Avukatların tek derdi para değil

Şiddetin sadece avukatlara karşı değil, toplumun genelinde artış gösterdiğini, avukatların para kazanmaktan öte, adalet için çalıştıklarını belirten Baro Başkanı Turgay Şahin, kentte uygulanan alkol düzenlemesi ile ilgili değerlendirmesinde, düzenlemenin yanlış aktarıldığını söyledi. Şahin, 'Alkol yasaklanan kent' gibi tanımlamaların Afyonkarahisar'a haksızlık olacağına dikkat çekti. Afyonkarahisar Barosu Başkanı Turgay Şahin, Afyonkarahisar ve ülke gündemini gazeteniz Kocatepe'ye değerlendirdi. [&hellip]

Avukatların tek derdi para değil

Şiddetin sadece avukatlara karşı değil, toplumun genelinde artış gösterdiğini, avukatların para kazanmaktan öte, adalet için çalıştıklarını belirten Baro Başkanı Turgay Şahin, kentte uygulanan alkol düzenlemesi ile ilgili değerlendirmesinde, düzenlemenin yanlış aktarıldığını söyledi. Şahin, “Alkol yasaklanan kent” gibi tanımlamaların Afyonkarahisar’a haksızlık olacağına dikkat çekti.

Afyonkarahisar Barosu Başkanı Turgay Şahin, Afyonkarahisar ve ülke gündemini gazeteniz Kocatepe’ye değerlendirdi. Şahin’in röportajından bugün, alkol yasağı olarak bilinen düzenleme ile ilgili görüşlerini, hüküm giyen iki avukatın durumunu ve avukatlara karşı gelişen şiddetin perde arkasını aktaracağız.
ALKOLDE
İSVEÇ ÖRNEĞİ
Kocatepe: Son zamanlarda Afyonkarahisar, alkol yasağı ile anılır oldu. İdare Mahkemesi’nin bu yasağı iptal ettiği belirtildi. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir? Size böyle bir talep gelse, davanın avukatı olur muydunuz?
Baro Başkanı Turgay Şahin: Bir avukat, hakkında idari para cezası kesilmiş bir kişinin avukatı olabilir. Geçen K Belgesi olmaması nedeniyle ceza yiyen vatandaş geldi. K Belgesi yok ama cezaya bu yazılmamış. Esası yönünden de teknik açısından da itiraz edilebilir. Afyon’da içki yasağı hiç olmadı. Onlarca bayii açık, devlet baskısı yok. Ülke dışına gittiğimizde kıyas için bazı sorular soruyoruz. İsveç’te kamuya açık alanda içki içemiyorsunuz, bisikletinizin selesinde açıkta içki taşıyamıyorsunuz. Anayasamızda gençleri bağımlılıktan korumak amacıyla düzenlenmiş bir madde var. Bazı ülkelerde alkollü içecek satılmasının yaşını 21 olarak belirlemiştir. Bu işin göz önünde icra edilip aleniyet kazanması meselesi var. İçki içenler bile civarında alkol alanların bulunmamasını ister. Bir karar verildi, ama bu metni çok merak ediyorum. Bu karar da anladığım kadarıyla benim içime sinmedi. Teknik bir şey de olabilir, esas için de olabilir. İdare böyle bir şey yapamaz mı deniyor, yoksa sınırlamada bir teknik detay mı atladı, bunu göreceğiz. Bu konuda her şeyin konuşarak anlatılabileceğini düşünüyorum. Şehrimizin imaj sorunu var.
KONYA’DA DA UYGULANDI
Kadınlara özel Pazar otobüsü konulması da tartışmalara neden oldu…
Pazarda kadınlarımıza özel servis uygulaması var. Pazar harcını genelde kadınlar taşır. Bu bir pozitif ayrımcılıktır. Bunu Afyon imajını kirletmek için kimler kullanıyor, bunu çok merak ediyorum. Biz bunu öğrenciliğimizde Konya’da yaşadık. Kampus şehrin 30 kilometre dışına taşınmıştı, belediye kız öğrenciler için otobüs seferi koydu. Ortalığı ayağa kaldırdılar. Kız öğrenciler bundan memnundu ama art niyetli yorumlar nedeniyle o sefere son verildi.
YUKARI
MAHALLELER GÖSTERİLMELİ
Afyonkarahisar, yıl içinde birçok yargı mensubunu da ağırlıyor. Misafirlerin kente bakışı nasıl?
Afyonkarahisar’a gelmiş misafirlere mümkün mertebe eski Afyon’u gezdirmeye çalışıyorum. Önce istemiyorlar, ama sonra çok memnun kalıyorlar. Anayasa Mahkemesi üyeleri Afyonkarahisar’a hayran kaldılar. Hayranlık oluşturacak değerlerimizi tanıtamıyoruz. Parlatacağımız, cazip değerlerimiz var, ancak tanıtamıyoruz. Ben bu toprakların iyiliği için çalışmak zorundayım. O kadar güzel şeyler var ki, yemek, Mevlevilik kültürü. Yukarı mahalleleri ‘saklı kentimiz’ diye tanıtıyoruz. Uzun Çarşı’nın girişinden yukarı çıkaramamışız misafirlerimizi. Orada farklı bir dünyanın da olduğunu göstermek gerekiyor.
10 BİN GECELİK YATAK SATIN ALINDI
Kente gelecek misafir sayısında Yüksek Yargı’nın da olumlu etkisi görülüyor.
Afyonkarahisar’da turizm iyi bir ivme kazandı. Çok iyi hizmet veren otellerimiz var. Ankara civarında bu kalitede başka bir yer yok. Kışın termal oteller çok cazip. Afyon’dan memnun kalındı. Özellikle Adalet Bakanl��ğı ve HSYK toplantılarını burada yapıyor. Sadece bir otelden 10 bin gecelik yer satın alındı. Bununla da sınırlı kalmayacak. Ankara civarında Afyon ayarında başka bir il yok. Afyon ciddi bir kongre merkezi olmaya adaydı, bunu şu an için başardı. Ankara’dan soyutlanmak istiyor buraya gelenler. Afyon’un çehresi değişiyor. Kentin tanıtımı konusunda bir gerideyiz. Bunun arkasını doldurmamız gerekiyor. Selçuklu sultanlarının, Saray mensuplarının geldiği, Osmanlı kültüründe önemli bir yer ifade eden müthiş bir yer Afyon. Afyon’da turizmin geri planında çalışacak bir sektör oluşmadı.
20 YIL ÖNCEKİ SAYGIYI BEKLEYEMEYİZ
Afyonkarahisar’daki gündem konularının yanı sıra bir de avukatların kendi gündemleri var. Son dönemde avukata yönelik şiddetten şikayetçi olduğunuzu görüyoruz.
Biz mesleğe başladığımızda halimizden şikayetçiydik. 20 yıl öncesinden bahsediyorum. İşte o zamanki meslek büyüklerimiz kapılarını çalmadan, ceket önünü iliklemeden kimsenin gelmediğini anlatırlardı. Meslek böyle saygındı. Ama tabii vatandaşın biraz da böyle beyaz yakalılara, kravatlılara karşı olan genel saygısından belki bu kaynaklanıyordu. Sadece avukatlara değil herhangi bir devlet memuruna karşı da bu aslında aşırı bir saygı. Bu biraz da vatandaşın devletle olan münasebetleri dolayısıylaydı. Biraz da korkudan kaynaklanan bir şey. Bu anlamda da çok arzu edilen bir şey değil aslında. Biz karşımızda kimsenin ceket önünü iliklemesini falan beklemiyoruz. Ama böyle gıpta edilen bir şey vardı. Meslek büyüklerimiz böyle bir ortamda çalışmışlar. Şimdi biraz daha rahatladı her şey. Tabii insanlar da değişiyorlar. İnsan profili değişiyor. Artık çok rahat hakkını arayan rahatsızlık duyduğu şeyi ifade eden kolayca şikâyet edebilen bir insan profili var. Hatta bu konuda biraz da bir teşvik görüyoruz. Özellikle sağlık çalışanlarının şikâyetçi oldukları, çok kolay şikayet edildiklerini düşündüklerini bir ortam oluşturuluyor. Bizden önceki dönem ve devirlerdeki aşırı saygıyı beklemeye hakkımız yok. Vatandaşla ilişkiler kuruyoruz, böyle olmak zorunda. Netice itibariyle onlar bizim müşterilerimiz. Bizden hukuk yardımı alıyorlar. Biz bir kamu görevi yürüttüğümüz için bu yardımı vermek zorundayız. Bu bir zorunluluk. Dolayısıyla elbette vatandaşın talepleri olacak. Elbette vatandaşlar bu talepler yerine gelmediğinde bu şikayet hakkını kullanacaklar. Fakat bazen bu sınırın aşıldığını görüp üzülüyoruz. Daha önce vatandaşın aleyhine bir şey varsa, bir dengesizlik varsa vatandaş çok korkup aşırı saygı duyuyorsa şimdi tam tersi. Vatandaş, bu mesleklere karşı saygısını tamamen kaybetmiş durumda. Çok rahat bir doktor ya da sağlık çalışanına şiddet gösterebiliyor. Keza bir avukata da şiddet uygulayabiliyor. Bu bir dengesizlik, ama taşlar yerini bulacak. Zamanla bu denge de oluşacak diye düşünüyoruz.
AVUKATLIĞIN SOSYAL
YÖNÜ DE VAR
Avukatlara karşı şiddeti engellemek için bir düzenleme düşünülebilir mi?
Biz mesleğimizin ve meslektaşlarımızın imajını korumak için, bizim mesleğimizin sosyal yönünü anlatmak için gayret içerisindeyiz. Etkinliklerimizin önemli bir kısmı buna dönüktür. Biz sadece para pul kazanalım başka derdi olmayan bir meslek mensubu değiliz. Tıpkı gazetecilikte olduğu gibi bir hakkın hizmetindeyiz. Biz bunu daha çok önemsiyoruz. Ben yeri geldikçe hep söylerim. Bizim tek derdimiz para kazanmak değildir. Daha lüks arabalara binmek, daha iyi evlerde oturmak değil. Biz hakkın tahakkuku için adaletin tahakkuku için çalışmak durumundayız. Bizim idealimiz çok kazanmak değil. Adaleti çok tesis etmek. Adaletin mümkün olduğu kadar yerine gelmesini sağlamaktır. Daha müreffeh yaşamak, daha çok tüketmek, daha iyi arabalara binmek gibi bir önceliğimiz yok. Arkadaşlarımızın çoğunda tamamına yakınında ben bu ideali görebiliyorum. Genç meslektaşlarımızın gözlerindeki ışıltıyı biliyorum. Gerçekten çok cüzi paralar karşılığında avukat arkadaşlarımız gece yatağından kalkıp, herhangi vasıfsız bir işçinin yevmiyesinin üçte biri kadar, dikkate alınmayacak bir ücret için yatağından kalkıp vatandaşın savunma hakkını yerine getirmek için çabalıyorlar. O konuda özenle görevini ifa eden arkadaşlarımızı biliyorum. Biz bu kamu hizmetlerini yapıyoruz, ama karşılıklı dengeyi oturtamadık. Biz misyonumuzu anlatmaya gayret ediyoruz ama vatandaş bir takım ekonomik sebeplerle böyle bir saldırganlık içinde. Aslında bu saldırganlık artıyor. Kadına yönelik şiddeti sıkça duyuyorum ama bu spesifik bir şey değil. Yani sadece kadına yönelik bir şey değil. Genel bir şiddet eğilimi var. Avukata yönelik, sağlık çalışanına yönelik, kadına yönelik şiddet. O anda muhatap kim varsa, görüş açısında kim varsa ona yöneliyor. Şiddet ve öfke patlaması halinde. Bunu iyi analiz etmek lazım. Bunu psikologlar, sosyologlar analiz etmeliler. Memleketimizde bundan yıllar öncesine göre ekonomik anlamda bir iyileşme var. Bunu kimse inkar edemez. Bunun bir 50 yıl öncesine hatta 20 yıl, hatta 10 yıl öncesine kadar daha rahat şartlarda yaşıyoruz. Belki sosyal doku çözüldüğü için. Bireysel hayata doğru geniş aileden çekirdek aileye, çekirdek aileden de bireysel hayata doğru bir geçiş yaşadığımız için bu insan psikolojisini olumsuz etkiliyor olabilir. Bunun yanı sıra şunu da söylemek mümkün. Eskiden acılar ve kederler ortak yaşanıyordu. Evet belki maddi durum olarak daha kötüydü ama toplumun zengini ve fakiri arasında çok ciddi fark yoktu. Hissedilecek bir fark yoktu. Ben Yukarıpazar Mahallesi’nde çocukluğumu hatırlıyorum. En zengin, orta halli ve fakir çocukların hepsi ile bizler aynı mahallede oyun oynardık. Yan yana evlerde oturulurdu. Dolayısıyla insanların birbirine karşı öfkesi daha dengeliydi. Ya da öfke duymayı gerektirecek bir şey yoktu. Dengesizlikler bir takım şeyler törpülenebiliyordu. Mahallenin ve evin büyüğü vardı. Şimdi insanlar bu kontrol mekanizmalarından tamamen sıyrıldılar. Belki bu da bir dengeye oturacak.
BİZDE AYRI, AVRUPA’DA AYRI
Şiddetin cezalandırma mekanizması işliyor mu?
Avrupa’da şiddetin çok ağır cezalandırıldığını biliyoruz. Bizim telif hakkı olarak gördüğümüz çocuklara bir şaplak atma, bir enseye tokat atmak Avrupa’da çocukların ailelerinden alınması sebebi. Ya öyle olmak zorunda, toplum ağırlığını koyacak, kontrolü ele alacak biz çözüleceğiz bireyselleşeceğiz, ya da devlet bunun cezasını verecek. Şimdi biz biraz devletin cezasını vereceği duruma doğru gidiyoruz. Mesela kadına yönelik şiddetin daha ağır cezalandırıldığı mevzuat hazırlanıyor. Ya da çocuğuna karşı şiddet gösteren, uygulayan ailelerde çocuğun aileden alındığı bir düzene doğru gidiyoruz. Hollanda’da çocuğa basit bir müdahaleden dolayı elinden alınırken biz henüz o durumda değiliz. Aşırıya kaçmamak koşuluyla ailelerin böyle bir hakkı olduğunu biliyoruz. Bu kadarcık bir hakkı olduğunu düşünüyor böyle bir kültürden geliyoruz. Netice itibariyle burada avukata yönelik şiddete gelirsek bu öfke patlaması zaman zaman insanların çok hassas olduğu noktalarda belki bam teline dokunulduğu noktalarda kusuluyor. Bir insanın zoruna giden muameleler gördüğü anlar vardır. Evine gelen hacizdir, bir mahkemede mahkum edilmesidir. Burada vatandaş bir sorumlu arıyor. Hakim ve savcı bir anlamda kürsünün arkasında kaldıkları için korunaklılar. Kürsü onları psikolojik olarak da ayırıyor. Vatandaş hakimi, savcıyı ulaşılamaz dokunulmaz olarak görüyor. Basit bir tahta bu engeli oluşturuyor. Ama bir avukat her zaman yanında. Her zaman sokakta görebilir ulaşması kolaydır. Öfke patlamasından nasibini alan en çok bizim meslektaşlarımız. Her davada bir kazanan bir de kaybeden taraf var. İlişkiler hep bir çatışma üzerine kurulu. Bir doktor bir hastasını hatta tüm hastalarını iyileştirebilir. Ama biz tüm davalarımızı kazanamayız. Böyle bir şeyimiz yok. Çünkü her şey iki taraflıdır.
GÖREVİMİZ, İNSANIN ÜZERİNE GİTMEK
Bazen de vatandaşlar, avukatlar için “İnsanın üzerine bu kadar da gidilmez ki” şeklinde eleştiride bulunuyor.
İnsanın üzerine gitmek gibi bir görevimiz var. Ne yazık ki bu böyle. Biz bunu zevk alarak falan yapmıyoruz. Nasıl bir hakim eskiden idam kararı verip de kalem kırıyordu. O onun göreviydi. Belki o idama taraftar değil, ama önündeki mevzuatın ona yüklediği görev buydu. Bizim de görevimizin elbette bazı sevimsiz yanları var. Bir konuda yapacak bir şey yok. Mesela boşanmış bir karı kocanın çocuklarının birbirinden alınması görevini üstleniyoruz. Çocuğu elinden alınan için sevimsiz bir durum. Ama öbürü de çocuğuna kavuşmak istiyor. Biz şimdi herkesi kendi haline bıraksak birçok aile çocuğu karşı tarafa vermek istemiyor. İlla bunu icra takibi ile ya da devletin zorlayıcı gücü ile almak zorundasın. Ya da tarla ihtilafı var. Her iki tarafta hakkın kendisine ait olduğunu iddia ediyor. Ama siz gidip bir sınır çizdiriyorsunuz. Burada bize yüklenen bir görev var. Bize yükleneni yapmak zorundayız. Yapılan şey zora gidebilir ama sonuçta bunu birisinin yapması gerekiyor. Bir anda sevimsiz rolü biz üstlenmek zorunda kalıyoruz.
MESLEK DAYANIŞMASI OLUŞMAYA BAŞLADI
Bu durumda yükü avukatlardan alacak bir kurum oluşturulabilir mi? Ombudsmanlık gibi bir kuruluş olamaz mı?
