• Haberler
  • Genel
  • Demir: “Toplumu baskı altında yönetmek mümkün değil”

Demir: “Toplumu baskı altında yönetmek mümkün değil”

Tunus'ta başlayan ve Mısır'da ortaya çıkan toplumsal tepkilerin, bu ülkelerdeki totaliter rejimleri hızla yıkılmaya doğru sürüklediğinin altını çizen Türk Ocakları Afyonkarahisar Şube Başkanı Doç. Dr. İsmail Demir, bu günün dünyasında artık toplumu baskı altında tutup sindirmek, yönetmek mümkün olamayacağını söyledi “Tunus ve Mısır'da yaşananlar başlangıç”Batı emperyalizminin geniş Arap coğrafyasındaki iki yüz yıllık tahakkümünün sona ermekte [&hellip]

Demir: "Toplumu baskı altında yönetmek mümkün değil"

Tunus’ta başlayan ve Mısır’da ortaya çıkan toplumsal tepkilerin, bu ülkelerdeki totaliter rejimleri hızla yıkılmaya doğru sürüklediğinin altını çizen Türk Ocakları Afyonkarahisar Şube Başkanı Doç. Dr. İsmail Demir, bu günün dünyasında artık toplumu baskı altında tutup sindirmek, yönetmek mümkün olamayacağını söyledi

“Tunus ve Mısır’da yaşananlar başlangıç”
Batı emperyalizminin geniş Arap coğrafyasındaki iki yüz yıllık tahakkümünün sona ermekte olduğunu kaydeden Türk Ocakları Afyonkarahisar Şube Başkanı Doç. Dr. İsmail Demir; “Bu iki ülkenin dışında Yemen, Ürdün ve Cezayir başta olmak üzere, diğer Arap ülkelerinde de mevcut yönetimleri tedirgin eden kıpırdanmalar gözlemleniyor. Bu günün dünyasında artık toplumu baskı altında tutup sindirmek, yönetmek mümkün olamıyor. İletişi teknolojisi sayesinde bir anda toplanan kalabalıklar güvenlik güçlerinin engellemelerine rağmen seslerini duyurabiliyorlar. Arap dünyası yoksulluk ve yolsuzluk kıskacından bunalmış durumda. İktidardakiler ailesi ve çevresi ile birlikte millî geliri kendi şahsî servetleri haline dönüştürüp ülke dışına taşıması, buna karşılık halkın açlık sınırında hayatta kalmaya çalışması Arap halklarını patlama noktasına getirdi.Tunus ve Mısır’da yaşananlar aslında birer başlangıçtır. Esas mesele gelişmelerin bundan sonra hangi yönde yaşanacağıdır. Mısır, Arap dünyasının tarihi ve kültürel merkezi konumundadır. Mısırdaki bir rejim değişikliği kendi coğrafyasıyla sınırlı kalmaz, diğer Arap ülkeleri üzerinde de domino etkisi yapar. Benzer bir etkileşim 60 yıl önce yaşanmış, askerî darbe ile iktidara gelen Abdülnasır’ın uyguladığı yönetim biçimi Suriye, Irak ve Libya gibi ülkelerde de taklide çalışılmıştı.Nasır’dan sonra Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek ABD ve İsrail ile farklı bir politika izlediler. Enver Sedat’ın Sina’yı almak karşılığında, ABD’nin telkinleriyle 1973’de Camp David’de İsrail’in istekleri doğrultusunda anlaşma yapması Arap dünyasında şok etkisi yaptı. Washington bu antlaşmadan ve Mısır-İsrail ilişkilerinin kurulmasından çok mutluydu. Bunun ödünü olarak kesenin ağzını açtı; Mısır’ı “stratejik ortak” olarak tanımladı ve her yıl İsrail’den sonra en fazla ekonomik ve malî yardımı bu ülkeye yapmaya başladı” dedi.
“En büyük endişeyi İsaril duyuyor”
Mısır’ın ABD ve İsrail ile sıcak ilişki kurmasının İsrail’in Filistinlilere karşı son derece acımasız politikalar izlemesine fırsat verdiğini kaydeden İsamil Demir: “Her taraftan çevreleyip bir hapishane hayatı yaşattığı Filistinlileri göçe zorlayıp, insanlıkla bağdaşmayan katliamlar yaptı. İsrail ve Mısır Gazze’de seçimle yönetime gelen HAMAS’ı ortak düşman ilan ettiler. Filistinlilerin Dünya ile tek bağlantısı olan Refah sınır kapısından geçişler Mısır tarafından en aza indirildi. Mübarek yönetimi bu tutumuyla İsrail’in duvarlar inşa ederek uyguladığı “tecrit” politikasının en büyük destekçisi oldu.Washington ve Tel Aviv kendilerine diledikleri her konuda destek olan Mübarek rejiminin hep arkasında durdular. Avrupa Birliği de çıkarlarıyla örtüşmesi nedeniyle oluşan sosyo-politik dengeyi güçlü şekilde destekledi. Tunus’tan sonra Mısır’da yaşanan gelişmeler Batı merkezli Orta-Doğu sistemini temelinden sarsıyor. Bundan en büyük endişeyi İsrail’in duyması doğaldır. Çünkü Mısır’da nasıl bir yönetim gelirse gelsin, Mübarek dönemindeki işbirliğini bulamayacağını biliyor. Üstelik Mısır’ın Arap dünyasındaki yeri ve etkisi düşünüldüğünde, bu depremin domino etkisi ile bölgedeki başka ülkelere de sıçraması şaşırtıcı olmayacaktır. Nitekim Yemen’deki gösteriler durmuyor. Suriye ve Ürdün’de ise iktidarlar gelişmeleri kontrol altına alabilmek için hükümetlerinde değişiklikler yapıyorlar. Ancak bunun yeterli olup olmayacağını kestirmek mümkün değil.ABD’nin Arap dünyasında despotik yönetimleri ve diktatörlükleri destekleyerek kurduğu düzeni ayakta tutması artık imkânsız görünüyor. Washington’da durumun farkında… Ancak gelişmelere seyirci kalmayı düşünmeyecektir. Diğer yandan İsrail’de doğrudan varlığını ve güvenliğini ilgilendiren duruma kesinlikle seyirci kalmaz. ABD Hüsnü Mübarek ile bu işin gitmeyeceğini görüyor ve Kahire’de diyalog kurabileceği bir iktidarın iş başına gelmesi için formüller arıyor. İsrail ise Mısır halkının tepkisini çekmemek, göstericileri öfkelendirmemek için ön plâna çıkmamaya, suskun görünmeye özen gösteriyor”dedi.
“Türkiye Örnek alınıyor”
Arap dünyasındaki bu halk hareketleri demokratik bir ortamın kapılarını açmasının tahmin edilenden daha zor olacağını ifade eden Demir: “Çünkü İslâm coğrafyasında Türkiye ve Malezya dışında tarihî, kültürel ve deneyim açısından demokrasiye uygun bir zemin ne yazık ki oluşmuş değil. Üstelik Batı buralarda politik ve ekonomik çıkarlarını sürdürebilmek için despotik yönetimlere sürekli destek sağladı, devrilme ihtimallerine karşı arkalarında durdu. Türkiye’nin görüntüsünün Arap kamuoyunda büyük beğeni topladığı, örnek alındığı gözlemleniyor. Ancak toplumların yapısal farklılıkları bizim sistemimizin olduğu gibi taklidine imkân vermez. Nitekim şu sıralarda Tunus’ta hükümet kurması beklenen Gannuşi “her ülke kendi yolunu belirler, hiçbir model aynen kopya edilemez ama Tunus ile Türkiye’nin birçok örnek yönü var. Bu nedenle sadece Tunus değil Ortadoğu ülkeleri Türkiye’nin izinden yürüyor” diyerek bu gerçeği vurguluyor.Mısırda istikrarın sağlanması İslâm dünyası ve Türkiye açısından da büyük önem taşıyor. Batı emperyalizminin bu coğrafyada 200 yıllık kurduğu hâkimiyetin değiştirilmesi kolay olamayacaktır. Ancak mevcut durumun devamı öncelikle Müslümanların kendi inançlarına reva gördükleri saygısızlıktır. İslâm dünyası için katlanılmaması gereken bir zillettir. Bunun yanı sıra demokrasi, hukuk ve insan hakları gibi evrensel değerlerin zirve yaptığı 21.nci yüzyılda insanlık onuruyla bağdaşmayan bir manzaradır.Tunus ve Mısır’daki gelişmelerle birlikte Arap dünyası dönüşü olmayan bir yola girmiş görünüyor; bir başka ifadeyle çok geniş bir coğrafyada tarihin makas değiştirdiği bir aşamada bulunuyoruz. Ancak bu dönüşümün makul bir yönde ve doğru bir zeminde cereyan etmesi, daha büyük sorunlar oluşturabilecek eğilimlere fırsat verilmemesi, bağnazlıklardan kaçınılması gerekir. İslâm tarihinde dini kendilerine göre yorumlayarak, fanatizme kayarak çeşitli problemlere yol açan taşkınlıkların varlığı hatırlandığında siyasî konularda aklıselim ihtiyacı somut şekilde görülebilir.Mısır’da en etkili örgüt görünen Müslüman Kardeşler’in (İhvan’ın) demokrasiden yana beyanları gelecek açısından ümit vericidir. Makul bir anlayışa sahip yönetimin kurulması sadece bu ülkeyi değil, bütün Arap dünyasını olumlu yönde etkileyecektir. Arap halklarının yönetimlerinde söz sahibi olacakları demokratik bir zeminin oluşumu sağlanacaktır”dedi. (Kocatepe)

Bakmadan Geçme