Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

ALEMLERE RAHMET HZ. MUHAMMED – Kocatepe Gazetesi

Muharrem Günay 2 Mart 2010 Salı 02:00:00
  (Dünden devam)
Türk Asıllı Arap
O zaman diyebilirsiniz ki İbrahim peygamber Türk ise O’nun soyundan gelen Hz. Muhammed de Türk’tür. Böyle bir iddiada bulunmak bilime uygun değildir; Çünkü, bir millete mensup olmak da bir noktada kader işidir, Ziya Gökalp’ın de belirttiği gibi: “Millet iradi bir kavram değildir. Çünkü her ferdin milliyeti, onun keyfine, iradesine tabi bir şey değildir. Görünüşte fert kendisini şu yahut bu millete mensup kabul etmekte hür zanneder. Hâlbuki fertte böyle bir hürriyet yoktur. Bir millete mensup olmak bir kader işidir. Fert bir millet içerisinde hayata gelir ve o milletin terbiyesini alarak yetişir ve o kültürel zümreye dâhil olur.” Hz. Muhammed ve onun cedleri etnik açıdan Arap olmasalar da Arap toplumu içerisinde dünya gelmiş ve Arap terbiyesini alarak yetişmiş ve o kültürel zümreye dâhil olmuşlar, yani Araplaşmışlardır. Bu bakımdan Hz. Muhammed Türk soyundan gelse de O’na “Türk asıllı Arap“ demek daha uygundur. Ayrıca, peygamberler hangi soydan gelirse gelsin, onların görevi Allah’ın dinini tebliğdir. Sevgili Peygamberimiz, herhangi bir ırkın ve milletin peygamberi değil bütün insanların ve cinlerin peygamberidir. Sevgili Peygamberimizin hangi soydan geldiğini bilmekle beraber bize düşen asıl görev O’nun tebliğ ettiği din üzere olmak ve İ’lâ-yı kelimetullah için çalışmaktır.
Peygamberimizin babası Arab-ı Müstearibe olarak bilinen Adnanilerden gelme Kureyş kabilesindendir. Babası Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinden Abdülmuttalib’in Oğlu Abdullah’tır. Annesi ise yine Mekke’nin soylu kabilelerinden, Beni Zühre Reisi, Vehep bin Abdimenaf’ın kızı Âmine hatundur. Sevgili Peygamberimiz doğmazdan iki ay önce babasını altı yaşına girdiği sırada da annesini kaybetmiştir.
Babasının ölümü nedeniyle dünyaya öksüz gelen, anasının ölümüyle yetim kalan Sevgili Peygamberimizi dedesi Abdülmuttalip yanına aldı. Dedesi torununu çok seviyordu, adeta O’nun üzerine titriyordu. Yaşı sekseni geçen dede ölüverirse O’na kim bakacaktı? Dede O’nu kime emanet edecekti. Çünkü dedesi Peygamberimizin doğar doğmaz büyük bir insan olacağını tahmin etmiş ve adını MUHAMMED koymuştu. “Soyunda böyle bir ad yok, niçin bu adı koydun?“ diyenlere, “O; Umarım ki, onu gökte Hak, yerde de halk çok methi senâ edecektir“ diye cevap vermişti.
Nihâyet dede torunu Hz. Muhammed’i en merhametli oğlu Ebu Tâlib’in himayesine vermeyi uygun buldu. Zaten Ebu Tâlip de O’nu yanına almayı babasına teklif etmişti. Ebu Talip: “Kardeşim Abdullah’ın oğluna bakmayı ben cana minnet bilirim” diyordu. Böylece Hz. Peygamberimiz amcası Ebu Talib’in himayesine girmiş oldu. Bu olaydan birkaç gün sonra da dedesi vefat etti. Bu sıralarda sevgili Peygamberimiz 8 yaşında idi. 8 yaşında iken amcası Ebu Talib‘in himayesine giren Sevgili Peygamberimiz 25 yaşına kadar O’nun yanından ayrılmadı. Sevgili Peygamberimiz amcasıyla birlikte 25 yaşına kadar ticaretle uğraştı. Bu sıralarda Kureyş kabilesinden Esed oğullarından Hüveylid’in kızı Hatice adında temiz, soylu ve zengin bir kadınla evlendi. Bu soylu hanım, Hz. Muhammed’in ticaretteki dürüstlüğünü duymuş ve O’na ortaklık teklif etmiş ve bu ortaklık sırasında O’nu iyice tanımış ve Sevgili Peygamberimizle evlenmek istemişti. Sevgili Peygamberimizle Hz. Hatice’nin nikahlarını Hz. Hatice’nin akrabası Varaka bin Nevfel kıydı. Mutluluk ve huzur içerisinde seneler akıp geçti ve Hz. Muhammed kırk yaşına erişti. 40 yaşına giren sevgili Peygamberimizde büyük değişiklikler olmuştu. Daima düşünüyor, derin derin tefekküre dalıyordu. Bu sıralarda gürültüden uzak, sessiz yerlere çekilip tefekkür etmeye başlamıştı. Kendisine Mekke’nin yakınlarındaki Hira mağarasını seçmişti. İşte böyle bir zamanda Melek Cebrail Sevgili Peygamberimize gelerek ona “Oku seni yaratan rabbinin adıyla oku” dedi, böylece fiilen peygamberlik görevi başlamış oldu.
İnsanlara dünya ve ahirette mutlu olmanın aydınlık yolunu gösteren Peygamberimiz, öğrettiği ahlâk ilkelerini önce kendisi uygulayarak en güzel örnek oldu. O’nun sözleri ile davranışları, dış görünüşü ile iç alemi arasında en ufak bir çelişki dahi olmamıştır.
(Devamı var)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER