Akkoyun, 'Muhafazakarlık ve Türklüğü' anlattı
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Turan Akkoyun, Türkiye'deki fikir, düşünce ve ideoloji iklimine dair özel bir sayı hazırlayan, Ankara’da aylık olarak yayın hayatını sürdüren Yerli Düşünce Dergisi’nin “Fikir Mürekkepse Kalem Reaksiyondur” başlıklı Haziran 2019 sayısında “Ezelden Ebede Muhafazakarlığın Al Rengi” başlıklı makalesinde 'Muhafazakarlık ve Türklük' hakkında değerlendirmelerde bulundu.'MUHAFAZAKARLIK BİREYE, [&hellip]
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Turan Akkoyun, Türkiye’deki fikir, düşünce ve ideoloji iklimine dair özel bir sayı hazırlayan, Ankara’da aylık olarak yayın hayatını sürdüren Yerli Düşünce Dergisi’nin “Fikir Mürekkepse Kalem Reaksiyondur” başlıklı Haziran 2019 sayısında “Ezelden Ebede Muhafazakarlığın Al Rengi” başlıklı makalesinde “Muhafazakarlık ve Türklük” hakkında değerlendirmelerde bulundu.
“MUHAFAZAKARLIK BİREYE, TOPLUMA KÜLTÜRE GÖRE DEĞİŞİKLİK ARZ EDER”
Birey ve toplumu diğerlerinden ayıran düşüncenin, tutum ve davranışlarından kalan kültürleri olduğunu söyleyen Doç. Dr. Turan Akkoyun, “Kültür; birey ve toplumu şekillendirirken, birey ve toplum kültürüne katkı yaptığı oranda, karşılıklı bir halde millîleşirler. Orhun Abideleri’nden Medine Sözleşmesi’ne, Tonyukuk’tan Nizamülmülk’e Yüknekli Edip Ahmet’ten Yunus Emre’ye kadar bir çok örnekte; yakınçağın başlangıcından itibaren batının tanıdığı, tanımladığı ve anlamlandırmaya çalıştığı hususiyetleri bulmak mümkündür. İnsanlık kadar uzun yoldan gelen tarihî tecrübe esaslı, elde edilenin muhafazası, temkinli hareket edilmesi yanında statükonun işlerliğinin artırılmasını da içeren, Kazım Karabekir, Nuri Demirağ, Fevzi Çakmak, Adnan Menderes, Osman Bölükbaşı, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, Muhsin Yazıcıoğlu, Hasan Celâl Güzel, Devlet Bahçeli, Recep Tayyip Erdoğan gibi farklı siyasi liderlerde farklı karşılıklar bulan muhafazakarlık; bireye, topluma, kültüre, medeniyete göre değişiklik arz etmektedir.” dedi.
“MUHAFAZAKARLIK İÇİNDE DİNİ BARINDIRSA DA, ONUN TAMAMINI KAPSAMAZ”
“Muhafazakarlık, sahiplendiği gelenek içinde çoğunlukla dinî barındırsa da, onun tamamını kapsamaz.” diyen Akkoyun, “Örtüşme noktaları tespit edilemediği takdirde karışıklıklara, yanlış değerlendirmelere neden olabilir. Yaşanılan toplumun zamana karşı korunmuş aidiyetlerine-değerlerine-geleneklerine-sosyal pratiklerine vurgu yapan, bilineni tekrarlayan ancak geliştirme arzusu taşıyan, bireyin içinde gizlenmiş ahlakî yozlaşmanın tetiklenmesi önleme amacı taşıyan muhafazakarlık fikri, insanı kendi anlamını bulduğu toplumun bir parçası olarak telakki etmektedir. Aynı dil, tarih ve kültürel gelenekler muhafazakarlığı şekillendirir. Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar uzanan kültürün siyasi organizasyonun yerleştiği memleketin asıl mayası Türk’tür. Beş bin yıldan beri varlığı tespit edilen, iki bin yıldan daha fazla bir zamandır bağımsız yaşayan, bin yılı aşan zaman önce dahil oldukları medeniyetin siyasi liderliğini başarıyla sürdüren ve elde ettiği ikinci anavatanında Doğu Roma, Haçlı, Venedik, Moğol, Moskof, Batı saldırılarını göğüsleyerek bu güne ulaşan Türk milletinin muhafazakarlığı başkalarınınkinden farklıdır. Sarsıntılar, dışarıya çalışanların hiçbir külfete katlanmadan mayadan nemalanmasıyla ilgilidir. Aydınlar, düşüncelerinin sonuçlarına katlanarak “Büyük Doğu” ve “Doğu-Batı Sentezi” kavramlarını gayet sistemli bir şekilde uyguladılar. “Türk Ülküsü” toplumda “Türk-İslam Ülküsü”ne, aydınlar ve bürokrasi de “Türk-İslam Sentezi”ne dönüştü. “Türk Ülküsü, Büyük Doğu, Türk-İslam Ülküsü, Türk-İslam Sentezi” kavramlarını güncel gelişmelere bağlamak, onlarla ilişkilendirmek haksızlık olur. Kaldı ki çok geniş bir platform olan muhafazakarlığın “diriliş” ve çok daha başka güzergahları da bulunmaktadır. Kamuoyunda ister-istemez farklı tutum, tavır ve davranışlara sonuçları itibariyle farklı travmalara sebep olan darbeler karşısında “Karanlığa Direnen Yıldız” yükselirken, topluma mal olmayanlar ise süreli yayınlar ve kütüphane rafları arasına sıkışıp kalmıştır.” ifadelerini kullandı.
Makalesinde Adnan Menderes ve Turgut Özal dönemi de ele alan Akkoyun, “Şehirleşen Türkiye’nin iktidar desteği de önemli bir göstergedir. Menderes girdiği her seçimde şehirlerdeki desteği koruyup artırırken, Cumhuriyet’in 50. yılından itibaren Cumhuriyet Halk Partisi, 12 Eylül sonrasında darbeye karşı söylemlerden kaçınan hatta ona haklılık ifadeleri rahatlıkla kullanan Anavatan Partisi kentlerin gözde partisi oldular. Muhafazakarlığa yeni pek çok anlam yükleyen lider kendilerinin yeni bir fikir hareketi olduğunu vurgulamıştır.
“KISIR SİYASİ LİDER ÇATIŞMASI MİLLİYETÇİ VE MİLLİ GÖRÜŞ PARTİLERİNİ ÖNE ÇIKARDI”
Akkoyun, “Muhafazakarlık ve Türklük” hakkındaki makalesinde sözlerine şöyle devam etti:
“Özal’ın vefatı sonrasında ülkede yaşananlar bilhassa merkez liberal sağ partilerin birbirlerini yok etme siyasetleri kısır siyasi lider çatışmasına döndüğünden milliyetçi ve milli görüş partilerini daha da öne çıkarmıştır. “Müjdeler olsun” çıkışlı muhafazakar iktidarın önüne çıkan “Postmodern darbe süreci” toplumun tamamı üzerine direksiyonu kırıp 1000 hayalli bir toplum mühendisliği sergileyince beş bin yıllık birikime, bin yıllık bir inanç medeniyetine dayalı siyasi gücünü Türk milleti 2002 yılında iktidara taşımıştır. Tarihî tecrübeyi, ani değişikliklerin akışına bırakmak istemeyen muhafazakarlık ideolojisi Türkiye’de çok partili siyasi yaşam dönemlerinde fikir, söylem ve eylemleriyle toplumun ve devletin en büyük tabanı olduğunu, 14 Mayıs 1950; 6 Kasım 1983, 3 Kasım 2002 seçimleriyle farklı bir izahı olmayacak şekilde ortaya koymuş, sadece geçmiş tecrübeleriyle değil geleceğin istikametini tayin hususunda kararlılığını not düşerek bugüne kadar gelmiştir.”