Bir çınar daha Hakk'a yürüdü
Afyonkarahisar'da basın-yayın ve kültür alanının usta isimlerinden, gazeteniz Kocatepe'nin köşe yazarlarından Ali Galip Leblebicioğlu vefat etti   Yaklaşık 3 aydır yaşlılığa bağlı hastalıklar nedeniyle evinde tedavi altında bulunan Ali Galip Leblebicioğlu dün sabah hayata veda etti. Merhum Galip Leblebicioğlu'nun cenazesi bugün öğle namazını müteakip Paşa Camii'nden kaldırılacak. >> Burak AYDIN’ın Haber   Galip Leblebicioğlu kimdir? [&hellip]
Afyonkarahisar’da basın-yayın ve kültür alanının usta isimlerinden, gazeteniz Kocatepe’nin köşe yazarlarından Ali Galip Leblebicioğlu vefat etti
Yaklaşık 3 aydır yaşlılığa bağlı hastalıklar nedeniyle evinde tedavi altında bulunan Ali Galip Leblebicioğlu dün sabah hayata veda etti. Merhum Galip Leblebicioğlu’nun cenazesi bugün öğle namazını müteakip Paşa Camii’nden kaldırılacak.
>> Burak AYDIN’ın Haber
Galip Leblebicioğlu kimdir?
19 Mayıs 1937 tarihinde Afyonkarahisar’da doğan Ali Galip Leblebicioğlu, ilk, orta ve lise eğitimini Afyonkarahisar’da tamamladı. 1955 yılında girdiği İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden ve 1956 yılında kaydolduğu Gazetecilik Enstitüsü’nden (İletişim Fakültesi) 1959 yılında mezun oldu. 1953 yılından itibaren Demokrat Haber ve Kocatepe Gazetelerinde; köşe yazısı, şiirler, dini konularda yazılar yazdı. Yerel gazetelerde Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü görevlerinde bulundu. 3 dönem Belediye Meclis üyesi, 9 yıl Defterdarlık Takdir Komisyonu, 6 yıl Vergi İtiraz Komisyonu üyeliğinde bulundu. 52 yıl Diyanet Vakfı Afyon Mütevelli Heyeti’nde, 20 yıl Türk Hava Kurumu Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Kızılay Derneği’nin daimi üyesiydi. Türkeli Gazetesi’nde uzun yıllar merhum Hacı Hakkı Özsoy ile birlikte köşe yazarlığı yapan Ali Galip Leblebicioğlu, son 1 yıldır “Kürkçü dükkanım” dediği Kocatepe Gazetesi’nde yazılarını yayınlatmaktaydı. Mevlana’nın 19’uncu kuşaktan, Sultan Divani’nin 12’inci kuşaktan torunu olan merhum Ali Galip Leblecioğlu 2 erkek, bir kız evlat babasıydı. Büyük oğlu Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu Samsun’da, küçük oğlu Dr. Murathan Leblebicioğlu Afyonkarahisar’da görev yapıyorlar. Merhuma Allah’tan rahmet, ailesi ve sevenlerine sabr-ı cemil dileriz.
Gündemin nabzını şiirlerle tuttu
23 Kasım 2012 tarihinde Gazeteniz Kocatepe’de Murat Arısoy imzası ile yer alan haberde merhum Galip Leblebicioğlu’nun özellikleri şu ifadelerle dile getirilmişti:
Yaklaşık 60 yıldır basın camiası ile içiçe olan Galip Leblebicioğlu, Türkeli Gazetesi’nde yazdığı şiirlerle gündemin nabzını tutuyor. Leblebicioğlu, şiirlerinde bazen olanı, bazen olması gerekeni yansıtıyor. İlginç ve okunan bir köşeye sahip olan Leblecioğlu’nun ilk makalesi ise ortaokulu bitirdiği sene yayınlanmış Türkeli Gazetesi’ndeki köşesinde kimi zaman güleryüzlü, kimi zaman bir öğretmen gibi, kimi zaman bir arkadaş gibi mesajlar veren naif bir köşe var. Afyonkarahisar basınının önde gelen isimlerinden Galip Leblebicioğlu, “Serpintiler” adını taşıyan köşesinde hemen hemen her gün bir olayı işliyor, dörtlükler hâlinde okuyucuyla paylaşıyor. 19 Mayıs 1937 doğumlu Leblebicioğlu’nun ömrü yazmak ve okumakla geçmiş.
Galip Leblebicioğlu, gazetecilik hayatını, gazeteniz Kocatepe’ye anlattı.
Kocatepe: Galip Leblebicioğlu, Afyonkarahisar’da şimdiki adıyla İletişim Fakültesi’ni bitiren ilk gazetecilerden. Üniversite hayatınızı anlatır mısınız?
Galip Leblebicioğlu: Bizim sosyal derslerimiz daha ağırlıklı olduğu için iktisat imtihanına girdik ve kazandık. Yüksek Ticaret Enstitisü’ne başladık. Birinci sınıfta iktisat dersleri nazari idi. Not tutacaksınız, öğleden sonra pratik dersler vardı. Ben o dersleri sabah takip ederdim. Öğleden sonra boş olurdu. İkinci yıl yani 1956’da öğleden sonra meşgul olacak bir şeyler ne yapılabilir diye araştırırken Gazetecilik Enstitüsü’ne kaydolduk. Dersler de genellikle öğleden sonraydı. Ameli, yani pratik derslerdi.
Gazetecilik’e girerken herhangi bir sınavdan geçtiniz mi?
Herhangi bir sınava tabi tutulmadık o dönem. 300 puanla iktisada girdim. Tıbbiyeyi tercih etmedim. Gazetecilikte öyle bir imkan vardı, bir fakültede okuyanlar için okuma imkanı vardı. 50-100 kişi anca devam ediyordu. Onlar içinde de belirli bir öğrenim görmüş kişileri imtihansız aldılar. Daktilo, steno gibi dersler aldık. Hocalarımız çok değerli insanlardı.
Hocalarınız arasında kimler vardı?
Burhan Felek hocamızdı. Gerçekten büyük bir hocaydı., Havai veya gazeteciliği anlatıp geçen bir insan değildi. Sıkı takip ederdi, tenkit ederdi. Bazılarının kağıdını çizer atardı. Diğer hocalarımız da değerli hocalardı. Onlardan çok şey öğrendim.
Size neler kattı, yaşamınızı değiştirdi mi Enstitü?
Ben insanları tanımayı öğrendim. Ticari hayatımda da bunu tatbik ettim. Sabri Esat Siyavuşgil büyük bir hocaydı. Cevat Fehmi Başkurt da hocamızdı, tiyatro eserleriyle tanınırdı. Gazetecilik Enstitisü’nde daha çok şey öğrendim. İktisat Fakültesi&nde not alıyorsunuz, sınavları verebiliyorsunuz. Burası daha değişikti. Toplumla ilgiliydi. Sosyal yönü daha ağırlıklıydı. Bizim daha çok şey ile ilgilenmemizi sağladı. Tiyatrolara, sinemalara giderdik, toplantılar düzenlerdik.
Peki gazeteciliğe ilginiz Enstitü ile mi başladı?
Ben gazeteciliğe 1953 yılında başladım. Nasıl derseniz, merak işte. Afyonkarahisar’da o zaman Demokrat Haber diye bir gazete çıkardı. Abdullah Hazer, Kadir Davaslı vardı. O zaman kurşun harflerle çalışma yapılır ve dizilirdi. Abdullah Hazer de maddi olarak desteklerdi. İkaz gazetesi vardı, Doğan Matbaası’nda basılırdı. Kadir Davaslı, ‘Mürekkep kokusu sinerse iyi olmaz, vazgeçemezsin’ dedi. ‘Olsun, maksat meşgale olsun’ dedim. Ben hayatım boyunca hiç boş duramadım. Bir şeylerle meşgul oldum. Kahveye gitmezdim, sporla ilgim olmadı. Yazayım çizeyim dedim.
Bu tecrübenizde haber mi yazıyordunuz, köşe yazısı mı?
Haber de yazıyordum, köşe de yazıyordum. Ortaokul sonu, lise başında bu işe başladım. İlk röportajımı Yusuf Dalpınar, musiki öğretmeniydi. Onunla yaptım. Bize daha ziyade Batı müziği öğretirdi. O konularda sorular sordum, ‘Niye Halk Müziği, Klasik Türk Müziği öğretilmiyor da Batı müziği öğretiliyor’ diye sormuştum. Bunun tarihi 1953.
Bu röportajı sakladınız mı?
Ben bunları saklamadım. Ben o zaman şiir de yazdım ama saklamadım, üzerinde durmadım. Bu tür şeylerle ilgilenenler o zaman pek hoş karşılanmazdı. Boş gezen olarak bakılırdı. Yazdığım bazı şiirleri de başkaları okumasın diye yaktım.
Üniversiteden sonra ne yaptınız? Yazıya olan alakanız devam etti mi?
Yazmakla aram, üniversiteye gitmeden önce de vardı. Üniversiteyi bitirdikten sonra Abdullah Hazer beni gazetesinde yazı işleri müdürü yaptı. Demokrat Haber’in ismi Afyon Haber oldu. Demokrat Parti iktidardan uzaklaşınca demokrat kelimesi kullanılmamaya başladı. Yazı işleri müdürlüğüne çok icraat yapmadım. İlan gazetesiydi. 10 tane 20 tane basılıyor. Dağıtılıyor, başka yok. Pek zevk almadım. Pek bana da iş düşmedi.
Şimdiki muhabirler maaş konusundan yakınırlar. Sizin maaşınız ne kadardı?
125 lira maaşım vardı. Fevkalade değil, şimdiki gibi belki daha az bir şey. Ben ticari hayata ağırlık verdim. Böyle olunca gazetecilik ve bilhassas şiir işi aksadı. Bir şeyle meşgul olduğunuzda hemen kağıda dökebilirsiniz. O zaman alışverişle ilgilenemedim.
Bir taraftan makale de yazdınız ama…
İlk makalem, Yıldızlı Semalarda Haşmet Ne Güzel diye bir başlıkla çıktı. O zaman Şafak Sineması vardı. Herkes sigara içiyordu. Bu beni etkiledi. Tenkit babında başladım makale yazmaya. 1963’te Halk Partisi’nden Belediye Başkanı adayıydım. Tenkit etme ihtiyacını duyuyorsunuz, aksaklıkları görüyorsunuz.
Siyasetle içiçe yürüdü mü gazetecilik?
Belediye Meclisi üyeliği yaptım, aşağı yukarı 4-5 tane belediye başkanı ile çalıştım. Bu arada aksayan şeyleri o gün için açıkça yazamazsınız. Çünkü yaramaz adam derler. Kocatepe’de mahlas, müstear isimlerle yazdım.
Müstear isimle çok yazı yazdığınız oldu mu?
Daha önce de yaptığım bir iştir, bazı aşırı tenkit ettiğim şeyleri başka isimler altında yazdım. Kocatepe gazetesinde pek çok yazım vardır.
Makale, siyasi hayat, ticari hayat derken şiir yazmaya devam ettiniz mi?
Tekrar şiire nasıl başladım? Zannederim 1995 yılıydı. Hasan Ünçat diye tarih coğrafya öğretmenimiz vardı, Afyon’a geldi. Bir grup arkadaşla toplandık, yemek yedik. Hocam, ‘Gel bakalım 630 Galip Leblebicioğlu’ dedi. Hal hatır sordum. ‘Sen şiir yazardın nasıl, yazıyor musun’ dedi. ‘Ara sıra yazıyorum’ dedim, ‘Devam et, ne kadar yazarsan o kadar ilerlersin’ dedi. O sözden itibaren şiire de önem vermeye başladım. Daha önce de yazdım ama çok yoğun değildi. Devamlı değildi. 1995 yılından itibaren yazdım. Yazdıklarımı biriktirdim. Bu yazdıklarımın ilgi çekecek olanlarını ilk olarak Esintiler’de topladım.
Yazdığınız şiirler karşısında nasıl tepkiler aldınız?
1995 yılından itibaren şiir daha çok ağırlık kazandı. Güzel yazdın deyince insana şevk geliyor. Hiç tanımadığım kişiler teşekkür ediyor. Okunduğunu şuradan anlıyorum. Yolda çevirip beğendiklerini söylüyorlar.
Gündemin nabzını şiirle tutuyorsunuz. Neler yazıyorsunuz konu olarak?
Tabiatla ilgili, siyasetle ilgili şiirler yazdım. Şahıslar hakkında da şiirler yazdım. Bazılarını olduğu gibi yazdım, bazılarını olması gerektiği gibi yazdım. Dersler de verdim. Bir kısmını yayınladım.
Hem gündemi takip ediyorum, hem şiir yazıyorum. Aşağı yukarı her gün yayınlanıyor. İlham gelmesi lazım. Hissetmeden sipariş şiir olmuyor. Bunu yazayım diyorsunuz, gerisi gelmiyor. Karla ilgili, çalışmalarla ilgili de şiirler yazdım. Çok da okunan bir köşe.
Yazmak için okumak da gerekiyor bu arada…
Mümkün olduğu kadar okurum fakat oradaki etkisinde kalıp aynı şekilde yazmaktan çekinirim. Kendi yazdığım şiirleri bile ezberleyemem. Günümüzün bir kısmını okumaya ayırıyorum. İkindiden sonra okurum. Kitap okurum her kitabı okurum. Sabahleyin ancak şiir yazabiliyorum. Eğer onu yazabilirsem o kalıyor, ama yazmazsam unutuyorum.
Bizim yaşımız kadar tecrübeniz var diyebiliriz. Bize ne tavsiye edersiniz?
Araştırma çok önemli. Okuduğunuz şey üzerinde düşünün. Böyle bir şey yazmış ama niye yazmış. Bunu tespit edebilirseniz çok önemli. bir de dürüstlük çok önemli. Sizin kafanız neyi gözetiyorsa onu yazın, hak gözetin.