'Biz senin mezarını nurdan yaptık'
Saygıyla anıyoruz RECEP YAŞAYACAKKİMDİR?21 Kasım 1930 tarihinde Afyonkarahisar’ın Göynük köyünde doğdu. İlköğrenimini köyünde tamamladıktan sonra 1947 yılında Eskişehir Çifteler Köy Enstitüsü’nden mezun olarak Afyonkarahisar Merkez Ablak Köyü öğretmenliğine atandı. 1948-1949 eğitim öğretim yılında Afyonkarahisar Merkez Çobanlar Bucağı Okulu’nda görev yaptı. 1949 yılının Ekim ayında atandığı Sinanpaşa Düzağaç Köyü’nde 4 yıl öğretmen olarak çalıştıktan sonra 1953 [&hellip]
Saygıyla anıyoruz
RECEP YAŞAYACAK
KİMDİR?
21 Kasım 1930 tarihinde Afyonkarahisar’ın Göynük köyünde doğdu. İlköğrenimini köyünde tamamladıktan sonra 1947 yılında Eskişehir Çifteler Köy Enstitüsü’nden mezun olarak Afyonkarahisar Merkez Ablak Köyü öğretmenliğine atandı. 1948-1949 eğitim öğretim yılında Afyonkarahisar Merkez Çobanlar Bucağı Okulu’nda görev yaptı. 1949 yılının Ekim ayında atandığı Sinanpaşa Düzağaç Köyü’nde 4 yıl öğretmen olarak çalıştıktan sonra 1953 yılında aynı okula başöğretmen olarak atandı.1954 yılında atandığı Fethibey Köyü Okulu Başöğretmenliği görevinden 2 ay sonra ayrılarak Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’ne girdi. 1956 yılında bu okuldan mezun olarak Malatya Akçadağ İlköğretmen Okulu edebiyat öğretmenliğine getirildi. 1958 yılında askere gidene kadar bu okulda öğretmen ve müdür yardımcısı olarak çalıştı. 1959 yılında askerlik dönüşü aynı okulda meslek yaşamını öğretmen ve müdür yardımcısı olarak sürdürdü. 1962 yılında tayin edildiği Isparta Gönenköy Okulu Edebiyat öğretmenliği görevinin ardından 1965 yılında Afyon Lisesi’ne atandı. Bu okulda 2 ay kadar çalıştıktan sonra 1965 yılının Mayıs ayında Afyonkarahisar Halk Eğitim Merkezi Başkanlığı’na getirildi. Bu görevi sırasında Afyonkarahisar’ın köylerini karış karış ge-zerek başta okuma yazma kursları olmak üzere köyün ve köylünün yeni gelir kaynaklarına kavuşup kalkınması için özellikle kadınlara yönelik halıcılık, biçki-dikiş, ev ekonomisi ve erkekler için çeşitli meslek dallarında bir dizi kurslar açmanın yanı sıra köylerin sosyal ve kültürel kalkınması için önemli çalışmalarda bulundu. 1969 yılında Isparta Gönenköy Ortaokulu edebiyat öğretmenliğine sürgün edildi, 1971 yılında da Afyon Şemsettin Karahisari Orta Okulu Türkçe öğretmenliğine atandı. 1 Temmuz 1978 tarihinde bu okuldan kendi isteği ile emekliye ayrılarak Afyonkarahisar Kocatepe Gazetesi’nde günlük yazılar yazmaya başladı. 1985 yılında kurulan Afyonkarahisar Gazeteciler Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer aldı ve 10 Şubat 1986-5 Mart 1988 tarihleri arasında bu cemiyetin başkanlığını yaptı. 1989 yılında kurulan Zafer Gazetesi’nde 1995 yılı başına kadar başyazar olarak çalıştı. Karahisar Gazetesi’nde de yazıları yayımlanan Recep Yaşayacak 25 Aralık 2009 günü, tedavi gördüğü Antalya’da yaşamını yitirdi. Evli ve 3 çocuk babasıdır.
Yaşamı boyunca Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz bir savunucusu olan Recep Yaşayacak, bu yüzden sürgünlere uğramasına rağmen, inançlarından ve ilkelerinden asla taviz vermemiştir. Daha Köy Enstitüsü öğrencisi iken yazdığı düz yazıları ve şiirleri çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmıştır. Çok yönlü bir yazar ve şair olan Recep Yaşayacak’ın yazılarında Atatürk devrimleri, folklor, kültür ve sanat, eğitim, çevre konuları ağırlıklıdır. Yürüttüğü eğitim çalışmaları, kültürel araştırmaları, eserleri ve fikirleri ile halkı aydınlatan Recep yaşayacak, Afyonkarahisar basınının belirli bir seviyeye ulaşmasını sağlayan gazeteciler arasında gösterilmektedir. Yaşayacak, Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün açtığı Anadolu Basını Özendirme Yarışması ile Afyonkarahisar Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen yarışmalarda çeşitli ödüller kazanmıştır.
Recep Yaşayacak’ın “Aydınlar Gelince” adlı 3 perdelik oyunu 1982 yılında Kocatepe Yayınları tarafından yayımlanmıştır. İbrahim Yüksel ile birlikte yazdıkları “Afyonkarahisar Halk Bilimi” adlı eser ise Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından 2003 yılında yazın dünyasına kazandırılmıştır.
Çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanan şiirlerini “Esintiler” ve “İzler” adlı iki şiir kitabında toplayan Yaşayacak, bu kitapları ne yazık ki yayımlayamamıştır. Recep Yaşayacak, şiirlerinde köy ve kır yaşantısı ile toplumsal olayları işlemiştir. Yaşayacak’ın “Haşhaş”(Kocatepe-1977), “Kesitler” (Kocatepe-1980) ve “Hayalden Gerçeğe” (Kocatepe-1978), “Can”, “Üzümler Yaprakla Büyür” adlı romanları da yerel gazetelerde tefrika halinde yayınlanmış olmasına rağmen şiirleri gibi kitap halinde basılamamıştır.
RECEP YAŞAYACAK
Aramızdan ayrılışının birinci yılında rahmet dileklerimizle anıyoruz. 79 yıl olarak belirlenen yaşamının öğrenim sonrasını oluşturan 62 yılı, kamusal alanda öğretmenlik ve yöneticilik olarak; daha sonrasında emekliliğinin ardından gönüllü çalışmalarda, hep heyecanla topluma katkılarda bulunmak yolunda, “canlı ve dopdolu” söylemine uygun bir nitelikte geçti.
Köy enstitülerinin toplumumuza etki ve katkıları konusunda yaşamı boyunca aralıksız olarak çaba harcadı. Özellikle Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdikten sonraki dönemi anılmaya değer hizmetlerle geçmiştir.
Bu dönemin ilk durağı olan Malatya Akçadağ İlköğretmen Okulu’nda öğretmen ve yönetici olarak yetiştirdiği öğrenciler ve kurduğu fidanlık, onun kişiliğinde belirleyici olan bir dönemdir. Fidanlık, okul çevresindeki tüm köylerde, kasabalarda bu fidanların yayılmasında bir kaynak olmuştur. Bu olumlu katkılar o zaman olduğu kadar sonraki zamanlarda da etkisini sürdürmüştür. Toplumsal yaşama, edindiği bilgiler ve kazandığı kişilikle yaptığı bu katkı sonraki dönemde çeşitlenerek ve genişliyerek sürmüştür. Bu dönem çalışmalarının anılan bir değer olarak gerçekleşmesi; sonraki çalışmalarının da yönünü belirlemede etkili olmuştur. Kazandıklarının topluma ve üretime uygulanmasında ortaya çıkan başarı ve tutarlılık, sonrası döneme bir sınav, bir tanık olarak yansımıştır. Bu örneği yaşamı boyunca anmaktan her zaman mutlu olmuştur.
Bu alanının ikinci örneği Isparta Gönenköy Ortaokulu’nda olmuştur. Akçadağ örneği ile geliştirdiği çalışmalar, yöre insanları tarafından o kadar benimsenmiş ve takdir edilmiştir ki, Afyonkarahisar’a atanmasından sonra her yıl o bölgelerden çok sayıda insan düzenli olarak kendisini ziyarete gelmiştir. Anılan bölgelerin bu sürekli memnuniyeti, önceki ruh huzuruna katkı yapmıştır.
Başaramadığı bir düşünce ve girişimi Afyon Halk Eğitimi Başkanlığı döneminde olmuştur. Afyon Havaalanı’nın kapatılması üzerine açığa çıkan telsiz vericilerini Afyon il radyosunun kurulmasında kullanmak istemiş, bu amaçla telsiz vericilerini Halk Eğitim Başkanlığı’na getirtmiş, sembolik olan kira bedelini kendisi ödemiştir. Girişimin birkaç yıl içerisinde gerçekleşmemesi üzerine cihazları geri vermek zorunda kalmıştır. Bu girişim gerçekleşseydi, bugün Afyon ili ve çevresi üretimde, tüketimde, toplumsal yaşamda olumlu nitelikler kazanmış olacaktı.
Yaşamında yine Halk Eğitim Başkanlığı döneminde halk el sanatları kursları yanında köyün kalkındırılması ve yaşamın canlandırılması konusunda Dinar-Avşar köyü çalışmalarında ortaya çıkan başarı, imece ruhunun uygulanmasında olumlu düşüncelere güncellik kazandırmıştır. Bu çalışmalardan söz ederken merhum Yaşayacak kadar -belki daha fazla- pay sahibi olan Bayındırlık İl Müdürü Berker Abi ile YSE İl Müdürü Mehmet Serteser’i de anmam gerekiyor.
Afyon Halkevi’nin Arslan Yakut yönetiminde güç kazanan amatör tiyatro çalışmalarında da hep işin içinde olmuştur. Bu çalışmalar kentimizde bu alandaki gelişmelerin kaynağı olmuştur. Bu çabalar günümüzde de sürmektedir.
Fethibey Köyü İlkokulu’nda başlayan birlikteliğimiz (18 Ağustos 1954), merhumun aramızdan ayrılışına kadar sürmüştür. Yarım yüzyılı aşan bu beraberlik pek çok alanda yardımlaşmaya neden olmuştur. Kuşku yok, günümüzde de gerçek amacı tam olarak belirlenemeyen köy enstitüleri, dayanışmamızın temeli olmuştur. Bu alanda gerekli bilgiler ve belgeler tam olarak ortaya konulamamıştır. Köy enstitüleri konusundaki eksik algılamaları tamamlamak için çalışmak da Recep Yaşayacak’ın yaşamının önemli bir amacı olmuştur. Gazetelerde yayımlanan şiir, öykü, roman ve denemeleri; toplantılarda ve anma günlerinde yaptığı heyecanlı ve etkili konuşmaları; yayımlanmış eserleri yanında yazılmış, yayımlanmamış eserleri, onun gerçek yaşamının sağlam belgeleridir.
Son birkaç yıl içerisinde yürüme güçlüğü nedeniyle edebiyat alanındaki çalışmalarına öncekilerden daha fazla zaman ayırmak durumunda kalmıştı. Eşinin Antalya’da devam eden iyileştirmesi nedeniyle Antalya’da bulunduğu o günlerde rahatsızlanarak hastaneye alınmış ve yaşamı bu olumsuz durum sonucu noktalanmıştı.
Recep Yaşayacak, yaşamı algılama ve yaşama konusunda hiçbir şeye özenmemiş, hiçbir şeyin eksikliğini duymamış, kimseye olumsuz bir söz söylememiş, yapabileceğini yapmak konusunda kuşkuya düşmemiştir. İçtenlikle bağlılık duyduğu Mustafa Kemal Atatürk, Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç ve okul arkadaşı Aydın Köymen onda vefa duygusunun taşıyıcıları olarak yaşamını canlı tutmuştur. Oğluna Kemal, torunlarına Yücel ve Aydın adlarının verilmesinde bu bağlılığın etkisi büyüktür.
Bu duygularla ve yaşamımızda yaşayan anılarımızla beraberliğimiz sürmeye, gönlümüzde huzur duymamıza katkıda bulunacağına inanıyorum.
Rahmet ve mağfiret diliyorum.
