Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Hasan ÖZPINAR

Cumhuriyet’in en büyük Afyonkarahisarlısı: Ali Çetinkaya

Hasan Özpunar 28 Şubat 2011 Pazartesi 02:00:00
  İlimizin yetiştirdiği tarihi şahsiyetleri ne kadar tanıyoruz acaba; Kafamızı çevirdiğimiz her yerde ‘’Okulda, tren garında, Bulvar’da’’ adına rastladığımız, tarihi mekanlarda izi olan Ali ÇETİNKAYA’nın kim olduğundan, neler yaptığından yeni yetişen nesiller haberdar mı?
Vefatının 62. yıldönümünde her zamanki gibi mezarı başında O’nu anarken, O’nu anlatan konuşmalar yaptık. Tüm bu törenler sonrasında yine bu büyük şahsiyeti unutmaya terk edeceğiz.
Yıllarca Ali Çetinkaya’nın özel kalem müdürlüğünü yapan Nejat ATSAN, Kasım 1988 tarihinde zamanın Afyonkarahisar Belediye Başkanı Erdal Akar’a bir mektup ve beraberinde Çetinkaya İle ilgili anılarını gönderir. Mektubunda şöyle der;
‘’Halen 83-84 yaşları arasındayım. Ben de gittikten sonra O’nun yaptıklarını bilen, gören, işiten hisseden kimse kalmayacak. O da öteki Türk büyükleri gibi tarihin derinliklerine yaptıkları ile birlikte gömülecektir…. Millete hizmet edenler, onu yükseltmeye çalışanlar tarihte yerlerini almalıdır.’’( 1 )
Kayadibi’nin Vezir Ali’si
Afyonkarahisarlı Şerifoğlu Ahmet Ağa’nın oğlu olan Ali Bey, 1878 yılında Afyonkarahisar’da Kayadibi Mahallesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Daha okul sıralarındayken çalışkanlığı, dürüstlüğü, doğruluğu, mertliği ve cesareti ile arkadaşları arasında öne çıktı. Bu günlerdeki lider davranışları yüzünden arkadaşları o’na “Vezir Ali” demeye başladılar. Babasını küçük yaşta kaybetti. Annesi Fatma Hanım’ın çabası ile Bursa Askeri Lisesi’ne gönderildi. Oradan Harp Okulu’na geçti ve 20 yaşında iken, 1898 yılında teğmen rütbesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri safına katıldı. Yüzbaşı oluncaya kadar geçen süre içerisinde Makedonya ve Arnavutluk dağlarında çetecilere karşı Osmanlı varlığını savundu. Öyle ki yıllar sonra Almanya’ya yaptığı ziyarette tren yoluyla bu ülkelerden geçeceği için devrin başbakanı İsmet İNÖNÜ ‘’Bu ülkelerde çok düşmanın vardır, kendine dikkat et’’ diyerek uyarır. 1907 yılında Manastır’da örgütlenen “İttihat ve Terakki” içinde yer aldı. 1908 yılında 31 Mart isyanını bastırmak için gelen Hareket Ordusu ile İstanbul’a girdi. 1911’de Trablusgarp Cephesi’nde (Libya) İtalyanlarla savaşmak için giden gönüllü subaylardandı. Burada Mustafa Kemal’in yanında idi. Balkan ve I. Dünya Savaşları’nda çeşitli cephelerde savaştı. Irak’ta Kutt’ül Ammare cephesinde bulundu.
Ayvalık’ta ilk kurşun
Mondros Mütarekesi’nin sonucu yurdun işgal edilmeye başladığı günlerde Ayvalık’ta 172. Alayın Kumandanlığını yapıyordu. 15 Mayıs 1919’da İzmir’e asker çıkaran Yunanlılar, 28 Mayıs’ta da İngiliz savaş gemileri eşliğinde Ayvalık’a çıkmak istediler. İstanbul’dan gelen emir, “Bırakın Yunan askerleri çıksınlar!” biçiminde olmasına rağmen Ali Bey, bağlı bulunduğu Karesi Mutasarrıfı Hamdi Bey’e şöyle telgraf çeker:
‘’ Bendeniz Vatana hamiyetimi ve dinime bağlılığımı bir çok hizmetlerle şimdiye kadar ispat ettim. Allah beni gene utandırmayacaktır.’’
