Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Sezer Küçükkurt
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Atatürk’e yapılan – Kocatepe Gazetesi

Sezer Küçükkurt 9 Kasım 2010 Salı 02:00:00
  CHP’de yaşanan çalkantılar sonrasında yaygın basının ünlü (!) kalemleri bunu Atatürk’ü hırpalama fırsatı bildiler. Yarın vefatının yıldönümünde bir kez daha rahmetle anacağımız Mustafa Kemal Atatürk için Taraf’lı Ahmet Altan şu ifadelere yer verdi:“…Bir kere Atatürk’ün bir ilkesi yok. Daha doğrusu tek bir ilkesi var, ’Demokrasisiz’ bir ortamda ülkeyi yönetme gücünü elinde tutmak. Onun dışında, Atatürk’ün ’tersini’ söylemediği bir sözüne, tersine davranmadığı bir eylemine kolay kolay rastlayamazsınız. Kendi iktidarına odaklanmış, fevkalade pragmatist bir liderdi Atatürk. (Taraf, 4 Kasım 2010)” “Pragmatist” diyerek kastedilen, “Lider için tek gerçek, uygulama alanında liderin işine yarayan gerçek” olarak açıklanıyor. Böylelikle “Atatürk amacına ulaşmak için o gün ne söylemesi gerekiyorsa onu söylemiş ve yine günü geldiğinde o gün için ne yapması gereki-yorsa onu yapmış, yaptığı geçmişte söylediği şeyle örtüşmese bile” demek isteniyor.Altan’a göre Atatürk, “Kendi iktidarına odaklanmış” bir “lider”di. Hatta Altan’a göre Atatürk’ün tek ilkesi varmış, o da, “Demokrasisiz bir ortamda ülkeyi yönetme gücünü elinde tutmak”mış. Lafa bak hizaya gel derler ya, işte öyle.
Bugünün siyasetçilerinden başlayarak geriye doğru uzandıkça dün söyledikleri ile sonra yaptıkları birbirini tutmayan siyasetçiler listesi yapmaya kalsak her halde bu sütunlar almaz.
İyi ve kötü yönleri tartışılabilecek olan Cumhuriyet idaresi altında ve eksiği noksanı ile demokratik bir ortamda dün söylenenler bugün inkar edilebiliyorsa, Atatürk’ün, Padişah’lık döneminde, savaş döneminde, kurtuluş ve kuruluş, dönemlerinde söylediklerine “ilkesizlik” demenin kendisi ilkesizlik değil midir?
Pragmatist diye suçlanan Atatürk’ün zamanından bu zamana kadar pragmatist olmayan bir devlet adamı var mıdır? “Kendi iktidarına odaklanmayı” hayata geçirmek için çırpınmayan bir devlet adamı var mıdır? Atatürk, İngiltere, Fransa, İtalya, ABD ve bu dörtlünün piyonu Yunanistan mücadele ederken pek çok azınlığın isyanlarını da bastırarak kurtarılmış bir vatan ve kurulmuş bir devletin sancılı dönemini bin bir badire ile aşmış ve bu sürecin bütün sorumluluğunu omuzlamıştır.
Yine o yıllarda adına “demokrasi” denilen şey, nerede vardı ki? Kimi faşistti, kimi krallıktı Avrupa’nın. Atatürk Türkiye’si o günlerin en iyilerindendi. Malum kafalarca “ilkesizdi” diye suçlanan Atatürk’ün ilkelerini kime sormalı? Atatürk’ün yaptıklarına örnek alarak doğuda Asya içlerinden batıda Afrika uçlarına kadar onlarca devlet kuran, yüz milyonlarca insanı şeref ve haysiyetine kavuşturan mazlum milletlerin önderlerine sormak yerinde olur belki..
Bugün “ilkesiz” olmakla suçlanan Atatürk’ün asla vazgeçmediği bir ilkesi vardı ki, o da ekonomisinden kültür ve askeriyesine kadar tam bağımsız Türkiye ilkesiydi.“Pragmatist, ilkesiz” denilen Atatürk, Kurtuluş Savaşı kazandı, devlet kurdu, bir milleti dipten çıkarıp uygarlık seviyesine ulaştırdı, mazlum milletlere örnek oldu.. Ne komşularının işgaline izin verdi, ne Türk Milleti’nin etnik parçalara bölünmesine izin verdi. Hayatını Türk Milleti’nin onur ve şerefi yolunda harcadı. Hataları yok muydu, elbette vardı. Ama o günün yokluk, zorluk, işgal imkanlarında yapılan bu hataları bugünün şartlarına göre değerlendirmek bize göre en hafif ifadeyle “hak yemek”tir. Tabi söz sahiplerinde buna özen gösterenler varsa…
Yazımızı M. Kemal Atatürk’ün sözleri ile tamamlayalım:
“… Türkiye’yi yok etmeye girişenler, Türkiye’nin ortadan kaldırılmasında çıkar ve hayat görenler, zararlı olmaktan çıkmışlar, aralarında çıkar paylaşarak birleşmiş ittifak etmişlerdir.Ve bunun sonucu olarak, birçok zekalar duygular fikirler Türkiye’nin yok edilmesi noktasında yoğunlaştırılmıştır. Bu yoğunlaşma, yüzyıllar geçtikçe oluşan kuşaklarda, adeta tahrip edici bir gelenek biçimine dönüşmüştür. Bu geleneğin Türkiye’nin hayatına ve varlığına aralıksız uygulanması sonucunda, nihayet Türkiye’yi ıslah etmek, Türkiye’yi uygarlaştırmak gibi bir takım bahanelerle Türkiye’nin iç hayatına iç yönetimine işlemiş ve sızmışlardır. Güç ve kuvvet elde etmişlerdir.“… Bunların etkisinde kalarak milletin en çok da yöneticilerin zihinleri tamamen bozulmuştur. Artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım zihniyetler ortaya çıktı. Oysa hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin! Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir tarihte böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır.“…Bu düşüşün çıkış noktası korkuyla, aczle başlamıştır. Türkiye’nin, Türk halkının nasılsa başına geçmiş olan birtakım insanlar, galip düşmanlar karşısında, susmaya mahkûmmuş gibi, Türkiye’yi atıl ve çekingen bir halde tutuyorlardı. Memleketin ve milletin çıkarlarının gerektirdiğini yapmakta korkak ve mütereddit idiler. Türkiye’de fikir adamları, adeta kendi kendile-rine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki, ‘Biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur.’ Bizim canımızı, tarihimizi, varlığımızı, bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara, kayıtsız şartsız bırakmak istiyorlardı. ‘Onlar Bizi idare etsin’ diyorlardı.” Mustafa Kemal Atatürk – 6 Mart 1922

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER