Arzı Mevud nereyi kapsar?

Arzı Mevud nereyi kapsar? sorusu bugün internette ne çok arananlar listesinde yer aldı. Peki Arzı Mevud Nedir? Nereyi kapsar? Tüm bu soruların yanıtı haberimizde.

Kitâb-ı Mukaddes’te Hz. İbrâhim’e yapılan vaadde, “Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar olan bölge” (Tekvîn, 15/8), Hz. Mûsâ ve Yeşu’a yapılan vaadde, “Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacak” denilmiştir (Tesniye, 11/24; Yeşu, 1/3). Arz-ı mev‘ûdun sınırları Ahd-i Atîk’te daha ayrıntılı olarak şu şekilde verilmektedir: Güney sınırı: “Tsin çölünden Edom boyunca olacak ve cenup sınırınız şarka doğru Tuz denizinin ucundan olacak ve sınırınız Akrabbim yokuşundan cenuba doğru dolaşacak ve Tsin’e geçecek ve onun uçları Kadeş-Barnea’nın cenubunda olacaklar ve Hatsar-Addar’a çıkacak ve Atsmon’a geçecek ve sınır Atsmon’dan Mısır vadisine kadar dolaşacak ve onun uçları deniz yanında olacaktır” (Sayılar, 34/3-5; Tesniye, 15/2-4). Buradaki Tsin çölü Kadeş’in kuzeydoğusunda yer almakta ve arz-ı mev‘ûdun güney sınırını teşkil etmektedir. Tuz denizi bugünkü Ölüdeniz’dir. Akrabbim yokuşu Ölüdeniz’in güneyinde, bugünkü Nakb es-Safâ, Hatsar-Addar Kadeş-Barnea’nın kuzeybatısındaki Vâdilkudeyrât, Atsmon da Vâdilkudeyrât’ın batısındaki yerdir. Mısır vadisi ise, Gazze’nin güneybatısından Akdeniz’e açılan Vâdilarîş’tir. Arz-ı mev‘ûdun güney sınırını belirten bu ifade, Ruhban metnine aittir ve Negev’in büyük bir kısmını arz-ı mev‘ûda katmaktadır. Batı sınırı: “Büyük deniz ve onun kıyısı olacaktır” (Sayılar, 34/6; Yeşu, 1/4). “Garp denizi”de (Tesniye, 11/24) denilen bu deniz Akdeniz’dir. Kuzey sınırı: “Büyük denizden Hor dağına kadar kendinize işaret koyacaksınız. Hor dağından Hamat’a girilecek yere kadar işaret koyacaksınız ve sınırın uçları Tsedâd’da olacak ve sınır Zifron’a çıkacak ve onun uçları Hatsar-Enan’da olacaktır” (Sayılar, 34/7-9). Arz-ı mev‘ûdun kuzey sınırı, Ahd-i Atîk’in diğer yerlerinde Lübnan olarak belirtilmektedir (Tesniye, 11/24; Yeşu, 1/4). Söz konusu Hor dağının Güney Anadolu’daki Toros dağları olduğu da ileri sürülmüştür (Ancien Testament, s. 326); fakat genel kanaat, bunun Lübnan dağı (Cebelilübnan) olduğu yönündedir. Esasen Ahd-i Atîk’in hiçbir yerinde arz-ı mev‘ûdun kuzey sınırı Lübnan bölgesini aşmamaktadır. Doğu sınırı: “Ve şark sınırınız için Hatsar-Enan’dan Şefam’a kadar işaret koyacaksınız ve sınır Şefam’dan Ain’in şark tarafında Ribla’ya inecek ve şarka doğru Kinneret denizinin yanına dokunacaktır ve sınır Erden’e inecek ve uçları Tuz denizi yanında olacaktır” (Sayılar, 34/10-12). Kinneret denizi Taberiye gölüdür. Ahd-i Atîk’te doğu sınırı “büyük ırmak, Fırat ırmağı” olarak da gösterildiği halde (Tekvîn, 15/18; Tesniye, 11/24; Yeşu, 1/4), Sayılar, 34/10-12’de Rab Yahova tarafından Hz. Mûsâ’ya çizilen doğu sınırı Taberiye ve Lut göllerinin doğu tarafındaki bölgeyle sınırlı kalmaktadır. Doğu sınırının Fırat’a kadar uzatılması ideal ölçülere göredir ve yahudi tarihinde hiç gerçekleşmemiştir. İsrail tarihinin en parlak dönemi Hz. Süleyman devri olmasına, Hz. Süleyman’ın “Irmaktan Filistîler diyarına ve Mısır sınırına kadar bütün ülkeler üzerinde saltanat sürdüğü” (I. Krallar, 4/21) belirtilmesine rağmen krallığın doğu sınırı asla Fırat’a varmamıştır.

KUR’AN DA ARZI- MEVUD İLE İLGİLİ BİLGİLER

Kur’an’da “arz-ı mukaddese”, “bereketli arz” gibi ifadelerle anılan ve İsrâiloğulları için yaratıldığı belirtilen bu yerin neresi olduğu açık olarak bildirilmemiştir. Nitekim bu âyetlerin tefsirinde çeşitli yerler üzerinde durulmuş, bazı âlimler bu yerin Şam ve Mısır, bazıları Mescid-i Aksâ’nın bulunduğu Kudüs ve Lübnan dağı çevresi olduğunu söylerken diğer bazı âlimler de kesin bir yer belirtmenin doğru olmayacağını, ancak Fırat ile Mısır arasında bir yer olması gerektiğini ifade etmişlerdir.

Yahudiler arz-ı mev‘ûddan uzaklaştırıldıktan sonra (m.s. 70) daima oranın hayaliyle yaşamışlar, zaman zaman ortaya çıkan sahte mesîhler de oraya kavuşma idealini körüklemişlerdir. Bu mesîhlerden bazıları “arz-ı mev‘ûd”u önce Filistin, sonra da bütün yeryüzü şeklinde yorumlamışlardır. Siyonizm hareketinin ortaya çıkış sebebi de arz-ı mev‘ûd idealinin gerçekleşmesi arzusudur.

Vaad öncelikle Hz. İbrâhim’e yapıldığına göre, bu vaad bir hak doğuruyorsa, İshak soyundan gelen yahudiler kadar İsmâil neslinden gelenlerin de o topraklarda hakkı olmalıdır. Diğer taraftan vaadin gerçekleşmesi birtakım şartların yerine getirilmesine bağlanmıştır. Bunların başında Allah’a itaat gelmektedir (el-Mâide 5/12). Halbuki İsrâiloğulları Allah’ın emirlerine boyun eğmemiş yapılan ahidleri yerine getirmemiş, hatta Allah’ın elçilerini öldürüp fesat çıkarmışlardır (el-Bakara 2/61, 100; en-Nisâ 4/155-156; el-Mâide 5/13). Ayrıca Kur’an’da “arz”a belli ırklara mensup olanların değil “sâlih kullar”ın vâris kılınacağı ve bu ilâhî kanunun bütün mukaddes kitapların hükmü olduğu bildirilmiştir (el-Enbiyâ 21/105; krş. Mezmur, 37/29; 69/32-36)

KUR’AN-I KERİM IŞIĞINDA VAAT EDİLEN TOPRAKLAR

Vaat edilen bu toprakların sınırı kesin olarak Kuran-ı Kerim’de bize bildirilmemiştir. Bu konu hakkında İslam âlimleri farklı hadiseleri emsal alarak farklı görüşler beyan etmiştir. Kimisine göre Hz. Musa’nın Mısır’dan çıkıp Kudüs’e gelene kadar dolaştığı tüm toprakları kapsamaktadır. Dünyadaki bütün dinler, kendi tarihine ait ve kutsal kitaplarında adı geçen mekânları kutsal kabul etmektedir. Bu dinlerden birisi de Yahudiliktir. Yahudilik,  “Arzı Mevud” anlayışı ve bu anlayışa bağlı olarak gelişen “Mesih” ve “Seçilmişlik” anlayışı ile diğer dinlerden farklılık göstermektedir. Arzı Mevud çerçevesinde Yahudilerin kutsal kitaplarında zikredilen Hz. İbrahim ve onun soyu ile ilişkilendirilen mekânlardan birisi de Urfa özellikle Harran’dır. “Peygamberler Şehri”, “Anadolu’nun Kudüs’ü” ve “İnançlar Diyarı” olarak da bilinen Urfa, Yahudilik ile birlikte Hıristiyanlar ve diğer uygarlıklar için de tarihî bir öneme sahiptir. Ancak Urfa’nın, Arzı Mevud içerisinde değerlendirilip değerlendirilmemesi noktasında farklı görüşler olmakla birlikte, Hz. İbrahim ve atası ile birlikte neslinin yaşadığı mekânlar olması noktasında hac mekânı olarak değer taşımaktadır. “Anadolu’daki Arzı Mevud Urfa” başlıklı makalede de, Arzı Mevud anlayışı ve bu anlayışa yaklaşımlar/bakış açıları ele alınmıştır. Burada ayrıca Urfa, Harran’ın bu anlayış içerisinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği irdelenmiş ve siyaseten ideolojik olarak Arzı Mevud sınırlarının çizildiği genel kanaat olmuştur. Daha sonra Urfa’nın Yahudilik esas olmak üzere kısaca diğer uygarlıklar ve Hıristiyanlık için önemi de birkaç cümle ile söz konusu edilmiştir.

Bakmadan Geçme