Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

ALLAH DÜNYAYI İSTEYENE DÜNYAYI, AHİRETİ İSTEYENE AHİRET İKİSİNİ BİRDEN İSTEYENE İKİSİNİ BİRDEN VERİR (6)

Şüphesiz Kur’an, insanı iki kutuplu bir varlık olarak takdim etmektedir: Yani, insan maddî ve manevî (rûhî) yönü olan bir varlıktır. Onda bu iki kutuptan hangisinin ön plana çıkacağını belirleyen tek faktör ise, kendi hür iradesidir.(Bkz. A’raf, 179; Özsoy, age, s. 117.)
İnsan bu iradesini dünya ağırlıklı olarak da, ahiret ağırlıklı olarak da kullanabilir veya dengeli bir hayatı da tercih edebilir. Çünkü mutlak manada çalışmayı emreden İslâm’ın, maddî refahı da küçümsemediğini şu ayetlerden anlıyoruz:
“Allah’ın geçiminize dayanak kıldığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.” (Nisa, 5.)
“Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et…”(Kasas, 77.).
“…Her kim dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de ahiret sevabını isterse ona da bundan veririz…”(Âl-i İmran, 145)
“Her kim, bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada verir, sonra da onu, kınanmış ve mahrum bırakılmış olarak gireceği cehenneme sokarız. Kim de ahireti diler ve bir Mü’min olarak kendine yaraşır bir çaba ile o gün için çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür. Hepsine; dünyayı isteyenlere de, ahireti isteyenlere de, Rabbinin ihsanından, ayırdetmeksizin veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir. Baksana, biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır! Elbette ki ahiret, derece ve üstünlük farkları bakımından daha büyüktür.”(İsra, 18-21)
Ayetlerden de anlaşılacağı üzere Allah, dünyayı isteyene dünyalığı, ahireti dileyene de ahireti vereceğini, vaadetmekte; ancak bunun kendi iradesi ve takdiri doğrultusunda gerçekleşeceğini bildirmektedir. Bu bakımdan biz Müslümanlar hem dünyaya hem de ebedi mutluluk diyarı ve hayatı olan ahrete talip olmalıyız.
Bu noktada insanların, pek çok konuda olduğu gibi, mal-mülk hususunda da eşit seviyede olmalarının mümkün olamayacağı gerçeği karşımıza çıkmaktadır. Çünkü rızıkları farklı kılan Allah’tır. İsra Suresi’nin, 20. ayetinde, gerek dünya gerekse ahiret nimetleri bakımından Allah’ın lütfunun sınırsızlığı ifade edilmektedir.
Aslında İslâm, zenginliğe karşı değildir. Hatta zenginliğin fertler arasında yaygınlaştırılmasını ve belli kimseler arasında dolaşan bir “güç” olmamasını tavsiye etmektedir.(12- Haşr, 7.) Şu halde servet, mevki, sağlık ve yaşayış güzelliği bakımından insanlar arasındaki farklar, ilâhî takdirin bir gereğidir. Bu da, bu dünyada mutlak eşitliğin imkânsızlığını ortaya koymaktadır. Farklı farklı istidat ve kabiliyetlerde yaratılmış bulunan insanların eşit imkânlara sahip olmaları, eşyanın tabiatına da uygun düşmemektedir. Ayrıca servet ve refah yönünden herkesin eşit olması, ideal manada dahi, insanlara bir fayda sağlamayacaktır. Her şeyden önce insanlar eşit beceri ve kabiliyetlere sahip olmadıkları gibi, eşit derecede mala-mülke sahip olmaları da mümkün değildir. Aynı şekilde, farklı farklı iş ve mesleklerde çalışan kimselerin eşit imkânlara sahip olmaları da beklenemez.
İslâm’da, “Her hak sahibine hakkını vermek esastır.”( Bkz. Buhari, Savm, 51; Tirmizi, Zühd, 64.) Hatta İslâm, az çalışanla çok çalışanı da bir tutmaz. Aksi halde insanlar tembelliğe sevkedilmiş olurdu. Diğer taraftan, insanların bazısının zengin, bazısının fakir oluşu veya bir kısım insanlar iyi imkânlara sahip oldukları halde bazılarının sahip olamayışı, insanların daha fazla çalışmasını sağlayacaktır. Bu da insanların maddî refahını artırdığı gibi, bir ülkenin iktisadî yönden gelişmesine de katkıda bulunacaktır.
Hatta İsra 21. ayette de belirtildiği gibi, insanlar ahirette de eşit durumda olamayacaklar; aksine, dünyada yapmış oldukları işlere göre ahirette derece farkları daha da büyük olacaktır. Ancak, İsra 18. ayetten anlaşıldığı kadarıyla, para ve mevki gibi dünyevi imkanlar, Allah katında mutlak bir değer ifade etmediği için, dünya hayatını bunların peşinde koşarak geçirenler ve bunları Allah’ın emrettiği gibi harcamayanlar ahirette üstün derecelere ulaşmak hakkını kaybetmiş olacaklardır. Binaenaleyh İslâm, insanların iradelerini istedikleri yönde kullanma serbestîsini vermiş olmakla beraber, dünya ve ahiret mutluluğu açısından dengeli bir hayatı tercih ve tavsiye ettiğini bildirmektedir.
Dünya-Ahiret Dengesini Sağlamak
Konu ile ilgili Kur’an ayetlerinden anladığımıza göre yüce dinimiz İslâm, insanlara dengeli bir hayat sürdürmeyi telkin etmekte; “dünya için ahireti, ahiret için de dünyayı ihmal etmemeyi” hatırlatmaktadır. İnsanın yapısına ve yaratılış gayesine uygun olan da budur. Bunu, Hz. Musa (as) döneminde yaşamış olup zenginliği ile ün salmış bulunan Karun’un hayatından ibretler sunan şu ayetten anlıyoruz:
“Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet; ama dünyadan da nasibini unutma…”(Kasas, 77.)
Görüldüğü üzere, Karun gibi hazineler sahibi birinin şahsında yapılan bir öğütte dahi, Kur’an’ın, “Dünyadan da nasibini unutma” tavsiyesinde bulunması, İslâm’ın dünyaya ait çalışmaya ne kadar önem verdiğini gösteren bir nükte taşımaktadır. Bununla birlikte Kur’an, daha sonraki ayetlerde, büsbütün dünyaya dalmanın getireceği felaketleri de canlı bir şekilde gözler önüne sererek, dünya ve ahireti dengeleyen orta bir yol tutulmasını ve dengeli bir hayat sürdürülmesini tavsiye etmekte ve şöyle demektedir:
“…İnsanlardan öyleleri var ki; ‘Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver’ derler. Böyle isteyenlerin ahiretten hiç nasibi yoktur. Onlardan bir kısmı da, ‘Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir iyilik, ahirette de bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru.’ derler. İşte onlar için, kazandıklarından (ahirette) büyük bir nasip (hisse) vardır…”(Bakara, 200-202).
Şüphesiz insanın maddî ve manevî yapısı ile bir bütün olduğunu daima göz önünde bulunduran İslâm; insan hayatının da sadece bu dünyadakinden ibaret olmadığını, “ahiret” adı verilen ölümden sonraki bir hayatın varlığını da gözler önüne sermekte; üstelik ahiret hayatının daimi olduğunu vurgulamaktadır. Elbette bu dünyada yaşayabilmek için çalışmak gerekecektir. Çünkü dünyanın da, ahiretin de kazanıldığı yer burasıdır. Ayrıca İslâm çalışmaya engel de değil, karşı da değildir. Bilakis çalışmayı bir zorunluluk olarak sunmakta ve teşvik etmektedir.( Nisa, 32; Kasas, 27; Necm, 39-41; Leyl, 4.)
Fakat İslâm’ın vurgulamak istediği şey çalışmanın ve mal-mülk edinmenin bir amaç haline getirilmesidir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti