“Çok fazla mağdur olanların sesi çıkmıyor”
AKÜ Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Karakaş, 12 Eylül ve 28 Şubat sürecini değerlendirdi Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Karakaş, 28 Şubat süreci ile ilgili davada gazeteci, siyasetçi ve entelektüel camiada görüş belirtenleri dört gruba ayırmak gerektiğini ifade ederek, “Birincisi gerçekten mağdur olanlar, bunların çok fazla sesi çıkmıyor, ikincisi [&hellip]
AKÜ Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Karakaş, 12 Eylül ve 28 Şubat sürecini değerlendirdi
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Karakaş, 28 Şubat süreci ile ilgili davada gazeteci, siyasetçi ve entelektüel camiada görüş belirtenleri dört gruba ayırmak gerektiğini ifade ederek, “Birincisi gerçekten mağdur olanlar, bunların çok fazla sesi çıkmıyor, ikincisi az mağduriyetleri üzerinden rant devşirmek isteyenler, üçüncüsü sürecin mimarları olmalarına rağmen günah çıkaranlar, dördüncüsü ise hâla 28 Şubat’ın devam etmesini isteyerek meşru olduğunu savunanlar” dedi
12 Eylül ve 28 Şubat gibi darbe yargılamalarından büyük ölçekli cezai sonuçlar beklememek gerektiğine de dikkat çeken Karakaş, bunların geleceğin sağlıklı bir şekilde inşa edilmesi açısından oldukça önemli sembolik anlamları olan davalar olduğunu belirtti.
AKÜ Sosyoloji bölümü öğrencilerinden Emine Sağlam, AKÜ Sosyoloji Bölümü Başkanı aynı zamanda AKÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mehmet Karakaş ile Türkiye ve dünya gündemine ilişkin söyleşi gerçekleştirdi. Suriye’deki gelişmeler ve bu kapsamda Türkiye’nin aldığı rol ile ilgili AKÜ Sosyoloji Bölümü öğrencisi Sağlam’ın sorusu üzerine konuşan Prof. Dr. Mehmet Karakaş, Suriye’nin, Türkiye ve Müslümanlar açısından en önemli gündem maddelerinden biri olduğunu ifade etti. Orada yaşananları iyi okumak gerektiğine dikkat çeken Karakaş, “Çünkü, Suriye eksenli birçok denge bulunmakta. Suriye’de yaşananlar Arap Baharı olarak tanımlanan arayışın son halkası, fakat Suriye’nin gerçekleri ile diğer ülkelerin gerçekleri arasında önemli fark olduğu için sonuca ulaşmak zaman alacak gibi gözüküyor” dedi.
Arap baharının kışa döndüğünü söyleyemeyeceğini aktaran Karakaş, mücadelenin devam ettiğini ancak süreç devam ettikçe dengelerde bir katılaşma meydana geleceğini söyledi. Arap baharının Ortadoğu ve Müslüman halklar açısından ciddi bir açılım olacağı tezinin de gittikçe zayıfladığını savunan Karakaş, şöyle konuştu: “Türkiye’de genel ve resmi siyasete baktığımızda Suriye muhalefetine açık destek veren bir ülke konumunda; ama tabii ki Türkiye’nin de birtakım iç dengeleri var. Bu noktada Türkiye’nin NATO ve ABD ile olan müttefiklik ilişkileri ve NATO üzerinden sorunları çözme girişimi bir takım sorunları beraberinde getiriyor. NATO müdahalesi Libya’da belli bir meşruiyet kazanmışsa da Müslümanlar arasında hâla NATO’ya karşı ciddi anlamda muhalif bir duruş olduğunu, NATO’nun emperyalist bir şebeke olarak görüldüğünü, dolayısıyla NATO üzerinden Suriye meselesinin çözülmesinin bu anlamda meşruiyet sorunu oluşturacağını söyleyebiliriz. Ancak, Türkiye’de Suriye konusunda kafa karışıklığı yaşandığı görülmektedir.”