Bütün dünyada sonuçta vekilliği avukatlar yapmak zorunda. Birincisi maalesef garip bir şekilde söyleyeyim; avukatlara yapılan şiddet hakimlere yapılmış gibi cezalandırılmak zorunda. Mevzuat böyle avukata görevinden dolayı yapılan bir saldırı, bu suç hakime karşı işlenmiş kabul ediliyor. Avukata karşı işlenen suçta kişi bir hakime karşı işlediği suç gibi ceza alıyor. Burada iki tür sorunla karşılaşıyoruz. Bir tanesi kağıt üzerinde böyle ama ne yazık ki yargı çevreleri bu konuda hassasiyeti olanlar tenzih ediyorum, ama burada iki tür sorunla karşılaşıyoruz. Bazı yargı mensupları bir suç avukata karşı işlendiğinde farklı hakime işlendiğinde farklı bakabiliyor. Hakim saldırıya maruz kaldığında derhal tutuklanıyor ama avukat saldırıya maruz kaldığında serbest bırakılabiliyor. Bunu yaşıyoruz en son Ömer Faruk Aksoy’un maruz kaldığı saldırıyı yapanlar şu an hala tutuklular. O konuda hassasiyet gösteriliyor. Artık Afyon Adliyesi’nde de bu yaklaşım var. Yani bu konuda artık bir meslektaş bilinci var. Sonuçta bize yönelmiş bir saldırının şahsi bir saldırı olmadığını, aslında adalet mekanizmasının işleyişine yönelik olduğunu bu mekanizma kavramış durumda. Ama Türkiye’nin her yerinde böyle değil. Bir de yüksek yargı daha düne kadar avukatın birçok durumda uğradığı saldırıyı görevi başında kabul etmiyordu. Mesela haciz başında olanı avukat görev başında sayılmaz diyor. Bürosunda uğradığı saldırı da öyle. Ama bu görüş olumlu yönde değiştirildi. Doğruya doğru geri adım atıldı. Avukat takip ettiği dava ve icra dosyasından dolayı bir saldırıya maruz kalmışsa hakime karşı yapılmış gibi ceza verilme yönünde Yargıtay karar verdi.
ABD’DE DURUM DAHA VAHİM
Türkiye’deki gibi aynı sistemi uygulayan ülkeler de var. Bunlarda da bu şekilde sıkıntılar var mı? Yoksa bizim toplumumuzdan kaynaklanan bir olay mı?
Durum ABD’de çok daha vahim. Orada avukatlar biraz daha sert çalışıyorlar. Rekabet unsurunu sonuna kadar kullandıkları için oradaki imajları çok kötü. ABD’de gerçekten avukatlar çok kazanıyorlar. Ama imajları çok kötü yerlerde sürünüyor. Bizde ABD’deki rekabet yok. Bizde reklam yasağı var. Bize daha geniş ve sıkı sınırlandırmalar var. Bizde avukat kartvizitinin boyutu bile bellidir. Kullanılacak renkler tabelamızın boyutları bile bellidir. Bizde gazeteye reklam veremezsin, televizyonda, gazetede avukat ünvanıyla yazı yazamazsınız. Bu konudaki çok ciddi sınırlamalar mesleğin imajını korumak için getirilmiş. Avrupa bize göre iyi. Orada ekonomik olarak hem bize göre daha iyiler hem de işler çok daha kolay yürüyor.
İKİ AVUKATIN YARGILANMASI
İki Afyonlu avukatın cezaevine girmesi gündeme geldi. Bu konuya çok vakıf değiliz. Kamuoyunda da çok fazla bilinmiyor. Bu konudaki durum nedir?
Bu çok eski bir hikaye. 1999 yılında meydana gelen bir olayla ilgili. Bir mahkeme hakiminin verdiği çift karar var. Bir kabul bir ret kararı var. Açılan davanın karar klasörüne davanın reddine dair kararı takarken hükmün infazına başlayan avukatlarımızın müvekkillerini avukatlar almıyor. Son duruşmaya gidiyorlar ama kararı müvekkilleri alıyor. Müvekkillerin eline de davanın kabul edildiğine dair bir karar veriliyor. Bu karar Bursa’da tapu müdürlüğüne gidildiğinde bir şüphe üzerine ortaya çıkıyor. 1999 yılında bu dava görülürken ben yeni avukat olmuştum. Meslektaşlarımızla ilgili o dönemde toplandılar. Bizim bu arkadaşlarımız o zaman tutuklanmışlardı. Şimdiki durum tutuklama değil artık hükmün infazıdır. Birisi tutuklandı. Diğerinin ise neered olduğunu tam olarak bilemiyorum. Tutuklandılar fakat biz davayı o dönem takip ettik, dosyaları biliyorduk. Yüzleştirmede kararı getiren şahısların avukatlar olmadığı ortaya çıktı. Meslektaşlarımız tahliye edildiler. Sonra ilk karar beraat çıktı. Sonradan Yargıtay bozdu. Vatandaşın hakim ve savcıya verdiği rüşvet varmış. O davada avukat arkadaşlarımızın da sorun olduğu düşüncesi olduğuna biz inanmak istemedik. Hâlâ da inanıyor değilim. Sonuçta kararlara saygı duymak zorundayız. Kesinleşmiş bir karar yapacak bir şey yok. Yargı ile didişmek ve cebelleşmek doğru değil. Nihayetinde yargıda hakkın ortaya çıkması için biz yardımcı oluyoruz ama karar çıktıktan sonra saygı duymak zorundayız. Ama bu kararda, mahkumiyette içime sinmeyen şeyler var. Dört yıl civarında bir mahkumiyet söz konusu. Yatacakları miktar ise 7-8 ay. Olayın asli faili avukatlar değil. Bu iş vatandaş, hakim ve savcı arasında oluyor. Avukatların bizzat bu işe aracılık ettiğine dair hiçbir şey yok. Biz böyle düşünüyoruz. Dışarıdan bakıldığında meslektaşlarımızı koruma refleksi gibi görülebilir. Buna saygı duyuyorum ama ben dosyayı bilerek söylüyorum. Çünkü 1999 yılında bizzat gidildi, arkadaşların savunmalarında bizzat yardımcı olundu. O beraatin adalete uygun kararın olduğunu düşünüyorum. Ama belki yargı da işi çözmeye zorlanmıştır. Ortada bir sahte karar var. Ortada bir rüşvet var. Bunun taraflarını belirlemek saptamak zor bir iş. Yargılama gerçekten zor bir iştir. Ben bunu kabul ediyorum. Basit bir futbol maçında bile bir pozisyon çözülemeyince cıngar çıkıyor. Burada çok ciddi bir hadisenin sorumluları kimlerdir? Bunu saptamaya çalışılıyor. Nihayetinde böyle bir şey var. Biz kabullenmesek içimize sinmese bile bir karar var. Bu kararda kesinleşmiş. Ondan dolayı arkadaşlarımızdan bir tanesi kapalı cezaevinde.
MİLLETVEKİLLERİNE TAM DESTEK
Seçimden önce avukat milletvekili adaylarımıza destek çağrısı yaptınız. Halil Ürün ve Ahmet Toptaş seçildiler. Meclis’te temas halindesiniz temaslar şu anda nasıl?
Bizim çalışmalarımıza milletvekili meslektaşlarımız sağ olsunlar her konuda destek veriyorlar. Biz de Meclis’teki her türlü gelişmeyi onlar aracılığıyla öğreniyoruz. Yasama çalışmaları, öncesindeki hazırlıklar, komisyondaki görüşmeler. Önceden haber almanın avantajı eğer sıkıntı çıkartacak bir tasarı hazırlanıyorsa biz müdahale etmeye çalışıyoruz. Komisyon üyelerimizi faks yağmuruna tutuyoruz. Faks kağıt rulosu bitinceye kadar, dikkat çekinceye kadar, e-postalarına gönderiyoruz. Posta ile gönderiyor telefonla ulaşıyoruz. Makul karşılıyorum sahada gördüklerimiz orada görülmeyebilir. Ankara ortamında Anadolu’daki bazı şeyler görülmeyebilir. Biz onlara veri akışı sağlıyoruz bu anlamda. Milletvekililerimiz, arkadaşlarımız sağ olsunlar bizlerin sıkıntılarına her zaman çözüm bulup, taleplerimize mümkün mertebe cevap veriyorlar. O konuda güzel ilişkilerimiz var. Diğer milletvekillerimizle de öyle. Biz siyasi bir kuruluş değiliz. Afyon milletvekillerinin hepsi bizim için çok değerli. Bu anlamda da biz kendilerine yardımcı olmaya hazırız. Onlar da sağ olsunlar bizim işlerimize yardımcı oluyorlar. (Kocatepe)

Bakmadan Geçme