İbrahim YÜKSEL
Recep Yaşayacak Halk Eğitimi Başkanı iken, Değirmenayvalı köyünde halıcılık kursu açmak için çalışmaktadır. Şehirlerde un fabrikaları çoğalınca, köye adını veren değirmenler susmuş, köyde yoksulluk baş göstermiş, delikanlılar büyük kentlere çalışmaya gitmiştir. Halıcılık kursu açarak köyün kadınlarına ve dolayısıyla köye yeni bir gelir kaynağı yaratmayı amaçlamaktadır. Köylüyü kurs açmaya ikna edebilmek için önce yıllardır yapılamayan köy yolunu YSE Müdürü Mehmet Serteser’e rica ederek yaptırır. Böylesine önemli bir güce sahip olan Halk Eğitimi Başkanı’na inanan köy halkının tepkisini muhtar şöyle dile getirir:
-Tut elimizden beyim! Tut elimizden! Tanrı seni bizi kurtarmak için göndermiş olmalı. Yıllardır dil dökeriz. Yolumuz yapılmazdı. Bir şahmaran gibi geldin, yolumuzu yapıverdin. Tut eli-mizden perişanlıktan kurtulalım. Parasızlıktan kurtulalım. Bizimki yaşamak değil sürünmedir. Ardından da sen ne dersen biz varız, hazırız. Yolumuzun kısa zamanda yapılması senin gerçekten sözü geçer birisi olduğunu gösteriyor. Aç halı kursunu, kızlarımızı, kadınlarımızı gönderelim. Boş oturuyorlar. Hem çalışırlar, hem konuşurlar, hem de neşeleri yerine gelir gülüşürler, dahi bir işe yaramıyoruz ezikliğinden kurtulurlar. Hem de para kazanırlar.
Kurs açılır, köyde bir kooperatif kurularak halılar Sümerbank aracılığıyla pazarlanır. Aslında kooperatif kurulması da bazı çevrelerin köy halkı arasında kasıtlı olarak yaydıkları “komünist işi” kışkırtmasına rağmen biraz sıkıntılı da olsa sonuçta aşılmıştır. Kurs bittikten sonra çalışmaların ardını bırakmayan Yaşayacak, sık sık köye uğrar, ev ev gezerek halı dokuyan kadın ve kızlarla sohbet eder. Yine bu ziyaretlerden birinde bir eve girer. İçeride üç kadın halı dokumaktadır. Çok yakından tanıdıkları Halk Eğitimi Başkanı’nı görünce ayağa kalkarlar ve sırayla elini öperler. Kadınlardan en yaşlı olanı şöyle der:
-Beyim, biz senin mezarını nurdan yaptık. Sen -Allah geçinden versin- öldüğünde nur içinde yatacaksın. Ben bu iş olmadan önce Salar köyüne çapaya giderdim. Gündeliğim bin liraydı. Şimdi günlüğüm üç buçuk lira. Çapadayken akşama değin güneş altında çapa yapıyorduk. Bir de o köylere gelip giderken uzun bir yol yürümek zorundaydık. Şimdi gölgede, oturduğumuz yerde çalışıyoruz. Gülüşe söyleşe halı doku-yoruz. Allah senden razı olsun!
Değirmenayvalı’da çalınan maya tutmuş, halıcık kursları komşu köy olan Halımoru’na, oradan Sultandağı’nın Yeşilçiftlik kasabasına da kol atmıştır. Hedefte Afyonkarahisar il merkezi vardır. Afyonkarahisar’ı Isparta gibi bir halıcılık merkezi haline getirmek…
Bütün bunların ödülü Recep Yaşayacak’ın kış ortasında Isparta Gönenköy kasabasına sürgün edilmesi olur.
“BÖYLE İNSAN SEVGİSİ
OLUR MUYMUŞ?”
Recep Yaşayacak, Sincanlı’ya bağlı Düzağaç köyünde henüz 19-20 yaşlarında genç bir öğretmendir. Soğuk bir kış gecesi yerde diz boyu kar, herkes evine kapanmış, kapı aralığından burnunu bile dışarıya çıkarmaya korkmaktadır. Köy halkı evlerine ya da köy odalarına kapanmıştır. Evde ders planlarını yapmakta olan genç öğretmenin kapısı çalınır.
Gelen köylü, gözyaşları içinde çocuğunun çok hasta olduğunu anlatarak yardım ister. Birlikte evine giderler, genç bir kadın yarı baygın durumdaki inleyen bir çocuğu bağrına basmış ağlamaktadır. Ateşler içinde yanan çocuğa o günlerin tedavi yöntemleri içerisinde acilen penisilin iğnesi yapılması gerekmektedir. Ancak en yakın sağlık memuru altı kilometre ötedeki Güneyköy’dedir. Recep öğretmen çocuğu fazla örtmemelerini, soğuk suyla ıslatılmış bezle vücudunu silmelerini tembihledikten sonra muhtar odasına gider, durumu anlatır, sağlık memurunu köye getirmek için bir at verilmesi halinde bu tehlikeli havaya rağmen Güneyköy’e gidebileceğini söyler. Recep Bey muhtarın atıyla yola düşer. Kendisine bir de çifte verirler yolda gerek duyabilir diye… Karlara bata çıka bin bir güçlükle Güneyköy’e varan Recep öğretmen, sağlık memuru Haydar Gençer’in Tokuşlar’a gittiğini öğrenir, kendi atının izlerinin üstünden geri dönerek Tokuşlar’a varır ve sağlık memurunu bulur. Birlikte yola çıkarlar, sabaha yakın Düzağaç’a ulaşırlar. Çocuğun durumu iyice ağırlaşmıştır. Sağlık memuru Gençer hemen bir penisilin iğnesi yapar, kısa bir zaman sonra da çocuğun ateşi düşmeye başlar.
Kadın yavrusunu hayata döndürmenin sevinci içerisinde öğretmenin ve sağlık memurunun ellerine sarılır:
-Ağam sen bir meleksin. Bizim için hayatını tehlikeye atmışsın. Ömrün uzun olsun Bundan sonra sen yalnız köyün öğretmeni değilsin. Benim kahramanımsın. Dert ağrı görme, der ve gözyaşları içerisinde ellerini göğe kaldırıp:
-Yarabbi, bu büyük adamlar benim yavrumu kaybetme noktasından alarak sağlığına kavuşturdular. Hele öğretmen beyi-mizin tüm tehlikeleri göze alarak gecenin karanlığında yalnız başına, kış günü yolculuğu göze almasının nedenini kavrayamı-yorum. İnsan bunca insan sevgisiyle yüklü oluyor muymuş? Bir daha okumuş insanları gördüğümde ellerini öpeceğim, Önünden geçmiyeceğim. Bu sağlığına kavuşacağını sandığım yavruma inşallah öğretmenini gösterir ‘Seni ölümden kurtaran bu adam’ der elini öptürürüm. O an hayatımın en mutlu anı olacaktır. Allah ulusuma ve ailelerine bağışlasın, der.
AYDINLAR GELİNCE
Veli CENGİZ
Sn. İbrahim Yüksel sana binlerce teşekkürler… Aramızdan geçen yıl ayrılan büyüğümüz rahmetli Recep Yaşayacak’ı hatırlayıp, anmayı düşündüğün için. Anıları, sohbetleri, güzel günleri tekrar yaşatıp, yıllardır yapamadığım şeyi yaptırdın: Gözlerimden yaşlar akıttın… Rahatlattın, hüzünlendirdin, gülümsettin. Kısaca insanlığımı yaşattın…
Zafer Gazete’si günlerimiz: Masalarında İbrahim Yüksel, rahmetli Fatih Gümüş ve Recep Yaşayacak. Ayrı bir odada da ağabe-yimiz İbrahim Küçükkurt. Öğretmenler Günü için yazdığım yazımı Recep Abi’ye gösteriyorum. “Yaz arkadaş!” demesi beni yüreklendirdi. Zafer Gazetesi’nden topluca ayrılıncaya kadar yazar arkadaşlığımız devam etti. Bu dev kadroyu hiçbir zaman bir arada göremeyiz…
1999 yılında Süleyman Demirel Fen Lisesi Müdürü olunca “AYDINLAR GELİNCE” adlı tiyatro eserini sahneye koyuyorum. Yazar Recep Yaşayacak. Çok amaçlı salonumuz tıklım tıklım dolu. Olayın geçtiği Dinar ilçesinin Avşar köyü davetimize icabet edip iki otobüs dolusu geliyorlar. Recep Abi ağlıyor, diğer tarafta Avşar köylüleri suskun ama bir dokunsan felaket… Dinar eski Belediye Başkanı Yener Emeksiz Afşarlıları teskin ediyor. Hemen usta Nazım’ın dizeleri aklıma geliyor:
“Bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine”
Sen bir şeyler yaparsın yalnız başına, sonra binlerce insan toplanıverir aynı amaç için… İşte öyle bir şey.
Oyunda kendini ve İTÜ’lü gençleri anlatı-yor Recep Abi. 1967 yılında İTÜ Köycülük kulübü Afyon’a geliyor, Halk Eğitim Başkanlığı’na uğruyorlar. Recep Abi katılıyor onlara…
Köye su getiriyorlar…
Köye ağaç dikiyorlar…
Köyde kalıyorlar yaz boyunca…
Engelleyenler, direnenler oluyor bu uygar amaca.
İmam Arif Hoca ve Recep Abi, sonunda kendi saflarına çekebiliyorlar direnenleri.
İTÜ Köycülük kulübü ve Halk Eğitimi beraberce yeşertmişler Avşar Köyü’nü. Okuyanı yazanı en çok köylerden biri. Ve TEMA Temsilcisi olan tek köy ülkemizde. Burada Kadir Özkök’ü anmadan edemem. Bilgeliğini ve ağabeyliğini tüm köylü kabul etmiş.
Recep Ağabey’in ve İTÜ’lü gençlerin diktiği ağaçlar meyveye dönmüş. Kirazı, vişnesi, kaysısı ve elması gelir getiriyor her yıl. 8-10 Temmuz günleri “Avşar Festivali” düzenliyorlar. 2000 yılında İTÜ rektörü sn. Gülsün Sağlamer Avşar’ı ziyaret etti. Festivallerine renk kattı. Akşam köyde gece yarılarına kadar sohbetleri devam etti.
Avşar yemyeşil bir köy…
İnsanları sohbet ehli…
Her yıl mart ayında ağaç dikiyorlar durmadan…
7 den 77’ye herkes imecede görev alıyorlar…
Bir şiir geliyor aklıma:
“Nasıl sevmezsin arkadaşları?
Türkü söylerken,
Nasıl sevmezsin tarlaları
Yeşerirken ?”
Aydın dediğin halka gider…
Aydın dediğin imecede rol alır…
Aydın dediğin okul yapar, ağaç diker…
Aydın dediğin “Bir mum gibi, diğer mumları tutuşturmakla ışığını kaybetmez”
Ve…
Yıllarca buğday yerine yıldız eker yüreklere…
Kucak kucak yağmur bulutları devşirir tarlalara.
Yıl 2006, günlerden 8 Temmuz. İTÜ’lü gençler başlarında rektör danışmanı sn. Prof. Dr. İsmail Duman’la Avşar’a geliyorlar iki otobüs. Aksilik o yıl “Avşar Festivali” yapılamı-yor. Ne gam! Düğün alayı gibi davul-zurna ve bayraklarla karşılanıyor gençler. Köyün içi festival alanına dönüyor. Çadırlar kuruluyor, kazanlar kaynıyor. Tepsi tepsi yemekler geli-yor okulun bahçesine. Bağdaş kurup toplanılıyor sofranın etrafına. O yemeğin tadını hâlâ unutamam.
Recep Abi ve eşi de katılmıştı o günkü şenliğe. Torununu da getirmişti, “Çocuk o güzellikleri görsün, eğitim en güzel böyle olur” demişti. O gece köylüler öğrencileri birer ikişer paylaştılar. Recep Ağabey’i de imam Arif Çoban misafir aldı. Korkarak ve ürkerek giden öğrenciler tek tek gelip bana teşekkür ettiler. Sabahleyin katmer, bükme, gözleme için saçlar kuruldu. Sıcak sıcak gençlere servis yapıldı; doymak bilmemişlerdi… O gün akşama kadar yemek istemediler bir daha.
Zor yürüyen Recep Abi canlandı. Köyün sokaklarını dolaştı. Eski dostlarıyla sohbetler etti, gençleşti.
Nazım ustanın şiiri geliveriyor aklıma:
“Sevdiğin müddetçe
Ve sevebildiğin kadar,
Sevdiğine her şeyini verebildiğin müddetçe
Ve verebildiğin kadar gençsin”
O’nun yüreği hep genç kaldı…
Şiir yazdı sevgi üzerine…
Öyküler yazdı köy ve köylü üzerine…
Makaleler yazdı durmadan…
Bir ırmak gibi beynimizi, yüreğimizi yudu durdu.
Ben Recep Abi’yi çeşmeye benzetirim. Cahit Külebi’nin “Küçük Çeşme”sini çok severdi. İzninizle küçük bir bölümünü alıyorum:
“Küçük bir çeşmeyim yurdumun
Unutulmuş bir dağında
Hiç kesilmeyecek suyum
Yıldızların aydınlığında
Boyuna akar dururum.”
Yazarak aktı…
Sohbetleriyle aktı…
Bilgeliği ile aktı…
Sevgisiyle aktı…
İnançları için aktı…
Hem de durmadan.
Hani Nazım usta der ya:
“Bütün iş Tahir ve Zühre olabilmek yüreklerde.”
Yüreğine ve kalemine teşekkürler. Soyadın gibi hep Yaşayacak’sın gönüllerde. Kalıcı değiliz hiç birimiz şu dünyada, düşünmek acı…
ORMANDA
MUTLULUK
Uzan çimenlere, yum gözlerini,
Bu bir susuş değil yaşanan andır.
Kaldırma başını koyduğun yerden,
Çamlarda mutluluk uçan zamandır.
Çamlardan dökülüp gelmiş bir huzur,
Dallarda kandildir yansıyan sular.
Bir bitmez özlemdir gönlümüzdeki
El sallıyor uzaklaşan kaygular.
Meleğin yitirdiği inciler burada,
Burda şeytanların konuşan dili.
Sanki koca koca devler solur da
Söndürürler ormandaki kandili.
Bakışı hoştur telaşsız kuşların,
Mutluluk dopdolu avuçlarında.
Bir çam dibindeki en koyu gölge;
En körpe yaşantı dal uçlarında.
İşte bak serinlik, bir de kuş sesi,
Hayat veren su akıyor pınarda
İçince gençleşir kişi bu suyu;
Doyulmaz tadına zaman sunar da…
Serin avuçların yaprak gibidir.
Dilinde mutluluk veren türküler.
Çevrende ne varsa canlı ve cansız
Büyük mutluluğun aşkıyle güler.
Esinti emzirir yapraklarını,
Konuşan dallarda gizlilik yatar.
Arılar bal yapar, çocuklar sakız,
Güneş buralarda doğmadan batar.
Alacakaranlık gerçekten güzel,
Çünkü tüm dallarda ninniler başlar.
Işığın tedirgin ettiği yerde;
Duygular azalır, istek yavaşlar.
Yaşamın soluyan yüreği büyük,
İşte binbir neşe sunuyor çamlar.
Gönül mutluluktan bir kuş gibidir,
Çamlarda bir daha güzel, akşamlar.
Recep Yaşayacak – 14.05.1973/Afyonkarahisar
ÖZLEMLERİM
Ak düşünler turnaların kanadında,
İnerler bir gün Anadolu yaylasına.
Ellerle kafaların birleşen yüceliğinde,
Çalışmalar benzer bir halay havasına.
Sular güler, oynaşır kanalların içinde,
Verimli topraklar gelin gelin bakışır.
Yeşil donlu ve bakımlı ağaçlara,
Gürbüz meyvaların tomurcuğu yakışır.
Aydın kafalar çoğalınca kardeşim,
Bilinçle sarılır toprağa eller.
Umut dal dal olur yüreklerde,
Sevdalarla olgunlaşır güzeller.
Bir gün büyük sancılar gezinir,
Çalışan insanımız bin mucize doğurur,
Verimin tükenmez hamurunu,
Becerikli eller yoğurur.
Kara bulutlar silinir üstümüzden,
Amaçlı yürüyüş sarar kaldırımları.
Kuru kalabalık olmaz sokakların çilesi.
Taşır Atatürk’leri, Yıldırım’ları.
Bir gün kentler görülür Anadolu’da,
Yediden yetmişe mutlu,
Köyler ak yapıların güzelliğinde,
Yarınından umutlu.
Gökyüzüne yalnız minareler uzanmaz,
Fabrika bacaları uygarlığı dokuyan,
Bir ulus ki dengeli yaşamındadır,
İlim okuyan, ezan okuyan, türkü okuyan.
Recep Yaşayacak – 16.05.1967/Afyonkarahisar