Coğrafya hak ettiği değeri bir an önce görmeli!
AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi'nden Dr. Öğretim Üyesi İklimbilimci, Coğrafyacı Okan Bozyurt, 'Coğrafyanın yapması gereken işleri maalesef pek çok meslek dalı yapmaya çalıştığı için sorunlar yumağı ile karşılaşıyoruz. Coğrafyaya hak edilen değerin biran önce verilmesi lazımdır' dedi   Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Fen Edebiyat Fakültesi'nden Dr. Öğretim Üyesi İklimbilimci, Coğrafyacı Okan Bozyurt Kocatepe TV'ye konuk oldu. [&hellip]
AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi’nden Dr. Öğretim Üyesi İklimbilimci, Coğrafyacı Okan Bozyurt, “Coğrafyanın yapması gereken işleri maalesef pek çok meslek dalı yapmaya çalıştığı için sorunlar yumağı ile karşılaşıyoruz. Coğrafyaya hak edilen değerin biran önce verilmesi lazımdır” dedi
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Fen Edebiyat Fakültesi’nden Dr. Öğretim Üyesi İklimbilimci, Coğrafyacı Okan Bozyurt Kocatepe TV’ye konuk oldu. Bozyurt, Burcu Aydın’ın sorularını cevaplandırdı.
20 YILDIR AFYON’DA AKADEMİSYON OLARAK GÖREV YAPIYORUM
Burcu Aydın: Sayın hocam neden coğrafyayı alan olarak tercih ettiniz ve ne kadar zamandır Afyonkarahisar’dasınız?
Okan Bozyurt: Küresel sosyal sıkıntı özellikle son 30 yıldır hep dünyanın gündeminde olunca sanırım biraz o akıma uydum. Böylece coğrafya okuyacağım dedim. Önce Sosyoloji sonra Coğrafya Bölümünü bitirdim. Yüksek lisans yaptım ve daha sonrasında 2001 senesinde Afyon Kocatepe Üniversitesi’nin kadro açmasıyla başvuru yaptım. 2001 senedisinden beri burada akademisyen olarak görev yapıyorum. Afyonkarahisar’da 20. yılım.
BAŞLANGIÇ 1988 YAZI OLDU
Burcu Aydın: Malum coğrafya kaderdir. İnsanoğlu kaderi olan coğrafyalarda gezegenin dengesini alt üst edince doğa intikamını almaya başladı. Dengeler insanoğlu için tehlike arz etmeye ne zaman başladı?
Okan Bozyurt: Küresel ısınma kavramı ilk defa 1980’de zikredilmeye başlandı. Bir Japon bilim adamı tarafından telaffuz edildi. O zamanlar 1960’lı ve 70’li yıllarda dünya da ciddi bir soğuma vardı. Bir tarafta ‘Buzul Çağı’ söylemleri vardı ama 1980’lerden sonra küresel ısınmanın etkileri ilk defa 1988 yılı yaz aylarında görüldü. Dünya’da inanılmaz bir sıcak dalgası yaşandı. 1990’lardan sonra bu durum ivme kazandı, artmaya başladı. Filipinler’de 1991’de bir volkanik patlama sonucu bu durumda bir yavaşlama oldu. Volkanik patlama ile atmosfere çok fazla sayıda kül ve toz bulutu salındı bu nedenle de, 92 yılının yaz ayları da soğuk geçti. 1992’den sonra herhangi bir volkanik patlama olmadı ve sıcaklıklar tekrar artmaya başladı. Ciddi artışlar ise daha çok 1999 ve 2000’li yıllardan sonra yaşanmaya başladı. Her gelen yıl bir önceki yılı aratacak şekle dönüşmeye başladı. Yapılan gözlemler sonucunda şu ana kadarki en sıcak yıllar 2016 ve 2020 yılı olarak belirlendi. Her iki yılında Dünya’daki yıllık ortalama sıcaklık derecelerine baktığımızda, 14.50 santigrat derece iken bu yıllarda normalin 1.02 santigrat derece üzerinde çıktı.
1.02 SANTİGRAT DERECELİK ARTIŞ
EKSTRA OLAYLARA NEDEN OLUYOR
Burcu Aydın: Peki 1.02 santigrat derece çok mu büyük bir oran?
Okan Bozyurt: Belki çok büyük bir fark değil diyeceksiniz ancak bu durum yüzünden ekstra hava olayları meydana geliyor. Doğa olaylarındaki artış özellikle de klimatik kökenli, meteorolojik kökenli doğal afetler meydana geliyor. Bu 1 santigrat fark bize bunları getirdi. Doğayı hoyratça kullanmamız, aşırı derecede bir fosil yakıt tüketimi ve karbona dayalı bir ekonomi atmosferi aşırı derecede kirletiyor dolayısıyla bu aşırı ısınmaya yeterli bir sebeptir. Bunu en fazla Amerika, Çin, diğer gelişmiş Avrupa ülkeleri yapıyor. Yani ‘gelişmiş ülkeler’ dediğimiz sanayileşmiş ülkeler, bu kirliliğe neden olan ülkelerdir. Biz ise, gelişmekte olan bir ülke olduğumuz için yani sanayileşmekte olan ülkeyiz, bu sebeple bizim atmosferi kirletmemiz mümkün değil.
HENÜZ GERİ DÖNÜLEMEZ
NOKTADA DEĞİLİZ
Burcu Aydın: Ülkemizde ve küresel anlamda fotoğrafa baktığımızda artık geriye dönüş sözkonusu değil mi?
Okan Bozyurt: İklimde geri dönülemez nokta nedir diye sorulacak olursa; Bundan sonra ne yaparsak yapalım, hangi önlemi alırsak alalım iklim ısınmaya devam edecek. Ama bu noktaya gelmedik henüz. Bu noktaya gelmeden şunları yapabiliriz: Acilen fosil yakıtlardan vazgeçmemiz gerekli. Alternatif enerji kaynaklarını hayatımıza yerleştirmemiz lazım. Bu enerji kaynakları başta güneş ve rüzgâr enerjisidir. Bunlar maalesef konutlarda, ulaşımda ve elektrik üretiminde kullanılıyor. Bir fabrikada çalıştırılamıyor çünkü çok gerekli enerjiyi sağlayamıyorlar. Bunun yanında jeotermal enerji olabilir, Afyon bu konuda çok şanslı. Çünkü termalin başkentidir. Geçenlerde okuduğum bir yazıda Türkiye’de kendi kendine enerji bakımından yetebilen tek şehirin Afyon olduğunu öğrendim. Nükleer enerji, eğer doğru ve yerinde kullanılabilirse bence en güzel ve en verimli enerji kaynağıdır. Bu ölçüler doğrultusunda kullanılırsa, ben kullanılması taraftarıyım.
NÜKLEER ENERJİ SIKI BİR
MEKANİZMAYLA DENETLENEBİLİR
Burcu Aydın: Nükleer enerji insanlık için ciddi bir tehdit oldu. Hala daha olumsuzlukları yaşanıyor. Nasıl doğru ve yerinde kullanılabilir?
Okan Bozyurt: Nükleer enerji; sıkı bir denetleme, sıkı bir kontrol mekanizması ve son teknolojiye uygun donanımlı reaktörler ve santraller ile doğru kullanılabilir.
GÜNEŞ ÜLKESİ TÜRKİYE
HASSAS BİR NOKTADA
Burcu Aydın: Küresel ısınma iklim değişikliği tüm dünyayı derinden etkileyen bir Bu noktada Türkiye’yi neler bekliyor?
Okan Bozyurt: Türkiye bu konuda çok hassas bir noktada. Türkiye 40. Enlemde yer alarak bir ‘güneş ülkesi olarak geçiyor. Türkiye’nin güneyinde yer alan bölge sıcak kuşak bölgesidir ve ön görülen senaryolara göre bu sıcak kuşak gelecekte gittikçe Kuzey’e doğru çıkacak. Bu durumda ise Türkiye’nin içinde bulunduğu birçok Akdeniz Havzasını içine alacak bu nedenle de Türkiye’nin yağış rejimi değişecektir. Buda sel felaketi, kuraklıklar, kuraklığa bağlı olarak ortaya çıkacak erozyonlara sebep olacaktır. Bu durumları ise ağaçlandırma yaparak, orman yangınlarının önüne geçerek önleyebiliriz.
AFYON’DA SELİ TETİKLEYECEK
GENİŞ SU KÜTLESİ YOK
Burcu Aydın: Orman yangınlarından sonra Karadeniz bölgesinde ki seller ile büyük acılar yaşamaya devam ediyoruz. Afyonkarahisar bölgesinde bir sel öngörüsü var mı?
Okan Bozyurt: Yağış oranlarına baktığımızda Dünya’da her yıl buharlaşan su miktarı sabittir. Buharlaşıp yeryüzüne gelen su miktarı da sabittir ve bu hiç değişmez. Değişen şudur; bu yağışın düştüğü bölgeler farklılaşır. Mesela bir süre daha çok Kuzey’e düşer, bir dönem Güney’e doğru düşer, bir dönem orta kesime doğru düşer bunu ülkemiz için söylüyorum. Dünya’da da bu değişir. Bir dönem Avrupa bir dönem ise Akdeniz Havzası daha çok yağış alır veya da bir dönem Dünya’da yağış almayan yerler yağış alır. Şöyle bir şey var ki Afyonkarahisar’daki barajların bu konuda çok fazla bir etkisi yok çünkü çok geniş bir su kütlesi değildir. Bu su kütlelerinin iklimi etkileyebilmesi için ancak GAP Projesi gibi çok geniş alanlı su kütleleri olması gerekli. Buradaki barajlar böyle geniş bir alana sahip değil.
RİSK HER ZAMAN VARDIR
Burcu Aydın: O zaman yöremiz için sel riski yok diye net bir durum var mı?
Okan Bozyurt: Aslında risk her zaman vardır. Çünkü şöyle bir gerçek var: Ormansızlaşma giderek artmaya başladı. Seli tutan unsur bitki örtüsüdür. Bitki örtüsü tahrip olduğu zaman suyun tutunacağı bir şey yoktur. Dolayısıyla su özellikle eğimli arazilerde birden akışa geçer. Birde Afyonkarahisar’da şöyle bir şey var; Şehrin bazı yerlerinde killi arazi çok fazladır. Yeraltı su seviyesinden kaynaklanan bir takım şeylerde oluyor. AKÜ’nün Ahmet Necdet Sezer Kampüsünde ve Uydukent tarafları aslında eski göl tabanlı yerleşim noktalarıdır. Buralar aslında çok tehlikeli yerlerdir. İlerde bir deprem söz konusu olduğunda orada bir zemin sıvılaşması da meydana gelecek. Bu da yıkımı arttıracak birinci etkendir. Birde bunun dışında diyelim ki Türkiye’de ekstrem bir yağış meydana geldi, özellikle ANS kampusü ile Uydukent dediğimiz alanlarda göllenmeler meydana gelecektir. Nedeni ise, aşırı yağan yağışı toprak emmeye zaman bulamayacak ve tekrar bu bölgeler göle dönüşmeye başlayacak. Afyonkarahisar’da yapılaşma yönünden en güzel yerler özellikle Ataköy, Harbiş, Güvenevler, Kanlıca, Çavuşbaş’tır. Bu bölgeler depremsellik açısından da en sağlam yerlerdir.
AFYON SON YILLARDA DUVARLARINI YIKTI
Burcu Aydın: Afyon’a 20 yıldır hizmet eden bir akademisyen olarak 20 yıl öncesi ile günümüz Afyon’nunu nasıl değerlediriyorsunuz?
Okan Bozyurt: Bilindiği üzere Afyonkarahisar bir kavşak noktasıdır. Kuzeyi güney bağlayan, batıyı doğuya bağlayan bir kavşak noktasıdır. Bunun dışında yeraltı zenginlikleri çok fazla ama neden gelişemediğini sorgulamak gerekiyor. Sanırım biz Anadolu insanı değişimi çabuk kabullenemiyoruz. Dışarıya ördüğümüz bir duvar var. Son yıllarda Afyon bu duvarları yıkmaya başladı. Üniversitenin buna katkısı çok fazla oldu. Yatırımlarda çok sevindirecek şekilde artmaya başladı. Bunlar Afyonkarahisar’ın avantajlı yönleridir. Dezavantajlı yönlerini esasen ben pek göremiyorum. Ancak şu olabilir; halkımızın birazcık gelişmeyi kabul edememesi. Yani sosyolojik anlamda bir takım dezavantajları var ama halkımızda yavaş yavaş değişmeye başladı. Tabi çok farklar var. En basitinden şehirleşme çok farklıydı. Mesela ben ilk geldiğim sene ANS kampüsünde çok fazla bina yoktu. Şimdi ise Erenler denen bir öğrenci yeri kuruldu. Mesela yollar çok gelişti. Altgeçitler, üstgeçitler, modern yapılaşmalar arttı. Afyonkarahisar’da eskiden yatay yapılaşmalar vardı şimdi ise dikey yapılaşmalar başladı. Onun dışında konforlu 5 yıldızlı oteller yapılmaya başladı. Termal oteller çoğalmaya başladı. Turistler tarafından ilgi görmeye başladı ve daha çok turist ağırlamaya başladı. Yeni yapılan Frig Vadisi Projesi de çok fazla rağbet görecektir.
AKÜ PEK ÇOK BÖLÜMÜYLE
TÜRKİYE’DE KENDİNİ GÖSTERİYOR
Burcu Aydın: Dünden bugüne mensubu olduğunuz AKÜ’ye bakış açınız nedir?
Okan Bozyurt: AKÜ olarak büyük atılımlarımız var. Herkes cansiperane çalışıyor. Üniversite gelişiyor ve köklü bir üniversite oldu artık. Nereden baksanız 29 yıllık bir geçmişi var. Pek çok bölümü ile artık Türkiye’de kendini gösteren bir üniversite olduk. Coğrafya Bölümü olarak bizlerde çok büyük çalışmalara, projelere imza attık. Bunlardan biri Eber Projesi idi. Bizim Bölüm Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Ali Özer’in Başkanlığında 2005 yılında Eber Projesi’ni yürütmüştük. Eber’de doğal ortam ve insan ilişkileri ve o proje bir hayli ses getirdi. Onun dışında bizimde çevreye bir takım danışmanlık olarak verdiğimiz bilgiler var. Her sene biz öğrencilerimizi arazilere, şehitliklere götürürüz. Hem coğrafya hem de tarih şuurunu aşılamaya çalışırız. Ben şuna inanırım: Eğer bir insan coğrafya ve tarihini bilmiyorsa şuurlu bir vatandaş, vatansever olamaz. Bunları bilmemiz lazım. Geçmişimizden koparsak geleceğimize yön veremeyiz diye düşünüyorum. Frig Vadisi üzerine de bir çalışmamız var. Onunda ses getireceğine inanıyorum. Çünkü özellikle jeoturizm üzerine çalışıyoruz. Afyon için jeoturizm üzerine çalışmalarımızda mevcut.
COĞRAFYAYA HAK ETTİĞİ
DEĞER BİR AN ÖNCE
VERİLMELİ
Burcu Aydın: Sayın hocam toparlarsak bir coğrafyacı olarak sizce coğrafya hak ettiği değeri görüyor mu?
Okan Bozyurt: Coğrafyanın yapması gereken işleri maalesef pek çok meslek dalı yapmaya çalıştığı için sorunlar yumağı ile karşılaşıyoruz. Coğrafyaya hak edilen değerin biran önce verilmesi lazımdır. Bizim gerekli platformlarda yer almamız gerekiyor. Biz ihmal edildik. Belediyelerde, Çevre Bakanlığı’nda coğrafya alanlarının açılması gerekiyor. Herkes kendi uzmanlık alanında çalışırsa ancak o zaman başarılı olunur, sorunlarda ancak o zaman çözülmüş olur.
>> Burcu AYDIN’ın Özel Röportajı