AKÜ'de 'Filistin Münazarası Düzenlendi'
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Afyonkarahisar İyiliğin Geleceği Topluluğu, Bilim ve Medeniyet Topluluğu, İslami Araştırmalar Kulübü, Türk Kızılay Genç Topluluğu, Münazara Topluluğu, Osmanlı Kültür ve Medeniyeti Topluluğu ve Yeniler Topluluğu iş birliğinde 'Afyonkarahisar Filistin Münazarası' gerçekleştirildi.
Atatürk Kongre Merkezinde gerçekleştirilen münazaraya; Afyonkarahisar Vali Yardımcısı Uğur Kolsuz, AKÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Şuayıp Özdemir, Afyonkarahisar İl Müftü Yardımcısı Harun Yılmaz, akademik ve idari personel ile birlikte öğrenciler katıldı.
Münazara Hitabet Derneği Başkanı Yavuz Yiğit’in moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Afyonkarahisar Filistin Münazarası”na Ortadoğu Uzmanı-Yazar-Mütercim Zahide Tuba Kor, Yazar-Rehber Merve Erbaş Likoğlu ve Yazar-Aktivist Altay Cem Meriç konuşmacı olarak yer aldı. Müslümanlık bağıntısı, insaniyet ve Arz-ı Mev’ud’dan dolayı Türkiye için Filistin meselesinin önemine değinilen Afyonkarahisar Filistin Münazarası’nda sosyal medyada ve gündemde yer alan konulara değinildi. Arz-ı Mev’ud’un vaat edilmiş topraklar olduğunu dile getiren Yazar-Rehber Merve Erbaş Likoğlu, “Arz-ı Mev’ud; vaat edilmiş topraklar demek. Bir kavim genetik bağıntıları ispatlanmamasına rağmen 3 bin yıl önce gelip geçtiği toprakların kendisinin olduğunu iddia ediyor. İsrail’de genetik test yaptırmak yasak. Tarihi ve genetik olarak Yahudiler ispatlanamadığı halde vaat edilmiş topraklar peşindeler. Kargaşa çıkarıyorlar, sorun çıkarıyorlar” diye konuştu.
1947’DE YAHUDİLERİN NÜFUSU YÜZDE 30’A, TOPRAK PARÇASI İSE YÜZDE 6,5’A ÇIKIYOR
Ortadoğu Uzmanı-Yazar-Mütercim Zahide Tuba Kor ise “Filistinlilerin toprak satıp satmadıkları” konusunda yapılan tartışmalarla ilgili Filistin’de değişen toprak mülkiyetine dair bilgiler paylaştı. anlattı. Kor, şunları söyledi:
“Osmanlı’da Arazi Kanunnamesi çıkana kadar Filistin topraklarının tamamı miri arazi yani devlet arazisidir. Köylülerin devlet arazisi üzerinde işleme hakkı vardır. 1858 yılından sonra bu değişecek ve elinde parası olanlara arazi satılması Osmanlı tarafından başlatılacak. Kısmi olarak bu topraklar satılıyor. Satın alanlar o dönemde Suriye ve Lübnan’da farklı ülkelerde. Aynı zamanda yabancılardan da o dönem toprak satın alanlar var. Problem 1880’lerde Doğu Avrupa’dan ve Rusya’dan ilk Yahudi göçlerinin gerçekleşmesi ile başlıyor. Bu insanlar gelip yerleşmeye başladığında yavaş yavaş arazi almaya başlayacaklar. 1917’de İngiltere, Filistin topraklarını işgal ediyor. 1880 yılından 1917’ye kadar Yahudi göçmenlerin aldığı toprak sadece yüzde 2’dir. Nüfus olarak ise Filistin topraklarında 1917 itibariyle Yahudi nüfusu yüzde 8, aldıkları toprak ise yüzde 2’dir. 1917 yılından 1947 yılına kadar Yahudilerin nüfusu yüzde 8’den, yüzde 30’a çıkıyor. Kontrollerindeki toprak parçası da yüzde 2’den, yüzde 6,5’a çıkıyor. Bunun tamamı satın alınmış değil. Osmanlı çekildikten sonra toprakların kontrolü tamamen İngilizlere geçiyor. İngilizler toprak ve vergilendirme sistemi ile ekonomik sistemi değiştiriyor. Osmanlı ayni vergi alırken İngilizler nakdi vergi almaya başlıyor. Filistinli çiftçiler nakdi olarak vergilerini ödeyemedikleri için tefecilerden borç alıyorlar. Daha sonra borçlarını ödeyemeyerek topraklarını satmak zorunda kalıyorlar.”
“BM’DE MASA BAŞINDA YAHUDİ TOPRAK PARÇASI YÜZDE 56’YA ÇIKIYOR”
1947 yılında İngilizlerin Filistin topraklarındaki çatışmayı bastıramayıp Birleşmiş Milletlere (BM) havale ettiğini belirten Kor, şu bilgileri paylaştı:
“Birleşmiş Milletlerde ikinci harita olan Taksim Planı çıkıyor. Birleşmiş Milletlerde alınan kararda; yüzde 56’lık toprak parçasında Yahudi devleti kurulsun, Kudüs’te uluslararası bir yönetim olsun diğer tarafta da Arap devleti kurulsun diyorlar. Masa başında Birleşmiş Milletlerde devletlerin oy vermesiyle iki devletli çözüm bağlamında Yahudilerin elindeki toprak parçası yüzde 6,5 iken yüzde 56’ya çıkıyor. Orada hala Filistinliler var ama bir devlet kurulmamış. Bu karar çıktıktan sonra Yahudiler ve Filistinliler arasında bir çatışma başlıyor. 6 ay sonra İngilizler çekiliyor. İsrail bağımsızlığını ilan ediyor. Akabinde ilk Arap-İsrail savaşı yaşanıyor ve savaşın sonunda yüzde 78 İsrail’in kontrolüne geçiyor.”
“İSRAİL İÇİN ‘BDS’ HAREKETİ GÜVENLİK TEHDİDİYDİ”
Boykotun önemine değinen Kor, İsrail’in Milli Güvenlik Stratejisinde bir numaralı güvenlik tehdidi olarak Batı’daki ‘BDS’ hareketini ilan ettiğini ifade etti. Kor, “BDS hareketi boykot yaptırım hareketidir. İsrail’e karşı boykot hareketini Batılılar başlatıyorlar. Son yıllarda çok fazla yayıldığı için İsrail bundan son derece rahatsız. Trump döneminde Trump ikna edilerek Amerika’da BDS hareketi yasaklandı. BDS hareketine mensup akademisyenler işten atıldı. Yahudi bile olsa BDS hareketine destek verenleri İsrail ülkesine almıyor. BDS hareketinin başka boyutları da var; İsrail’in Amerika Büyükelçisi Harvard Üniversitesinde konuşma yapmaya geldi. Salon tıklım tıklımdı. Büyükelçi konuşmaya başlamasının ardından dinleyiciler salonu terk etti. İsrail Büyükelçisi şoka uğradı” ifadelerini kullandı.
“YAHUDİLER TEVRAT ASABİYESİ OLDUĞU İÇİN GÜÇLÜLER”
Yazar-Aktivist Altay Cem Meriç konuşmasında Yahudilerin neden her alanda güçlü olduğunu örneklerle açıkladı. Meriç, “İngiltere’de de, Norveç’te de, Türkiye’de de Yahudi vardır. Bu olduğu için ve kendi aralarında da Tevrat asabiyesi olduğu için güçlüler. Asabiye toplumu birbirine bağlayan şeydir. Orta Çağ’dan itibaren mesela İspanya’dan ticaret yapacaksınız ürün çıkarıyorsunuz, çıkardığınız ürün Akdeniz’den Türkiye limanlarına geliyor. İspanya’dan ürünü çıkaran bir Yahudi ise Türkiye’de bir Yahudi bulabilir. Muhtelif coğrafyalarda azınlık olarak yaşıyor olmaları ve hepsinin ticaretle uğraşıyor olması bu bağlantıdan dolayı gittikleri ülkelerde iktisadi olarak kalkındırmalarına sebep oluyor” diye konuştu.
“YAHUDİLER GAYRİMENKULE YATIRIM YAPMAZLAR”
Yahudilerin ticaretle uğraşmasının ana sebebini açıklayan Meriç, “Orta Çağ boyunca faiz, banka ve kredi işlerini Yahudiler yaptı. Soylunun paraya ihtiyacı olduğu an bir Yahudi’ye sürgün çıkarıp onu sürerseniz bir maddi getiri olur. Böyle olunca Yahudiler gayrimenkule yatırım yapmazlar. Her ana bir yere sürülebilecekmiş gibi kıymetli şeylere yatırım yaparlar. Bu olduğu için tüccar bir toplumdur. Her yerde oldukları içinde ticaret ağını koruyan bir toplumdur. Tarihin her döneminde tüccar toplum oldular; bu yüzden de çok markaları var” dedi. Medya sektörünün bir Yahudi keşfi olduğunu belirten Meriç, “19. yüzyıldan sonra Yahudi’nin yaptığı bir keşiftir. Bütün bildiğiniz büyük medya kuruluşları da net Yahudilerindir. Medya hangisini gösteriyorsa, hangisinin üzerine vurgu yapıyorsa, hangisini övgü dolu sıfatlarla duyuyorsanız onun daha büyük bir insan olduğuna inanırsınız. 19. yüzyıldan sonra bir tekel vardır. Bunu besleyen bir şeydir. Medya olduklarından fazlasını gösteriyor” şeklinde konuştu.
“KİTLESEL BOYKOT SAVAŞ STİLİDİR”
İsrail ürünlerinin neden boykot edilmesi gerektiği hakkında bilgiler veren Meriç, şunları söyledi:
“Kitlesel boykot savaş stilidir. Bu tarihte de uygulanmıştır. Yahudiler çok net uygularlar. ABD’de herhangi bir gazetede Yahudilerin hoşuna gitmeyecek bir şeyi tenkit ettiğinizde firmalar sizi doğrudan boykot eder. Tazminatların büyük bir bölümünü boykotlarla kabul ettirdiler. Tarihte de çok fazla etkili olur. İngiltere ve ABD’nin meşhur bağımsızlık savaşını başlatan boykottur. ABD, 7 tane ürüne boykot uyguluyor. 6 tanesi oldukça etkili oluyor. En son çay boykotu İngiltere’yi o kadar daraltıyor ki savaş açmak zorunda kalıyor. Tarih boyunca uygulanan pek çok örneği var. Birincisi stratejik bir şey. Sadece duygusal değil. Stratejik olduğunun farkında olmak; savaştığın kişiye iktisadi olarak zarar verdiğinde savaşma kabiliyetini kıracağını düşünürsün. Boykot, karşındakinin savaşabilme iradesini kırmak için yapılır. Karşıdaki savaşamayacak duruma geliyorsa savaşı kazanmışsındır. Boykot bireysel yapılan bir şey, ambargo ise devlet eliyle yapılan bir şeydir. Boykot net bir şekilde faydalıdır.”
“Afyonkarahisar Filistin Münazarası” soru cevabın ardından sona erdi.