İstanbul Hükümetinin cevabı ‘’Karşı koyarsan, asılırsın’’
Ali Bey bu telgrafa da şöyle cevap verir, ‘’ Şayet Yunanlılar mıntıkama çıkarsa, bir elimde Kur’an’da, bir elim sancakta ahd ediyorum, derhal ateşle mukabele edeceğim. Son olarak arz ediyorum.’’( 2)
Yunan’a ilk kurşunu atarak, mukavemeti ve böylece Milli Mücadeleyi resmen başlatır. O yıllarda doğan tek evladı, kızına ‘’İstiklal‘’ adını verir. 1919 yılında yapılan seçimler sonunda Afyonkarahisar Mebusu olarak, son Osmanlı Mebusan Meclisi’ne girdi. Ancak kısa bir süre sonra İngi-lizler tarafından tutuklanarak, birçok vatansever aydın gibi Malta’ya sürüldü… Malta’dan kurtulup yurda döndüğünde TBMM açılmıştı ve Mustafa Kemal, O’nu ve bazı arkadaşlarını bekliyordu. Doğal olarak Ali Bey de 1. Meclis’te Afyonkarahisar Milletvekili olarak yerini aldı.
İstiklal Mahkemesi Başkanı
Ali Bey, fikir ayrılıkları dolu olan bu birinci mecliste, 1. gurupta yer aldı. 2. Meclis’te Atatürk’ten yana olanların büyük çoğunluk sağlamalarında Ali Bey’in büyük payı oldu.
Anadolu düşmandan kurtarılmakta; ama, ayaklanmalar da ilerleyen düşmanın işine yaramaktaydı. Ayaklanmaları çıkaranlar bilerek veya bilmeyerek vatana ihanet etmişlerdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun etkili biçimde işlemesini sağlamak için 18 Eylül 1920 günü İSTİKLÂL MAHKEMELERİ adıyla nitelenen mahkemeleri kurdu. Bu mahkemeler, T.B.M.M’ nin cezalandırma yetkisini kullanıyordu. Bunların en önemlisi olan Ankara İstiklâl Mahkemesi’nin başkanlığına da Ali Bey getirilmiştir. Mahkemenin diğer üyelerinin de adları “Ali” olduğu için bu mahkemeye “Üç Aliler Mahkemesi” de denmiştir. Ali Bey, Kılıç Ali, Necip Ali. İstiklâl Mahkemesi, İzmir Suikastı ile birlikte birçok önemli davayı cesaretli kararlarıyla neticelendirmiştir.
Bu yıllarda yargıladıklarından birisi de yine bir Afyonkarahisar’lı olan ve sonraları ‘’Halikarnas Balıkçısı’’ adıyla anılacak olan Cevat Şakir Kabaağaçlı’dır. Asker kaçaklarını övdüğü gerekçesiyle yargılanan Cevat Şakir, mahkeme safahatını çok sonraları İrfan Ünver Nasrattınoğlu’na şöyle anlatır; ‘’Ali Bey gözleri-min içine öyle bir bakıyordu ki; ben bu mahkemeden zor kurtulurum, garanti beni idam edecekler, diye düşünüyordum. Söyle !…diyerek parmaklarını gözlerime doğru bir uzattı ki, gözümü çıkaracak zannettim.’’( 3 )
Ali Bey, Cevat Şakir’i Afyonkarahisar’da Jandarma Alay komutanlığı yaptığı yıllardan tanı-yor olmasına rağmen, mahkeme sonunda onu o yıllarda kuş uçmaz kervan geçmez bir yer olan Bodrum’a, kalebentliğe yani sürgüne yollar.
Nafia ve Münakalat Bakanı
16 Şubat 1934 Tarihinde Bayındırlık Bakanlığına ’’Nafia Vekaleti’’ne seçildi. Ulaştırma İşlerinin Bayındırlıktan ayrılması üzerine oluşturulan Ulaştırma Bakanlığının’’ Münakalat Vekaleti’’nin, 3 Nisan 1939 tarihinde ilk bakanı oldu. Her iki bakanlıkta da büyük işler başardı. Bir çok yabancı kuruluşun millileştirilmesini sağladı. O yıllara kadar Alman, İngiliz, Fransızların işlettiği ve birkaç kondöktör ile ücra yerlerdeki istasyon memurlarının haricinde Türklerin çalıştırılmadığı demiryollarını satın alarak devlete kazandırmış ve tamamen Türk kadro ile işletmiştir.
Memleketin demir ağlarla örülmesinde onun payı büyük oldu. Osmanlı Devletinden devir alınan ve Bakan olduğu 1934 yılına kadar 2000 km’lik demiryolu ağı varken 1939 yılına kadar geçen 5 yıllık sürede bu ulaşım ağını 3188 km’ye çıkarmıştır. Üstelik bu demiryolu çalışmaları tamamıyla Türk işçisi ve mühendislerinin ürünüdür. Bugün o dönemde açılan tam 222 tünel ve her biri mimari eser olan 14’ü geniş açıklıklı olmak üzere 121 köprü halen kullanılmaktadır.
Bu görevleri yaparken daima hakka ve hukuka dikkat etmiş, devletin tek kuruşunu dahi israf etmemiştir. Bugün hala yürürlükte olan Bayındırlık’tan ayrılan, emekli olan kişilerin 5 yıl süreyle bayındırlık ile ile ilgili işlerde ortaklık, temsilcilik, komisyonculuk yapamayacakları hakkındaki kanun Ali Çetinkaya’nın eseridir. Büyüklerimizden çok dinlemişizdir, yaptırdığı demiryolu köprülerinin üzerinden ilk kez tren geçerken sorumlu mühendisleri, müteahhitleri köprünün altında diktiğini. (yapılan köprülerin hiç biri çökmediği gibi bugün hala kullanılmaktalar), trenlerde kimlik değiştirerek yolculuk yapıp personelin vatandaşlara karşı davranışlarını denetlemesini.
21 Haziran 1934’te Soyadı Kanunu çıkınca soyadını ‘’Afyon’’ yapmak istemesine rağmen bizzat Atatürk kağıda yazdığı bir notla ona “ÇETİNKAYA” soyadını verdi. Zira Ayvalıkta düşman karşısında, gerçekten Çetin bir kaya olmuştu.
Cenazesi paylaşılamadı
Ali Bey zaman zaman Afyon Halkevi tarafından yayımlanan “Taşpınar” dergisine makaleler yazdı. O arada Hans Kohn tarafından yazılan “Türk Milliyetçiliği” adlı eseri Türkçe’ye çevirerek kitap bütünlüğünde yayımlanmasını sağladı. Aralıksız 1946 yılına kadar Afyonkarahisar Milletvekilliği yapan Ali Çetinkaya, o yıl yapılan seçimlerde Demokrat Parti’nin kazanması üzerine seçilemedi ve milletvekilliği sona erdi.
21 Şubat 1949 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Cenazesini düşmana ilk kurşunu attığı Ayvalık’tan gelenler oraya götürerek defnetmek isterler, Afyonkarahisar’lılar ise Onun memleketinde defnedilmesi gerektiği konusunda ısrar ederler. Nihayetinde Naaşı Afyonkarahisar’a getirilir ve Afyonkarahisar Belediyesi tarafından Asri Mezarlık içerisinde inşaa edilen Anıt Mezar’a, yoğun kar yağışına rağmen kalabalık bir vatandaş topluluğunun katılımıyla defnedilir. Cenaze töreninde merhum şairlerimizden Ali Türk Keskin’in irticalen söylediği şu şiir sonraki yıllarda anma törenlerinin vazgeçilmez şiirlerinden biri olmuştur.
Sanmayın ölü geldi, Yurdumun gülü geldi,
Afyon’un babası vefakar Ali geldi.
Önünde eğilelim, başka ne söyleyelim,
İlk kurşunu atan O, ilk cepheyi tutan O,
Bir milletin kalbinde, Şeref ile yatan O,
Önünde eğilelim, başka ne söyleyelim.
Ey toprak kara toprak, bekle eller açarak,
Hali ak, mazisi ak, İmanı ve alnı ak,
Sana bir Ali geldi, zannetme ölü geldi.
Afyonkarahisar’daki izleri
ALİ ÇETİNKAYA’nın biyografisi bu şekilde. Gelelim Afyonkarahisar’da ki izlerine.
1930’lu yıllarda Afyonkarahisar’da Belediye Başkanı Hüseyin Haşim Tiryakioğlu’dur. Onun başkanlığı ve ÇETİNKAYA’nın bakanlığı sırasında Afyonkarahisar gerek şehircilik, gerekse ekonomik bakımdan bir çok atılımlar gerçekleştirmiştir. Şehrin yeni baştan planlanmasında Çetinkaya’nın katkıları inkar edilemez.
Afyonkarahisar’da bıraktığı eserleri 1933 yılında bizzat planlarını çizdirip yapılmasına ön ayak olduğu Afyon Halkevi binası gösteri salonu (bugünkü Halk Eğitim salonu) ile başlar. 1938’de PTT binası, Temmuz 1939’da Tren Garı, 29 Ekim 1939’da Kız Meslek Lisesi, 1940’da Belediye Binası, 1944’te Devlet Hastanesi ile son bulur. Yapımlarının üzerinden en aşağı 70 yıllık bir zaman geçmesine rağmen hala kullanılan, döneminin mimari özelliklerini yansıtan binalardır. Değişik Kamu binaları olmalarına rağmen hepsinin o dönemde yapılmış olması Çetinkaya’nın ağırlığını gösterir. 1938 yılında açılan PTT Binasının küçük yapıldığını belirterek daha büyük yapılması gerektiğini belirtmiştir. Yine Ankara’daki bütün bakanlık binaları Onun Bayındırlık Bakanı olarak görev yaptığı dönemde yapılmışlardır. Özellikle bu yapıların o memleketin iklim şartlarına göre, mahalline uygun yapı malzemesi kullanımını ve yeni bir mimari anlayışa göre yapılması direktifini vermiştir.
Bu binaların yanı sıra bugün birçoğumuzun yakınının çalıştığı, emekli olduğu Halk arasında bilinen adıyla ’’Hangarlar’’ diğer adıyla Askeri Fabrika, İstihkam Ana Depo ve Fabrikası da yine Çetinkaya’nın bakanlığı döneminde Haziran 1944’te faaliyete geçmiştir. Şehrin nüfusunun 25.000 civarında olduğu O yıllarda 400 işçi ve memurun çalıştığı bu fabrikanın şehrin ekonomik hayatına ne kadar büyük katkı yaptığı daha iyi anlaşılabilir.
Mütevazi devlet adamı
Ali ÇETİNKAYA, eşsiz bir asker, büyük olduğu kadar mütevazı, yaptıkları ile övünmeyen ve yaptıklarını az gören bir devlet adamıdır.1939 yılında Ulaştırma Bakanı iken Afyon Tren Garının açılışında yaptığı konuşma O’nun ne kadar tevazu sahibi olduğunu gösterir. ‘’ Bu yapılan işte benim rolüm üzerime düşen vazifeyi dürüst ve doğru olarak ifa etmekten başka bir şey değildir. Her muvaffakiyet devlet ve millete aittir. Bu eser müstakil ve hür devletin ve davasını bütün fedakarlığıyla başarmış şerefli bir milletin eseridir. Bu neticeden nihayet bende sizin gibi bir vatandaş sıfatiyle bir hissi iftihar duymaktayım.’’( 4 )
Çetinkaya’dan anılar
İzmir’e bir teftiş gezisine çıkar, dönüşte Afyonkarahisar’a uğrar ve gece Belediye Başkanı Hüseyin Tiryakioğlu’na misafir olur. Akşam yemeği sırasında Halkevi Başkanı Galip Demirer, Trenlerin Afyonkarahisar’dan hep gece geçtiklerini, gündüz saatlerinde bir tren olmadığından yakınır. (Tren Garının o yıllarda şehre ne kadar uzak olduğu dikkate alınırsa sıkıntının sebebi anlaşılır)
Bunun üzerine Ali Çetinkaya, gündüz saatlerinde bir tren geçireceğine söz verir.
Ankara’ya dönüşte Özel Kalem Müdürü Nejat Bey, Çetinkaya’ya bu sözünü hatırlatır. Ve Afyonkarahisar’dan gündüz saatlerinde bir tren geçirilir.( 5 )
Uzun yıllar Türk Hava Yolları Başkanlığı ve Kızılay Genel Başkanlığı yapan Eski milletvekillerimizden Rıza Çerçel, Ali Çetinkaya’yı şöyle anlatır.
‘’Ben Ali Çetinkaya’yı Ankara’da Hukuk Fakültesi talebeliğim zamanından tanırım. Kendisi Pazar günleri Ankara’da bulunan Afyon’lu talebeleri evinde toplar, ziyaretine gelen milletvekilleriyle, siyasetçilerle birlikte bizlere her zaman ders olan, kulağımdan gitmeyen tatlı mülayim sesiyle Nasihatler verirdi. Hepimize hitap ettiği zaman dinler, bazı sualler sorar ve en çokta derslerden aldığımız notları sorardı. Eğer iyi bir not almışsak hemen yanında bulunan milletvekillerine ve diğer devlet adamlarına ‘’işte gördünüz mü bu benim hemşehrim çalışkan, iyi not almış’’ der çocuklar gibi sevinir, iftihar ederdi.( 6 )
Kurtuluş savaşında büyük hizmetleri olan Ömer Lütfi Altınay’da, Çetinkaya ile nasıl tanıştığını şöyle anlatır.
‘’Genelkurmay’da şifre subay-lığım sırasında, bir gün Refet Paşa’ya bir şifre götürmüştüm. Yanında Ali Çetinkaya vardı. Şifrenin cevabından sonra tekrar haber vermemi istedi. Tekrar yanlarına girdiğimde Refet Paşa, Ali Çetinkaya’ya ‘’hemşehrindir tanındın mı’’s dedi.
Çetinkaya dikkatli dikkatli bana baktıktan sonra,
-Ben bu genci hemşehrim olarak kabul etmiyorum dedi.
Bu cevap karşısında ben biraz tuhaf oldum, Refet Paşa ’’neden ?’’ diye sordu.
-Bu gençlerin salon zabitliğinde işi ne. dedi.
O zaman Refet Paşa,
-Senin bu hemşehrin 1.ve 2. İnönü’de, Sakarya’da vatanına olan borcunu en iyi şekilde yerine getirdi. Bu hizmetinin şahidi olarak ciğerlerinde iki kurşun taşıyor dedi.
Bu sözlerden sonra Çetinkaya beni kucakladı, öptü ve,
-Ben gençleri harp cephelerinde görmek isterim dedi.
Refet Paşa’dan izin istedi, beraber şehre çıktık, dolaştık ve diğer hemşehrilerimizle yemek yedik. ( 5 )
Havaalanımız da O’nun eseri
1940’ların başlarında Afyonkarahisar’a pek çok yönden ulaşım zordur. İstanbul ve İzmir’le tren bağlantısı vardır. Fakat Ankara’dan ulaşım bir hayli zahmetlidir. Bugün kullandığımız Afyon-Ankara yolu yoktur. Ankara’dan çıkılır Emirdağ’a gelinir, oradan Bolvadin’e geçilir, Bolvadin’den Çay İlçemize geçilir ve o istikametten Afyonkarahisar’a gelinir. Gidişte bu şekildedir.
O yıllarda Türk Hava Yollarında çalışan Rıza Çerçel ve bir grup Afyon’lu Çetinkaya’dan Afyonkarahisar’a bir hava meydanı yapılmasını rica eder. Çetinkaya şöyle cevap verir;
-Ben Afyonluyum, Afyon Mebusuyum ama şimdi Türkiye’de 3-4 meydan varken kalkıp Afyon’a meydan yaptırmam doğru olmaz. Ben Ulaştırma Bakanı olarak bütün Türkiye’yi düşünmek zorundayım. Ama Afyon’a hava meydanı yapılması gerektiği ciddi raporlarla, ciddi bir şekilde etüt edilir, gerekirse yaparım.
Bunun üzerine yaptığımız temaslarda ordumuzla, hava kuvvetlerimizle Afyon’un merkezi durumu itibariyle bir meydan yapılmasına ihtiyaç olduğu mutabakatına varılarak ordumuz bir yazıyla Ulaştırma Bakanı Ali Çetinkaya’ya bunu bildirdi. Bu yazıyı Çetinkaya’ya elden götürdüğümüz zaman çocuklar gibi sevindi.’’ Hah işte şimdi oldu, yaptırın meydanı, çünkü ordumuz ihtiyaç gösteriyor’’ dedi. ( 6 )
Bugün ülkemizin en büyük havaalanlarından biri olan Afyon Hava alanını da Ali Çetinkaya’ya borçluyuz.
Afyonlular’a
seçim sitemi
Vefatından sonra Ali Çetinkaya ile anılarını aktaran ve kendisi de bir dönem Afyonkarahisar Milletvekili yapmış olan Berç Türker şöyle der;
“İki sene evvel kendisini ziyaretim sırasında “Türker gördün mü Afyonluların bize karşı yaptıkları kadirşinaslığı? Seçimde bizi dışarı atmışlar” dedi. Bu namuslu, dürüst, vatanperverin hizmetleri asla unutulmayacaktır. ( Ulus Gazetesi 26 Şubat 1949 )
Anlaşılan o ki, 1946 seçimlerinde aday olduğu memleketinden seçilememesi onu derinden yaralamıştı.
21 Şubat 1949’da İstanbul’da vefat eden Ali Çetinkaya’nın cenazesinin düşmana ilk kurşunu attığı Ayvalık halkı orada defnedilmesini ister. Devlet erkanı Ankara’da defnedilmesini ister. Fakat Afyon’lu hemşerilerinin isteği ağır basar ve ailesinin onayı ile cenaze ilimize getirilir.
Ne gariptir ki; O’nun bakanlığı sırasında yurdu demir ağlarla ören ve atılım yapan Demiryolları İdaresi, cenazeyi İstanbul’dan Afyonkarahisar’a nakletmek için 330 lira ister. Emirdağlı Karaahmet Ağa denilen bir kişinin parayı ödemesi ile nakil gerçekleşir. Cenaze Cuma günü ilimize getirilir. Yapımına vesile olduğu Halk Evi’nin Salonuna Katafalka konur. Cuma namazını müteakip İmaret Camii’nde kılınan cenaze namazı sonrası halk, Ali Çetinkaya’nın naaşını Mecidiye’ye kadar omuzlarda taşır. Belki de sağlığında kırdıkları Ali Çetinkaya ile bu şekilde helalleşiyorlardı. (M. Sadettin Aygen, Muzaffer Görktan, ALİ ÇETİNKAYA s. 35 Türkeli Yay. Afyon 1982)
İlimizin yetiştirdiği şairlerden Osman Attila da yıllar sonra bir yazısında Ali Çetinkaya’ya hemşehrilerinin vefasızlık yaptığını belirtir. (Çok Acı Bir Gerçek-Kocatepe Gazetesi 7/02/1970 )
Ali Çetinkaya’yı bu vesile ile anarken geçtiğimiz günlerde vefat eden kızı İstiklal Paksüt’e Allah’tan Rahmet diliyorum.
Milli Mücadele kahramanı ve Afyonkarahisar sevdalısı Ali ÇETİNKAYA’yı rahmetle anıyoruz.
DİPNOTLAR
1-Atsan Nejat’’ Cumhuriyet’in Çetinkayası’’ Derleyen : İbrahim Yüksel,AKÜ Yayını
s-11 Afyon 2002
2- Akbal Oktay,’’Şeytanın sofra kurduğu yer’’, Cumhuriyet Gazetesi,6/06/1983
3-Nasrattınoğlu İrfan Ünver,’’ Anıların İzinde’’,Beldemiz Dergisi,sayı28,1992 s-19
4- Taşpınar Dergisi Temmuz 1939-syf
82-83
5- Atsan Nejat’’ Cumhuriyet’in Çetinkayası’’ Derleyen : İbrahim Yüksel,AKÜ Yayını s-41 Afyon 2002
6-Rıza Çerçel,’’ Ali Çetinkaya’dan Anılar’’,Ali Çetinkaya Paneli Bildirileri,Yayına Hazırlayan:İbrahim Yüksel,Afyon Belediyesi Yayınları s-21,Ankara 1986
7-Fotoğraflar; Anılarda Afyonkarahisar- AKÜ Yayını 2000,Ömer Fevzi Atabek Arşivi,Cengiz Tiryakioğlu Arşivi

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER