• Haberler
  • Genel
  • Coğrafi bilgi sistemleri ve arazi yönetimi masaya yatırıldı

Coğrafi bilgi sistemleri ve arazi yönetimi masaya yatırıldı

AKÜ’de düzenlenen “Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) ve Arazi Yönetimi” konulu panelde coğrafi bilgi sistemlerinin işlevleri ve arazi yönetimi konusu anlatıldı Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Coğrafya Bölümü ile Doğa Kulübü tarafından AKÜ Atatürk Kongre Merkezi'nde 'Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) ve Arazi Yönetimi' konulu bir panel düzenlendi.İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İnşaat Fakültesi Geomatik Mühendisliği Öğretim Üyeleri Prof. [&hellip]

Coğrafi bilgi sistemleri ve arazi yönetimi masaya yatırıldı

AKÜ’de düzenlenen “Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) ve Arazi Yönetimi” konulu panelde coğrafi bilgi sistemlerinin işlevleri ve arazi yönetimi konusu anlatıldı

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Coğrafya Bölümü ile Doğa Kulübü tarafından AKÜ Atatürk Kongre Merkezi’nde “Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) ve Arazi Yönetimi” konulu bir panel düzenlendi.
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İnşaat Fakültesi Geomatik Mühendisliği Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Mustafa Yanalak ve Prof. Dr. Tahsin Yomralıoğlu’nın panelist olarak katıldığı panelde günümüzde coğrafi bilgi sistemlerinin işlevleri ve arazi yönetimi konusunda bilgiler verildi.
“ARAZİYE İLİŞKİN
3 ANA BİLGİ GEREKLİ”
Panelin açış konuşması AKÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ünal Yıldırım tarafından yapıldı. Yıldırım’ın ardından söz alan İTÜ İnşaat Fakültesi Geomatik Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Yanalak arazi yönetiminin 3 ana bileşen üzerine oturduğunu belirterek, “Bir araziye ilişkin bilgi elde etme ya da yönetme düşüncesindeyseniz 3 ana bilginin oluşması lazımdır. Bunlardan birincisi mülkiyet bilgisinin olması, ikincisi kullanıma ilişkin bilginin olması ve son olarak değerine ilişkin bilginin olması gereklidir. Bu üç bilgi sağlıklı olmadan araziye ilişkin yönetimde sağlıklı bir yönetim sergileyemezsiniz” dedi.
“İLK KADASTRO 1912 YILINDA GERÇEKLEŞTİRİLDİ”
Yanalak mülkiyetin anayasal olarak korunmuş bir hak olduğunu belirterek, kadastro çalışmalarının taşınmaz malların, kadastro parsellerinin hem geometrik durumunu tespit etme hem de üzerindeki hukuki durumu tespit etme amacıyla gerçekleştirildiğini anlattı. Yanalak, “Üzerindeki hukuki durumu tespit etme dediğimizde hem en temel hak olan mülkiyet hakkını tespit etme, hem de mülkiyet dışındaki sınırlı nesnel hakları tespit etme akla gelir. Kadastroyu arazi yönetimi açısından düşündüğümüzde en temel altlıkların biri kadastro altlıklarıdır ki bunun tescilini düşündüğümüzde de tapu sicil sistemi akla gelir” ifadelerini kullandı. İlk kadastronun 1912 yılında gerçekleştirildiğini belirten Yanalak, Osmanlı döneminde yapılan bu çalışmanın amacının kimden ne kadar vergi alınacağının tespitine yönelik olduğunu söyledi.
“TAŞINMAZ MALLAR 1926 YILINDA KAYIT ALTINA ALINDI”
Yanalak şöyle devam etti: “1912’lerde Osmanlı döneminde de taşınmazların tespit edilmesine yönelik çalışmalar var ama şu an baktığımızda o dönemki çalışmanın kadastro tespitli olmadığını anlayabiliriz. Düşünce farklı. Çünkü siz taşınmazları tespit ederken amacınıza bağlı olarak çalışma yapıyorsunuz. Temelde kadastro çalışmalarının yapılmasındaki sebep vergilendirme amaçlıdır. Kimde ne kadar taşınmazın tespit edilmesi ve ona bağlı olarak vergi alınması amacını taşıyor. 1926 yılında Medeni Kanunun çıkmasıyla beraber taşınmaz mallar kayıt altına alınmaya başlıyor. Medeni Kanun temel olarak taşınmaz malların kayıt altına alınması gerektiğini söylüyor. Böyle olunca Türkiye’de kadastro çalışmaları başlıyor.”
“STANDARTLAR VE FORMLAR ANLAMINDA SIKINTILAR VAR”
Medeni Kanun ile birlikte başlayan kadastro çalışmalarında belediye sınırları içi ve belediye sınırları dışı olarak bir ayrım oluşmaya başladığını dile getiren Yanalak, gelinen noktada üretilecek verilerde temel kıstasın coğrafi bilgi sistemlerine uyumlu olması olduğunu ifade etti. Yanalak, Türkiye’de veri anlamında çok bilgi olmasına rağmen bunların standartları ve formları anlamında sıkıntılar oluşmaya başladığına işaret ederek sözlerini şöyle noktaladı:
“ARAZİLER DAHA
VERİMLİ KULLANILABİLİRDİ”
“Kadastro kanunu ile bunlar birleştiriliyor. Aynı standartta üretim yapılsın diye düşünülüyor. Ortada mülkiyet, kadastro ve kadastro sınırları açısından baktığımızda standart açısından farklılıkları olan, farklı doğrulukları olan haritaları bir araya getirmeye çalışıyorsunuz. Ölçme teknolojilerinin gelişmesi ile birlikte aynı standartta ölçüm yapabiliyorsunuz ama farklı ölçme teknikleri, farklı standartlarda, doğrultularla, yaklaşımlarla, yönetmeliklerle ürettiğimiz haritalar ve kadastro bilgileri ortaya çıkıyor. Bunların ölçekleri, standartları ve altlıkları farklı. Son yönetmelik kapsamında yerleşen kavram ise üretilen harita bilgilerinin bir coğrafi bilgi sisteminde kullanılmaya uygun olacak şekilde üretilmesidir. Önceden her kurum kendi amacını ve kendi görevini tamamlayacak kadar harita üretiyor ve kendi işi bittiğinde ben kendi sorunumu çözüyorum diye düşünüyordu. Sonuçta bir coğrafi bilgi sistemine altlık olacak bir şekilde harita ve harita bilgisi üreteceksiniz denildi. Şu anda Türkiye’de veri anlamında çok bilgi var ama bunların standartları ve formları anlamında sıkıntılar oluşmaya başladı. Arazi yönetiminden baktığınızda bu önemli bir gelişme ki bu zamanında öngörülmüş olsaydı biz arazilerimizi daha verimli kullanabiliyor, analizleri doğru yapıp ihtiyaçlara bağlı olaraktan arazilerin kullanımına yönlendiriyor olabilirdik. İmar planlaması ve tarım planlaması açısından bunu yapabilirdik.”
“DOĞA EN İYİ TASARIMCIDIR”
Prof. Dr. Yanalak’ın ardından söz alan İTÜ İnşaat Fakültesi Geomatik Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tahsin Yomralıoğlu ise harita, insan ve doğanın birbirinden kopmasının mümkün olmadığını belirterek, haritacıların bu noktada doğayı modellemeye çalışan insanlar olduğunu söyledi. Bir şeyi modellemek için onu iyi algılamak gerektiğini ifade eden Yomralıoğlu, “Bir şeyi modellemek için onu iyi algılamak gerekiyor. Doğa en iyi tasarımcıdır. Bir harita çizecekseniz doğada bunun nasıl olduğunu bilmeniz gerekir. Bir depremin veya herhangi bir olayın nasıl olduğunu bilmek gerekir. Onun için doğayı takip etmekte yarar var” dedi. Yomralıoğlu dünyada nüfus başta olmak üzere atmosferde ve iklimde çok hızlı değişim olayları yaşandığını kaydederek, bunun sonucunda doğal kaynakların zaman içerisinde tükendiğini ve sorunlar yaşandığını anlattı.
“DOĞAL KAYNAKLAR İYİ YÖNETİLMELİ”
Yomralıoğlu şöyle devam etti: “Tahminlere bakıldığında dünya nüfusunun çok kısa bir zamanda 2 katına çıkacağı ve kentlere yapılan göçlerin yüzde 80-90 seviyelerine çıkacağı görünüyor. Dünyanın dörtte üçü suyla kaplıdır ama buna rağmen su problemi yaşanıyor. Doğal kaynaklar bizlere yetecekmiş gibi görünüyor ama dünya hala açlıkla, erozyonla ve kuraklıkla mücadele ediyor. Tüm bunlara bakıldığında bu olayların gerçekleştiği yerin arazi olduğunu görüyoruz. O zaman bizim doğal kaynakları iyi yönetmemiz gerekiyor. Ama bir yönetimden söz edeceksek doğayı iyi bilmemiz gerekir. O zaman biz arazi yönetimi diye bir kavramla karşı karşıya kalıyoruz.”
“HARİTALAR NİTELİKLİ,
KALİTELİ VE SAĞLIKLI OLMALI”
İnsanlığın el birliği ile tüm toprakları kent toprağına doğru dönüştürmeye çalıştığına dikkat çeken Yomralıoğlu, “Bu açıdan baktığımızda bu yönetimin gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Dünyada birçok farklı kurum, kuruluş, kişi bir araya gelerek ya da kendileri ile ilgili alanlardaki olayları tarif ederek bir şeyler yapmaya çalışıyor. Tüm bu olayları gerçekleştirirken ihtiyaç duydukları önemli araçlardan bir tanesi haritadır. Onun için haritaların nitelikli, kaliteli, sağlıklı ve çeşit çeşit üretilmesi gerekir” ifadelerini kullandı. Yomralıoğlu, insanların ihtiyaçları için tasarladıkları hususları araziye yansıtmaları gerektiğine işaret ederek, bunun içinse harita tabanlı verilere ihtiyaç duyulduğunu kaydetti.
“HARİTALAR SABİT
BİLGİLER SUNUYOR”
Olayları tarif etmek için en önemli aracın harita olduğunu ifade eden Yomralıoğlu, “Çağlar boyunca bütün insanlık kullanıp vazgeçememiştir. Ancak haritalara baktığımızda bu, sözü edilen olayları çözebilmek anlamında yeterli mi diye bir soruyla karşı karşıya kalıyoruz. Çünkü artık haritalar bizlere sabit bilgiler sunuyor” diye konuştu. Haritaların belirli bir ölçekte olması nedeniyle sınırlı sayıda bilgi elde edilebileceğini dile getiren Yomralıoğlu, coğrafi bilgi sistemlerinin bir yerden başka bir yere giden yolu sadece gözle görmenin yeterli olmayacağını, en kısa nasıl gidilebileceğine dair veri ve bilgilere duyulan ihtiyaca yanıt olarak ortaya çıktığını ifade etti.
Yomralıoğlu’nun konuşmasının ardından panel, soru-cevap bölümüyle sona erdi. Panele AKÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Özdemir, Mühendislik Fakültesi Harita Mühendisliği Bölümü Başkanı Doç. Dr. Saffet Erdoğan, Coğrafya ve Harita Bölümlerinin öğretim elemanları ile çok sayıda öğrenci katıldı. (Kocatepe Haber Merkezi)

Bakmadan Geçme