'Darbelerin en şerefsizi 15 Temmuz'

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mustafa Güler, 'darbelerin en şerefsizi 15 Temmuz' olarak nitelendirdiği darbe kalkışmasına kadar tarihte yer alan darbelerden kesitlerle sürecin tarihi boyutunu yorumladı.EN ŞEREFSİZİ 15 TEMMUZProf. Dr. Mustafa Güler, darbe kalkışmasından sonra başlayıp 27 gün devam eden nöbet meydanın da her yeri geldiğinde her kesimden [&hellip]

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mustafa Güler, “darbelerin en şerefsizi 15 Temmuz” olarak nitelendirdiği darbe kalkışmasına kadar tarihte yer alan darbelerden kesitlerle sürecin tarihi boyutunu yorumladı.
EN ŞEREFSİZİ 15 TEMMUZ
Prof. Dr. Mustafa Güler, darbe kalkışmasından sonra başlayıp 27 gün devam eden nöbet meydanın da her yeri geldiğinde her kesimden insanın anlayabileceği bir üslupla bilgilendirmelerde bulunduğunu hatırlattı. “Darbelerin en şerefsizinin tarihi” diye söze başladığını belirten Güler; “İnsanlarımıza bir bilgilendirme yapmaya gayret ettik. Halkımızın içerisinde farklı pozisyonlarda insanlarımız olduğundan onları sıkmadan, onlara söylemek istediklerimizi söyleyebilecek kadar bir zaman ve üslup seçtik. Bilindiği üzere Türkiye de değişik zamanlarda darbeler oldu. Bu darbelerden her yüzyıldan birer tane örnek vererek başlar, veyahutta en sonda söyleyeceğimizi en başta söylersek, özellikle Osmanlı tarihi dönemi olmak üzere her dönemde devlete, devlet büyüklerine, devlete yönetenlere karşı değişik maksatlarla darbeler yapıldı. Ama bu darbelerin tarihine bakılacak olursa en şerefsizi bir kalkışma olmasına rağmen 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gecede ki darbe teşebbüsüydü” dedi.
SULTAN SELİM BABASINA DARBE YAPTI
Sunumunda her yüzyıldan bir darbenin anatomisini kısaca inceleyerek insanların bir kıyaslama yapmasını istediğini aktaran Prof. Dr. Mustafa Güler, 16’ncı yüzyılda Yavuz Sultan Selim’in babasına darbe yaparak padişah olduğunu ifade etti. Sultan Selim’in darbe gerekçesinin o gündük Safeviler’in (İran) Anadolu üzerindeki ideallerini, Şii dailerini gerektiğince önleyememesi olduğunu söyleyen Güler; “Yavuz Sultan Selim babasına önce tahttan çekilmesini söyledi. Babası da tahttan çekilmeyip kardeşi Şehzade Ahmet’i tahta çıkarmaya çalışınca Yavuz Sultan Selim de Yeniçerilerle işbirliği yaparak babasını tahttan indirdi. Sadece babasını tahttan indirdi. Babasını öldürmedi, insanların üzerine toplarını çevirmedi. Babasını Dimetoka’ya mecburi ikamete tabii tuttu” diye konuştu.
GENÇ OSMAN DA DARBE İLE TAHTTAN İNDİ
17’nci Yüzyılda yaşanan acı darbelerden bir tanesinin de Sultan Genç Osman’a karşı askerlerin yaptığı bir darbe olduğunu belirten Prof. Dr. Mustafa Güler, Sultan Genç Osman’ın Yeniçeriler’i tasfiye edip yerine Anadolu ve Halep’ten asker toplama niyetini öğrenen Yeniçeriler tarafından tahtan indirildiğini kaydetti. Tahttan indirilen Genç Osman’ın önce Yedikule Zindanlarına hapsedip amcasını tahta çıkardıklarını hatırlatan Güler; “Bu darbede de başka birilerine herhangi bir şey yapmıyor, halkı öldürmüyorlar, sarayı basmıyor, yağmalamıyorlar. Daha sonra ise Genç Osman ile ilgili şüpheleri haksız olmasına rağmen olay anlaşılsın diye söylüyorum Sultan’ı feci şekilde idam ediyorlar. Cezalarını hem millet veriyor hem Sultan 4. Murat verirken, Allah katında da cezalarını çekeceklerdir” şeklinde konuştu.
PATRONA HALİL DE HALKA KALKIŞMADI
18’nci Yüzyılda ki darbelerden bir tanesinin de Sultan 3. Ahmet’e karşı yapılarak Lale Devrini bitiren bir darbe olduğundan söz eden Güler şöyle konuştu: “Bu darbede de Patrona Halil’in başını çektiği insanlar Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’ya karşı bir darbe yapmışlardır. Bu darbe sonucu Damat İbrahim Paşa, damatları, akrabaları makamlarından indirilerek idam edilmişlerdir. Sultan 3. Ahmet tahttan indirilip Topkapı Sarayı’nda mecburi ikamete tabi tutulmuştur. Bu darbede de yine halka karşı, devletin kurumlarına karşı, Topkayı Sarayına karşı bir kalkışma yoktur. Patrona Halil’i insanlarımız çok kötü algılar ve hatırlar.”
BİR DARBE DE SULTAN ABDÜLAZİZ’E
Osmanlı Devleti’nde 19’ncu yüzyılda birkaç tane darbe yaşandığına değinen Prof. Dr. Mustafa Güler, bunlardan bir tanesinin de Sultan Abdülaziz’e karşı yapılan darbe olduğunu dile getirdi. Güler şunları söyledi: “Bu darbe halkı çok yaralamıştır. Hatta ağıtları günümüze kadar zaman zaman uzatılmıştır. Ama bu da sadece Sultan Abdülaziz’e karşı yapılan bir darbedir. Sultan Abdülaziz’in eşi bu darbeye dayanamadığı için kahrından vefat etmiştir. Bildiğimiz kadarıyla Sultan Abdülaziz bilekleri kesilerek öldürülmüştür. Yerine önce kardeşi 5. Murat, daha sonra da Sultan 2. Abdülhamid çıkarılmıştır.”
1960’DA DP İKTİDARINA DARBE YAPILDI
20. Yüyzılda ki darbelerin birçoğunu Türk halkının bildiğini ifade eden Prof. Dr. Mustafa Güler, Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesi, 31 Mart Vakası, 1943 yılında ki küçük bir darbe teşebbüsü, 1960 ve daha sonraki darbelerin daha net hatırlandığını belirtti. Güler sözlerine şöyle devam etti: “Nihal Adsız’ın başını çektiği, önce Türkçü subayların daha sonra Türkçü subaylara karşı bir teşebbüs olmuştur. 1960 yılındaki darbe belki tarihimizdeki en kötü darbelerden birisidir. Ama bugünle kıyasladığınızda DP iktidardan uzaklaştırılmıştır, parti mensupları Yassı Ada’da yargılanmışlardır. Bu yargılamalar sonucu ne yazık ki çok haksız bir şekilde idam gerçekleşmiştir. Millet onların cezasını vermiştir. Allah katında da cezalarını çekeceklerdir. Ama bu süreçte bile Meclis bombalanmamıştır. Halkın üzerine tank sürülmemiştir. İnsanlara helikopterlerden ateş açılmamıştır.”
HALKA KARŞI DARBE YAPAMAZSINIZ
21. Yüzyıl Türkiyesi’nde 27 Nisan e-muhtırasının yaşandığını söyleyen Prof. Dr. Mustafa Güler, tarihçiler olarak kendilerinin zihninde artık böylesi şeyler olamayacağı fikrinin bulunduğunu söyledi. Güler şu ifadeleri kullandı: “Biz tarihçiler olarak böyle bir ‘aptalca’ veya ‘vahşice’ veya Sayın Cumhurbaşkanımızın deyişi ile ‘haşhaşi’ mantığı ile bir darbe teşebbüsünde bulunulamayacağı kanısındaydık. Hatta meydan konuşmam da bunları uyuşuk beyinler olarak tanımladım. Uyuşuk beyin mantığı ile bir darbe teşebbüsünde bulunulacağına kimse ihtimal vermiyordu. Çünkü darbenin bir mantığı, bir maksadı olur. Niye karşı kime karşı darbe yapılacak? Şunu söyliyeyim; Halka karşı darbe yapamazsınız. Hiçbir ülkede halka karşı yapılan darbe muvaffak olmamıştır. Hatta yönetime karşı yapılan darbeler bile muvaffak olamamıştır aslında. Mesela Patrona Halil darbesinde iktidara geçen Sultan 1. Mahmut darbe yapanların hepsini idam etmiştir.”
TÜM MEDENİYETE KARŞILAR!
“İnsanlarımızın öldürüldüğü, Meclisin bombalandığı 15 Temmuz kalkışmasında kim hedef alındı?” diye soran Güler; “Bu memlekete, bu memleketin içerisinden ama bu memlekete kökten düşman bir mantık var. Bunlar devletin tüm kurumlarına, kendileri dışında ki milletin bütün kademelerine veyahutta bu devletin ve milletin bütün medeniyetine karşılar. Tahmin ediyorum ki eğer muvaffak olsalardı belki camiilere saldıracaklardı. Belki müesseselere saldıracaklardı. Çünkü bu mantık onu gerektiriyor. Askerler emir kulu emri uyguladı dedik. Hepimiz askerlik yaptık. İyi ki de yapıyoruz. Belki de zaman zaman lazım olacak. Askerlikte bize söylenen şey şudur; Eğer bir toplumsal olayı bastırıyorsanız karşınızdaki silahlı ise mevzi alırsınız. Karşınızdaki silahsızsa ona yaptığını yanlış olduğunu anlatırsınız. Eğer size zarar verecekse havaya ateş açarsınız. Daha fazla zarar vermeye kalkışırsa ayaklarına ateş edersiniz. Ama siz askersiniz yakın dövüş tekniklerini biliyorsunuz. Elinizde silah ve o silahın dipçiği var. Silahın mermisi yerine dipçiğini kullanırsınız. Çok mecbur kalıp emir uygulansa dahi oradaki insanların üzerine bomba veya mermi atılmaz. İşte o yüzden darbeler tarihinin en şerefsizi. Hatta siz de şerefsiz darbeler tarihinin en şerefsizi diye tanımladınız. Her iki ifade de doğrudur. Alçakça bir kalkışmadır. Bilimsel anlamda düşündüğünüzde uyuşuk beyinlerin faaliyetidir” ifadelerine yer verdi.

DEĞİŞMEZLER NET BİÇİMDE ORTADA
15 Temmuz darbe kalkışmasının püskürtülmesi ile hayırlı bir sürecin başlayacağına değinen Prof. Dr. Mustafa Güler sözlerine şöyle devam etti: “Bu hayra vesile olacaktır. Çünkü biz üniversite hocaları olarak, Milli Eğitim’deki öğretmen arkadaşlarımız, insanlarımız, halkımız artık çocuklarımıza şunu öğretmemiz lazım. Türkiye de uzun bir süredir dini jargonu kullanarak öne çıkan bir cemaatin uzantıları bunu yaptı. Ne maksatla yaptılar? Benim başımdaki adam yalan söylemez ne diyorsa doğrudur diye. Böyle bir mantık yok. Böyle bir mantık İslam’da da yok. İnsanlarımıza, gençlerimize şunu anlatacağız; Bizim değişmeyen ölçülerimiz Allah’ın kitabı, Resul’ün (SAV) sünneti, tartışmalarla ortaya çıkmış İslam akaididir. Bunun ötesinde davranışından, eserinden, kitabından, sözünden istifade ettiğimiz İslam büyükleri olabilir. Onların iyi taraflarını alırız. Ama her emirlerini haşa Allah’ın emri, haşa Resulullah’ın (SAV) sünneti gibi uygulamamayı insanlara öğretmemiz gerekiyor. Belki bizlere bu mesele bu hayrı getirecektir.” >> Burcu AYDIN’ın Özel Haberi

Bakmadan Geçme