Suriye’nin, hem Türkiye hem de İran açısından bir turnusol kağıdı işlevi gördüğünü kaydeden Karakaş, şu ifadeleri kullandı: “Suriye, İran için Sünni dünya ile bir araya gelme duyarlılığı gösterme adına ümmet perspektifi yakalayabilmek için bir fırsattı. Şayet İran, Esad zulmüne ve diktatörlüğüne karşı durabilseydi, üzerindeki ‘mezhebi asabiyet’ algısını önemli ölçüde ortadan kaldıracaktı. Ayrıca hem Batı müdahalesine hem de Esad zulmüne karşı olduğunu ifade edebilseydi, Ortadoğu halkları ve Müslümanlar açısından çok önemli bir açılım olacaktı. Ancak İran, bu fırsatı önemli ölçüde kaçırmıştır. Bu Suriye’nin İran açısından turnusol kağıdı işlevini gördüğünü gösterir.”
AKÜ’lü öğrenciler, “28 Şubat’ın mağdur ettiği İslami camiada büyük bir rahatlama var bugünlerde. Mazlum-Der ile birlikte 20 farklı STK 28 Şubat yargı kararlarının iptal edilmesini istediler. Mümkün mü bu, yani iptal edilirse o dönem fişlenilen öğrenciler, hocalar kaybettiklerini geri alabilecekler mi, 28 Şubat’ın izleri giderilmiş mi olacak?” şeklinde bir soru yöneltti.
Karakaş da bu soruya şöyle karşılık verdi: “28 Şubat süreciyle ilgili davada özellikle gazeteci siyasetçi ve entelektüel camiada görüş belirtenleri dört gruba ayırmak lazım; birincisi gerçekten mağdur olanlar, bunların çok fazla sesi çıkmıyor, ikincisi az mağduriyetleri üzerinden rant devşirmek isteyenler, üçüncüsü sürecin mimarları olmalarına rağmen günah çıkaranlar, dördüncüsü ise hâla 28 Şubat’ın devam etmesini isteyerek meşru olduğunu savunanlar.”
Bunlar içerisindeki iki tavrı önemsediğini anlatan Karakaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “birincisi mağdur olanların dengeli bir şekilde bu mağduriyetlerinin giderilmesini adaletin tesisi açısından gerekli gören grup, ikincisi 28 Şubat’ın meşru olduğunu savunan grup. Bu grubun görüşlerini benimsemesem de kendi içinde bir tutarlılığa sahip. Diğer iki gurup ise kısmi mağduriyetleri üzerinden çıkar sağlamak isteyenlerle günah çıkaranlardan oluşuyor ki, bunların dikkate alınmaması gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu tavırların süreci sakata uğratabileceğini düşünüyorum.”
Yürütülen dava açısından asıl olanın adaletin tesisi olduğunu anlatan Karakaş, şöyle konuştu:
“Halk iradesine karşı gayri meşru bir kalkışma olmuşsa ve bunun hesabı adalet üzerinden soruluyorsa bu noktada abartılı bir mağduriyet söyleminin dikkate alınmaması gerekir. Benim görüşüm şudur; adalet: bir mağdur varsa bunu gidermelidir, adaletin tesisi ve toplumsal düzenin ihyası için bu önemlidir. Giderilmelidir, ama bu işin abartılarak günah çıkarma biçiminde veya o da suçlu bu da suçlu diyerek, yeni bir mağdur kitlesi üretilerek hastalıklı bir sürece dönüşmesi tehlikesinin olduğunu düşünüyorum. Ancak bu bakış açısı ‘kuzuyu alan kurdu kovalamamak’ şeklinde de anlaşılmamalı. Hülasa 12 Eylül ve 28 Şubat gibi darbe yargılamalarından büyük ölçekli cezai sonuçlar beklememek lazım, bunlar geleceğin sağlıklı bir şekilde inşa edilmesi açısından oldukça önemli sembolik anlamları olan davalardır.” (Kocatepe)