Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ümit Demir

BÜYÜMENİN KÜÇÜLTTÜĞÜ YERDEYİZ

Gerçek din, ilan ettiğimiz inancımız değil, sürdürdüğümüz hayattır.
/ Louis Nizer
Önümüzde bulduğumuz yaşam tarzını genellikle sorgulamadan, eleştirmeden kabullenip sürdürüyoruz. Arada bir sızlanma şeklinde biraz itiraz ediyor gibi olsak da yine de hapsolduğumuz fanusumuzdan çıkma cesaretini gösteremiyoruz.
Silueti bozan, kent hayatının altın künyesi gökdelenleri tenkit ediyoruz ama sürdürmek istediğimiz yaşam şekli tam aksine gökdelenleri yeşerten bir dünya görüşü…
Büyümeye “imân” etmişiz. Durmaksızın büyümeyi hedef alıyoruz. Tüm dünya bunu söylüyor çünkü bize: “Büyümelisin, büyüyeceksin, büyü!”
Büyümek için de gökdelenlere ihtiyaç var. Köprülere, viyadüklere, nükleer enerjiye, devâsâ fabrikalara… Çünkü dünya üzerindeki varlığımızı ancak “büyüklüğümüzle” eşdeğer görüyoruz. Üstelik bunu “doğa katliamı” yaparak sürdürüyoruz. Güzel görünmek için rahmini aldıran bir kadın gibi dünya… Kendi soyunu kendisi kurutuyor!
Peki bu nereden besleniyor: Atina emperyalizminin prensibi şu imiş “Mümkün olan en şiddetli arzulara sahip olmak ve bunları tatmin etmenin çarelerini arama” sapkınlığı, bugünkü büyüme sisteminin dayanağı…
Roger Garaudy, “Yaşayanlara Çağrı” isimli kitabında “…büyümenin gizli ilah, reklamın ise saçma bir tapınma haline geldiği toplumlarda; büyük bir çoğunluğun, bütün bir sistemin yararlanmaya çağırdığı her şeyden yoksun yaşadığı toplumlarda şiddet, fertlerin olduğu kadar grupların da yasası oluverir; her iki taraf da Atinalı sofistlerin ahlak dışılığı yasasına göre yaşamaya başlar.
Bu toplumlarda o zamanki Atina emperyalizminin ayırt edici niteliği olan, kaba gücü artırmanın gerekliliği fertlere çoktan telkin edilmiştir. Atina emperyalizminin prensibi şu idi: “Mümkün olan en şiddetli arzulara sahip olmak ve bunları tatmin etmenin çarelerini arama.” İşte bugün gözü kapalı ekonomik büyüme, büyüme için büyüme sistemimiz, insanın bu temel sapkınlığına dayanmaktadır.” diyor.
O zaman yazımızın girişindeki söze tekrar dönelim: “Gerçek din, ilan ettiğimiz inancımız değil, sürdürdüğümüz hayattır.”
İslâm coğrafyasının fertleri, akıl almaz şekilde bu Atina emperyalizminin gönüllü lejyonerleri olduğunun farkında bile değiller.
Oysa “imân” ettiklerini iddia ettikleri din şöyle sesleniyor: “(Onlar) yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı? Baksalar ya, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuştur? Onlar, kendilerinden hem kuvvet hem de yeryüzündeki eserler yönünden daha üstün idiler. Öyle iken, Allah onları günahları yüzünden kıskıvrak yakalayıverdi.” / Kur’ân- Kerîm 40.sûre 21.âyet
Yani mesele büyüme ideolojisi altında daha çok, daha çok “eser” bırakmak, “mal” sahibi olmak, “para” biriktirmek, “güç” merkezli yaşamak olsaydı sorun yoktu. Ama Kur’ân bizden “büyümeyi” değil ahirete yönelik, iyilik içeren işler yapmayı öneriyor.
Hemen şu soru geliyor akıllara: “Peki ama gelişmeyecek miyiz?”
Gelişme eğer daha çok hammadde tüketimi, daha çok doğa katliamı, daha çok çevre kirliliği, daha çok hastalık, daha çok psikolojik rahatsızlık, daha çok işçi ölümü, daha çok trafik kazası ise gerçekten gelişmek, büyümek mi istiyoruz?
Bence de asıl sorulması gereken soru bu!
Bir de, Kur’ân’a imân ettiği iddiasında bulunanların, bu “büyüme emperyalizmi” içerisinde neden rol kapmaya çalıştığıdır.
***

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti