• Haberler
  • Gündem
  • 'Depremzedelerin canı çok yanıyor, her ay canımızı yakacak kadar yardım yapmaya mecburuz'

'Depremzedelerin canı çok yanıyor, her ay canımızı yakacak kadar yardım yapmaya mecburuz'

AGD Şube Başkanı Muharrem Coşkun, on ilde yerleşim birimini etkileyen Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin ardından yaşananları yorumladı. Coşkun, 'Depremzedelerin canı çok yanıyor, her ay canımızı yakacak kadar yardım yapmaya mecburuz' dedi   Anadolu Gençlik Derneği (AGD) Afyonkarahisar Şube Başkanı Sayın Muharrem Coşkun, gazeteniz Kocatepe'nin muhabirine 'asrın felaketi' olarak tanımlanan Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin [&hellip]

AGD Şube Başkanı Muharrem Coşkun, on ilde yerleşim birimini etkileyen Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin ardından yaşananları yorumladı. Coşkun, “Depremzedelerin canı çok yanıyor, her ay canımızı yakacak kadar yardım yapmaya mecburuz” dedi

Anadolu Gençlik Derneği (AGD) Afyonkarahisar Şube Başkanı Sayın Muharrem Coşkun, gazeteniz Kocatepe’nin muhabirine “asrın felaketi” olarak tanımlanan Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin ardından yürütülen ve devamı beklenen çalışmaları değerlendirdi.
“ANADOLU İNSANININ İRFANININ ÇOK YÜKSEK OLDUĞUNA ŞAHİDİZ”
Burcu Aydın: birlikteyiz. Büyük depremin ardından ülke olarak bu acıyı derinden hissetmekteyiz. Yaraların sarılması noktasında üzerinize düşeni yapma gayretinde olan bir sivil toplum kuruluşu olarak afet çalışmalarına ilişkin neler söylersiniz?
Muharrem Coşkun: Öncelikle bize imkânı tanıdığınız için şahsınıza bütün Kocatepe Gazetisi çalışanlarına teşekkür ediyorum. Başta deprem bölgesinde vefat eden tüm kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralananlara şifa, arkada kalanlara da sabırlar niyaz ediyorum. Rabb’im bir daha ülkemize veyahut dünyanın herhangi bir yerinde böylesi bir acıyı kimseye yaşatmasın. Öncelikle ülkemiz açısından çok zor bir süreç içerisindeyiz. On ili kapsayan ve derinden sarsan iki tane depremi yaşadık. Ama iki binin üzerinde de artçı depremle sarsıldık. Bizler Anadolu Gençlik Derneği olarak Anadolu’nun, Anadolu insanının irfanın çok yüksek olduğuna bu dönemde şahit olduk. Burada insanlarımız ilk günden bugüne kadar çok ciddi bir şekilde hem yardım faaliyetleri hem de manevi açıdan da çok ciddi bir doğa destekleri oldu. Bu depremlerin ardından imar ve ıslah çalışması yapılacaktır. Öyle inanıyorum. Maddi açıdan evet devletimiz üzerine düşeni yapacaktır. Halkımız, sivil toplumumuz üzerine düşeni yapacaktır.
“EN ÖNEMLİ AŞAMALARDAN BİRİDE DUA ETMEKTİR”
Burcu Aydın: Depremin ardından depremzedeler için çalışan herkeste birer depremzede. Tüm depremzedelere karşı yaklaşım biçimimiz nasıl olmalı?
Muharrem Coşkun: Deprem bölgesinde yeniden bir sosyal yaşam alanı kurulacaktır. Ancak manevi açıdan veyahut psikolojik açıdan etkilenen insanların da rehabilite edilmesi ve tedavi edilmesi süreci de olacak. Bunda en önemli aşamalardan bir tanesi duadır. Biz inançlı insanlar olarak buna inanıyoruz. Tabii ki depremin ilk gününde bütün Türkiye şok halindeydi. Bu kadar bir büyük bir felaketi beklemiyorduk. İlk günden itibaren biz de Anadolu Gençlik Derneği olarak, diğer sivil toplum kuruluşları gibi ve bu noktada hassas olan vatandaşlarımız gibi bir yardım faaliyeti içerisine girdik. Öncelikli olarak arama kurtarma ekiplerimizi biz AGD ve Cansuyu Derneği Yardımlaşma Derneği olarak sahaya gönderdik. Bununla beraber ikinci günden sonra oradaki enkaz altından çıkartılan veyahut depremde zarar görmeden dışarı çıkan vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını da gidermek adına hem gıda, hem barınma, hem işte kişisel ihtiyaçlarını gidermek bakımından çalışmalarımıza başladık. Afyonkarahisar’ımızdan Cansu Derneğimizle birlikte ortaklaşa bir çalışma yaptık. Bu çalışma neticesinde gıda, giyim ve kişisel eşyalar olmak üzere yani onlarca ifade edebileceğim seviyede yardımları iletmiş olduk. Hâlihazırda da insanlarımız soğuk ve diğer hava şartlarıyla da boğuşuyorlar. Onlara çadır, konteyner temini yapılıyor. Ama ısınmaları için oradaki hayatlarını en azından rahat bir şekilde sürdürebilmeleri için de farklı ihtiyaçları var. Afyon’umuzdan biz şu ana, şu anda 5 yüz tane sobanın imalatını yapıyoruz. Allah nasip ederse bunlar deprem bölgesine çıkmış olacak.
“SÜREKLİ VE SÜRDÜRELİBİLİR YARDIM ÇOK ÖNEMLİ”
Burcu Aydın: Türk Milleti asrın felaketinde tek yürek bir araya geldi. Yardım refleksinin sürdürülebilirliği noktasında telkininiz olacak mı?
Muharrem Coşkun: Öncelikle bu konu çok önemlidir. Deprem bir gün oldu veyahut birkaç dakika oldu. Ama etkisi ve acısı uzun yıllar sürecek bir felakete sebebiyet verdi. Bu açıdan başta sivil toplum kuruluş olarak bizler ve zaten devletimizinde bu konuda üzerine düşeni yapacağına inanıyoruz. Sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar olarak bu yardımları sürekli olarak yapmak mecburiyetindeyiz. Deprem bölgesinde yaşayan evi, iş yeri, iş imkânı olan insanlar evlerini, işlerini, yurtlarını kaybettiler. Ve her türlü desteğe ihtiyaç muhtaç duruma düştüler. Tabii ki bu yardımları iki yönlüsü var. Birincisi orada kalan vatandaşlarımızın ihtiyaçlarının giderilmesidir. İkincisi, bu depremden, felaketten dolayı illerini, memleketlerine terk edip Türkiye’nin farklı illerine giderek devletin KYK yurtlarında, misafirhanelerinde, otellerinde geçici olarak barındırılan vatandaşlarımız. Burada altının çizilmesi gereken nokta barındırmanın geçiciliğidir. Biz bu vatandaşlarımızın sosyal hayatını yeniden kurabilmeleri açısından ve topluma tekrardan kazandırılabilmeleri için kalıcı çözümler üretmek zorundayız. Bu kalıcı çözümlerde yine bizim Türkiyemizde yaşayan vatandaşlarımızın hoşgörüsünün seviyesinin arttırması ve sürekliliği sağlamasıyla olacak.
“BEŞ AİLEMİZE BEDELSİZ BARINACAKLARI EV HAZIRLADIK”
Burcu Aydın: Yardım çalışmalarınıza örnek verseniz neyi ön plana çıkarırsınız?
Muharrem Coşkun: Örneğin şu anda bize AGD olarak başvuru yapıp, yardım isteyen beş tane aileye biz en az bir yıl boyunca kalabilecekleri bir ev imkânı sağladık. O bir yıllık süreçte de bu beş ailenin toparlanıp kendi düzenlerini tutabilmeleri için destek olup herhangi bir kira bedeli, elektrik, su, yakıt faturası almayacağız. Biz hepsini Allah’ın izniyle, vatandaşlarımızın desteğiyle inşallah karşılayacağız. Ama bunlar yetmez. Buraya depremden gelenlerin çocuklarının eğitimlerine devam etmeleri, için de elimizden geldiği kadar yardımlarımızı sürdüreceğiz. Bununla beraber buraya gelen insanlar sonuçta bilmedikleri, tanımadıkları bir memlekete geldiler. Hasbelkader birilerinin aracılığıyla veyahut devlet desteğiyle buraya geldiler. Biz onları kadın komisyonumuz marifetiyle evlerinde ziyaret edip bire bir dertleriyle ilgilenmeye gayret ediyoruz. Kendilerini yalnız hissettirmemek, adaptasyon sürecini tamamlamak için. Tabu bu çalışmalarımız beş evle mi sınırlı kalacak? Hayır. Bize başvuran, her aileye bir ev ve eşyalarını temin edebilmek için vatandaşlarımızın kapısını çalıyoruz. Bu noktada iki gündür konuyla ilgili bir ilan verdik. Konuyu eşimize, dostumuza duyurduk. Haberdan olanlar arasından ‘Benim evim müsait. Buyurun gelin.’ derken Bazı aileler ise ‘Buyursunlar bizde evimizin bir odasını açacağız.’ dediler. Tüm bunlar milletimizin ne kadar yüce gönüllü olduğunu gösteriyor elhamdülillah.
“ŞU ANKİ DURUMDA BU YARDIMLAR İBADETLERİMİZİN BAŞINDA GELİR”
Burcu Aydın: Hayata tutunup yeni düzen kurmaya çalışan depremzedelere karşı bundan sonra neler yapılabilir?
Muharrem Coşkun: Deprem bölgesinde kalan arkadaşlarımız, vatandaşlarımız var. Orası için de biz Anadolu Gençlik Derneği ve Cansu’yla birlikte ortaklaşa yapmış olduğumuz çalışmada şu anda 4 bin tane gönüllümüz sahada gece gündüz demeden çalışıyorlar. Yani bütün deprem bölgelerinde aş evleri, bütün deprem bölgelerinde güvenilebilecek, devletin de oturulabilir dediği noktalarda faaliyetler sürüyor. Misafirhane veyahut çadır kent veyahut konteyner kent kurmaya gayret ediyoruz. Bununla beraber asıl mesele şu. Oradaki aileler evlerini kaybettiler. Oradan çıkmak istemeyip bir çadıra sığındılar. Sonuçta bu insanların işe ihtiyacı olacak bir konuta ihtiyacı olacak. Sosyal hayata dönmeleri gerekecek. Bu noktada benim tavsiyem şu; Her birimizin nakdi olarak ön görebileceği bir miktar vardır. Bu kişiye göre değişir. Örneğin bir iş adamı vardır yüz bin TL verebilir. Dar ve sabit gelirli biri vardır o da kendisine göre katkı sağlar. Peygamber Efendimizin (SAV) bu noktada bir tavsiyesi var. Diyor ki Efendimiz, ‘İbadetin makbul olanı az da olsa sürekli olanıdır.’ Bu yardımlar şu anki durumda en büyük ibadetlerin başında gelir. Çünkü olağanüstü bir hal var. Şu anda insanların yardıma ihtiyaçları var. Bu açıdan verebileceğimiz yardımlar yapabileceğimiz bütün ibadetler kadar değerlidir. Hatta belki en değerlisi olduğuna ben inanıyorum.
“CANLARI ÇOK YANIYOR HER AY CANIMIZI YAKACAK KADAR YARDIM YAPMAK ZORUNDAYIZ”
Burcu Aydın: Peki periyodik ve sürekli olarak nasıl yardımları sürdürebiliriz?
Muharrem Coşkun: Bu noktada her ailemiz kendisini bir miktar belirleyecek. Oturup planlama yapacağız. Ben kendimden örnek vereceğim. Eşimle oturacağım. Ya biz aylık ne kadar para kazanıyoruz? Şu kadar miktar, bizim ne kadar masrafımız var, şu kadar. O zaman şu iki talebi kısacağız. Bu kalemlerden arttırdığımız parayı devletimizin belirlediği AFAD, Kızılay veya farklı kuruluşlar üzerinden veyahut işte ben kendimde bir sivil toplum kuruluşu olarak dernek başkanıyım. Bizim açmış olduğumuz hesaplara, hesap numaraları ya da Cansuyu Derneği üzerinden vicdanınıza uygun geren hesaplara kanalize edeceğiz. Ama bu miktar kesinlikle ve kesinlikle canımızı yakacak kadar olmalıdır. Yani ya ben önemli bir noktaya temas ettim. Mesela bir liralık yardım olmaz. Örneğin benim kazancım asgari ücret ise şu anda 8 bin 500 TL olan asgari ücrette bütün masraflarım sekiz bin beş yüz TL yapıyorsa, ben oradan o en az bin lira arttırarak canımı yakacağım. Çocuğumdan kısacağım. Kendimden kısacağım. Lüksünden kısacağım. Ve biz oradaki kardeşlerimizin ihtiyaçlarını gidereceğiz. Çünkü onların canı çok yanıyor. Bizim onların canının ne kadar yandığını tahmin etmemiz mümkün değil. Eşini, annesini, babasını, akrabasını, çocuğunu, evladını kaybeden insanlar var. Kimilerini belirsiz bir gelecek bekliyor. Çoğu felaketin büyüklüğünden dolayı acılarını bile yaşayamadılar. Neyi, hangi acıyı yaşayabileceklerini bile düşünemediler. Annesine mi üzülsün, babasına mı üzülsün. Yıkılan evine ve dağılan hayatına mı üzülsün? Biz bu noktada kendi canımızı yakacak kadar yardım yapmak zorundayız. Ve her ay yapmak zorundayız. En az en az bir yıl. Bu tabii ki devletimizin de katkısıyla ne kadar sürede toplanacağını bilmiyorum. Ama en az kendimize bir hedef belirleyeceğiz. Ben bir yıl boyunca her ay örnek veriyorum. Asgari ücretli birisi olarak ben aylık bin TL’mi ayıracağım. Buradaki kardeşlerimin ihtiyaçları için harcayacağım veya kullanacağım demesi gerekiyor. Ppeygamber Efendimiz (SAV) döneminde bir sebepten dolayı yardım toplanıyor. Efendimiz yardım için insanları davet ediyor. Hz. Ömer çok zengin bir sahabe getirip malının yarısını koyuyor. Ama günümüzde yüz tane iyi marka arabaya tekabül edebilecek oranda bir mal ortaya koyuyor. Hz. Ebubekir de yardımlarını getiriyor. Ama evindeki bütün her şeyi getiriyor. O da bir kilo buğday. Bir kap hurma. Ne varsa. Hz. Ömer tabii ki Hz. Ebubekir’in yardımsever olduğunu biliyor. Diyor ki ben bu sefer Ebubekir’i geçtim. Peygamber Efendimiz Hazreti Ömer’e soruyor. Diyor ki ‘ Malının ne kadarını getirdin?’ ‘Yarısını getirdim ya Resulallah diyor. Efendimiz, Hz. Ebubekir’e dönüp, ‘Sen ne kadarını getirdin? Ailene ne bıraktın?’ diye soruyor. ‘Ben ailemi Allah ve Resulüne bıraktım. Evinde olan her şeyi getirdim.’ diyor. İşte bizim örnek alacağımız ölçütlerimiz bunlar olması lazım. Samimiyet, samimiyet ve elimizde olanın en iyisini zorlayarak bir empati kurmak lazım. Ama o insanların yerine bizler olabiliriz mantığıyla var ya bu böyle olmasa zaten yürümez. Hamd olsun bizim milletimiz bu konuda duyarlı.
“Z KUŞAĞI DİYE TANIMLANAN GENÇLERİMİZ CANSİPERANE ÇALIŞIYORLAR VE PEK ÇOK İNSANDAN DAHA MERHAMETLİLER”
Burcu Aydın: Milletçe birlik ve beraberliği iliklerimize kadar hissediyoruz. Size göre bunu nasıl koruyabiliriz?
Muharrem Coşkun: Allah rahmet eylesin Erbakan Hocamıza. Çok güzel bir sözü vardı. ‘Bu milletin külünü üfleseniz altından iman çıkar.’ derdi. Biz hakikaten bin yıl boyunca harcı İslam’la karılmış bir toplumumuz. Bizim genlerimize işlemiş birlik ve beraberlik. Aramızda çeşitli siyasi görüş ayrılıkları olabilir. Taraftar grupları olarak ayrılıklar olabilir. Dünya görüşü olarak da ayrılıklar olabilir. Bunlar bir zenginliktir. Bunlar bir çatışma aracı değildir. Birileri bunları kullanabilir ama bu depremin bize gösterdiği en büyük şeylerden bir tanesi şu. Siz ne yaparsanız yapın biz biriz. Kesinlikle felaketin siyaseti olmaz. Sağıyla, soluyla, Kürt’üyle, Türk’üyle, Arap’ıyla, Laz’ıyla, Çerkez’iyle biz biriz. Bizim merhametimiz sadece Türkiye sınırlarıyla şey değil. Anadolu insanı olarak emin olunsun ki tüm dünyayı kapsayacak bir merhametimiz var. Bu noktada biz ne kadar iftihar edersek azdır. Ben bir örnek vereceğim. Malumunuz ben de bir kamu kuruluşunda çalışıyorum. Gece gündüz demeden evladımızdan, eşinizden, çocuklarımızdan vakit ayırıp bu yardımlar için koşturuyoruz. Öğle arasında çalıştığım kurumun yanındaki Veysel Eroğlu Kapalı Spor Salonu ve yan tarafında gençlik merkezi var. Orada afet bölgesi için yardımlar toplanıyor. Hani bizim gece gündüz şikâyet ettiğimizi o z kuşağı var ya. İşte Z kuşağı şöyle. Z kuşağı böyle. Gördüğümde benim tüylerim diken diken oldu. İlk gün gittiğimde ve devam eden günlerde de her gün gittim. Emin olun o manzarayı görmek için gittim. Bir köşelere çekilip ağladığım da oldu. Neden? O pırıl pırıl gençler o kadar cansiparane çalışıyorlar ki, ne derseniz yapıyorlar. Mantık aramıyorlar. Yardım mı? Şunu al buraya koy. Hemen gidip alıp öbür tarafa koyuyorlar. Hayır, olmadı buraya koy diyorsunuz. Hemen alıp koyuyorlar. Bir tır dolusu su geliyor, erzak geliyor, malzeme geliyor hemen indiriyorlar. Ben yoruldum diyen bir tane genç görmedim. Ve emin olun bu Z kuşağı dediğimiz gençler var ya bizim şu anda orta yaş ve üzerindeki çoğu insandan daha merhametli ve daha duyarlı. Ben bu açıdan ülkemizin geleceğinin çok parlak olduğunu düşünüyorum. Bu gençler bizim gençlerimiz her biri bir pırlanta gibi hazine gibi. Biz bunlara sahip çıkacağız. Hatta var onlara ders vermektense onlardan ders almamız lazım. O gençlik merkezinde eğer o gün için beş yüz tane genç varsa emin olun elli tanesi orta yaş ve üzeriydi. Birileri gelip yardımlarını bırakıp gidiyorlardı. Onlara da çok teşekkür ediyoruz. Ama o gençler toparlama tasnif noktasında müthiş bir çalışma sergiliyor. Müthiş bir azim gösteriyorlar. Ve gece yarılarına kadar kar yağıyormuş, soğuk rüzgâr esiyormuş. Ben şuraya geçeyim de biraz dinleneyim yok. Araba giderse, fırsat kalırsa arada dinleniyorlar. Oraya gelen hayırsever sahipleri sağ olsun onlara çay, meyve suyu, çorba ikram etmişler. O da çok güzel bir şey. Çünkü o da ihtiyaç. Bu noktada o gençleri gördükten sonra da bu necip milletin en az bin yıl, iki bin yıl ve belki de bu hayatın sonuna kadar inşallah dimdik ayakta duracağına inanıyorum. Kim ne yaparsa yapsın o kardeşlik bağlarını bozmayacağına inanıyorum.
“YARDIMLAR GURURLAR İNCİTİLMEDEN YAPILMAK ZORUNDA”
Burcu Aydın: Depremzedeleri incitmeden yardımda bulunmakta ayrı bir önem taşıyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Muharrem Coşkun: Yardımlarını yapan vatandaşlarımız, kardeşlerimiz, iş adamlarımız lütfen oradaki insanların gururlarını incitmeyecek şekilde bunları yapsınlar. Bu hususta bir misal vermek isterim. Bir yaşlı teyze torunuyla kurban kesmişler. Et pişiriyorlar. Malumunuzdur Anadolu’da kavurma yaparlar ilk gün. Tabii ki komşuları var. Komşularının bahçesinde de armut var. Yaşlı teyze komşusunun hemen bahçesinin kenarına gidip ‘Komşum benim torunun canı armut çekti, senden rica etsem bir kapının içerisinde bana birkaç tane armut verebilir misin/’ diyor. Teyze de gidiyor içeriden bir hap alıyor. Onun içerisine armutları dolduruyor. Durumu gören torun, ‘Babaanne niye yalan söyledin? Benim canım armut çekmiyordu ki.’ der. Yaşlı kadın torununa, ‘Evladım ben bir tepsi kavurmadan doldurup verseydin gururunu incitirdim. Şimdi bunu aldım. Bunu boş vermemek olmaz. Ben de bunun içerisine dolduracağım. Böylece onu kırmamış olacağım.’ demiştir. Biz burada yardım yapmış olduğumuz insanlara böyle yukarıdan bakan bir tavır içerisinde olmamalıyız. Eminim ki kimse bakmıyordur. Ama onları küçük görerek değil. Biz onların gururlarını incitmeyecek bir şekilde gerekenleri yapmalıyız. Emin olun manevi açıdan söylüyorum. Onların bize ihtiyaç olduğu kadar, bizim onlara daha çok ihtiyacımız var. Çünkü bizim onlara yapmış olduğumuz yardımlarla Allah’ın lütfuna ve belki de cennetine mazhar olmuş olacağız. Bunu hiçbir zaman unutmayalım. Biz inançlı bir milletiz. Bu noktada bizim ölçümüz bu olacak. O insanların gururunu kırmadan, mümkün mertebe lütfen evde kullanılmayan eşyaları değil. Az olsun ama temiz olsun. Biz dört bin tane gönüllü insanla, Cansuyu Derneğimizle birlikte ortaklaşa çalışarak bu çalışmayı yürütüyoruz, hamdolsun. Allah bizi devletsiz ve böyle bir necip milletsiz bırakmaz. Ayağımıza taş değdirmesin. Kardeşliğimize halel getirmesin. Bizim başımızda oynanan oyunları da en kısa zamanda bozsun. Zaten de bozuldu. Ben buna inanıyorum. Bundan sonraki süreçte bir ve beraber olmaya, birbirimize destek çıkmaya gayret edelim. Bana bu fırsatı sunduğunuz için hem kendim hem de teşkilatım adına Anadolu Gençlik Derneği adına teşekkür ediyorum. Tekrardan bu depremde vefat eden kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
>> Burcu AYDIN’ın Özel Röportajı

Bakmadan Geçme