Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murat Arısoy
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Bu yazıyı gazeteciler ve Daire Müdürleri okusun

Murat Arısoy 20 Aralık 2014 Cumartesi 02:00:00
  Gazeteci arkadaşım;
Önce senden başlayayım. Belki benden büyüksün, belki benden küçüksün.
Aynı yaşta da olabiliriz.
Meselemiz bu değil. Biz aynı meslekten ekmek yiyen, meslek nedeniyle “yoldaş” olan kişileriz.
Kişisel husumetlerle değil, “habercilik” ilkeleriyle hareket etmemiz; bizim temel davranışımız olmalı.
Evvelâ şunu bil: Davet edilmediğin yere gitme. Eğer bir daire müdürü seni, “özel haber” için çağırıyorsa ve bir tek senin orada bulunmanı istiyorsa; kendi arkadaşına da “Haydi sen de gel” deme.
Önce kendine, kendi yapacağın özel habere; sonra arkadaşına, en sonunda da seni tercih eden yetkiliye saygın olsun.
Sevgili meslektaşım;
Bu söyleyeceğim, birincisinden de mühim. Sen sen ol, hiçbir gazeteci meslektaşın hakkında; o meslektaşlarının çalıştığı kurumlar hakkında, bir daire müdürü ile sohbetin sırasında “Tehlikeli” deme; haber kaynağı vazifesi gören daire müdürlerinin arkadaşlarına ve o kurumlara haber aktarmasının önüne geçme. Rekabetini eşit koşullarda yapmaya çalış. “Tehlike”nin neye göre değiştiği de belirsiz.
Unutma, gün gelir senin tehlikeli bulduğun kişi ve kurumdan yardım almak zorunda kalırsın. O zaman sen de “Tehlikeli” sıfatına dahil olursun.
Ve yine unutma:
“Tehlike” algısı dönemseldir.
Tarih bunun birçok örneğiyle dolu olsa da 2007’den bu yana Türkiye’nin siyasetini incelemeni öneririm.
Ülke bütünlüğü için önce bölücülük tehlike sayılıyordu; dönem değişti ulusalcılık tehlike olarak sunuldu; dönem değişti herhangi bir cemaate üye olanlar tehlike hâline geldi.
Ve bir kez daha hatırlatma: “Tehlike”den kastın, “Senin gibi” ve “konuştuğun daire müdürü gibi” düşünmemekse, varsın herkesi tehlikeli gör.
Fakat bu adı konulmamış bir paranoyadır; haberin olsun.
Ve her paranoya, insanı yalnızlaştırır; korkularını artırır.
Gel bu “Tehlikeli” yolculuktan vazgeç.
Eleştirilerinin düzeyi, “saldırı”ya geçmesin.
Kendinden başka herkesi “tehlikeli” görmekten sakın.
Gazeteci arkadaşım;
Aklından çıkarmayacağın temel kural ne olsun biliyor musun?
“Filler tepişir; çimenler ezilir.”
Sen de bir basın emekçisiysen, emin ol ki çimensin.
Büyük adamların ürettiği kısır siyasetin esiri olursan; ezile ezile yol hâline gelen bir çimen kalıntısı olacaksın.
Bunu kimse istemez değil mi?
“Tehlikeli” gördüklerin ise ayrıkotu olma çabasında.
Hangisi daha güzel, sen karar ver.
Sevgili meslektaşım;
Birilerini siyasi görüşlerine göre değil; yaptıkları işe göre değerlendir.
Siyasi görüşü esas alırsan, doğruları yanlış; yanlışları doğru zannedersin.
Bir gazeteci haberde çarpıtma yapıyorsa, çarpıtmasında ısrar ediyorsa, şantaj yapıyorsa, iftira atıyorsa, cevap hakkını tanımıyorsa dilinden geldiği kadar eleştir.
Hatta gel; birlikte eleştirelim.
Ama gazeteci, söyleneni çarpıtmamış; haberin özüne dokunmamış, habercilik ilkesiyle çelişmemişse, o gazetecinin gönderdiği haber de çalıştığı kurumda özü değiştirilmemiş şekilde yayınlanmışsa, hatta bu haber sayesinde şehrin ve habere konu “merkez”in tanıtımı yapıldıysa…
Orada bir dur ve düşün.

Ve gelelim sayın daire müdürlerine.
Sayın daire müdürlerim; birim amirlerim;
Şunun altını çizmek isterim ki hiçbir gazeteci sizin düşmanınız değil.
Yine belirtmek isterim ki hiçbir gazeteci sizin dostunuz da değil.
Gerçek gazeteci, sizin yaptıklarınıza, yaptıklarınızı anlatmanıza, kamuoyuyla paylaşmanıza, dürüstlüğünüze bakar.
Siyasi görüş dikkate bile alınmaz.
Kimse sizi demeç vermeye, habere konu olmaya zorlamıyor.
Gazeteciye bir kere demeç ve bilgi verirsiniz.
Sözleriniz çarpıtılmışsa irtibatı kesersiniz, olur biter.
Ama hem haberinizin yapılmasından memnun olup hem de başka bir gazeteciyi arayıp “O falanca görüşten, o haber yapınca bizi muhalif ulusal gazeteler arıyor. Aman sen gel, sen bizdensin” derseniz, saygınlığınızdan kaybedersiniz.
Ha, bir de hatırlatma:
Zannettiğiniz gibi Valilik’in ‘konuşmayın’ diye bir yasağı yok. Valilik, sizin gazetecilere bilgi vermenize bir engel koymuyor. Sadece ‘bilgi verilirken, bize danışılsın’ deniyor. Yoksa, sıradan bir demeç, röportaj işini bürokratik dilekçelere boğmanız; devlet sırrı hâline getirmeniz istenmiyor.
Sayın daire müdürlerim; birim amirlerim;
Muadilleriz basın-yayın kuruluşlarında daha öndeyse gazeteciyi sorgulamaktan ziyade kendinizi sorgulayın.
“Acaba doğru iletişimi kurabiliyor muyum” deyin meselâ.
“Acaba, yeterince proje üretiyor muyum” diye devam edin.
“Acaba konuştuğum zaman, projelerimi mi anlatıyorum; yoksa basın-yayın kuruluşlarında daha önde olan muadillerimi mi kötülüyorum” deyin.
Soruları çoğaltabilirsiniz.
Ama aynı haber Milliyet’te, Vahdet’te çıktığında size iyi geliyorsa, Sözcü’de, Millet’te çıktığında “Eyvah” dedirtiyorsa…
Oturup bir kez daha muhakemeden geçirin kendinizi.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER