Batı Anadolu'da Bir Şifa Efsanesi
Ege'den Afyon'a kadar genişleyen güçlü bir devlet kurulmuştu. Devletin kralı, sarayını altın, inci, yakut ve zümrütlerle donatmış. Ancak bütün bu ihtişama rağmen kralın içi hüzün doluydu. Sahip olduğu bunca zenginliğe karşın, bir evlat mutluluğu ona nasip olmamıştı.
MUCİZEVİ DOĞUM VE GÖLGE DÜŞEN MUTLULUK
Yıllarca ettiği duaların ardından, kralın bir kız çocuğu dünyaya geldi. Güzelliği dillere destandı; güldüğünde yanağında güller açar, ağzından inci dökülürdü. Kız büyüdükçe sarayda neşe ve mutluluk rüzgarları esti. Ancak bu saadet uzun sürmedi. Bir gün, kızın bedeninde iltihaplı çıbanlar belirmeye başladı. Zamanın en usta hekimleri tüm çabalarına rağmen kızın yaralarına çare bulamadılar. Çıbanlar hızla yayılıp kızın bedenini sardı ve onu bir zamanların göz kamaştırıcı güzelliğinden uzaklaştırdı.
HASTALIĞIN PENÇESİNDE ÇARESİZLİK
Çektiği ağrı ve acılar, kızın aklını başından aldı. Ne saray duvarları ne de sarayın rahatlığı onu avutabiliyordu. Kendini yollara vurdu, bağırıp çağırarak dağ bayır demeden dolaştı. Zavallı kral, kızını korumak için bir grup askeri görevlendirdi. Askerler, uzaktan da olsa onu takip ederek bir tehlikeye düşmesine engel olmaya çalışacaklardı. Kız böylece Batı Anadolu’nun dört bir yanında dolaşıp durdu.
GAZLIGÖL’DE ŞİFANIN İZİNİ BULMAK
Bir gün yolu Afyon civarındaki Gazlıgöl’e düştü. Yazın kavurucu sıcağı altında susuzluktan bitkin düşen kız, yeşilliklerin arasında kaynayan sıcak suları fark etti. Çaresizce suya koştu ve bataklığa aldırış etmeden kendini suyun başına attı. Kana kana içtiği suyun ardından ellerini suya daldırdı. İşte o an, vücudunda tarif edilemez bir rahatlama hissetti. Sular, acılarını hafifletmiş, bedenine huzur vermişti.
Kız, kendini tamamen suya bırakarak saatlerce dinlendi. Suların iyileştirici etkisiyle derin bir uykuya daldı. Günlerdir uykusuzluk çeken zavallı genç kız, bu kez huzurlu bir uykuya kavuşmuştu. Onu uzaktan izleyen askerler, kızın rahatlamış halini görünce derin bir nefes aldılar.
İYİLEŞMENİN MUCİZESİ
Kız uyandığında, bedenindeki yaraların kuruduğunu fark etti. Çıbanlardan geriye hiçbir iz kalmamıştı. Acıları da sona ermişti. Mutluluk içinde tekrar suya girdi. Günler boyunca orada kaldı, suyun iyileştirici gücünden bir an olsun ayrılmak istemedi. Bir hafta sonra tüm yaraları kapanmış, eski güzelliğine kavuşmuştu. Suyun başında mutluluktan yüzü gülüyordu. Askerler, kızın iyileştiğine şahit olunca yanına geldiler ve birlikte Saray’a dönmek üzere yola çıktılar.
KRALIN MUTLU SONU
Saray’a döndüklerinde, kral kızını karşısında sağlıklı ve eski güzelliğinde görünce gözlerine inanamadı. Kızını kucaklayarak, “Seni hangi hekim iyileştirdi? Hemen onu hekimbaşı yapayım!” diye sordu. Kız, tebessümle yanıt verdi:
“Beni hekim değil, ülkemizin topraklarından çıkan bir su iyileştirdi, baba.”
BUNUN ÜZERİNE KRAL, BÜYÜK BİR SEVİNÇLE EMİR VERDİ:
“O suyun başına derhal bir hamam yapılsın! Gelen geçen tüm dertliler orada şifa bulsun. Diz ağrısı çeken, böbrek sancısı olan, beli ağrıyan kim varsa oraya gelsin ve sağlığına kavuşsun.”
KREZÜS’ÜN KIZINDAN BİR ÖĞÜT
Gazlıgöl’ün iyileştirici gücü dilden dile yayılırken, kralın kızı da hamamı ziyaret edenlere bir öğüt vermeyi unutmadı:
“Bu suların şifa vermesi için burada en az bir hafta kalmalısınız. Daha az kalırsanız, size gücenirim.”
GAZLIGÖL’ÜN ŞİFA MERKEZİ OLARAK ÜNLENMESİ
Böylece Gazlıgöl Kaplıcaları, yalnızca bir tedavi merkezi değil, aynı zamanda bir efsanenin de yuvası oldu. Her derdine derman arayan yolcu, Gazlıgöl'ün şifalı sularına koştu. Kralın kızının mucizevi iyileşmesi, bu toprakları şifa arayanların uğrak yeri haline getirdi.
Bugün bile Gazlıgöl’ün suları, aynı efsanenin izini taşır. Şifa arayanlar, kralın kızının öğüdünü hatırlayarak bu sularda bir hafta kalmaya gayret ederler. Çünkü efsaneye göre, ancak o zaman tam bir iyileşme mümkün olur.
Gazlıgöl’ün şifalı suları, geçmişten günümüze uzanan bu büyülü hikayesiyle, derman arayanların umudu olmaya devam ediyor.