Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Hayriye Caner
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

BİR “KARA FATMA” GELMİŞ GEÇMİŞ DÜNYADAN

Yarın 18 Mart 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 103’üncü yıldönümü. Bu tarihi gün nedeniyle tüm şehitlerimize bir kez daha şehit ve gazilerimize minnetimizi ifade ediyoruz.
Bundan 103 yıl önce yedi düvele karşı kazandığımız Çanakkale Zaferi, tarihten silinmek istenen bir milletin, bütün imkânsızlıklara rağmen vatanını korumak için verdiği mücadelenin destanıdır. Bu eşsiz destanın yıldönümünde biz de bu köşeden Milli Mücadele’nin karhamın olarak tarihe geçen kadınlarımızı anmak istiyoruz. Nene Hatun, Şerife Bacı, Tayyar Rahime, Nezahet Onbaşı, Halime Çavuş, Makbule Hanım, Emir Ayşe, Kılavuz Hatice, Hayme Ana gibi adını tarihin altın sayfalarına yazdıran bir Türk anası daha var.
Kaderi de namı gibi ‘kara’ olan bir Türk kadını. Kara Fatma.
Asıl adı Fatma Seher olan Kara Fatma, 1888 yılında Erzurum’da dünyaya gelir. Ailesi İstanbul’a göç ettikten sonra Binbaşı Suat Derviş Bey ile tanışarak evlenir. Balkan Harbi’nden sonra Kafkas Cephesi’ne tayin edilen eşinin Sarıkamış’ta şehit düşmesi üzerineErzurum’a giderek 10 kişilik bir çete kurar ve doğduğu toprakları işgal eden Ruslara karşı fiilen savaşın içinde yer alır. Daha sonra İstanbul’a dönerek işgalcilere karşı direnen ‘Deli Sülo’ lakaplı kardeşinin çetesine katılır. 1919 yılında Samsun’a ayak basan Gazi Mustafa Kemal Paşa ile Sivas’ta buluşarak kendisine ‘görev verilmesini’ talep eder. Paşa tarafından “Kara Fatma” unvanı verilen Fatma Seher, Milis Müfreze Komutanı olarak Batı Cephesi’ne gönderilir.
O artık sırtında ‘ceket’, altında ‘pantolon’, ayağında ‘çizme’, elinde ‘kamçı’ ile milli mücadelenin amansız bir kadın direnişçisi olmuştur. Oğlu Seyfettin, evlatlığı Fatma, kardeşleri Mehmet ve Süleyman, arkadaşları Pire Mehmet ve Laz Tahsin, eşleri şehit olan Ayşe ve Zeynep’ten oluşan; zamanla yedi yüzü aşan milis gücü ile Ermeni veRum çeteleri ile Yunan Ordusu’na karşı müthiş bir mücadeleye girişir. İzmit, Sakarya, Balıkesir, Eskişehir, Afyon, Kütahya ve İzmir’e kadar olan bölgede efsanevi bir kahraman haline gelir. Cephede düşmanla savaşırken birkaç kez yaralanır; ama asla pes etmez. Büyük Taarruz’un ilk günlerinde bir ara General Trikupis’e esir düşer. Daha sonra ’25 Yunan subayını’ esir alan kadın olarak tarihe geçer.
Kara Fatma, Millî Mücadele’nin ardından ‘Üsteğmen’ rütbesi ile emekli edilir.
Ancak, ‘üzerinde giyecek bir mantosu’ dahi olmamasına rağmen İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif gibi, kendisine bağlanan emekli maaşını “Vatana hizmetin bedeli mi olur?” diyerek o zamanki adı Hilal-i Ahmer olan Kızılay’a bağışlar. Sonrası, kendisi için ‘öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya’ dönemidir adeta. Uzun bir süre Kasımpaşa’daki ‘tek odalı’ bir barakada ‘yokluk’ içerisinde komşuların yardımı ile hayatını sürdürmeye devam eden Kara Fatma, hastalık illeti ile karşı karşıya kalınca Galata’da bulunan bir Rus manastırına sığınmak zorunda kalır. 2 Temmuz 1955 tarihinde kaldırıldığı Darülaceze Hastanesi’nde hayata veda eder.
Gençlik çağlarını ‘canından’ çok sevdiği vatan topraklarını işgal için gelen Rus emperyalistlere karşı direnerek geçiren Kara Fatma, son demlerini ‘sığınabildiği’ tek yer olan bir Rus imarethanesinde ‘fakr-u zaruret’ içerisinde sürdürmek zorunda kalır.
Yaşarken gün yüzü görmeyen Kara Fatma’nın ne acıdır ki öldükten sonra da ‘mezarı’ ortadan kaybolur.
Yarın 18 Mart nedeniyle tüm şehitlerimizi bir kez daha minnetle anıp, tüm gazilerimize şükranlarımızı sunarken, Kara Fatma’yı da unutmayalım. Allah bu vatana kanıyla, canıyla, varıyla, yoğuyla, hizmet eden tüm ecdadımıza rahmet eylesin.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER