Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ümit Demir

“BENİ ÖLDÜRME, İŞÇİN OLARAK İYİ BAK!”

Ümit Demir 9 Mart 2017 Perşembe 13:49:35
 

Dün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ydü. Bu günün çıkış nedeni ise 1857 yılında bir fabrikadaki direniş, bu direnişin polis gücüyle bastırılma çabası sonucunda 120 kadın işçinin ölmesi…
Elbette bu olayı müstakil acı bir olay olarak değerlendirmeden önce “Sanayi Devrimi”ni ve bunun sonuçlarını ele almak lazım.
Sömürgecilik ve kolonileştirmenin buharlı makinelerle “birleşmesi” ile dünya, artık yeni bir düzene kavuşuyordu. Tarıma, hayvancılığa dayanan, kendi köylerinde, topraklarında geçimlerini sağlayan insanlar bir anda ellerindeki toprakları kaybetmeye, ev sahibi iken evsiz duruma düşmeye, kendi işlerinde çalışırken başkasının işçisi olmaya başladılar.
Daha önce de söylemiştim: bu dönüşümü dramatik şekilde anlatan “Gazap Üzümleri” isimli roman  okunursa ya da aynı isimli sinema filmi seyredilirse yaşanan o günler biraz daha iyi anlaşılabilir.
Ellerinden sadece toprakları alınmamıştı insanların. Aynı zamanda da hayatta tutunabilecekleri, yaşamlarını idame ettirecekleri kabiliyetleri de alınıyordu. Küçük-büyük baş hayvan bakamaz, toprağı ekip dikemez, hangi ot neye iyi gelir bilemez bir nesil geliyordu. Sadece işsizler ordusu değil, bugünkü işsiz-yeteneksizler ordusunun da temelleri atılıyordu Sanayi Devrimi ile…
Çünkü bu yeni düzen, kendisine bağlı, kendisine muhtaç “çağdaş köleler” yaratmak istiyordu. Şekil değişse de Firavun’un sarayını yapacak bir sınıfa ihtiyaç vardı çünkü.
İşte bu yeni düzenin olmazsa olmaz sonucu idi 1857 yılındaki “kadın işçilerin” üzücü bir şekilde ölmesi.
Şimdi aynı düzen, sanki katil kendisi değilmiş gibi bu olayın nedenini gizleyip bu cinayet üzerinden tüm dünyaya sözüm ona “hümanist ve feminist” mesajlar vermeye çalışıyor.
Kadını kendi hükümdarlığından, kendi “toprağından” alıp kentteki makinelerin dişlisi arasında ezen bu düzen, büyük bir utanmazlıkla diyor ki “Sen kadınsın, güçlüsün, kimseye boyun eğmezsin, istersen yapabilirsin, kendi kazancını temin edebilirsin…”
Sanayi devrimi ile başlayan bu kapitalist düzenin çağrısının elbette büyük bir amacı var: köylerin boşaltılması ile ucuz iş gücü ve kendine “müşteriler” yaratmak… Kendi yiyeceğini üretemeyenler gıda sektörünün, kendi evini yapamayan inşaat sektörünün “müşterisi” olacak, onca çalışmanın karşılığı olarak konforlu bir hayat isteyen “bu müşteriler” nihayetinde de bankaların kredi tuzağına düşecekti, düşüyordu da zaten.
Bu sene, Kadınlar Günü sebebiyle bir boya firması bir kısa film hazırlamış. Dikkatimi çeken, orada konuşanların neredeyse tamamının kırsal kesimdeki insanlardan oluşması. Sanayi Devrimine maruz kalmamış insanlar yani… Kendi el emeği ile geçinen, kendi kendine yetebilen insanlar! Düşünceleri o kadar net ve samimi ki…
Mesela kadına şiddeti değerlendirirlerken diyorlar ki “Böyle bir şiddete şahit olsam ölümüne buna engel olurum”.
Oysa Sanayi Devrimi ile dönüşen kentteki insanlar maalesef bu kadar duyarlı değiller. İş hayatı, koşturmaca, bir yerlere yetişme, üç kuruşun peşinde olup “aman bana bulaşmasın” korkusu kentlerde yaşayan insanları duyarsızlaştırdı, insanî duyguların yitirilmesine neden oldu.
Evet, kadınlar -aslında zayıflar- genel olarak mağdur. Ama bu düzen, bu sistem bir tek işine gelen mağduriyeti görüyor; kendi yarattığı mağduriyeti ne yazık ki süslü sözler ile, gösterişli AVM’lerdeki alışveriş kampanyaları ile, sahte öz güven aşılamaları ile kapatmaya çalışıyor.
1857 yılında sadece 120 kadın işçi ölmedi. “Hür” olabilmenin, kalabilmenin fikri de öldü. Şimdi tek istenen: “Beni öldürme; beni kendi işçin olarak, bu düzenin bir ‘müşterisi’ olarak daha iyi şartlarda yaşat!”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER