihtimalinin, kadının sinirlerini kontrol edebilen, ahlak, merhamet ve insaf sahibi birisi olmasına bağlanmasını ve diğer uygulamaları, erkeğe yapılmış, evini bir kadınla paylaşma, onunla nikâh kıyma ve sakın ondan çocuk sahibi olma tehdidi olarak okuyoruz. Özellikle son yıllarda hızla artan tek yaşayan insan sayısı tehdidin toplum tarafından ciddiye alındığına işaret olarak görülebilir.”
“İNSANLIK AİLEDEN DAHA İYİ VE GÜVENLİ ORTAMI VAR EDEMEDİ”
Bugüne kadar aileden daha güvenilir bir ortamın var edilemediğine değinen Çevik, şunları söyledi: “Hatta elimizde alternatif bir teklif dahi yok. Bu nedenle bilinçli bir şekilde erkek ile kadına tuzak kuran, onları karşı karşıya getiren, güç mücadelesine, cedele çağıran ve aile kurumunu ‘Tarihte kalması gereken ölmüş bir kurum olarak gören’ sömürgeci dille ailenin yaşayabileceği iklimin yok edilmesine itiraz ediyoruz. Son yıllarda evlenen çiftler arasındaki boşama oranlarının yüksekliği kurulan tuzağın işlediğine delil olarak gösterilebilir. Evliliğin; kadının, avukatlar ve devlet desteği ile erkeğe kurduğu tuzağa dönüştürülmüş olmasına itiraz ettiğimiz gibi gelenek ya da gösteriş adı altında, ağır masraflarla zorlaştırılmasına ve yürümeyen evliliklerde yeniden bir yuva kurulabilecek zeminin yok edilmesine yani boşanmanın zorlaştırılmasına da itiraz ediyoruz. Aile bakanı, aile hakimi evlenmemis, çocuksuz feminist olmasına da itiraz ediyoruz.”
“DEVLETİN DİNİ İSLAM YÖNETİM ŞEKLİ İSLAM CUMHURİYETİ OLMALI”
Çevik, sözlerini şu ifadelerle tamamladı: “Adeta bir akıl tutulması çerçevesinde gençlerin zina yapması, bırakın cezaevi ile tehdit etmeyi, ‘Kınamalardan, sitemlerden’ bile korunurken, evlenmeleri ve nikâh kıymaları suç olarak tanımlanmıştır. Üniversitelerin çevresinde binlerce kızlı erkekli yaşayan grup hiç rahatsız edilemezken; kızla evlenen ve nikâh kıyan binlerce delikanlı cezaevine atılarak cezalandırılmıştır. Kızla erkeğin ‘evlenmeme ve nikâh kıymama kaydı’ ile aynı çatı altında yaşamalarının ‘normalleştirilmesini’, evliliğin ve nikâhın marjinalleştirilmesi ve problem olarak tanımlanması olarak okuyoruz. Gayrı meşru ilişkilerin norm, kural haline getirilerek normalleştirilmesine, nikahın ve evliliğin marjinal, suç, günahmış gibi algı yaratılarak toplum dışına itilmesine de itiraz ediyoruz. EBRD/KOÇ/WHO gibi küresel şer güçlerden beslenen tüm belhumadal faaliyetler derhal durdurulmalıdır. Kanuni dayanağı olan İstanbul Sözleşmesi iptal edilmesine rağmen hâla eğitimde, kültürde, basında, TV’lerde devam ettirilen Toplumsal Cinsiyet Eşitliği veya Toplumsal Cinsiyet Adaleti TCE TCA GENDER projesi ile toplumun formatlanmaya devam edilmesine de itiraz ediyoruz. Özellikle dilde yapılan oynamalarla, medya üzerinden genç neslin şuurunda ahlaki sapkınlıkların ve gayri meşru ilişkilerin meşrulaştırılmasına, insan fıtratını reddettiği gibi erkeği de kadını da reddeden ideolojik, sömürgeci kültürel saldırılara ve bunların devlet politikası olarak topluma dayatılmasına da itiraz ediyoruz. Teröre cinayete darbeye çare; kısas, idam ve el ayak çaprazlama kes emrine uyulmalıdır. Sineklerle mücadele yerine önce ahlak, önce aile, önce okul aile seferberliği başlatmalıyız. Şiddeti cinsiyetsizleştirmek bataklıktan beslenenlerin fonlananlarin büyümesine yarar. Dostlar alışverişte görsün mantığıyla bataklığı kurutamayiz. Şiddeti teşvik eden içki kumar faiz zina teşhircilik tacizcilik şehvet yerörü fuhuş yasaklanmalı. Aile aleyhinde faaliyet gösterenlere seçilme yasagi getirilmeli kamu görevinden atılmalı kurum kuruluşlara ceza verilmeli, yönetimlerine kayyum atanmalı mal varlıklarına el konularak genetigiyle oynanan aile medeniyetimizin inşaası ihyası için harcanmalıdır. Sorun sistemin sorunudur, devletin ve iktidarın sorunudur. Sorun artık hepimizindir. Islah sorumluluğumuzu hatirlatiyoruz. Kurbanları hedef göstermek, asıl sorunluları ve gerçek failleri gizlemektir. Reçete çare çözüm bellidir. Bin yıldır İslami hükümlerle idare edilen devletimizin fabrika ayarlarına dönerek 1921-1924 Anayasanın ilk maddesi ‘Devletin Dini İslam’ yeniden olmalıdır. Yönetim şekli İslam cumhuriyetidir. ve şûrâ esaslıdır. Anayasa ve yasalar İslam’a Kur’an hükümlerine aykırı olamaz. Aileye, millete, ezana, camiye, Kur’an’a Allah’a savaş açan ‘Kabbalacı Sebataist Pakrudini’ mason tarikatlarının ve ‘CHP 6 ok’ dininin tüm dayatmalarının tüm kanunlardan mevzuatlardan uygulamalardan kaldırılması ailemizin neslimizin devletimizin bekası için bir mecburiyettir. Çare bellidir Kur’an ahlakli nesil için Kur’an ahlakı dersi mecburi olmalıdır. Karma eğitim dayatmasından vazgeçilmeli. Hristiyanlar’a Pazar günü, Yahudiler’e Cumartesi günü, tüm Müslümanlar’a da ibadet hürriyeti için Cuma günü tatil edilmelidir her din sahibine kendi dini hukuku uygulanabilmelidir.”