'Bütün Darbeler Hukuk Dışıdır'

Afyonkarahisar Alperen Ocakları İl Başkanlığı tarafından düzenlenen 28 Şubat ve Muhsin Yazıcıoğlu temalı programda konuşan Afyon Kocatepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Hüseyin Tutumlu, bütün darbelerin hukuk dışı ve gayrimeşru olduğunu kaydetti

Afyonkarahisar Alperen Ocakları İl Başkanlığı tarafından 28 Şubat ve Muhsin Yazıcıoğlu temalı program düzenlendi. Programa; Afyonkarahisar Vali Yardımcısı İhsan Ayrancı, BBP İl Başkanı Süleyman Çağlar, Yeniden Refah Partisi İl Başkan Yardımcısı Zeki Çetinkaya, Eğitim Bir-Sen İl Başkanı Mustafa Arslan, Birikim Okulları Yönetim Kurulu üyesi Ali Yavuz ve Alperenler ve çok sayıda vatandaş katıldı. Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başlayan program Alperen Ocakları tarafından hazırlanan sinevizyon gösterisiyle devam etti. 

'Bütün Darbeler Hukuk Dışıdır'

Programın açış konuşmasını yapan Alperen Ocakları İl Başkanı Abdülkadir Gündoğan şunları söyledi: 

“Türkiye tarihi, tarihi boyunca 3 kez darbe görmüş. Dördüncüsünü de bundan 8 sene önce görmüş ve her defasında bir can kaybına, mal kaybına ve kan kaybına uğramıştır. 1960’da daha yeni geçilen çoklu sistemde ilk kez bir darbe olunmuş, halkın güveni sarsılmış ve demokrasi katledilmiştir. 1980’de gençliğin büyük bir kısmı hapishanelerde, belli işkencelerle yok edilmiş ve Türkiye’nin aydınlık istikbali olan gençler oracıkta kaybolmuştur. Tarihler 28 Şubat’ı gösterdiğinde ise Müslümanların iktidarına engel olmak için cuntalar çıkarılmış ve irtica adıyla Müslümanlar karalanarak yok sayılmıştır.

Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun tabiriyle ‘Ordumuz gözbebeğimizdir, fakat halka namlusunu çevirmiş tanka selam durmam’ ifadesinden her daim Alperenler olarak Muhsin başkanımızın izinden gideceğimize ve halkın aynı Muhsin Yazıcıoğlu’nun bir konuşmasında ifade ettiği ‘Millet nerede ise biz oradayız, bir nerede isek millet orada, biz nerede ise halk orada’ ifadesiyle yürüyeceğiz ve demokrasinin karşısına kim karşısına çıkarsa Alperenler olarak dimdik duracağımıza söz veriyoruz.”

“MUHSİN YAZICIOĞLU’NUN GERİDE BIRAKTIĞI EMANETİNİN BEKÇİLERİYİZ”

28 Şubat ve Muhsin Yazıcıoğlu’yla ilgili düşüncelerini paylaşan BBP İl Başkanı Süleyman Çağlar; “Bizler o dönemi bizzat yaşadık. Ben o dönemde İmam Hatip Lisesi’nde eğitim görüyordum. Başörtülü bacılarımıza yapılan zulmü, adaletsizliği, insanlık dışı muameleyi bizzat gördüm ve şahit oldum. Gücümüz yettiği kadar o zulme engel olmaya çalıştık. Kendimizde katsayı adaletsizliği nedeniyle bu zulme maruz kaldık. O dönemdeki cemiyetçilik hayatımız vesilesiyle de nezarette kaldık. Muhsin Yazıcıoğlu’na o dönemde 8 milletvekilliyle çok baskı yapılıyordu. Erbakan hocaya destek verme, hükümet kurulamasın, kendilerine göre bir hükümet kurulsun istiyorlar ve çok baskı yapıyorlardı” dedi. 

O dönemde Muhsin Yazıcıoğlu’nun yaşadığı bir olayı da anlatan Çağlar sözlerini şöyle sürdürdü: “O dönemde Muhsin Yazıcıoğlu Meclis odasında arkadaşlarıyla birlikte bulunduğu bir ortamda sivil kıyafetli bir rütbeli giriyor. “Sayın Başkan siz bu hükümete destek vermeyin, güven oyu vermeyin, eğer bu hükümete güven oyu verirseniz, farklı sebeplerden dolayı sonuçları çok olumsuz olur. Siz yeni bir siyasetçisiniz, genç bir siyasetçisiniz. Türkiye’de öyle silahlar üretildi ki insanı 2 km. ileriden sırtından vurabiliyor” diyor. Muhsin Yazıcıoğlu bu söz üzerine şiddetleniyor ve “Seni bana dolaylı yollardan gönderenlere söyle. Benim adım Muhsin Yazıcıoğlu, biz adamı 2 km. ileriden değil,  1 metreden alnının ortadan vururuz” diyor. Bu baskılara prim vermeyen ve o dönemde Refahyol hükümetine destek veren ve o hükümetin kurulmasına vesile olan bir Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının geride bıraktığı emanetinin bekçileri olarak bizler bu programı tertip ettik.” ifadelerini kullandı.

“BÜTÜN DARBELER GAYRİ MEŞRUDUR, HUKUK DIŞIDIR”

Daha sonra merhum BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’yla yol arkadaşlığı yapan ve 28 Şubat darbe sürecini yakınen yaşayan Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Öğretim Görevlisi Hüseyin Tutumlu 28 Şubat ve Muhsin Yazıcıoğlu’yla ilgili konferans verdi.
“Bütün darbeler gayri meşrudur, hukuk dışıdır” diyen Tutumlu “Devlet milletlerin teşkilatmış biçimidir. Bu anlamda toplumsal bir yapıdır. Biz yapı dediğimiz zaman ondan ayrılamayacak bazı unsurlar sayarız. Devletten ayrılamayacak unsurlar ne olabilir? Güvenlik. Devletten ayırt edemezsiniz. Devletten ayırt ettiğiniz zaman ne olacağını Suriye’ye, Irak’a, Ukrayna’ya bakarak görebilirsiniz. Başka? Eğitim, Başka? Sağlık, hukuk. Onların insan onuruna yakışır bir şekilde yaşayabilmelerini temin edecek hukuk.

Başka? Sosyal olmak. Yani toplumu dezavantajlı kesimlerini gözetmek. Bu unsurların içerisinde güvenlik unsuru, silahlı kuvvetler ve emniyet personeline verilmiştir. Ama silahlı kuvvetler tarih boyunca elinde silah olan bir unsur olduğu için hukukun kendisine verdiği aşarak, halkın seçtiği hükümetlere darbede bulunabilir. Bu anlamda bütün darbeler gayri meşrudur, hukuk dışıdır. İktidar dediğimiz zaman biz yapabilme kapasitesini kastederiz. Otorite dediğimiz zaman da yapabilme yetkisi. Hükümet bir otoritedir yetkisini halktan alır. İşte Profesör çalıştığı alanda bir otoritedir yetkisini akademiden alır. Bürokraside bir otoritedir, yetkisini hukuktan alır. Hukuku kim tanımlar yasama tanımlar. Yasama yasa yapma hakkını kimden alır, milletten alır. Dolayısıyla bürokrasi, devlet içerisindeki kurumlar yasamanın kendisine çizdiği sınırlar içerisinde hizmetle mükelleftir, bunun dışına çıkamazlar” ifadelerini kullandı.

'Bütün Darbeler Hukuk Dışıdır'

“28 ŞUBAT HİÇ DE POST-MODERN BİR DARBE DEĞİLDİ”

Tutumlu, konuşmasına şöyle devam etti:

“28 Şubat darbesinde o günlerde Post-modern olarak nitelendirilmesini ben bunu biraz yumuşatma biraz cici hale getirmek olarak görüyorum. Hiç de post-modern değildi. Çünkü, Post-modern durum çoğulcudur. Modernizm tekçidir, gerçekliği teke indirger ve herkesin böyle olmasını ister. Pozitivist bilim anlayışının bir ürünüdür. Post-modernizm çoğulculuğu esas alır. 28 Şubat post-modern değil, modern bir darbeydi. Çünkü birilerinin kafasındaki Türkiye fikrini bu ülkede yaşayan herkese zorla kabul ettirmek istiyordu ve bunu da belirli ölçülerde başardı. Hükümetin iktidar yetkisini gasp ederek bu iktidarı ne için kullanmak istediler. Yani 28 Şubat’ta hedefleri neydi?

Sadece kendi kafalarındaki o çağdaş Türkiye’yi inşa etmek miydi? Yoksa bunun gerisinde başka faktörlerde var mıydı? Biz genellikle analizlerimizde ekonomik faktörleri dahil etmeyiz. Aslında en önemli kısmıdır ekonomik faktörler. Çünkü o süreçte yükselen Anadolu sermayesinin de önü kesilmiştir. Biz daha çok üst yapı kurumlarıyla eğitimde yapılanlar üzerinden tanımlıyoruz ama ekonomik paylaşım düzenlerini tehdit altında gördüklerinden dolayı Anadolu sermayesinin önünü de kesecek bir çok hareketin içerisinde bulundular. O günlerin kudretli paşaları emekli olduktan sonra birçok Holdingin ve bankanın yönetim kurullarında bulundular. Bu bankaların önemli bir kısmı 2001 krizinde battı ve o günkü faturası 60 milyar doları civarındaydı. ABD enflasyonu dahil ederek o rakamı bugüne getirirseniz 200 milyar dolardı. Yani büyük servet transferiydi aynı zamanda.”

“1980’LERDEN SONRA TÜRKİYE İHRACATI ÖĞRENMEYE BAŞLADI”

“1980’lerden sonra Türkiye’de değişen ekonomik sistemle birlikte Anadolu sermayesi de büyümeye başladı.” diyen Tutumlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye ihracatı öğrenmeye başladı, Anadolu’da üretim artmaya başladı. Dolayısıyla bu sermaye zaman içerisinde daha büyük sermaye grupları için tehlike sinyalleri vermeye başladı. Aynı şekilde siyasi partilerde sistem dışı tanımlanan partiler oy oranlarını artırarak iktidara geleceklerinin sinyallerini vermeye başladı. 1995 seçimlerinden sonra çok iyi hatırlıyorum, dini bayram öncesiydi.

Anavatan Partisi ile Refah Partisi bir koalisyon protokolü üzerinde anlaşmışlardı. Ve koalisyon protokolü ilanı o dini bayram sonrası açıklanacaktı. Rahmetli Mesut Yılmaz, hükümeti kuramayacağını söyledi. Bizim de yaptığımız ittifak protokolü gereği hükümet kurulana kadar Anavatan partisinden ayrılmayacağının sözünü vermiştik. Onun içinde Muhsin Yazıcıoğlu Mesut Yılmaz’a hükümeti neden kuramıyorsunuz diye soruyor. O da omzunu işaret ediyor, müsaade etmiyorlar. Yazıcıoğlu’da Mesut Yılmaz diyor ki! Bu hükümeti mutlaka kur. İlk kararnamenizde o kişileri emekliye sevk etmek olsun diyor. Bu ülkede siyasetçinin iki gömleği olur. Birisi bayramlık, birisi idamlık şeklinde söz yaygındır. Siyasetçiyi yargılamamak lazım ama siyasetçi gerektiği yerde yeterince cesur olmadığı zaman milletin hakkının gaspına da mani olamıyor.”

'Bütün Darbeler Hukuk Dışıdır'

“28 ŞUBAT’TA İKİ DARBECİ GRUP VARDI”

Afyon Kocatepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Hüseyin Tutumlu, “28 Şubat’ta aslında iki darbeci grup vardı. Bir tanesi emir komuta zinciri içerisinde İsmail Hakkı Karadayı Genel Kurmay Başkanı, Çevik Bir ikinci başkan, Güven Erkaya’nın Deniz Kuvvetli Komutanı olduğu bir grup. Bir de Cunta var. Bu Cunta grubunun en üst rütbelisi korgenaraldi. Üç-dört tane korgeneral vardı. Daha sonra bu örgütü 15 Temmuz’da da gördük. İstihbarat, Harekat Başkanı var, önemli yerleri hep bunlar tutmuşlar. Ve kendilerinden o kadar eminler ki! İsmail Hakkı Karadayı’ya ‘salak bu’ diyorlar. Çevik Bir’in kontrolünde diyorlar. Doğu Aktulga’yı kendilerine yakın buluyorlar ama ateist diye güvenmiyorlar. Böyle bir grup bu.

Genelkurmay bunları kendi içinde dışarıya bilgi sızdırmadan tasfiye etti. Kudüs gecesine İran Büyükelçisi iştirak etti. Bunu irticai bir kalkışma olarak afişe ettiler sonra Sincan’dan Etimesgut’a kadar tank yürüttüler. Bu olay olduğunda yine üçlü zirve toplandığında Başkan Yazıcıoğlu aynı tepkiyi veriyor. Diyor ki! O, birlik komutanını emekli edin, onun sıralı amirlerini, bundan kim haberdar ise hepsini emekli edin diyor. Maalesef orada da bunun aşılabileceğini düşündükleri için böyle sert bir tedbir almaktan imtina ettiler.

Silahlı kuvvetlerine karşı taraf diyemeyiz. Bu milletin bağrından çıkmış, bu milletin bağımsızlığının teminatıdır. Ancak onun hukuku kendisine tanımlamadığı yetkiyi kullananlara böyle tanımlamalar yapmakta beis yoktur.  Başkan Yazıcıoğlu bu sözü söyledikten sonra bir çok general başkanı aradı, teşekkür etti. ‘Biz başımızı kaldıramıyorduk bunlar bizim ensemizde boza pişirdi, teşekkür ederiz size bunu dile getirdiğiniz, deşifre ettiğiniz, ifşa ettiniz için.” dedi.

“DARBECİLER CUMA’YI SEÇERLER, ÇÜNKÜ PARA KIYMETLİ”

Darbecilerin Cuma günlerini seçtiğini de ifade eden Tutumlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Haziran ayına geldiğimizde darbe söylentileri iyice arttı. İstihbarattan, Genelkurmaydan, Emniyetten birçok yerden bilgi geliyordu. En son 13 Haziran Cuma günü, 15 Temmuz’da Cuma günü oldu. Bu darbeciler Cuma’yı seçerler çünkü para kıymetli. Ülkenin değeri yok, Borsa düşer. Cumartesi-Pazar uluslarası arenada yeniden işbirliği kurarız, uluslararası örgütlere bağlılığımızı iletiriz falan diye böyle Cuma’yı seçerler. 13 Haziran’dan sadece 5 gün sonra 18 Haziran’da Erbakan istifa etti.

Doğruyol Partisi Tansu Çiller Başbakanlığında yine aynı hükümet devam edecekti. Ama Süleyman Demirel hükümet kurma yetkisini Mesut Yılmaz’a verdi. O günlerde Demokrat Türkiye Partisi diye bir parti kuruldu. Yeniden bir milletvekili borsası açıldı. O borsada bir takım milletvekili Doğruyol Partisi’nden DTP’ye geçtiler. 28 Şubat kararları neydi? Öncelikle Türkiye’nin laik, çağdaş vs. böyle sıralamalar. Ondan sonra bununla ilgili dini yapıların tevhid-i tedrisat içerisine alınması veya kapatılması. Eğitimin 8 yıla çıkartılması, çocukların bu temel eğitimi yani 8 yıllık eğitimi almadan Kur’an Kurslarına gidemeyecekleri, katsayı adı altında zaten 8 yıllığın hikayesi sadece İmam Hatiplilere yapamayacakları için diğer sanat okulları da dahil oldu. Onları Meslek Lisesi statüsüne koydular ve meslek liselerini de katsayıyla onların üniversiteye girmesini zorlaştırdılar.

Bu şu demek: Biz bu toplumun bir kısmının Üniversite eğitimi almasını istemiyoruz. Dünyanın en adaletsiz sınav sistemi. Başka? Biz bu toplumun, bu ülkede yaşayan insanların bir kısmını başı örtülü olduğu için yüksek öğrenimde bulunmasını istemiyoruz. Başka?  Eğer başörtülü kamu hizmeti verenler varsa bunları da atıyoruz dolayısıyla toplumun bir kesimi bu ülkedeki diğer insanların istifade ettikleri hiçbir durumdan istifade edemediler. Bir ülkenin tüm vatandaşları o ülkenin insan kaynağıdır. Eğer o insan kaynağının hepsinden yeterince istifade edemiyorsan gelecekte kendi büyümesinden, eğitiminden, gelişmesinden fedakarlık ediyor veya bir kısmını kabul etmiyor demektir. Bu şekilde toplumun büyük bir kısmı maalesef ötekileştirildi.”

“BAŞÖRTÜSÜ TEFERRUATTIR DİYE KENDİNCE FETVA VERDİ”

Tutumlu, “Maalesef dini bazı cemaatler, en son kalkışma yapan dini cemaatlerin gözlerine baktığında şunu görüyorsunuz. ‘Biz hakikatin gerçek mümessilleriyiz, sizler olsanız olsanız ancak talibi olabilirsiniz’… O kadar kibir görüyorum. Zaten gücün böyle bozucu bir etkisi vardır. 15 Temmuz kalkışmasını yapan grubun aslında diğerleriyle aynı ruh ikliminde olmadığını bizzat görmüştük. Şimdi okullarda, üniversitelerde bir takım eylemler organize etmeye çalışıyoruz, bunlarla da iletişim kurmaya çalışıyoruz ama bir türlü kuramıyoruz.

Bunlar kendilerini hep ayırırlardı. Bunların emirlerini dinlediği zat başörtüsü teferruattır diye kendince fetva verdi. Çevik Bir’e hitaben dedi ki ‘Devletim istesin ben bütün okulları Milli Eğitime hemen devrederim.” dedi. 2013 yılına geldik dershane meselesi, dershaneleri kapatacağız. Size de isterseniz arsa tahsis edelim, finansal kaynak oluşturalım özel okul olun denildi adamlar kavga etti. O zamanlar o gruplarla aynı ruh iklimi içinde olmadığımız aşikardı” dedi.

“MUHSİN BAŞKANIN ADİL OLMAYAN HİÇBİR EMRİNİ GÖRMEDİM”

Büyük Birlik Partisi’nin Merhum Genel Başkan Muhsin Yazıcıoğlu’yla ilgili de bilgiler veren Tutumlu şunları söyledi:

“Muhsin Başkana dair birkaç şey söyleyeyim. Muhsin Başkan bir hayat tertemiz nasıl yaşanır onun güçlü bir örneğidir. Çünkü ben Başkanın adil olmayan hiçbir emri veya hükmünü görmedim. Her zaman milletin menfaatine olacak kararlar almaya çalıştı. Güçlü olduğu zaman o gücünü başkalarına karşı hiç kullanmak istemedi. Ama birilerine, milleti ezmeye kalkarsa da elindeki güç neyse onunla ona mukavemet etmeye çalıştı. Başkan hep kararlıydı. 12 Eylül’den önce de bir çok Türkiye’de toplumsal olayları yatıştırıcı rol oynamıştır. Mesela 1993 Sivas Madımak olaylarında bizim İl Başkanlığı ile Madımak oteli yan yanaydı.

Arada küçük bir boşluk vardı. Utanmadan Büyük Birlik Partisi vs. karıştırmaya çalıştılar. Arif Sağ’ın hala arşivlerde vardır. Hem yazılı, hem de sözlü. O zaman Nevzat Yanmaz İl Başkanı, daha sonra Sivas Milletvekilliği yaptı. O Genel Merkezi aradı, Başkan hemen ne yapabiliyorsanız yapın kurtarabildiğinizi kurtarın dedi, onları ara boşluktan partiye aldılar. Dışarıdakilerin de haberdar olmamasını temin etmeye çalıştılar. Orada çok ciddi sayıda insanı kurtardılar. Çünkü toplumsal olaylarda, toplumu bölebilecek olaylarda kesin net tavrı vardı. Kim olursa olsun.”

“BİZ ADALET TALEP ETTİK”

Tutumlu sözlerini şu sözlerle noktaladı:

“O günlere dair, kendime ve aileme dair yaşamış olduğum konuşmaktan hicap duyarım. Hiçbirinden en küçük pişmanlık duymadım. Çünkü biz adalet talep ettik. Bir zalimler vardı, biz adalet talep ediyorduk. Bugünde arkadaşlar kendimizi terazide tartmamız gerekiyor. Hala adil miyiz, adalet mi talep ediyoruz? Yoksa zulmedenlerden mi olduk. Bu toplumda dini, dili, ırkı, etnik mensubiyeti, mezhebi düşüncesi ne olursa olsun, eğer bir takım hizmetleri alamıyorsa, bir takım imkanlara erişmelerine mani olunursa Allah muhafaza bizim de zalimlerden olma ihtimalimiz çok yükselir. Yeniden 28 Şubat süreçlerini yaşamak istemiyorsak Türkiye’nin 30 yılda bir girdiği rövanşist kısır döngüden kurtulmak istiyorsak adaleti herkes için temin etmek mecburindeyiz.”

Kocatepe Gazetesi - Bizi Sosyal Medyada Takip Edin!

Bakmadan Geçme