Geçen aylarda iki yazımızda “sevgi” ve “sevgisizlik” konularını paylaşmıştık. Bu konu bizim ana problemimiz. Toplum olarak saygı, sevgi, birlik ve beraberlik içinde olamazsak hiçbir şeyi çözemeyiz. Onun içindir ki önce bunu çözmeliyiz.
Bahçenize iki gül dikiniz. Gülün birini yanına giderek, diğerini de dışarıdan hortumla sulayın. Aynı gübreyi verin. İki sene sonra yanına uğramadığınızı diken içinde görürsünüz. Elinizle suladığınız ve sıkça yanına gittiğiniz gülün nadiren dikeni olacaktır.
Bir asansör kapısında “aman efendim evvela siz buyurun!” diyen insanlar arabaya bindiklerinde trafik canavarı kesiliyorlar. Otomobilin içinde, kapalı ve muhafazalı ya. İçi dışına çıkıyor. Külhanbeylik yapıyor. Aynısını açık bir arabada yapmıyor. Çünkü nezaketi içimize sindirememişiz. İşte bu nezaketsizlik sebebiyle trafikte insanımız stresli oluyor. Kavgalar, kazalar artıyor. Adam bilerek ters yola giriyor, trafiği alt üst ediyor, kendisini ikaz edene de “e ne var bunda?” tavrında küstahlık yapıyor.
İşte bu hal, sevgiyle rabıtamızın olmadığını gösteriyor. Hala torununu, çocuğunu şımarır diye kucağına almayan dede, nine, ana, babalar var. Sevgisiz büyümenin tehlikelerini görmekten aciz insanlara söyleyecek fazla bir şey yok. Bugün sokak çocukları problemi varsa sebebi sevgisizliktir.
Kardeşler miras kavgasında, baba oğul, gelin kaynana, bacanaklar, komşular, işçi, işveren, eşler birbirlerine soğuk duruyorlar. Merhaba bile yok. Didişmek düsturumuz olmuş. Didişecek kimse bulamazsak kendimizle didişiyoruz. Mahkemeler ve cezaevleri hep dolu. Herkes ben haklıyım davasında. Sonrada Allah’tan af diliyoruz. Bu kadar kolay mı?
“Buyur kardeşim sen geçiver.” demek çok mu zor?
N’olur biraz muhabbet. Biraz fedakarlık. Biraz saygı.