Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Hayriye Caner
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

BİR SEVGİ PINARI MEVLANA -3

Hayriye Caner 21 Nisan 2018 Cumartesi 11:55:46
 

(Geçen Haftadan Devamı)
“Biri güzel bir söz söylüyorsa, bu dinleyenin dinlemesinden ve anlamasından ileri gelmektedir. Öğretmenin çok iyi ders anlatması, öğrencilerinin kendini derse vermesindendir.”
Toprakta biten güller solar gider
Gönülden biten güllerdaimidir
Her gün bir yerden göçmek
Her gün bir konağı bırakmak
Akarsu gibi donmamak nehoş
Dün geçti
Düne ait söz de
Dün gibi geçti gitti
Bu gün yeni bir söz söylemek gerek
“Canım tenimde oldukça Kuran’ı Kerim’in kölesiyim. Ben Hakk’ın seçkin peygamberi Hazreti Muhammed’in yolunun toprağıyım, tozuyum.” diyen gönüller sultanı, din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapmaksızın tüm insanları kucaklamış, özellikle kadına çok büyük değer vermiştir. Onun cariyeleri olmadı. Haremi yoktu. Bir tek eşi vardı.
“Kadın nedir? Dünya ne? İster söyle, ister söyleme. O,neysa gene odur. İnsanlar yasak edilen şeylere karşı aşırı düşkün olurlar. Sen ne kadar kadına “Kendini sakla, örtün” diye emretsen, kendini gösterme isteği onda, o oranda çoğalır. Halkta da gizlendiğinden dolayı o kadını görme eğilimi artar. Şu halde sen oturmuş, iki tarafın bu görmek ve görülmek arzusunu artırıyor, bununla da onu ıslah ettiğini sanıyorsun. Bu yaptığın fesatçılığın bizzat kendisidir.”
O,bu dünya ile öteki dünyayı çok iyi analiz etmiştir. “Aç gözlüyü memnun edemezsin; doymaz ki.” sözü Mevlana’yı tanımak için yeter de artar bile.
Ne kadar zengin olsan
Ancak yiyebildiğin kadar yersin.
Denize testiyi daldırsan
Alabildiği kadar su alır, gerisi kalır.
Özgürlük Mevlana’nın sıkça işlediği temalardandır. “İnsanların düşünceleri havada uçuşan kuşlar gibi özgürdür. Tutulup hapsedilemez.” derken insanın insana kulluğunu kabul etmez. “Hürriyeti kulluğa satmam ben” cümlesinde bile sadece Allah’a kulluk vardır.
Yoklukla kavuş varlığa, dünyayı bırak
Vuslatsa yolun sonu, ukbayı bırak
Tanrıysa muradın, düşünüp durma
Dünyayı unut
Maddeyi, manayı bırak.
Mevlana, insanları şiir, müzik ve sema vasıtasıyla, kendi ağırlıklarından, dünyanın sıkıntılarından, günlük hayatın bağlarından kurtararak Allah’a yüceltmek ister.
“Bütün varlığın dönüp duran bir nokta” olduğu inancı semayı ortaya çıkarmıştır. Varlığın sırrı dönüşlerdedir. Dünya kendi etrafında ve güneşin etrafında dönüp durmaktadır. Biz de öyleyiz. “Semanın özü Haktan alır, Halka saçarız” şeklinde ifade edilebilir.
Çiğnenen salkım üzüm eştir bana
Aşk, beni çekmektedir dört bir yana
Döndüğüm gerçek, fakat çevren değil
Kendi çevrem döndüğüm yer,baksana..
Sema müzikle olur. İlahi aşkı anlatmada ney ve rebabın yeri büyüktür.
Ney, basit bir kamış parçasıdır. Ancak gönül sahibinin elinde kamış olmaktan çıkıp Allah sırlarını fıısıldayan bir ses olur. İlk olarak Davut peygamber üflemiş neyi. Rivayet odur ki Hz.Muhammed Allah’ın sırlarını Hz.Ali’ye söylemiş Bu sırrı kimseye söylememesini tembih etmiş. Bu ilahi sırrı daha fazla gizlemeye gücü kalmayan Hz.Ali çölde boş bir kuyuya anlatmış bu sırrı. Bu yüzden orada yetişen kamışlar ney olup her üflenişte bu sırrı dile getiriyorlarmış.
Dinle neyden nasıl hikâye eder
Ayrılıklardan şikâyet eder
Koptuğumdan beri kamışlıktan ben
Ağlar kadın erkek inleyişiimden
İsterim, hasretle doğranmış bu yürek
Derdimi dökeyim feryad ederek
Aslından kopup da ayrı kalanlar
Gene o kavuşma gününü arar
Yel değil, ateştir bu neyin sesi
Kimde bu ateş yok, sönsün nefesi.
Neyin yanında vurmalı çalgı aletleri de vardır. Bunlardan biri de bulut anlamına gelen rebabtır. Bulutlar nasıl gül bahçesini sularsa, rebab da gönülleri sular. Müziğin yanık nağmeleri gönüllere ferahlık verir.
Mevlana’ya karşı olanlar, ondaki engin görüşü anlayamayanlar:
—Dinde bu çalıp söylemek de nereden çıktı. Biz bir eşek yükü kitap okuduk. Müziğin helal olduuğuna dair bir satır bile göremedik. Derler. Mevlana onlara, onların dilinden şöyle cevap verir:
—Onlar eşekçesine okumuşlar.”
Mevlana bugün karşılığı üniversite olan medresesinde sadece dini konuları öğretmemiştir. “Kimseye faydası olmayan, kimseden faydalanamaz” derken müspet ilimlere de gönül kapısını açmıştır. Bugün bile bazı yobaz düşünceli insanlar, müzik, resim dinimizde yoktur, günahtır, islamda ayin yoktur, sema gösterileri de neyin nesidir derken O gönül insanı 13.yüzyılda müzik eşliğinde sema yapmış dans etmiştir. Hatta şaşıracaksınız belki, Emir Süleyman Pervane’nin eşi Gürcü Hatun, saray ressamı Aynüddevle’ye Mevlana’nın resmini yaptırmış, Mevlana da buna izin vererek ressama poz vermiştir.
Şu sözleri O’nu haklı çıkarmıyor mu?
Nice insanlar gördük, üstlerinde elbise yok
Nice elbiseliler gördük, içinde insan yok.
Mevlana sanıldığı gibi mevlevi tarikatının kurucusu değildir. O,bir düşünce adamıdır. Onun düşüncesinin temelinde insan vardır. Onun insanları ne olurlarsa olsunlar sevmek ilkesi ve Allah aşkını çok iyi birleştiren oğlu Sultan Veled bunu bir öğreti haline getirmiştir. Sultan Veled iyi eğitimliydi, güzel söylerdi, iyi bir teşkilatçı ve liderdi. Babasının ününden de faydalanarak “Şiir, müzik, sema, düşünüş ve inanış” demek olan tarikatini bugünlere ulaştırdı.
Mevlana da her canlı gibi bir gün bu dünyadan göçüp gideceğini herkesten çok iyi biliyordu. “Çıplak geldik, giyindik, soyunduk, gidiyoruz.” Diye özetlerdi hayatı. Ölüm günü onun için şeb-i arus, yani düğün gecesi demekti. Allaha kavuşmak gerçek sevgiliye ulaşmaktı. Onun cenaze töreninde olup bitenler onu anlamak için yeter de artar bile.
Mevlana’nın cenaze törenine sadece müslümanlar ve Konyalılar gelmedi. Hristiyanlar, Museviler, diğer dinlere mensup insanlar geldi. Herkes tabuta dokunarak Onu son yolculuğuna uğurlamak istiyordu. Tabut bir adım bile ilerleyemiyordu. Bazı müslümanlar Emir Süleyman Pervane’ye seslendiler:
—Mevlana müslümandır. Diğer dinlere mensup olanlar çekilsinler. Cenazemizi kaldıramıyoruz. Dediler.
Bir musevi din adamı:
-Bizi ne olur mahrum etmeyin.  Evet Mevlana sizindir. Ama bizimdir de. Biz Musa’yı ondan öğrendik.
Hristiyan bir din adamı da:
Biz de öyle, biz de öyle. Biz İsa gerçeğini ondan öğrendik. Diye bağırdı.
Evet. Mevlana bizimdi. Kendi inancında samimi olduğu kadar başka inançlara da saygılı ydı.
Mevlananın şiirleri, dünün olduğu gibi, bugünün insanını da kendi iç dünyasını tanımaya çağırmaktadır.
Çağımızın ortak sorunları karşısında, yalnız maddeye tapan dünya insanı, ruhundaki yangını söndürmek için su aramaktadır. Çare, sitres bileziklerinde, yoga seanslarında, fallarda, burçlarda, medyumlarda ve meditasyonlarda değildir. Susuzluğun çaresi  “Körler görmese de yıldızlar vardır.” diyerek 800 yıl öncesinden çağlayarak akan ve akacak olan Mevlana pınarında vardır.
Biz de Onun hoşgörüsüne sığınıp, o kutsal pınardan, sizler için bir tas su almaya çalıştık.
Bu çalışmalarımızı Onun hayatının özü olan üç kelimeyle ve yedi altın damlayla bitirelim.
Hamdım, piştim, yandım
1.Cömertlik ve yardım etmekte, akarsu gibi ol.
2.Şefkat ve merhamette, güneş gibi ol.
3.Başkalarının kusurlarını örtmekte, gece gibi ol.
4.Hiddet ve asabiyette, ölü gibi ol.
5.Tevazuu ve alçakgönüllülükte, toprak gibi ol.
6.Hoşgörülükte, deniz gibi ol.
7.Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.
(Son)

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER