Akkoyun, Necip Fazıl'ı değerlendirdi – Kocatepe Gazetesi
1904 yılında dünyaya gelen ve 25 Mayıs 1983 günü ebediyete intikal eden Necip Fazıl Kısakürek için Ankara ‘da yayınlanan Yerli Düşünce Dergisi özel bir sayı yayınladı. Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Turan Akkoyun Necip Davanın Fazıl Adamı isimli özel sayıya “Quantimist Çerçeveden Sultaü’ş-Şuara” başlıklı çalışma ile katıldı.'YÜKSELME VE YÜKSELTME ESASI [&hellip]
1904 yılında dünyaya gelen ve 25 Mayıs 1983 günü ebediyete intikal eden Necip Fazıl Kısakürek için Ankara ‘da yayınlanan Yerli Düşünce Dergisi özel bir sayı yayınladı. Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Turan Akkoyun Necip Davanın Fazıl Adamı isimli özel sayıya “Quantimist Çerçeveden Sultaü’ş-Şuara” başlıklı çalışma ile katıldı.
“YÜKSELME VE YÜKSELTME ESASI ÇIKIŞ NOKTASIDIR”
Akkoyun çalışmasında şu değerlendirme bulundu:
“Yüzyıllardır dünyaya liderlik yapan medeniyetin içinde ayrışması mümkün olmayan İslamiyet ve Türklüğü birbirinden koparmak için proje üstüne proje, proje içinde proje üretenlerin faaliyette olduğu bir dönemde II. Abdülhamid, belirsizlikler karşısında belirli kaynaktan beslenen ve dünyayı olması gerektiği gibi algılayan gerçek bir anlayışa dayanan düşünce tarzı ortaya koydu. Böyle bir payitahtta gözlerini açan, ardında birçok eser bırakan “Sultanu’ş-Şuara”ya “belirsizlik” temeline dayanan quantimist çerçeveden yaklaşarak farklı algı sahibi zihinlere ulaşabilme ve ulaştırabilme mümkün görünmektedir. Quantimist çerçevede inşa etme, yapılandırma, en üste yükselme ve yükseltme esası çıkış noktasıdır. Türk kültürü ile İslâm medeniyetinde eğitimden bağımsızlığa kadar her türlü inşa, yapılandırma, cihan hakimiyetine, Nizam-ı Aleme giden yol “temel müessese” kabul edilen aileden başlamaktadır. Hayatındaki “belirsizliklerin” takibi haşin bir çocuğun büyük bir fikir ve dava adamına dönüşümünü yakalama, gözlemleme, değerlendirme fırsatı vermektedir. Ancak geçmişi hiçbir zaman peşini bırakmayacak, en azından kendisinin unutmasına izin vermeyecektir.
“Zor zamanların” bir diğer yiğidi Serdengeçti’nin bir mısrasında haykırdığı biçimde: “Çık, nerdesin, zuhur et? Biz seni bekliyoruz!” ifadesini bulan rol kahramanlarından birisi olmuştur. Cumhuriyetin ilk yılında gittiği Sorbonne Üniversitesi’ndeki durumundan anlaşıldığı kadarıyla belirsizlikler ya da arayışlar içindedir. Paris’teki halini “kabus şehrindeki hayatımı anlatmaya hicabım ve İslamî edebim manidir” ifadeleriyle eserlerinde kalıcı hale getirmiştir. Birey, durumu, statüsü ne olursa olsun zamanı geldiğinde kendisiyle mutlaka yüzleşir. Bu kişinin kendisini keşfidir. Ertelenmesi hataları ve sancıları artırır. Hırçın, haşin, ele avuca sığmaz olarak tanımlanan şairin çocukluk devresi böyle bir keşif hareketidir.Değişim istenmekte ve başarılamamakta ise Quantumist çerçevede ani bir hamleye ihtiyaç vardır. Aileden ve toplumdan beslenemediği hususlarla birden karşılaşılması az görülen durumlardan değildir. Bunun kültürümüzde ve şahsî hayatımızda bir çok örnekleri bulunmaktadır. Hz. Ömer, Osman Gazi, Fatih Sultan Mehmed, II. Sultan Abdülhamid, Mehmet Akif Ersoy ve ismi dahi bilinmeyen nicelerinde olduğu gibi Abdülhakim Arvasi ile karşılaşmasını; öncesi ve sonrası olarak hayatını ikiye ayırmıştır.” dedi.
“OTUZ YAŞINDA HAYITININ
DÖNÜM NOKTASINI YAŞADI”
“Türk kültürü her şeyden evvel bireyinin ve toplumunun hayatta kalması, mevcudiyetini sürdürmesi anlamında izah edilemeyen çerçevede belirsiz bir menzili bulunmaktadır.” diyen Akkoyun, “Her zaman uzun yolculuklar ilk önce tek bir kişinin attığı o küçücük adımla başlar. Büyük Doğu’nun mucidi; o küçük adımı atmakla kalmamış, uzunca bir mesafe de almıştır. Türklüğün ölüm-kalım savaşını sürdürdüğü, 1683 Viyana bozgunundan beri askerî anlamda gerileyişini durdurduğu Sakarya Savaşı’nın gerçekleştirildiği yılda on yedi yaşında iken şiir yazmaya başladı. Yıllar sonra savaşın ismiyle edebiyat tarihine armağan edeceği Sakarya Türküsü Şiirindeki gibi “yüz üstü çok süründün, ayağa kalk” ifadesinin ilk adımı da atmış oluyordu. Otuz yaşına eriştiğinde ise hayatının dönüm noktasını yaşadı. “Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum; Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum…”
Beyoğlu Ağa Camii’nde vaaz eden Abdülhakim Arvasî ile tanışarak, belirsizliğin üzerinden kalın bir çizgi ile geçerek yeni bir istikamet alır. Eyüp Sultan’daki Kaşgarî Murtaza Efendi Camii’ndeki sohbetler sonrasında keskin bir zihniyet dönüşümü yaşar. Kırk beş yaşına geldiğinde 28 Haziran 1949 tarihinde Büyük Doğu Cemiyeti’ni kurup başkanlık görevini üstlendi.” ifadelerini kullandı.
“BÜYÜK DOĞU CEMİYETİNİN İLK
ŞUBESİ KAYSERİ’DE AÇILDI”
Cemiyetin ilk şubesinin, 1950 yılında Kayseri’de açıldığını söyleyen Turan Akkoyun, “İhtiyaç hissedilen bir Sivil Toplum Kuruluşu olarak hızla yayılarak Tavşanlı, Kütahya, Afyonkarahisar, Soma, Malatya, Diyarbakır gibi il ve ilçelerdeki şubeleri faaliyete geçti. 27 Mayıs darbesi sonrasında 18 Aralık 1961 tarihinde tahliye edildi. Basında yazarlığa başladı. Fikir adamı olarak siyasi zihniyetlerden uzak kalamasa da, aktif siyasetin kapsama alanında da çok fazla yer almadı. 12 Eylül darbesinden sonra kaleme aldığı eserleri için evine çekilmiş, çoğu misafirlerine kapılarını kapamıştı. Ancak yakın geleceğin liderine sadece vakit ayırmamış, tavsiyeleriyle belirsizliklerin kaldırılmasına katkıda bulunmuştu. Yakın dönem siyasi tarihinin simgelerinden biri olan “II. Abdülhamid’i anlamak, her şeyi anlamak” diyerek herkesin dikkate almak zorunda kaldığı bir eser yazdı. Zamanın farklı düşünce kulvarının bir başka yiğidi Atsız’ın ifadesiyle “devleti 33 yıl sırf zeka ve hamiyeti ile ayakta tutan bu büyük padişah…” hakkında tam da olduğu gibi Türklük ve İslamiyet adına “Gök Sultan” ve “Ulu Hakan” tabirleriyle adeta birbirlerini bütünleştirdiler.” şeklinde konuştu.