Çanakkale esirleri Afyonkarahisar’da kalmıştı – Kocatepe Gazetesi
Dünyaca ünlü aktör Russel Crewe’ın yeni filmi ile Çanakkale Savaşı’nda Türk ordusuna esir düşen Anzaklar yeniden gündeme geldi. Anzak esirlerin büyük bir kısmı da Afyonkarahisar’da esir tutulmuştu Dünyaca ünlü oyuncu Russell Crowe’un yönetmenliğini yaptığı Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan’ın rol aldığı The Water Dviner filmi sanat ve sinema çevrelerinde geniş yankı uyandırdı. Çekimlerinin büyük bir [&hellip]
Dünyaca ünlü aktör Russel Crewe’ın yeni filmi ile Çanakkale Savaşı’nda Türk ordusuna esir düşen Anzaklar yeniden gündeme geldi. Anzak esirlerin büyük bir kısmı da Afyonkarahisar’da esir tutulmuştu
Dünyaca ünlü oyuncu Russell Crowe’un yönetmenliğini yaptığı Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan’ın rol aldığı The Water Dviner filmi sanat ve sinema çevrelerinde geniş yankı uyandırdı. Çekimlerinin büyük bir kısmı Türkiye’de yapılan filmin yönetmeni ve başrol oyuncusu olan Russell Crowe’un Çanakkale Savaşı sırasında Avustralya’dan Türkiye’ye gelen ve burada esir düşen bir asker ile onun torunlarının hikayesini anlatıyor.
Gündemdeki film ile Afyonkarahisar’da da bir çok hatıra tazelendi. Her ne kadar bazıları bu durumun “yeni ortaya çıktığını” sansa da Afyonkarahisar’ın Çanakkale Savaşı sırasında en büyük esir toplama merkezlerinden birisi olduğu biliniyor.
Biz de gündemde olan film vesilesiyle 2008 yılında gazeteniz Kocatepe’de yayınlanan “Afyon’daki esirler” yazı dizisinden bazı alıntılar yaptık bugün sizler için.
Avustralyalı ve İngiliz esirlerin Afyon surgunleri 24 haziran 1915’te başlar. AE2 denizaltısı, Çanakkale Boğazı’nda bulunduğu 5 gün boyunca 8 mühimmatından 7’sini kullanıp, bunlardan sadece bir tanesinin Şevketi Peyket adlı Türk gemisine hafif yara aldırır. Sonrasında Denizaltı Sultanhisar tarafından batırıldıktan sonra içindeki 32 mürettebatın tamamı Türk askerleri tarafından kurtarılmış. Esir alınan Anzaklar İstanbul’a, oradan Afyonkarahisar ve Almanlar tarafından Bağdat-Hicaz demir yolu kapsamında yaptırılan Adana Belemedik’teki tren istasyonunda tünelleri kazmakla görevlendirilmiş.
(AVUSTRALYA AE2 DENİZALTI MÜRETTEBATI)
Sınıfı : E-Hafif Denizaltı
Yapım tarihi : 18 Haziran 1913
Bitiş tarihi : 28 Şubat 1914
Mürettebat Sayısı : 35
Silahları : 4 adet Torpido kanalı
Bu denizaltı Vickers Son & Maxim firması tarafından İngiltere’nin Lancashire şehri tersanelerinde inşa edilmiştir. Biri iskele tarafında diğeri ise sancak tarafında olmak üzere bordasından torpido fırlatma özelliğine sahipti. Bu özelliği nedeniyle atış kabiliyeti yüksekti. Kendisinden önceki araçlara nazaran boyutları biraz daha büyüktü ancak direnci, hızı ve gücü de aynı oranda artmış, yaşam koşulları daha uygundu.
AE2 denizaltısının Komutanı Deniz Binbaşı Henry Hugh Gordon Dacre Stoker İrlanda kökenli bir İngilizdi. Ünlü “Drakula” kitabının yazarı Beam Stoker’in yakın akrabasıdır.
Avustralya Deniz Kuvvetleri Bandıralı ikinci denizaltı olan AE2 28 Şubat 1914 tarihinde tamamlanmıştı. Bu tarihten sonra AE1 denizaltısıyla beraber bir grup İngiliz ve Avustralya gemisine eşlik ederek 1914 Mayısında Sydney şehrine ulaştı. Savaşın başlamasını takiben her iki denizaltı da Alman kolonilerine karşı savaşmak üzere Yeni Gine’ye gönderildi. Aynı yılın Kasım ayında yeniden Sydney’e döndü ve bir süre sonra da Çanakkale’ye intikal etti.
Stoker’in planı
İngilizler Boğaz’ın geçilebileceğine inanmamalarına rağmen AE2 denizaltının geçişi deneme yapmasına karar verdiler. Albay Stoker’in planı gece karanlığında yüzeyden mayın hattına yanaşmak ve burada dalarak öte yana geçmekti. Uygun gördüğü yerlerde yüzeye çıkacak ve rotayı kontrol edip su altından yoluna devam edecekti. Birinci denemesinde makinelerdeki arıza nedeniyle dalamadı.
Geriye dönmek sorunda kaldı.
25 Nisan 1915 tarihinde AE2 denizaltısına Çanakkale Boğazındaki hatları yarıp Marmara Denizine girmesi için ikinci bir emir verildi. Aynı gün gece yarısından sonra saat 2.30 sıralarında “Peyk-i Şevket” gemisini torpido atarak batırdı. Peşinden takip eden iki adet Türk gemisi önünde Çanakkale hattını geçti. Boğazı geçerken, sahil topçularının önünde iki kez karaya oturma tehlikesi atlattı. Sahile o kadar yakındı ki Türk topçusu bu yakınlıkta nişan alamıyorlardı.
AE2 denizaltısının Marmara Denizine girişi.
Yüzeyden takip eden gemilere izini kaybettirerek 26 Nisan tarihinde Marmara denizine girdi. Geminin görevi Türk ordusunun tedarik hatlarını kırmaktı. Denizaltının hatları geçmesi Çanakkale’yi terk etmeyi düşünen İngilizleri cesaretlendirmişti. Bu nedenle savaş daha da uzayacak ve 500 bin kadar insan yok olacaktı. Denizaltının Marmara Denizine girmesini takiben dört gün boyunca çeşitli gemileri batırmayı denedi ancak başarılı olamadı. 29 Nisan günü E14 denizaltısıyla irtibat kurdu. Bir gün sonra buluşmak üzere sözleşildi ancak AE2 denizaltısı bu randevusuna hiçbir zaman ulaşamayacaktı..
Esir alınıp Afyonkarahisar’a gönderildiler
30 Nisan günü yüzeye çıktı. Sultan Hisar gemisini görünce dalmaya çalıştı ancak dalış dengesini sağlayamadığından yeniden yüzeye çıkmak zorunda kaldı. Sultan Hisar Kruvazörü AE2 makine dairesini bir torpidoyla vurdu. Mürettebatın denizaltıyı terk etmekten başka çaresi kalmamıştı. Gemi Kaptanı Henry Stoker gemisini kolayca bırakmak istemediğinden ambar kapaklarının açılmasını emretti ve denizaltıyı batırdı. Daha sonra Stoker ve mürettebat Sultan Hisar Kruvazörünün kaptanı Ali Rıza Bey’in yolladığı tahlisiye kayıklarına alındı. Mürettebatın tamamı kurtarılmış ve 1918 yılında savaşın sonuna kadar Afyonkarahisar esir kamplarında tutulmuşlardır.
Afyonkarahisar kampından kaçtılar
Mürettebatın Afyonkarahisar’a getirilmesinden bir süre sonra Stoker ve Fritz adında bir diğer subay İstanbul’a getirilerek küçük bir hücrede tutuldular. Bunun nedeni Mısır’da bulunan Türk esirlere iyi davranılamamış olmasıydı. Bir ay kadar sonra İngiliz hükümetiyle yapılan anlaşma neticesi yeniden Afyonkarahisar’a gönderildiler. Stoker ve iki mürettebatı Afyonkarahisar’dan kaçmayı başardılar ancak Ege denizi kıyılarında yeniden yakalanıp daha güvenli olan Yozgat kampına yollandılar. Burada da kaçmaya çalışan mürettebat kaçamadan yakalandı. Bazı kaynaklarda Stoker’in İzmir’de kadın kılığında yakalandığı yazar ancak bu doğru değildir.
Komutan’ın notları bulundu
Savaş sonrasında Stoker’e herhangi bir ödül verilmedi. İngiltere’ye dönüşünde K sınıfı bir denizaltıya komutan olarak atandı ancak artık denizaltında değil bir gemide çalışmak istediğini söyleyerek görevi ret etti. Bu durumda onu bekleme listesine aldılar. Bu arada oyuncu olarak çalışmaya başladı. Bahriye komutanlığı bundan hoşlanmayarak onu hemen bir yüzey gemisine atadılar. Ancak Stoker oyuncu olarak çalışmayı tercih edecekti. 2. Dünya savaşı sırasında yeniden göreve çağrıldı ve ancak savaşın sonunda bahriyeye geri döndü. 1966 yılında Marmara Denizine bir denizaltıyla giren ilk komutan olan bu adam 77 yaşında vefat etti.
Bazı kaynaklarda AE2 denizaltısının Marmara denizine girişlinin savaşı uzattığı yazılırsa da bunu destekleyecek kanıt yoktur. Yıllar sonra araştırmacılar Stoker’in notları ve günlükleri ve kaçış planlarından yola çıkarak denizaltının yerini tespit ettiler.
GEMİ PERSONELİNİN ADLARI
Subaylar:
Deniz Binbaşı Gemi Komutanı Henry Hugh Gordon Dacre Stoker (İngiliz Bahriyesi)
Ön Yüzbaşı Geoffrey Arthur Gordon Haggard (İngiliz Bahriyesi)
Ön Yüzbaşı John Pitt Cary (İngiliz Bahriyesi)
Bölük Askerleri ve Erbaşlar
Başçavuş Deniz Astsubay Harold Abbottt (İngiliz Bahriyesi)
Başçavuş Deniz Astsubay Charles Vaughan (Avustralya Bahriyesi)
Baş makinist Harry Burton Broomhead (İngiliz Bahriyesi)
Baş Ateşçi Charles Varcoe (İngiliz Bahriyesi)
Deniz Astsubay Cecil Arthur Bray (Avustralya Bahriyesi)
Deniz Astsubay Stephen John Gilbert (Avustralya Bahriyesi)
Makine Dairesi Ateşçi Peter Fawns (İngiliz Bahriyesi)
Denizci Erbaş Charles Holderness (İngiliz Bahriyesi)
Denizci Erbaş George Hanry Nash (Avustralya Bahriyesi)
Telsiz Erbaş Albert Norman Charles Thomson (İngiliz Bahriyesi)
Ateşçi Erbaş John Kerin (Avustralya Bahriyesi)
Usta Gemici John Harrison Wheat (Avustralya Bahriyesi)
Usta gemici Benjamin Talbot (Avustralya Bahriyesi)
Usta gemici Alexander Charles Nichols (Avustralya Bahriyesi)
Usta gemici Albert Edward Knaggs (Avustralya Bahriyesi)
Usta gemici William Thomas Cheater (Avustralya Bahriyesi)
Usta gemici Lionel Stanley Churcher (Avustralya Bahriyesi)
Telgrafçı William Wolseley Falconer (Avustralya Bahriyesi)
Ateşçi James Cullen (Avustralya Bahriyesi)
Ateşçi Horace James Harding (Avustralya Bahriyesi)
Ateşçi William Brown Jenkins (Avustralya Bahriyesi)
Ateşçi Charles George Suckling (Avustralya Bahriyesi)
Ateşçi Thomas Henry Walker (İngiliz Bahriyesi)
Ateşçi Michael Williams (Avustralya Bahriyesi)
Ateşçi Thomas Wishart (İngiliz Bahriyesi)
Makinist James Henry Gibson (İngiliz Bahriyesi)
Makinist Stephen Thomas Bell (İngiliz Bahriyesi)
Ateşçi Astsubay Herbert Alexander Brown (Avustralya Bahriyesi)
Ateşçi Astsubay Henry KJames Elly Kinder (Avustralya Bahriyesi)
İşaretli personel esir iken AfyonKarahisarda ölmüştür. (Ateşçi James Varcoe Afyona getirilirken, yaralı olduğu için yolda ölür)
Konu ile ilgili sair resmi devlet (Bahriye Komutanlığı Avustralya, Amiral John Roebeck İngiliz Deniz Kuvvetleri Komutanlık raporu vs.) kaynakları bulunmaktadır.
Kaynak “ First in Last Out- İlk Girenler Son Çıkanlar-“ adlı kitap. Gelibolu’da bahriye. Yazarı L.A Frame & G.J Swinden. Kangarroo yayınları, 1990)
Osmanlı 16 bin esir aldı
(1916-17-18-19)(İngiliz kaynaklı-) Resmi Raporlarda savaş başlangıcından sonuna kadar Osmanlının 16.583 esir aldığı (ki çoğu Artabistan, Yemen, Hicaz cephesinden çünkü Çanakkalede iki taraf ta pek fazla esir almamış) 4932 savaş esirinin kamplara yolandığı ve bunlardan en az 2289 esirin öldüğü ya da kayıp olduğu biliniyor. Askerler başlangıçta sivil hapishanelerde tutulurken daha sonra Samatyada eski bir Ermeni Okulu toplama merkezi haline getirilir buradan anadoluya dağıtılırmış. Bir kısmı Afyona, Ankaraya, Bursa, Bursa, Kütahya,Sivas, Yozgat, Gediz, Kastamonuya, Eskişehire, Konya ( bu iki şehir özellikle Hintli subaylara ayrılmış) çankırıya ve Tarsusta Tren tuneli kazmaya yollanırmış. Kazıya gidenlerin çoğu Hintli askerler iken Kut El Amara (general Townsend teslim olmuştu ve askerlerin 10 bin kadarı Hintli birliklerdi) dan gelen sair İngilizlerde tarsuasa yolanmış. Bir kısım İtalyanlar önce afyonda trenlerde tutulup sonra Aydında madende çalışmaya yollanmoış. 9 Subay Fransız subay 3 yıl burada kalırlar. Bir kısım sırp esir ise başka bir yerde tutulurlar afyonda. Birkaç Kanadalı ve İskoç askeri de vardır. (1918) Afyon merkezinde özellikle Mazlum bey adlı bir subayın kötü bir ünü var ve bu subay daha sonra cezalandırılmış. Afyonun tren merkezi olması burayı dağıtım merkezi yapmış. İlginçtir Roma Katoliklerini özellikle afyona yollarlar. Protestanları ise Çankırıya
1918 baharında 100 adet İngiliz subayı ve 120 Rus (Rus esirler daha çok denizci tüccarlardır) ve Fransızlar vardır.
Bir Medresede, Ermeni Kilisesinde ve İstasyon caddesinde hastane olarak kullanılan bir yerde ve kale etrafında iki sokakta bulunan evlerde tutulurlar. (Hollanda ve Amerikan büyükelçileri ziyaretlerine gelir)
Bir subay şifreli mesaj yazarak afyondan filistine birlikler çıkarıldığını bildirir üstlerine.
Bir Yahudi mezarlığı olduğundan bahsediliyor
Afyonda olenler soyle gozukuyor
Michael Williams Avustralya
Albert Edward Knaggs Avustralya
Stephen John Gilbert Avustralya
Afyondaki esir askerlerden bazılarının isimleri : (Bunlar hatıralarını yazanlardan bir kısmı)
A.J.Evans İngiliz Pilot-Filistinde düşürülür ve Afyona getirilir. 6 ay kalır. kaçar ve sonra yakalanır (1918)
John Still-İngili
Çanakkale Savaşı’nda , 200 esir Avustralyalı asker…
Avustralyalı tarihçi Lawless, Çanakkale Savaşı’nda Türklerin, 200 esir Avustralyalı askere kötü muamele yaptıklarını yalanladı: Türklerin merhameti, beni duygulandırdı.Avustralyalı tarihçi Jennifer Lawless, Çanakkale Savaşı’na katılan 200 dolayında Avustralyalı askerin Anadolu’daki 23 noktada, 1918 yılına kadar esir kaldıklarını belirledi.
Lawless (56), izlerini sürdüğü askerlerden 66’sıyla ilgili net bilgilere ulaşırken, Türklerin o dönemde esirlere kötü muamele yaptıklarına dair bazı yayınların gerçeği yansıtmadığını tespit etti.
Avustralya’nın New South Wales (NSW) Eyaleti Eğitim Bakanlığı Tarih Müfradatı Sorumlusu Jennifer Lawless, 2000 yılından beri devam eden “http://m.kocatepegazetesi.com/”Gelibolu Savaş Esirlerinin Tecrübeleri”http://m.kocatepegazetesi.com/” konulu projesi çerçevesinde, bir taraftan Çanakkale Savaşı’nda esir düşen Avustralyalı askerleri belirlemeye çalışırken, diğer taraftan da askerlerin 1915-1918 esir tutuldukları yerlerdeki yaşamlarını araştırıyor.
Sydney Üniversitesi’nde doktora çalışması olarak yürüttüğü proje çerçevesinde, Türkiye ve Avustralya tarafından ortaklaşa verilen “http://m.kocatepegazetesi.com/”Endeavour Bursu”http://m.kocatepegazetesi.com/”nu alan Lawless, araştırmasıyla ilgili Türkiye’de çalışma yaptı.
Lawless, Avustralyalı esir askerlerin Anadolu topraklarında 23 kampta tutsak olduğunu belirlediğini, kampların bulunduğu bölgelerde 4 ay süreyle çalışma yapacağını söyledi.
Türkiye’ye beraberinde 18 kilogram ağırlığında tarihi belge getirdiğini anlatan Lawless, 1.5 yıl sonra tamamlayacağı araştırmasının sonuçlarını Türkçe ve İngilizce olarak yayınlayacağını bildirdi.
‘BİLİNMEYEN ÇOK ÖNEMLİ BİLGİLERE ULAŞTIM’
Lawless, araştırmasında, bugün kadar bilinmeyen çok önemli bilgilere ulaştığını, Türklerin o zor dönemlerde bile esirlere insanca, merhametli davrandığını belirlediğini anlattı.
Türkiye’yi 1999 yılında ziyaretinde, Haydarpaşa’da Avustralyalı askerlerin mezarlarını bulduğunu, mezarların neden orada olduklarını merak etmesi sonucu araştırmasının başladığını dile getiren Lawless, Türkiye ve İngiltere’ye bir kaç kez seyahat etmesine, Avustralya’nın çoğu eyaletini gezmesine neden olan araştırmada, Avustralya ve Osmanlı arşivlerinden yararlandığını, askerlerin ülkelerine döndükten sonra orduya verdikleri raporlar ile Kızılhaç raporlarını incelediğini belirtti.
Lawless, Türkiye’deki askeri arşivlerden yararlanmak için de ilgili birimlere başvuruda bulunacağını söyledi.
‘EN BÜYÜK KAMP, AFYONKARAHİSAR’DA’
Çanakkale Savaşı’nda esir düşen Avustralyalı askerler için kurulan en büyük kampın Afyonkarahisar’da olduğunu, Adana, Çankırı, Yozgat, Kastamonu, Adapazarı, İzmit, İstanbul’un da aralarında bulunduğu 23 kampta yaklaşık 200 Avustralyalı esirin 1915’ten 1918 yılına kadar bu kamplarda yaşadığını tespit ettiğine değinen Lawless, esirlerden 66’sı hakkında çok geniş bilgiye sahip olduğunu ifade etti. Lawless, askerlerin kamplarda son derece insani muamelelere maruz kaldıklarını ortaya çıkardığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“http://m.kocatepegazetesi.com/”Avustralyalı askerler kaçmayacaklarına dair söz verince kapalı yerlerde tutulmamışlar, Türklerle iç içe yaşam sürmüşler. Askerler esir oldukları sürece bir nevi Türklerle kültürel alışverişte bile bulunmuşlar. Örneğin Gediz’deki tutsaklar bin kitaptan oluşan bir kütüphanenin kurulmasını sağlamışlar, dil öğrenmişler, dil öğretmişler, yerel yöneticilerin desteğiyle bando kurmuşlar, Gediz halkıyla birlikte ava gitmişler. Ressam olan esirler resim çalışmalarını sürdürmüşler. Bazı yerlerde demiryolu, karayolu yapımında Türklerle birlikte çalışmışlar. Türkler esirlere tutsak değil, misafir muamelesi yapmışlar.”http://m.kocatepegazetesi.com/” Jennifer Lawless, Mondros Mütarekesi imzalandığında, Avustralyalı esirlerin kamp bölgelerinden İzmir ve İstanbul’a götürüldüklerini, oradan da İskenderiye üzerinden ülkelerine döndüklerini anlattı.
‘ESİRLER, DUYGUSAL ANLAR YAŞAMIŞ’
Esirlerin yazılarından, ülkelerine dönerken duygusal anlar da yaşadıklarını anladığına işaret eden Lawless, çalışmasının esirlerle ilgili yapılan ilk sağlıklı araştırma olduğu ifade etti.
Avustralyalı bir kişinin, daha önce Anadolu’da esir olan dedesinin günlüğünden yola çıkarak bir kitap yayınladığını, bu kitapta da kendisinin araştırmasını doğrulayan bilgiler bulunduğunu vurgulayan Lawless, diğer yayınlarda ise genellikle, “http://m.kocatepegazetesi.com/”Türklerin esirlere kötü davrandığının öne sürüldüğünü dile getirerek, şöyle konuştu:
“http://m.kocatepegazetesi.com/”Diğer araştırmacılar hiç araştırma yapmadan Türklerin esirlere kötü davrandığını yazmıştı. Bu araştırma, benim onun doğru olmadığını bulmamı sağladı. Savaş ortamında bile Türklerin hep doğru şeyi yapmaya çalıştığını gördüm. O çok kötü dönemde bile Türklerin merhametli davranması beni duygulandırdı. Şimdi bile araştırmam için gittiğim her yerde insanların yardım etme çabaları nedeniyle çok duygulanıyorum. Çok zor bir konu ama insanlar bana harika davranıyorlar.”http://m.kocatepegazetesi.com/”
AE2 Denizaltısı Türk gemilerini tehdit ediyordu
Örneğin bunlardan emektar “38” numaralı “Şükran” vapuru, “Marmara’ya ilk giren denizaltı” olarak tarihe geçen Avustralya denizatlısı AE-2’nin elinden zor kurtulanlardan biriydi…
27 Nisan 1915 günü “Şükran” Gelibolu’ya asker götürüyordu. Askerler güzel olan havadan yararlanmak amacıyla güverteye çıkmış, davul zurna çalıp oyun oynuyorlardı. AE-2, geminin asker taşıdığını fark edince hemen torpillemek için hazırlandı. Ama “Şükran” yalnız değildi; yanı sıra Ali Rıza Kaptan tarafından yönetilen “Sultanhisar” gambotu seyrediyordu. AE-2’nin attığı torpil, “Sultanhisar” tarafından fark edildi ve “Şükran”ın kaptanı uyarıldı. Hemen başarılı bir manevra yapan kaptan da gemisini kurtardı…
AE-2’yi Marmara’da yakalayan ve mürettebatını esir eden Sultanhisar gambotu ve kaptanı Ali Rıza Bey..
AE-2, daha sonraki günler boyunca “Sultanhisar” tarafından görüldüğü bölgede aranıp kovalanacak ve 30 Nisan günü ona yakalanınca da kendi kaptanı tarafından batırılacaktı. Denizaltı kaptanı Stoker, teslim olduğu Ali Rıza Bey’e, “Şükran”ı hedef seçtiğini itiraf edecek; “Sultanhisar”ı kastederek, ”Ancak, üzerimde durmadan tepinen bir bot yüzünden başaramadım” diyecekti..
Diğer denizaltıları da ele geçirdik
Fransızların kaybettikleri bu 4 denizaltı gemisine mukabil İngilizler de AE2, E15, E7, E20 ve E14 denizaltı gemilerini kaybettiler ki bunlardan 800 tonluk AE 2 denizaltı gemisi 3 Nisan’da Marmara’da Sultanhisar torpitobotumuz tarafından top ateşiyle batırılmış, beyaz teslim bandırası çeken mürettebatı da esir edilmiştir.
725/810 tonluk E15 denizaltı gemisi de 17 Nisan 915’te bataryalarımızın ateşi altında Kepez’de hasarzede olarak oturdu. Teslim olan mürettebatı, gemilerini imha etmeğe vakit bulmadan esir edildiler. Gemi, İngilizler tarafından yapılan hususî taarruzlarla tahrip edildi; bu esnada muhacim botlardan biri de top ateşiyle batırıldı.
E7 Denizaltısı
726/810 tonluk E7 denizaltı gemisi de 4 Eylül 915’te ikinci defa Marmara’ya geçerken pervanesini ağ maniasına taktırdı; takılı halde bulunduğu bir zamanda atılan su bombası gemiyi deniz üstüne çıkmaya icbar etti ve su üstüne çıkar çıkmaz karakol botlarımız tarafından açılan ateş üzerine teslim olan 31 mürettebatı esir edildi, gemi battı.
725/810 tonluk E20 denizaltı gemisi de Çanakkale boğazında teslim olan Turkuvaz Fransız denizaltı gemisinde bulunan evrak meyanında, Turkuvaz ile E20’nin Marmara’da bir randevusu olduğu bilgisi elde edildi. 6 Teşrinisani 1915’te bu randevuya gönderilen U-14 Alman denizaltı gemisi tarafından torpidolanarak batırıldı ve mürettebatından 9 kişi esir edildi
E14 Denizaltısı
725/810 tonluk E14 denizaltı gemisi ise Yavuz’un Nağra’da oturmasıyla onun işini becermek üzere Nağra’ya gönderilmişti. Fakat gemi Yavuz’u bulamadı. Gambotlara karşı attığı torpitosu, geminin yakınında bulunan enkaza çarparak infilâk etti. Bundan geminin kendisi zarar görerek dalamayacak hale geldi. Denizin üstünde seyretmek suretiyle boğazdan çıkmağa teşebbüs etti ise de bataryalarımız ve karakol merakibimiz bunu ateşe tuttular; teslim bandırası gösterdi. Ateş kesildi. Düşman yine kaçmağa teşebbüs etti. Düşmanın müteaddit kere yaptığı bu hileye tahammül edemeyen ve düşman denizaltı gemisini takip eden karakol botlarımızla bataryalar son defa düşmanı ateş altına alarak hatırdılar. Düşmandan 7 esir alındı.
Denizaltıyı batırdı madalya kazandı
26 Şubat tarihinde Boğazda bulunan dış tahkimatlar yarıldı ve bir kısım gemi Seddülbahir fenerinin bulunduğu koya girerek demirledi Kum kaleye çıkarma yapan denizcilerin arasında İngiliz “Vengeance” gemisi subaylarından Eric Robinson da vardır. Robinson kahramanlık göstererek tek başına civardaki iki topu ve Orhaniye’de bir topu imha eder. 2 Mart 1915 tarihinde saldırıya geçen Osmanlı birlikleri bu öncüleri geri püskürttüler. Bu subay daha sonra karaya oturmuş olan ve mürettebatı esir alınıp AfyonKarahisar’a getirilecek olan İngiliz E15 denizaltısını vurup batırdığı ve düşman eline geçmesini önlediği için madalya alacaktır.
Denizaltıyı batırdı ve teslim oldu. Afyonkarahisar’da yıllarca kaldı
Yıl 1915, Birinci Dünya Savaşı. İtilaf Kuvvetleri’nin 18 Mart’taki Çanakkale Boğazı’nı yarma girişimi Türk deniz ve kara savunması karşısında başarısızlığa uğruyor. Kara kuvvetlerinin yardımı olmadan donanmanın ilerleyemeyeceği kararına varıyor. Ama bu konuda da tereddütler var…
25 Nisan’da ise Avustralya’ya ait ‘‘AE2’’ denizaltısı Çanakkale Boğazı’nı aşıp Marmara Denizi’ne geçmeyi başarıyor. Denizaltıdan saat 06.00’da geçilen ‘‘Boğaz’ı geçtik. sorun yok’’ telsiz mesajı, itilaf devletlerine cesaret veriyor. İngilizler ile Avustralya ve Yeni Zelandalılar’dan oluşan Anzak kuvvetleri, 25 Nisan’dan itibaren karaya çıkmaya çalışıyorlar. Anzaklar, Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal’in komutasındaki Türk kuvvetleri karşısında yerlerine çakılıp kalıyor. Çanakkale destanı yazılıyor. Ama savaşın tarafları yaklaşık 250’şer bin kayıp veriyor…
‘‘Boğaz’ı geçtik’’ mesajıyla belki de daha erken ve daha az kayıpla bitecek bir savaşın sürmesini sağlayan AE2 denizaltısı ise Marmara’ya geçişinden 5 gün sonra, arıza nedeniyle su üstüne çıkmak zorunda kaldı ve küçücük bir gemi olan Sultanhisar torpidobotunun toplarına hedef oldu. Denizaltının mürettebatı teslim olmak zorunda kaldı. Ama Kaptan Henry Stoker, önce denizaltının batmasını sağladı, daha sonra Sultanhisar’ın Kaptan Ali Rıza Bey’in gönderdiği sandala bindi.
Denizaltısını kendi elleriyle batırdıktan sonra Sultanhisar’ın Kaptanı Ali Rıza Bey’e teslim olan Kaptan Stoker, 32 mürettebatla 4 yıl Afyonkarahisar’da esir olarak tutulmuş. Daha sonra ülkesine dönen İrlanda asıllı Stoker, Kraliyet Deniz Kuvvetleri’nden beklediği kahramanlık madalyasını alamayınca ordudan ayrılmış. Stoker, 1970’e kadar tiyatro aktörlüğü yapmış. Stoker’ın teslim olduktan sonra kendisine iyi davrandığı için Kaptan Ali Rıza Bey’e armağan ettiği gümüş sigara tablasının ise nerede olduğu bilinmiyor. Selçuk Kolay, bu sigara tablasına ulaşılmasının da ilginç olacağını düşünüyor.
• AE2: Yzb. Henry Dacre Stoker komutasındaki AE2 denizaltısın 25 Nisan 1915 tarihindeki Çanakkale Boğazı geçişi su üstünden filme çekilmiş ve denizaltının ilk ateşe maruz kaldığı Rumeli Mecidiye Tabyası ve daha sonra karaya oturduğu Çamburnu Tabyası’nda karadan ve denizden çekimlere devam edilmiştir. 25 Nisan 1915 tarihinde Çanakkale Boğazı’nı ilk geçen denizaltı olan ve 30 Nisan 1915 tarihinde Sultanhisar torpidobotu tarafından Karaburun-Karabiga’nın 4 mil. kuzeyinde batırılan, 72 metre derinlikteki AE2 denizaltısına dalış yapılacak, batığın durumu ve çıkarılma imkanları değerlendirilecektirE11 ve E14 denizaltılarının batırdığı savaş ve nakliye gemilerimiz, asker ve malzeme nakliyatında kullanılan Şirket-i Hayriye vapurlarının kalıntıları incelenip, belgelenecektir.
“HMS E15” İngiliz Denizaltısı
Takvimler 17 Nisan 1915 tarihinde, sabahın erken saatlerinde donmuştur. Süvari Yüzbaşı T. S Brodie tarafından kumanda edilip Çanakkale’ye girerek mayın hatlarının altından geçmeye çalışan HMAS E15 modern bir denizaltıdır ancak akıntı nedeniyle kıyıya savrulur ve Kepez burnu yakınlarında Dardanos kalesinin tam altında karaya oturur. Hasan Mevsuf bataryasından açılan ilk ateşle kulede bulunan Süvari parçalanarak ölür. İkinci salvoyla Bataryaları da isabet alan gemi personelinden altısı denizaltının içinde can verecek ve geri kalan personel teslim olacaktır(2). Boğazda mayın hatlarından sorumlu Binbaşı Nazmi Akpınar’ın ifadesine göre, 4 subay ve 20 denizci teslim olmuştur. Hemen ertesi gün Süvari Brodie’nin kardeşinin de görev yaptığı HMAS B6 denizaltısı E15 denizaltısını patlatmaya çabalayacak ve en sonunda iki gün sonra Majestic gemisine bağlı Yüzbaşı Godwin komutasındaki bir istimbot tarafından atılan bir torpido ile E15 batırılacak, torpidoyu atan istimbot ise kıyıdan atılan mermilerle vurulup batacak ama personeli Triumph gemisine bağlı E. G Robinson komutasındaki bir diğer istimbot tarafından kurtarılacaktır (3). Bu denizaltıdan da esirler Afyonkarahisar’a getirilmiştir.
AVUSTRALYA AE2 DENİZALTISINDAN ANILAR
AE2 Denizaltısı ile ilgili deniz Kuvvetleri Komutanlığına rapor veren dönemimin İngiliz İşgal Kuvvetleri Bahriye Filosu Komutanı Amiral John De Roebeck tarafından HMS. Titania gemisinde yazılmış rapor şöyle der:
7893 Albert Edward Knaggs (Avustralya Kraliyet Donanması)
Bu belge Avustralya Donanmasına ait AE2 denizaltısında askerlik yapmış olan ve denizaltının Çanakkale savaşları sırasında Ali Rıza Bey komutasındaki Sultanhisar gemisi tarafından vurulması üzerine esir alınan 32 askerden birisine aittir. Burada geminin yapılışı tarihinden Sydney Limanına getirilişi ve takiben Türk sularına gelişi ve askerin esirlik günleri anlatılmaktadır. Bu bağlamda, yaklaşık 20 sayfa tutan günlükten geminin Türk karasularına getirilişi kısmını zaten Binbaşı Stoker’in raporu kısmında vermiştik. Burada Edward Knaggs’in esirlik dönemiyle ilgili yazdıklarının bir kısmını bulacaksınız..
30 Nisan: Denizaltının makine dairesinde bir delik açılmış ve su almaktadır. Denizaltının su altında daha fazla kalması tehlikelidir. Artık yapabilecek bir şey yoktur. Denizaltı tamamen devre dışı kalmıştır. Çaresizlik içerisinde yüzeye çıkılır ve…
Kaptan herkesi güverteye emretti. Köprüye geldiğimizde bir Gambot hala bize ateş ediyordu ancak atış mesafesi uzaktı. Hepimiz sahayı erken terk etmenin hayal kırıklığı içerisindeydik. Bu aşamada torpido gemisi ateş hattına girdiğinden sirenlerini çalmaya başlayınca ve semafor askerleri işaret vermeye başlayınca atışlar durdu. Daha sonar tahlisiye sandalları indiren Osmanlı gemisi, içinde bir Alman subayıyla yanaştı. Sandallar sadece 5 kişi aldığından gemiye yüzmek zorunda kaldık. Türk gemisine çıktığımızda torpido kanallarının boş olduğunu gördük. İngilizce konuşabilen bir Alman subayı her iki torpidonun da bize atıldığını ancak isabet kaydedilemediğini söyledi. Aynı şekilde Gambotlardan birisinin de isabetsiz atış yaptığını söyledi. Şanslıymışız. Türk gemisinde subaylar köprüye alınırken bizler de içtima güvertesine alındık. Güvertede giysilerimiz kururken Türk Gemisi Gelibolu’ya doğru yol aldı ve bizler Yarımadanın kumandanı olan General Limon Von Sanders tarafından ifademiz alınmakta iken gemi bir hastane gemisine acilen yanaştı. Türk gemisi akşam saat 8’de İstanbul’a doğru yola çıktı.
1 Mayıs 1915. Bu ülkede bol bulunduğu bilinen haşere ve bitler tarafından neredeyse canlı canlı yendikten sonra Gemiyi terk etmeden önce bize asker kıyafetleri, pardösüler, terlikler ve kırmızı fesler verildi. İstanbul sokaklarında yürüyerek hapishaneye gidecektik. Subaylar bir faytonla götürüldüler. Hapishaneye vardığımızda bizleri bodrumda küçük bir odaya koyup çok kötü yemekler verdiler.
Bazılarımızı tek tek alarak İngilizce bilen bir subay tarafından ifademiz alındı. Marmara denizindeyken yaptıklarımızı ve denizaltı hakkında bilgiler soruyordu ama işlerine yarayacak bir şey öğrenemedi. Böylece Denizaltı personelinden yaklaşık 10 kişinin ifadesi alındı. İfade alındıktan sonra başka bir odaya alınıyorduk. Personelin kalanıyla görüşmemiz ya da konuşmamıza izin verilmiyordu. Aynı gece bizlere Türk Bahriyeli kıyafeti ve birer çift çorap verdiler. Bulunduğumuz odada minder yoktu, yerde uyuyacak ve pardösüleri de battaniye olarak kullanacaktık.
2 Mayıs. Hapishanede birçoğu bulunan ve çoğunluğu da zincirlenmiş olan adi suçlular gibi saçlarımızı kazıdılar.
3 Mayıs. Tüm subayları meydanda toplayıp fotoğraflarını çektiler. Bize verilen tayın kaba öğütülmüş undan yapılmış (yaklaşık 1 kilo) ağırlığında bir somun kara ekmek olup istediğimiz kadar su idi. Odamızda küçük bir pencere olduğundan zaman zaman hava almaya çıkmayı talep ettik ve bu isteğimiz yerine getirildi. Öğleden sonra 2 saat havalandırmaya çıkıyorduk.
5 Mayıs. Sabah saat 8.30 da trenle yola çıktık ve akşam 7 sıralarında Eskişehir’e vardık. O gece buz gibi bir odada tutulduk. Bizlere herhangi bir şey verilmedi.
6 Mayıs. Sabah saat 6’da yeniden trene bindirildik ve saat 11 sıralarında Afyonkarahisar’a vardık. Burada bizi ahşaptan yapılma bir binaya aldılar ve bizlere yer açılıncaya kadar iki gün iki gece orada kaldık. Soğuk ve rüzgâr nedeniyle uyumak imkânsızdı ve gece boyunca herkes bir aşağı bir yukarı volta atıyorduk.
8 Mayıs. Hazırlanan yeni yere yürüdük. Orada çoğu ticari denizci iken enterne edilen ve bazıları da asker olan 250 kadar Rus subay vardı. Keza, Fransız denizaltısı “Sapphire” personeli ve İngiliz Denizaltısı E15 personeli de oradaydı. Sağlıklı bir şekilde 15 ya da 16 kişiyi alabilecek bir odaya 32 kişi doldurulduk ve her zaman olduğu gibi yatacak bir şey yoktu.
E15 personeli üzerlerinde bulunan ve bozdurabildikleri parayla alınmış çaydan bize de ikram ettiler. Türkler yaklaşık iki ay bizi sıkı bir gözetim altında tuttular ancak daha sonrası günde 2 saat bahçede eksersiz yapmamıza izin verildi. Tuvalet durumları feciydi.
2 Haziran. Sabah saat 6.30’dan akşam saat 5.30 sıralarına kadar yol yapımı ve taş kırma işinde çalıştık. Bizler çalışırken silahlı nöbetçilerin gözetimi altındaydık. Bizlerden bazılarına dipçiklerle vuruldu ve problem çıktı ancak süreç içerisinde hayat kolaylaştı.
9 Temmuz. Tüm İngilizlere birer çift Çarık ve her zamanki somun ekmek verildi ve kırsalda çalışmaya götürüldü. Akşamüzeri Kara hisardan çıktık ve kayalık, tepelerden oluşan arazide ilerleyerek zorlu bir yürüyüşten sonra akşam saat 8 sıraları gideceğimiz yere vardık. Burada durduk ve uyuduk. Bizlere çadır verilmediği için soğukta ve açık havada uyumak zorundaydık. Aynı gece bize çadır verdiler.
10 Temmuz. Çadırları kurup mümkün olduğunca rahatlamaya çalıştık.
11 Temmuz. Pazar günü Türklerin de dinlenme günü olduğu için çamaşır ve banyo işlerini yaptık.
12 Temmuz. Daha evvelde olduğu gibi sabah güneş doğmadan yol işinde çalışmaya başladık ve akşam güneş batana çalıştık. İki gün kadar yiyecekler az geldiği için çalışmayı ret ettik.
19 Temmuz. Sabah saat 7 sıraları kamptan çıkıp Afyonkarahisar’a öğleden sonra 3 sıraları vardık. Burada hepimizin aşılanacağını öğrendik. Ruslardan bir tanesi Tifodan öldüğü için 3 hafta süreyle her Pazar günü aşı yapıldı. Tüm odalar ve kıyafetlerimiz dezenfekte edildi.
3 Ağustos. Bizlere saman doldurulmuş yataklar yaptılar.
4 Ağustos. Bu ayın 4’ünde, 5’inde ve 6’sında odalar kireçle badana edildi ve yeniden dezenfekte edildi. Raflar, masalar ve dolaplar yapıldı. Daha evvel 32 kişinin olduğu odalarda artık 16 kişi kalıyorduk. Bizlere çok ucuz sivil kıyafetler verdiler.
7 Ağustos. İstanbul’da görevli Amerikan elçisi bizleri ziyaret etti. Bizlere malzeme, sabun, pipo, tütün, iç çamaşırı ve bir miktar haşere ilacı getirdi. Her birimize 1 Türk lirası 18 kuruş verildi ve tüm şikâyetlerimizi ilettik. Elçi Türk subaylara kaldığımız yerin uygun olmadığını vs. iletti.
20 Ağustos. Yeniden yol işinde çalışmaya başladık ve bizlere bunun için ücret ödeneceği söylendi ama bu ücretler hiç bir zaman verilmedi. Dolayısıyla verilen yiyeceklerin daha iyi olmasını talep ettik ama karşılık bulmadık.
24 Ağustos. Rus’un ateşli Tifoya yakalanması gerekçesiyle iş bırakıldı. Kireç badanası ve dezenfekte işlemi yeniden yapıldı ve 14 gün boyunca karantinada tutulduk.
4 Ekim. İkişer karton sigara verildi.
5 Ekim. 39 İngiliz öğle sonrası 2 sıraları Ankara’ya götürülmek üzere trene bindirildi ancak tren akşam saat 6’ya kadar hareket etmedi. Bu saate kadar At çekilen bir vagonda tutulduk. Rahatça oturacak yer yoktu. Ertesi gün akşam saat 10’a kadar bu durumdaydık.
6 Ekim. Ankara’ya vardık ve yaklaşık 4 kilometre yürüyüşten sonra hapishaneye geldik. Burada İngiliz E7 gemisi personeline ve diğer Fransız ve İngiliz mahkûmlara katıldık.
14 Ekim. 274 İngiliz ve Fransız sabah saat 11.30 da Ankara’dan 4 gün yürüme mesafesinde olup 90 km. kadar uzaktaki yeni yerleri Çankırı’ya doğru yola çıktık. Akşam vakti bir köye vardık ve çeşitli ahırlara dağıtıldık. Geceyi ahırlarda geçirecektik. Esirlerin çoğu hastaneden yeni çıkmış olduğundan hala yaralıydı ve yürüyüş sırasında sadece ekmek ve su verilmişti. Aramızdan en iyi olanlar bunlara yardım için yol boyunca çabaladı.
17 Ekim. Akşam saat 7’de Çankırı’ya vardık. . Burada uygun kabul edilebilecek yatacak minderler ve yorganlar vardı ancak her zaman olduğu gibi haşere, bit vs. doluydu. Kaldığımız barakalar eski bir kışla olmalı ama çok soğuk ve rüzgâr geçiriyordu. Bahçede bir tek çeşme olup ne sabun ne de iş elbisesi verildi.
16 Kasım. Ankara’dan 33 mahpus daha getirildi. Keza Amerikan elçiliğinden bazı kıyafetler vs. geldi. 1’er karton sigara aldık.
26 Kasım. Yoğun bir kar yağışı var.
30 Kasım. AE2 denizaltı personeli için Kızıl Haç’tan adam başı 5.10 Sterlin geldi ve komutandan 1’er Sterlin aldık.
4 Aralık 1915. Komutandan £2 Sterlin aldık.
17 Aralık. İngiliz E20 personelinden yaşayanlar Ankara’dan geldiler.
18 Aralık. Kumandandan £1 Sterlin aldık.
22 Aralık. Kızıl Haç temsilcisi bizi ziyaret etti ve ihtiyacımız olan kıyafetleri ve diğer şikâyetleri tespit etti. Tüm mahpusların kelle fotoğrafı çekildi.
25 Aralık. Türk Subayları Noel Gününün bizler için mümkün olduğunca güzel olmasını sağladı; dışarıda bir alanda futbol oynamamıza izin verildi. Bahriyeliler ile kara Kuvvetleri grupları arsında maç yaptık. Kara kuvvetleri maçı 4–1 kazandı. Akşam ise aramızda bir konser tertipledik.
26 Aralık. Boks Gününde AE2 personeli ile E7 personeli arasında bir maç daha yapıldı. Berabere kaldık.
1 Ocak. Kumandan bizi ziyaret etti ve yeni yılımızı kutladı çok yakın zamanda evimize, ailemize dönmemizi umduğunu söyledi. Bu gün Avustralyalılar İskoç Sınır Askerleri ile Rugby maçı yaptı. Avustralyalılar maçı 6–3 kazandılar. Akşama bir konser daha tertiplendi.
4 Ocak. Kumandan bize 1 er sterlin daha verdi. Bunun yanı sıra Kızılhaç tarafından gönderilen Noel pastaları, şekerleme ve sigaralar dağıtıldı.
6 Ocak. Ekstra giyecekler ve botlar verildi. İngiliz ve Fransız Kuvvetlerinin Gelibolu yarımadasını tahliye ettiklerini duyduk.
13 Ocak. Ağır bir kar yağışı var.
14 Ocak. 17 si Pazartesi Ankara’ya gitmek için hazırlık yapmamız emredildi.
Esirler Buradan Pozantı’ya ve Tarsus Belemedik/Hacıkırı yaylasında Tünel çalışmalarına gideceklerdir. Knaggs zaman zaman Belemedik’e gelen Rus, İngiliz ve sair bazı esirlerin buradan Afyonkarahisar’a yollandığını not etmiştir. keza Kut kuşatmasında esir alınan 8000 kadar askerin de Ankara ve Afyonkarahisar’a gönderildiğini ve bu haberin teyit edildiğini yazmıştır. Knaggs’in satır aralarında özellikle resmi bayramlarında kendilerine her türlü ilginin gösterildiğini ve hatta içki ihtiyaçlarının karşılandığını görüyoruz. Yine aynı şekilde Tünel kazısı sırasında bazı esirlerin çeşitli kazalardan dolayı vefat ettikleri yazılır.Bu satırların yazarı usta denizci Albert Edward Knaggs Akut Dizanteri hastalığından dolayı Pozantı hastanesinde yatarken 22 Ekim 1916 Pazar günü 34 yaşında iken vefat eder ve belemedik mezarlığına gömülür. daha sonra çıkarılan kemikler diğer esir mezarlarıyla beraber Bağdat savaş Mezarlığına taşınmıştır. (Commonwealth War Graves Commission)